Mücadele kadını da şiddeti de görünür kıldı

img
İSTANBUL - Mor Çatı Vakfı’nın Sosyal Alan Çalışma Yürütücüsü Birgül Karakaş, kadın mücadelesiyle toplumdaki erkek şiddetinin artık “konuşulmayan” olmaktan çıktığını ancak devletin sorumluluklarını yerine getirmemesinden kaynaklı günümüzde çeşitlenerek arttığını söyledi.  
 
Günümüzde dünya kadınları, yaşamın her alanında, evde, işte ve kamusal alanda kendisini kimliğinden uzaklaştıran şiddetin her biçimini yaşamaya devam ediyor. Kapitalist modernitenin çıkardığı savaşlarda kadınlar ve çocuklar tecavüze uğruyor, katlediliyor ya da “insan ticaretinin” öznesi haline getiriliyor. Bu tablo karşısında kimlik mücadelesi başlatan kadınlar, erkek-devlet aklın çizdiği sınırları aşarak, erkek egemen sisteme meydan okuyor. 21. yüzyılda kadına yönelik saldırılar ve kadın direnişi paralel bir şekilde devam ederken, kadınlar her yeni günde saldırılara karşı yeni politika üretiyor. Verilen mücadeleyle birçok kazanım elde eden kadınlar, hem bu kazanımları korumak hem de tüm haklarını geri almak için mücadeleyi büyütüyor. Coğrafyalar farklı olsa da tüm dünyada kadınların yaşadığı sorunların temel adı “şiddet” olarak karşımıza çıkarken, erkeğin kadın üzerinde tahakküm kurmak için araç olarak başvurduğu şiddetin nasıl geliştiğini görmek için kadının tarihsel sürecine bakmak gerekiyor.
 
Kadın etrafında şekillenen doğal toplumda kadın “toplumun bilgesi” olarak tanımlanırken, erkeğin fiziki özellerinden yola çıkarak avcılığa ve “korumacılığa” yönelmesiyle kadın için tehlike çanları çalmaya başladı. Erkeğin kadın üzerinde kurduğu egemenliğin sonucu olan “ataerki toplum” yapısına, her yeni yüzyılda yeni “şiddet biçimleri” eklendi. Devletli sistemlerin ortaya çıkışıyla çeşitlenen şiddet, kadına yönelik bir tehdit aracı olarak varlığını günümüze kadar sürdürdü. Tarihte her ne kadar “erkek şiddeti” denildiğinde akla ilk olarak fiziksel ve devamla cinsel şiddet gelse de, kaba kuvvet kullanılarak ortaya konan bu tahakküm aracına zamanla kadının yaşamına sinsice sirayet eden psikolojik ve ekonomik şiddet de eklendi.
 
14 YILDA 4 BİN KADIN KATLEDİLDİ
 
Türkiye ve Kurdistan’da, kadına ve haklarına yönelik saldırılara baktığımızda tüm dünyadaki neden ve sonuçlardan farksız değil. 
 
Günde en az 4 kadının katledildiği ve şiddetin dur durak bilmeden devam ettiği Türkiye’de, hala resmi bir veri bankası yok. Devlet yetkilileri, kadın katliamlarında düşüş yaşandığını açıklasa da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun (KCDP) verilerine göre, 2008’den 2022 yılının Kasım ayına dek 4 bin 131 kadın katledildi. 
 
1990 yılında kadına yönelik her türlü şiddetle mücadele etmek, kadınların özgür ve eşit koşullarda yaşadığı, toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık ve erkek şiddetinden uzak bir yaşam kurabilmeleri hedefiyle kurulan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın Sosyal Alan Çalışma Yürütücüsü Birgül Karakaş, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla şiddetin ortaya çıkışını, nedenlerini ve sonuçlarını değerlendirdi. 
 
ŞİDDET BAŞVURULARI 
 
Öncelikle Mor Çatı’ya yapılan başvurular hakkında bilgi veren Karakaş, bu verilerin her yıl değişiklik gösterdiğini ve buna ilişkin yıllık veri yayınladıklarını söyledi. Son bir yılda 1000’den fazla başvuru aldıklarını aktaran Karakaş, bu verinin sadece yansıyan kısmı olduğunu ekledi. 
 
‘KONUŞULMAYAN’ OLMAKTAN ÇIKTI 
 
Erkek şiddetinin kadının yaşamının bir yerinde her zaman var olduğunu ancak kadın hareketinin verdiği mücadele sayesinde bir farkındalığın ortaya çıktığını söyledi. “Şiddet konuşulmayanken, kadın mücadelesi sayesinde daha konuşulur bir hale geldi” diyen Karakaş, kadınların şiddete karşı bir tavır aldıklarını kaydetti. 
 
KADINLAR ŞİDDETİ TANIMLAYAMIYOR
 
Fiziksel, ekonomik, psikolojik, cinsel ve teknolojiyle birlikte sanal dünyada kadına yönelik dijital şiddet biçimleri olmasına rağmen, kadınların sadece “fiziksel şiddeti” şiddet olarak tanımladıklarını ifade eden Karakaş, “Telefon üzerinden aldığımız ve doğrudan fiziksel şiddete uğramış kadınla konuştukça başka şiddet türlerinin de ortaya çıktığını görüyoruz. Kadınlar şiddeti tanımlayamadığı zamanlarda ‘ben şiddet görmüyorum’ diyebiliyor. Fakat konuşmayı sürdürdüğümüzde görüyoruz ki yaşadığı psikolojik veya diğer şiddeti şiddet olarak tanımlamıyor. Şiddeti tanımlayamama halimizin nedeni sosyal politikalar konusunda bilgilendirmelerin yapılmaması” ifadelerini kullandı. 
 
Son yıllarda kadın hareketinin verdiği mücadeleyle şiddetin daha fazla görünür hale geldiğini vurgulayan Karakaş, birçok kadının artık diğer şiddet türlerinden de haberdar olduğunu belirtti. 
 
ŞİDDET TÜRLERİ NELERDİR? 
 
Kadına yönelik şiddetin her toplumda, kültürde ve her eğitim düzeyinde olduğunu aktaran Karakaş, şiddet türlerine ilişkin şunları söyledi: “Bütün kadınlar, yaşamlarının herhangi bir döneminde şiddete uğramaktadır. Pek dile getirilmeyen psikolojik, duygusal, cinsel, sözel, ekonomik, şiddet türleri dikkate alındığında şiddetin boyutunun ne kadar büyüdüğünü fark ediyoruz. Psikolojik şiddet, daha çok kişinin karşıdaki kişiye kırıcı davranmak, istediği şeyi yaptırmak için tehditte bulunmak, küçümsemek, utandırmak gibi davranışlarla güvensizliğe sevk etmektir. Ekonomik şiddet, erkeğin kadını ekonomik olarak kendisine bağlı kılması, ekonomik gücünü kullanarak, kadın üzerinde baskı yaratmasıdır. Yine pek konuşulmayan ve kadının evlilik yaşamında sık sık yaşadığı cinsel şiddet yani tecavüz de şiddet biçimlerinden biridir. Buna ek olarak henüz flört aşamasındaki kişilerin uyguladığı şiddet türü var. Burada kısıtlama, kıskançlık gibi davranışları barındırıyor ve aynı zamanda psikolojik şiddeti de içeriyor. Yine son zamanlarda Gaslighting (hayalet etmek) anlamına gelen ve daha çok flört aşamasında yaşanan bir şiddet türüne değinmekte fayda var.  Gaslighting ilişkide kişinin karşı tarafa güven bağı kurduktan sonra ortadan bir anda yok halini ifade ediyor. Bir süre iletişim kurmama da aslında çok ciddi bir şiddet biçimidir. Bireyi, kendi hafıza, algı ve akıl sağlığını sorgulayıp irdelemeye iten bir çeşit kötü yönlendirmedir. Psikolojik ve duygusal şiddet birlikte düşünebiliriz.” 
 
ŞİDDETİN NEDENLERİ? 
 
Kadına yönelik erkek şiddetinin nedenlerine işaret eden Karakaş, “Kadına yönelik erkek şiddeti, baskı altına almak, yönetmek, davranışlarını istediği yöne çekebilmek gibi nedenleri vardır. Toplumda daha çok fiziksel şiddet görünse de pek çok alt türü söz konusudur. Kişinin fiziksel bütünlüğüne yönelik uygulanan şiddetten bahsediyoruz. Psikolojik şiddet ise, kadının duygusal yönüne dair bir izolasyon, kadının sosyal ortamdan çekilmesiyle alakalı bir yaptırım uygulaması olabiliyor. Hepsinin amacı kadını veya kişiyi baskı altına almak, yönetmek ve iradesizleştirmek olduğu için bunu şiddet olarak tanımlıyoruz” diye belirtti. 
 
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ
 
Kadına yönelik erkek şiddetinin devam etmesinde, ataerkil ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin etkili olduğunu vurgulayan Karakaş, cinsiyet eşitsizliğini besleyen etkenlerin başında toplumsal mekanizmalar ve sosyal politikalar olduğunu kaydetti. Karakaş, “Erkeğin kadına yönelik şiddet filini işleme hakkını kendinde görmesinin nedenine baktığımızda, cinsiyetlere atfedilmiş roller olduğunu görüyoruz. Yine kadına yönelik şiddette erkeğin takdir gören hâli ve hukuken hak ettiği cezayı almaması, şiddetin bir araç olarak kullanılmasına neden oluyor. Kadına yönelik şiddet artmasına rağmen şiddetle mücadele etmek yerine aileyi ön planda tutan politikalar üretilmeye devam ediliyor. Yine eskiden olduğu gibi aile, namus kavramı üzerinden kadın, erkeğin mülküymüş gibi yönetmesi, erkeğin değerini belirleyen şeyin kadını baskı altına alınmasıyla mümkünmüş gibi lanse ediliyor. Aile odaklı politikalar, kadının ev içinde kalmasına, kadınların alandan çekilip tamamen aileyi koruyan bir pozisyona çekilmesin yol açıyor. Buda kadının var olduğu var olabileceği birçok alanda olmamasına sebep oluyor” ifadelerini kullandı. 
 
TOPLUMUN BİLİNCİNİ BESLEYEN ETKENLER
 
Kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besleyen birçok etken olduğunu dile getiren Karakaş, şöyle dedi: “Toplumun bilincini belirleyen şeylere değinecek olursak; medya olabilir yine hukuki düzenlemeler ve siyasilerin söylemleri olabilir. Bu gibi pratikler o toplumun bilincini de şekillendirir. Bu nedenle toplum olarak da bunun bir temsil ile yeniden üreteni haline geliyoruz. Bu nedenle hala kadına yönelik şiddeti konuşuyoruz ve hala mücadele edeceğimiz temel bir şey unsur olarak karşımızda.”
 
MÜCADELENİN GELDİĞİ AŞAMA
 
Uzun yıllardır devam eden kadın mücadelesinin birçok kadın örgütünü bir araya getirerek, büyük bir dayanışmayı örgütlediğinin altını çizen Karakaş, “Kadın mücadelesinde bu zamana kadar ne kazanımlar edinilmiş diye baktığımızda büyük bir mücadele olduğunu görüyoruz. Kısa bir zaman öncesine kadar sahip olunmayan pek çok hakka verdiğimiz mücadele sayesinde sahip olduk. Bu kazanımlardan biri İstanbul Sözleşmesi, 6284 kanunu var. Bunların uygulanması durumunda kadına yönelik şiddetin önlenmesinde birçok sorunun çözüleceğine inanıyorum. Bu uygulamalarla ilgili düzenlemeler yapılmasını beklerken, ‘İstanbul Sözleşmesi'nden çekiliyoruz’ deniliyor. Kadınlar olarak mevcut kazanımlarımızın yok edilmesine izin vermeyeceğiz. Kadınlar olarak devletin sorumluluğunu alması, erkek şiddetiyle mücadelede mekanizmalarının olması gerektiği gibi uygulamasını ve geliştirmesini istiyoruz" diye ekledi. 
 
BELEDİYELERİN SORUMLULUKLARI
 
Kadına yönelik şiddetin artmasına rağmen şiddetle mücadele eden mekanizmaların ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir süreçten geçildiğini belirten Karakaş, “Kadına yönelik şiddeti önlemede önemli olan İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılması ve halihazırda yürürlükte olan yasaların uygulanmaması şiddetin artmasına neden oluyor. Yine devlet mekanizmaları kadına yönelik şiddet verilerini tutup paylaşmakla yükümlü olmasına rağmen bunu yapmaması önemli problemlere işaret ediyor” dedi.
 
Devletin ve belediyelerin kadına yönelik şiddetle ilgili sorumluluğunu tam olarak yerine getirmediğini aktaran Karakaş, nüfusu 100 bini aşan ilçelerde belediyelerin sığınak açması zorunluluğunu hatırlattı. Karakaş, belediyelerin bu kanuna uymadığını, devletin de bu kanunu takip etmediğini ifade etti. 
 
'KADINLARIN SÖZÜ' 
 
Karakaş, devamında şunları söyledi: “İstanbul Sözleşmesi'nin zorunluluklarından biri de cinsel şiddet başta olmak üzere şiddet görmüş kadınlar için merkezlerinin kurulmasıdır. Ancak bunların da devreye konulmadığını görüyoruz. Polis ve jandarmanın yani kısacası tüm kamu personellerinin toplumsal cinsiyet eğitimleri alması gerekir. Şiddete maruz kalan kadınların kimlerle iletişim kurması gerekiyorsa bu konuda bilinçlendirilmesi gerekir. Yine şiddete maruz kalan kadınların adli yardımdan tutalım da gerekli tüm desteklerin sağlanması gerekirken bunlar yapılmıyor. Kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadele söz konusu olacaksa, devlet kadın örgütleriyle bir araya gelerek kadın örgütlerinin sözünü göz önünde bulundurmak zorunda. Çünkü kadın örgütlerinin sözü, kadınların sözüdür.”
 

YARIN: İsyan büyüyor: Özgürleşen kadın özgürleşen toplumdur

 
MA / Esra Solin Dal