Cinayetler arttıkça 'karanlık' bağlar ortaya çıktı 2023-03-31 09:00:43   AMED - AKP-HÜDA PAR ortaklığı sonrası yeniden gündeme gelen Hizbullah’ın işlediği cinayetler arttıkça, JİTEM-ordu-polisle olan ilişkiler daha da görünür oldu. Şahit İmam, "İlim grubunun silahlı kanadına operasyon yapılmıyordu. Bütün emareler, İlim'in desteklendiği yönünde” dedi.    AKP ve Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) ortaklığının yeniden gündeme getirdiği Hizbullah’ın örgüt yapısı ve cinayetlerine bugün, Menzil Grubu’na dönük gerçekleştirilen saldırılarla devam edeceğiz.  Hizbullah, 3 Aralık 1991’de PKK’li olduğunu öne sürdüğü Süryani Mihal Bayru’nun öldürülmesinin ardından Kurdistan'da sivillere dönük saldırıları arttırdı. Saldırılar arttıkça Hizbullah-JİTEM ve Hizbullah-ordu-polis işbirliği de ortaya çıkmaya başladı. Söz konusu işbirliği Meclis’te zaman zaman dile getiriliyor, soru önergeleri veriliyordu. Ancak buna rağmen cinayetler de sürüyor, tetikçiler yakalanmıyordu. Hizbullah, 1993-94 yılları sonrasında yurtsever Kürtlere karşı saldırılarını, bu kez kendisine destek vermeyen ve teşhir eden İslami kesimlere yöneltmeye başladı. İlk hedef ise, kendisine rakip olarak gördüğü ve Batı’dan Hizbullah’a gelen desteğin kesilmesi için İslami camia üzerinde baskı kuran Menzil Grubu oldu. Taşlı ve sopalı saldırılar, satırlı ve silahlı saldırılara dönüştü.    SATIRLI SALDIRILAR BAŞLATILDI    İlk saldırı 17 Eylül 1993’te Amed’deki Sümer Camisi’ndeki Menzil etkinliğine dönük oldu. Satırlı, taşlı ve sopalı saldırıda 2 kişi öldürüldü. Menzil Grubu'ndan yanıt gecikmedi; Hizbullah’ın hücre evlerine ar arda baskınlar düzenleyerek, ağır darbeler vurmaya başladı. Hizbullah'ın lideri Hüseyin Velioğlu'nun Amed’te kaldığı hücre evi Menzilciler tarafından tespit edilince, hızla yeri değiştirildi. Velioğlu, saldırıdan kurtarılmasının ardından Menzil Grubu'na yönelik devletin baskısı başladı. Amed, Êlih ve Mêrdin’deki karşılıklı çatışmalarda 72 Menzil üyesi, 100’ün üzerinde Hizbullah tetikçisi öldürüldü. Çatışma Menzil lehine seyrederken, Menzil üyelerinin evlerine seri baskınlar düzenlenmeye başlandı. Uzun süren gözaltı ve tutuklamalarla Menzil, Hizbullah lehine güçten düşürüldü. Bu dönemde Hizbullah’ın hiçbir hücre evine baskın yapılmadı, üyeleri gözaltına alınmaması ise dikkat çekti.    Menzil Grubu’nun kalan üyeleri, saldırı ve baskılara karşı Kurdistan’ı terk ederek, farklı kentlere kaçmak zorunda kaldı. Bunlar arasında Menzil’in lideri Fidan Göngür, sonraki lideri Mele Mensur ve Vahdet’in lideri Abdulvahap Ekinci de bulunuyordu.    TÜM İSLAMİ ÖRGÜTLER HEDEF ALINDI   Hizbullah, bu dönemde aynı zamanda Kurdistan’da gelişim aşamasında olan ve Kürt medrese geleneğinden gelen tüm örgütlü ve örgütsüz İslami görüşteki yapıları hedef aldı; ya biat ya da ölüm seçeneği dayatıldı. Hizbullah, Menzil lideri Fidan Göngür, Vahdet üyeleri, Med Zehra lideri İzzettin Yıldırım, Partiya İslamiya Kudistan üyeleri, İslami Hareket’in önde gelenlerinden Abdulhalim Altunal ve Bahri Tekin’i öldürdü.    CAMİ İMAMLARI ÖLDÜRÜLDÜ    Hizbullah, kendisine biat etmeyen, eylemlerini tasvip etmeyen ve kendi camilerinde örgütlenmesine izin vermeyen imamları da hedef aldı. Bu imamlardan en bilinenlerden olan Ubeydullah Dalar ve Saddık Turhallı, Hizbullah tarafından öldürüldü. Hizbullah’ın bu dönemde oluşturduğu strateji, saldırı biçimi ve korunmasındaki her kapı devlet dairelerini çıkıyordu.    HİZBULLAH'IN DİĞER ÖRGÜTLERE YAKLAŞIMI     Hizbullah’ın kuruluş aşamasında Menzil grubu içinde yer alan Şahit İmam, saldırıları, Hizbullah ile Menzil arasındaki ideolojik farklılıkları, Hizbullah-HÜDA PAR arasındaki ilişkiye dair tanıklıklarını bu dosya dizisinde anlattı. 11 Eylül 1994'te kaçırıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Menzil Grubu’nun lideri Fidan Göngür’ün çok yakınında bulunan Şahit İmam, Hizbullah’ın 1993’te yönünü yeniden Menzil’e çevirdiğine işaret ederek, "İlim (Hizbullah), PKK’ye saldırılarda bulunduğu süreçte, Menzil ve benzeri gurupların kendilerine destek vermemesinden kaynaklı alttan alta kindarlık besliyordu. Onların deyimiyle, ‘Biz cihat ederken, dinsizlerle çatışırken, kâfirlerle ve Ermenilerle çatışırken neden bizi yalnız bıraktınız?’ zihniyeti işleniyordu. Menzil de ısrar ve inatla bu çatışmanın yanlış olduğunu ve bu çatışmanın tarafı olmayacağını söylüyordu. Biz, başımızda bir sistem varken, bütün konularda bizi ezen, bize zulüm eden, dini, milli haklarımızı kullanmaya engel bir sistem varken, bizimle çatışması söz konusu olmayan, ideolojik farklılığı vardır diye, bir Kürt hareketiyle çatışmamızın aptallık olduğunu söylüyorduk” diye konuştu.    VAHDET HAFTASI'NDA SALDIRI    Hizbullah’ın Menzil’e yeniden saldırı başlatmasının ve ilk ölüm olayının İslami camiada önemli bir yeri olan “Vahdet Haftası”nda, yani 17 Eylül 1993’te gerçekleştirdiğini anımsatan Şahit İmam, “O süreçte İlim çatışırken, Menzil sahada daha fazla kitleselleşme, daha fazla açılım yapma, daha fazla kitap ve dergi çıkarma faaliyetlerine yoğunlaştı. İlim ise, dergi çıkarmayı gereksiz, kitle iletişim araçlarını kullanmayı saçma görüyordu. Ama Menzil başından beri üniversite gençliğiyle diyalog kuran, dergi çıkaran, yazılar yazan şeyler yapıyordu. Bu sürede Menzil, üniversitelerde ve sahada yayılırken ve bir miktar daha kabul ve makul bir yapı olarak kabul görülüyordu. İlim ise, illegaliteyle tamamen haşır neşir olduğu için bu sefer Menzili durdurmak istedi. Menzil, İlim karşısında tek alternatifti. ‘Sen bu yönteminle yanlış yapıyorsun’ diyen tek yapıydı. Muhtemeldir ki bu sistemin de işine gelmediği için (birileri çatışırken birileri bahçede sessiz sedasız yayılıyorken ve sistem içinde zararlı bir yapıyken) Menzil, bu çatışma sürecinin içine çekildi ve sistematik fiili saldırılar başladı. Çok ilginçtir ilk yoğun saldırılar Vahdet Haftası’na, radikal İslami kesimin kutladığı Vahdet Haftası, Eylül ayına denk gelmişti. Müslümanlar arası birlik anlamın gelen o haftada, Menzil halkın katılımıyla çok büyük bir program yaptı. Sümer Camisi’nde gerçekleşen o programdan sonra aynı gün içerisinde 9/10 kişi satırlı saldırıya uğradı. Bu 93'teki satırlı ilk saldırıydı. 17 Eylül’de o saldırıdan kaynaklı ilk ölümün olduğunu biliyorum. Bunlardan biri Mele Ahmet adından Menzil’den biriydi. Diğeri ise Ferit Nergiz adında işportacılık yapan gariban bir esnaftı. Satırlı saldırıda ikisi de öldü” sözleriyle o dönemi anlattı.    MENZİL’DEN 'KARŞILIK VERME' KARARI   Satırlı saldırıda iki kişinin ölmesinin ardından Menzil’e yoğun ve sistematik saldırılar başlatıldığını ifade eden Şahit İmam, “Bir süre sonra Menzil kamuoyun ikinci kez bildiri dağıttı. İlki Aydınlık gazetesinin ‘Şeytan Ayetleri’ kitabının tercüme edip dağıtmasına karşı Mersin ve Kurdistan’ın 11 ilinde eş zamanlı bildiri dağıtılmıştı. İkinci bildiri, İlim grubunun saldırılarına karşılık verilmesine ilişkindi. Yanlış hatırlamıyorsam bildiride, ‘Yıllardır bize saldıran, kendine Hizbullah diyen ama bizim kendisine Hizbul-zulüm dediğimiz bir yapı var. Bize karşı sistematik bir saldırıdadır. Biz de halkımızla birlikte mecbur kalıp bunlara karşı savaşmakla mükellefiz. Karşılık vermek kaçınılmazdır’ ifadelerinin yer aldığı bir bildiriydi. Biz bu bildiriyi dağıttık, bildiri dağıtma sırasında Menzil’den bir kişi kaçırıldı. Bu kişi Hazrolu, lise son sınıfta okuyan Sedat adında bir çocuktu. Şu ana kadar ortaya çıkmadı, kimin tarafından kaçırıldığı bilinmiyor” ifadelerini kullandı.    KARŞILIKLI ÇATIŞMALAR   Menzil’in 17 Eylül’deki ölümlü saldırıdan sonra Hizbullah’a Ekim ayında "yanıt" verdiğini belirten Şahit İmam, şunları söyledi: "Bu bildiri ve olaylardan sonra Menzil tarafından karşılık verildi. 1993 Ekim ayı başlarından başlayarak, 1994 Nisan ayına kadar Diyarbakır ve Batman olmak üzere şehirlerde karşılıklı çatışmalarda 100’ye yakın insan öldü. 1994 Nisan ayında Menzil’e çok yoğun polis operasyonları başlatıldı. Menzil'in o dönemde Diyarbakır ve Batman’daki bütün silahlı üyeleri yakalandı. Tabii aylarca süren teknik takipler sonucunda hücreler tespit edilip basıldı, kitlesel tutuklamalar başladı. Dolayısıyla Menzil'in silahlı kanadı o operasyonlarla birlikte tüketildi. Menzil’in öncüleri aranmaya başlandı, tutuklananlar oldu, gizlenenler oldu, metropollere taşınmalar oldu. Menzil’in bir numaralı insanı Fidan Güngör’le beraber çalışan Mola Mansur Güzelsoy’du yurtdışına gitmek zorunda kaldı, çünkü aranıyordu. Mola Mensur Güzelsoy yurtdışına gittikten sonra İran’da 96’nın başında beyin ameliyatından sonra vefat etti. Nisan ayında dediğim operasyondan sonra Fidan Güngör aranmaya başlandı. Menzil'in önüne gelen isimleri -yani yakalanmayan, baskınlarda ele geçmeyenler- saklanmak zorunda kaldı. Mola Mansur o dönemde Adana’ya, Fidan Güngör İstanbul’a yerleşti.”    FİDAN GÜNGÖR NASIL KAÇIRILDI?   İstanbul’da kaçak yaşayan Fidan Güngör’ün, Hizbullah’tan ayrıldığı görüntüsü veren ve Menzil’in güvenini kazanmaya çalışan Murat Filiz adlı bir kişinin “elimde önemli belgeler var” diyerek Güngör’le irtibat kurduğunu aktaran Şahit İmam, Fidan’ın 11 Eylül 1994 tarihinde bu kişi ve beraberindekiler tarafından kaçırıldığını söyledi. Güngör’ün hareketini toparlama çalışması yürüttüğünü ifade eden Şahit İmam, şöyle devam etti: “Biri gelip Fidan Güngör’e, İlim grubundan ayrılan Murat Filiz isimli Batman asıllı birinin elinde çok önemli bilgi ve belgelerin olduğunu ve bunu paylaşmak istediği bilgisini veriyor. Güngör, bunu kişinin güvenilir olup olmadığını araştırıyor. Murat Filiz, görüşmeden birkaç ay önce profesyonel bir şekilde kendini onlardan ayrı gösteren, aleyhlerine konuşan, bu görüntüyü vermek için onlarla tartışıp, tehdit edildiğini söyleyerek, etrafındakilerde güven oluşturarak, onlar üzerinden Fidan Güngör’e ulaşıyor. Güngör’e bir mesaj iletiyor: ‘Ben Fidan Güngör’le görüşmek istiyorum. Bazı konular var, onunla paylaşmak istiyorum. Çok önemli bilgilerdir’ diye. Güngör bu güvendiği insanlar üzerinde gelen bu bilgilerle Murat Filiz ile görüşmek için bir ev belirleniyor. Eve girer girmez Fidan Güngör’ü başka bir odaya, Sabahattin Talayhan’ı başka bir odaya alıyorlar. Bundan sonrakiler Filiz’in ifade tutanaklarındandır. Diyor ki ‘İkisine uyuşturucu iğne yaptık. Sabahattin Talayhan’ı hemen orada boğduk, Fidan Güngör’ü ellerini kollarını bağladık. Gözlerini koli bandıyla bantladı. Daha önce hazırlanmış bir kanepenin içerisine koyduk. Ev taşınıyor havasıyla onları taşıdık. Batman’dan gelen kamyonete yükledik, o kamyonet hazırdı. Ondan sonra örgütün nereye götürdüğünü bilmiyorum.’ Güngör’ün kaçırılma olayı böyle gerçekleşiyor.”    Fidan Güngör’den bir daha haber alınmadığını dile getiren Şahit İmam, Menzil’e 1994 Nisan’ındaki operasyonlar ve Hizbullah’ın Fidan Güngör’ü kaçırıp öldürmesi sonrası saldırıların yavaşladığını belirtti. İmam, “Nisan’daki operasyonlardan sonra İlim tarafından toplamda 2-3 eylem oldu. Fidan Güngör’ün kaçırılmasından sonra sanırım bir tane daha olay oldu. 96’da Mehmet Polat adlı Kulplu bir arkadaşa yönelikti."    ‘EMARELER İLİM'İN DESTEKLENDİĞİ YÖNÜNDE’   Şahit İmam, devletin Hizbullah’a desteğine dair ise şunları söyledi: "İlim, PKK ile çatıştığında batıdaki İslamcı yapılardan destek aldılar. Biz, onlarla temasa geçerek bunun yanlışlığını söyleyip, ‘Neden onlara destek veriyorsunuz, neden Kürtlerin birbirini öldürmesinde rol sahibi oluyorsunuz’ diye batıdakileri uyarınca bazıları İlim’den desteklerini çektiler. Sonra Menzil'e saldırılar olunca batıdaki grupların çok büyük çoğunluğu İlim'den desteğini çekti. Ama İlim’in PKK’yle çatışması sırasında, devletin en azından operasyonlarına tabii olmama, yakalananların anında bırakılması, göz yumulması, kimi bazı ilişkilerle desteklendiği konusundaki o kurulan ağ ve ilişkiler, Menzil’e saldırı sırasında da sürdü. 5-6 yıllık silahlı eylem geçmişi olan İlim grubunun o zaman için silahlı kanadına operasyon yapılmıyor, çökertilmiyor, ama 4-5 ay içerisinde Menzil’in silahlı kanadı çökertiliyor. Bu bir kayırmanın bariz işareti değil midir? Bir tarafı desteklemenin en açık delili değil midir? İşte silah verildi, para verildi, güç verildi diyebilecek somut kanıt elimizde yok. Bunu göremedik, çünkü zaten devlet bunu göstere göstere de yapmaz. Çünkü kontravari bir eylem yapıyor. Devlet, kendini işin içerisinde göstermemeye çalışıyor, çünkü bu onun başına iş açar. Ama görünen bütün emareler, İlim grubunu desteklendiği, kayırdığı yönünde.”   Yarın: Hizbullah ve diğer yapılar, devletin kontrolüne mi geçti? Kobanê serhildanı döneminde HÜDA PAR nasıl sahaya sürüldü? HÜDA PAR’ın Cumhur İttifak’ın katılması ne anlama geliyor?