İstanbul Kent Konseyi’nden tarım şenliği

img
İSTANBUL - İstanbul Kent Konseyi, İstanbul Tarım Şenliği kapsamında panel ve atölye çalışmaları düzenledi. 
 
İstanbul Kent Konseyi, İstanbul Tarım Şenliği kapsamında Kadıköy'de bulunan Müze Gazhane'de “Sel ve orman yangınlarının tarıma etkisi”, “Marmara Denizi’nde balıkçılık” başlıklarında paneller düzenledi. Panellere çok sayıda yurttaş katıldı.
 
 SU VE ORMAN PANELİ
 
İlk olarak gerçekleştirilen “Sel ve orman yangınlarının tarıma etkisi” adlı panelin moderatörlüğünü Tarım ORKAM-SEN Şube Başkanı Şenay Elhüseyni yaparken, konuşmacı olarak da Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şubesi adına Prof. Dr. Kenan Ok ve İstanbul Üniversitesi Ormancılık Fakültesi akademisyeni Alper Çolak yer aldı.
 
TARIM İÇİN ORMANLAR MI YAKILIYOR?
 
Prof. Dr. Kenan Ok, bu yıl yaşanan orman yangınlarında çok fazla tarım arazisinin yok olduğunu ve hayvancılıkla ilgili kayıpların olduğunu ifade etti. Ok, tarımın ormana yangın transfer eden bir kaynak olarak görüldüğünü,  tarımsal faaliyetler yapılırken kasıtlı ya da kasıtsız yangınlar çıktığını söyledi. Tarım ve ormancılık arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu söyleyen Ok, “1914-1918 arasında ülkeye Alman bir uzman geliyor ve Türkiye ormancılığında neler yapılabileceği hakkında tespitler için çalışma yaptırıyor. Bu uzman Anadolu ormanlarını geziyor. Tespitlerinden biri orman yangınlarının kökenlerinden birinin hayvancılık olduğunu görüyor. Çünkü köylü temel geçim kaynağı olarak hayvancılık ile uğraşıyor. Ciddi bir ot ihtiyacı var. Yangın çıkan alanlardan çok güzel ot geliyor. Bunu gören köylü ciddi anlamda orman yakıyor” diye aktardı.  
 
YENİ YARALAR AÇILIYOR
 
Gelinen aşamada köylülerin hayvancılıktan para kazanma ihtimalinin kalmadığına dikkat çeken Ok, “Köylü yıllarca verim kaybının söz konusu olmayan tarım arazilerini terk etmeye başladı. Tarım alanı yaratmak için yangın çıkaran anlayıştan kendi tarım alanlarını terk eden bir noktaya geldik. Bizim artık yangınlarda tarımı ne yapacağız tartışmasını yapmamız gerekiyor. Bu tartışma arıcılarda başladı. Arılarımız aç diyen arıcılar milli parklarda yerler açılmasını talep ettiler. Bu ilk başta iyi niyetli ve çözüm gibi geliyor. Ama ne iyi niyetli ne de çözümdür. Korunan alanlar dışında sizin arıcılara açabileceğiniz alanlar yok mu? Milli parklar sen çok korunması gereken yerler. Yangının yarasını saralım derken bir başka mı yara açıyoruz. Bunu düşünmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
 
ÇOLAK: HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMİYOR
 
Alper Çolak ise, soruna çözüm odaklı yaklaşmak gerektiğini söyledi. Tarihsel olarak bakıldığında hiçbir şeyin değişmediğini ifade eden Çolak, “İlginç olan nasıl değişmiyor. 1949 yılından örnek veriyoruz, geldik 2021 yılına hiçbir şey değişmiyor. Her sel sonrasında ‘500 yıldır görülmemiş bir yağış’ deniliyor. Bu nasıl bir ifadedir. Bozkurt selinde de aynı şey dendi. Tamam görülmedi peki ormanın bunu önleyecek fonksiyonunu yerine getirdiniz mi” diye sordu. 
 
SELLER DOĞANIN GAZABI DEĞİL
 
Sellerin doğanın gazabı olmadığını ifade eden Çolak, “Sel havzalarının iflahı imkansız bir şey değil. Erzurum Vasgirt Deresi uydu fotoğraflarını inceledim buraya gelmeden. Hala tohum kaynaklarımız, kalıntılarımız var. Çevresinde 3-5 tane teras yapılmış, 3-5 tane çam fidanı dikilmiş. Geri kalanı ise kendi haline terk edilmiş durumda. Siz böyle selleri önleyebilir misiniz? Siz böyle aşağıda yer alan tarım arazilerine su bulabileceğinizi düşünüyor musunuz” diye belirtti.
 
Konuşmaların ardından panel son buldu.
 
MARMARA DENİZİNDE BALIKÇILIK PANELİ
 
Daha sona “Marmara Denizi’nde balıkçılık” başlığında panel düzenlendi.
 
Panelin moderatörlüğünü Tarım Gıda ve Su Ürünleri Çalışma Grubu Eş Moderatörü Kübra Küçükerden Koçan yaparken, konuşmacı olarak da Denizcilik ve Su Ürünleri uzmanı Zafer Murat Çetintaş ve balıkçı İsmail Turan yer aldı.
 
KANUNLAR KORUMUYOR
 
Zafer Murat Çetinbaş, 1972 yılında çıkan Su Ürünleri Kanunu’ndan sonra Marmara Denizi’nin korunması beklenirken tam tersinin olduğunun altını çizdi. Çetinbaş, “O dönemki yasalarda 350 adet kimyasalın denize dökülmesi yasaklanmıştı. Daha çok kimyasal dökülmeye başlandı. Deniz trafiği çok hızlı bir şekilde arttı. Kentleşme arttı. Marmara Denizi’nde 126 olan su ürünleri geçen yıl en son 6 adetti. Demek ki kanunlar bu ülkede yeterli değil. Korumacı değil” dedi.
 
KİRLENME DEVAM EDİYOR
 
Marmara Denizi’nin çevresel etkenlerden dolayı kirlenmeye devam ettiğini söyleyen Çetinbaş, “Derin deşarj adıyla Ergene Nehri’nin kirliğini Marmara’ya vermeye başladılar. En çok kirlenen yerlerden biri olan Haliç’in temizlenmesi sırasında çıkan çamurlar adaların açıklarına, Kurbağalı Dere’den çıkan atıklar Çınarcık Çukuru’na boşaltılacağına Marmara Adası’nın arkasına boşaltıldı. Bunlardan dolayı Marmara Denizi’nde kirlilik oluştu. Bunu yapamaya da devam ediyoruz. Artık balık kalmadı, her bir kılçığında bir unsur var” ifadelerini kullandı.
 
DENİZİN ALTI ENKAZ DURUMDA
 
Ardından söz alan balıkçı İsmail Turan ise, müsilaj sorununa dikkat çekerek, “Buz dağının görünen kısmı temizlendi. Denizin altı hala enkaz durumda. Balık popülasyonunu etkiledi” dedi. Karadeniz ve Marmara denizlerinin birbirine bağlı olduğunu söyleyen Turan, “Birbirlerini beslerler. Öldü dediğimiz Marmara’dan azalan balıklar Karadeniz’e kaymış durumda. Bu da Marmara’daki kirliliğin ve tehlikenin boyutunu gösteriyor. Çevresel etkenlerden ziyade insan eliyle yapılmış şeylerde var. Marmaray projesinden dolayı Karadeniz’den gelen balık, göçünü tamamlayamıyor. Avlanma alanı darlaştığı için popülasyonu bitiriliyor” diye konuştu. 
 
Konuşmaların ardından panel soru ve cevap bölümü ile son buldu.
 
Panellerin yanı sıra  “Ekşi mayalı ekmek yapımı”, “Kompost yapımı” ve “Sirke yapımı” etkinlikleri de gerçekleştirildi.