Avukat Birkili: Cezaevlerindeki baskılar siyasi atmosferden bağımsız değil 2021-10-28 09:01:17 DİYARBAKIR - Diyarbakır Barosu Cezaevi İzleme Komisyonu üyesi Elif Birkili, cezaevlerinde artan keyfi uygulamaların işkence ve tecrit olduğunu belirterek, “Bu baskılar mevcut siyasi atmosferden bağımsız değil” dedi.  Cezaevlerindeki hak ihlalleri her geçen gün artıyor. Son bir haftada, Kandıra 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Garibe Gezer gardiyanların cinsel saldırı ve işkencesine uğradı, Tarsus T Tipi Cezaevi’nde de tutuklu bir kadın, götürüldüğü hastanenin muayene odasında askerin cinsel tacizine uğradı, Şırnak T Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklular İstiklal Marşı’nı okumadığı gerekçesiyle gardiyanlar tarafından darp edildi,  Silivri 5 No’lu Cezaevi’ndeki tutuklular, ailelerine bilgi verilmeden sürgün edildi ve elektriği olmayan odalara konuldu, Van T Tipi Kapalı Cezaevinde ise 30 tutuklu “süngerli oda” denilen yerde saatlerce bekletildi. Hak ihlalleri aynı şekilde görüşe giden ailelere de çıplak arama gibi dayatmalarla yansıtılıyor. Diyarbakır Barosu Cezaevi Komisyonu üyesi avukat Elif Birkili, cezaevindeki durumun siyasi atmosferden bağımsız olmadığını söyledi.    İHLALLER DERİNLEŞTİ   Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Hilvan, Siverek ve Bayburt Cezaevlerini rutin bir şekilde ziyaret ettiklerini belirten Birkili, gerçekleştirdikleri ziyaretlerde çok fazla hak ihlaline tanık olduklarını aktardı. Özellikle açlık grevlerinden sonra cezaevlerinde ihlallerin derinleştiğine dikkati çeken Birkili, “Açlık grevleriyle birlikte tecride dikkat çekildikten sonra çok sayıda hak ihlali yaşandı. Bunun dışında en temel ihtiyaçların karşılanmadığını, karşılayabilecekleri kantin alanında ise fahiş fiyatların uygulandığını ve yetersiz olduğu bilgilerini alıyoruz. Sosyal aktivite alanlarında tutukluların birbiri ile temaslarının engellendiğini, mektuplaşmanın zorlaştırıldığını hatta bazı noktalarda tamamen engellendiğini, kitaplara erişim hakkının kısıtlandığını görüyoruz” dedi.   KEYFİ UYGULAMALAR ARTTI   Tutuklulara olan yaklaşımın hem tutuklu yakınlarına hem de avukatlara da sirayet ettiğine dikkati çeken Birkili, “Cezaevlerine gittiğimizde kişinin temaslı olduğu gerekçesi öne sürülerek bizimle görüştürülmüyor. Fakat baktığımızda yan odalarda görüşebilecek alanların olduğunu görüyoruz. Yine ailelerin görüş gününde bilinçli olarak farklı ideolojik guruplar kaos çıkartmak için yan yana getiriliyor. Bunların hepsi keyfi ve biraz daha üzerine düşünülmüş uygulamalar.  Her bir cezaevinde benzer hak ihlali gerçekleşiyor. Bu ihlallere ilişkin yaptığımız başvurular ise çoğu zaman cevapsız bırakılıyor. En basitinden bir örnek verirsem, tutukluların odalarının genelge gerekçesiyle değiştiği söyleniyor, genelgeyi istiyoruz fakat gösterebilecekleri genelge yok” diye belirtti.    İŞKENCELERLE TECRİT DAYATMASI   Son zamanlarda özellikle kadın tutuklulara yönelik hak ihlallerinin derinleştiğine değinen Birkili, “Özellikle kadın olmaktan gelen baskılar daha da derinleşiyor. Daha özgün durumlarda daha hassas davranılması gerekirken bu hassasiyetin gözetilmediğini aksine bunun tersi bir şekilde hareket edildiğini görüyoruz. Kadın tutuklular üzerine son zamanlarda basından da gördüğümüz üzere infaz memurları tarafından cinsel taciz vakalarının geliştiğini gördük. Bu da maalesef ki kadını dezavantajlı olarak görmelerinden kaynaklı yürütülen bir hak ihlali. Ne hukuki, ne sosyal ne de vicdani olarak yapılanların makul ve meşru bir yanı yok. Kim tarafından yapılırsa yapılsın, böyle bir şeyin kabul edilebilir yanı yok. Uluslararası sözleşmelerde, cezaevi infaz kurumlarının yönetmeliğini belirleyen yönetmeliklerde böyle bir şeyin mümkünatı yok. Yapılan şey bir işkence ve bunun alt metninde yatan ise bir sindirme, biraz daha uzaklaştırma ve bir tecrit haline sokma. Bu nedenle hak ihlali de daha üst bir çerçeveden bir sınır tanımadan, bir eşiğe takılmadan yapılıyor. Bunun nedeni de ceza infaz kurumlarında gerçekleşmiş olan hak ihlallerinin çoğunda başvuruların sonuçsuz kalması. Ve yapılan bu cevapsız bırakılma durumundan alınan bir güç var. Çünkü ne yapılırsa yapılsın bu yapılanlar ceza infaz kurumunda kalıyor. Böyle bir tahammül olduğu içinde bir had bilmemezlik durumu çıkıyor ortaya” ifadelerini kullandı.    UMUT HAKKI   Uygulanan baskıların yanı sıra özellikle son süreçlerde infaz yakmalarla ise ayrı bir politikanın yürütüldüğünü vurgulayan Birkili, “Tutukluların bize ilettiği durumların başında infaz yakma sorunu geliyor. Bu kişiler ağırlaştırılmış müebbet almış insanlar ve hukuken ellerinde kalan tek şey umut hakkı. Literatür olarak bir umut hakkı ve bu umut hakkı da şartlı salıverme tarihinin gelmesiyle başlıyor.  Çünkü yaşama ve sonrasına dair içerde bir umudun kalması gerekiyor. Ve temeline baktığımız da ellerinden alınan yaşam hakkı oluyor. Çoğu zaman iyi hal değerlendirmesinin olumsuz çıkmasına bir gerekçe de gösterilmiyor. Tutukluların daha önce yapmış oldukları gerekçe gösteriliyor fakat bunlardan kasıt da kişilerin zaten cezalandırıldıkları suç tipinden kaynaklanıyor. Bu da aslında biraz daha terbiye etme mantığının yürütüldüğünü gösteriyor. Fakat bunun da uluslararası sözleşmelerde yeri yok. Bu durumun da daha çok keyfi bir muameleye dönüştüğünü görüyoruz” diye belirtti.    SÖZLEŞMELERİN AKSİ UYUGULAMALAR   Uluslararası sözleşmelere uyulmadığını sözlerine ekleyen Birkili, şöyle devam etti: “Pratikte gözlemlediğimiz, kendimizin birebir şahit olduğu ve medyadan vakıf olduğumuz kadarıyla uluslararası sözleşmelerin ne teori ne de pratik kısmına uyulmuyor. Var olan korunması gereken haklar zıt bir şekilde ihlal ediliyor.  Sözleşme ve kanunlar olduğu gibi yerine getirilseydi bu sorunlar olmayacaktı temel sorun gerekli olanın yerine getirilmemesinden kaynaklanıyor. Bu konuda özellikle ceza infaz kurumlarında yetkileri olan infaz müdürleri, cezaevi savcıları ve infaz hakimleri gerekli olan özeni ve dikkati göstermeli. Bir şikâyet kendilerine iletildiğinde ani refleksle harekete geçmeli. Daha şeffaf bir politika yürütülmeli. Bunların yanında cezaevi ziyaretleri sıklaşmalı, raporlar kamuoyuna bildirilmeli.”    ‘DAYANIŞMAYLA KARŞISINDA DURABİLİRİZ’   Tüm baskılara karşı hukuki mücadeleyi yürüteceklerini dile getiren Birkili, şunları söyledi: “Çünkü şöyle bir izlenim verilmesi gerekiyor, yapılan herhangi bir hak ihlali kaybolmayacaktır ve tüm bu hak ihlallerinin karşısında tüm hukuki yolları tüketerek var olacağız. Bu mesajı sürekli ilgili kurum ve makamlara vermek gerekiyor. Gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerde karşılaştığımız tablo şu; evet, yıllarca ceza almış tutuklular var fakat çok ciddi bir enerji ile de karşı karşıyayız. Bu enerji de tam olarak umut hakkından kaynaklanan bir şey. Aslında yok edilmeye çalışılan o enerji çünkü tutuklular arasında çok ciddi bir dayanışma var. Bu dayanışmada da ceza infaz kurumları tarafından istenilmeyen bir durum ve direk müdahale edilen alan da bu oluyor. Ve bu durum mevcut siyasi atmosferden bağımsız değil. Bu uygulamaların alt metninde yatan şeyler çok açık. Ne kadar bu keyfi uygulama ve usulsüzlüklerin karşısında durursak bu yaşanan hak ihlallerini o ölçüde yok edebiliriz. Dayanışmayla, hukukla ve sosyal bilinçle bunları yok edebiliriz, böyle bir noktada konumlanmalıyız.”   MA / Eylem Akdağ