Öcalan: Türkiye’de demokratik anayasa zorunluluktur

img
HABER MERKEZİ - PKK Lideri Abdullah Öcalan, Türkiye’de demokratik anayasanın zorunlu olduğunu belirterek, “Kürt sorunu, kendi özgünlüklerine uygun olarak anayasal çözümünü, bu yeni formülün ışığında düzenleyebilecektir” dedi. 
 
AKP iktidarı, 15 Temmuz askeri kalkışmanın ardından ilan ettiği Olağanüstü Hal (OHAL) ile demokrasinin rafa kaldırıldığı bir ortamda rejim değişikliğine gitti. 16 Nisan 2017'de gerçekleştirilen referandum seçimleriyle parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildi. İktidara geldiği 2002 yılından bu yana 1982 Anayasası’nı değiştirme vaadinde bulunan AKP, 12 Eylül dönemini aratan uygulamalarla var olan sistem krizini derinleştirdi. 
 
Siyasi sıkışmışlığın açığa çıktığı her dönem “yeni anayasa” açıklaması yapan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27 Mayıs’ta yaptığı açıklamada rahmet okunan “demokrasiye” vurgu yaparak, “İnşallah yeni ve sivil anayasa ile bu adımı kalıcı hale getirerek ülkemizi demokraside en üst lige çıkaracağız” iddiasında bulundu. 
 
1 Ekim’de Meclis’in açılışında konuşan Erdoğan, Kürt sorununu inkar ederek, daha yeni anayasa mesajı verdi. Erdoğan, siyasi partilerin yeni anayasa tekliflerini kamuoyuyla paylaşmasını istedi. 
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, avukatlarıyla yaptığı tüm görüşmelerde anayasanın önemi üzerinde durdu. Türkiye’nin demokratik bir anayasa ihtiyacının zorunlu olduğunun altını çizen Öcalan, demokratikleşme sorununun ise başta Kürt sorunu çözümünden geçtiğini ve anayasaya dair sürekli uyarılarda bulundu. Öcalan, yapılacak yeni bir anayasada Kürtlerin haklarının tanınması gerektiğinin altını çizdi. Sürekli 1921 Anayasası’na atıfta bulunan Öcalan, bunun günümüze uyarlanmasıyla sorunların çözüleceğine işaret etti. 
 
CUMHURİYET REFORMU 
 
PKK Lideri Öcalan, 31 Ocak 2007 tarihli görüşmede, cumhuriyette reform yapılması gerektiğinin altını çizerek, bunun için ilk olarak Siyasi Konsey (Cumhurbaşkanlığı, Başbakan ve Senato’dan oluşan devletin yönetim organı), Güvenlik Konseyi ve Anayasa Konseyi’nin inşasına işaret etti. İkinci aşamada Senato’dan farklı olarak doğrudan halkın temsilcilerinin yer aldığı Halk Meclisi’nin olması gerektiğini belirten Öcalan, bunun görevlerini şöyle açıkladı: “Bu Meclis Türkiye toplumunu temsil eder, içinde tüm toplumsal kesimler yer alır. Bizim gerçek Türk halkıyla, Türkmenler de diyorum bazen, daha doğrusu Türk emekçi halkıyla hiçbir sorunumuz yoktur. Türkiye’de şoven-inkârcı politikalarının benimsetildiği kesim ancak nüfusun yüzde 10’unu oluşturmaktadır. Bunlar devlete hâkim, devletin olanaklarından yararlanan mutlu bir azınlıktır ve yapay Türkçülük yapıyorlar. Geriye kalan Türkiye toplumunun yüzde 90’ı ile hiçbir problemimiz yoktur. Kürtlerin de söylediğim gibi bu kesimle işbirliği yapan en fazla 200 aile vardır. Bunlar da devletin olanaklarından faydalanan mutlu Kürt azınlıktır. Kürtlerin ancak yüzde 5’ini oluşturuyorlar. Yani Kürtlerin yüzde 95’i ile Türk toplumunun yüzde 90’ı arasında hiçbir problem yoktur. Halklar arasında sorun yoktur. Şoven-inkârcı politikaya bulaşmamış Türk toplumunun yüzde 90’ı bizim doğal müttefikimizdir.”
 
Öcalan, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bütün kültürlerin demokratik bir şekilde varlığını ve kendini ifade etmesini kabul eder” maddesinin Anayasa’ya eklenmesi önerisinde bulunduğu 19 Eylül 2007 tarihli görüşmede, şunları söyledi: “Bu cümle tek başına bile yeterlidir. Birçok şeyin önünü açar. Bu cümleyi anayasaya koysunlar, iki ay içinde PKK silahı bırakır, gizli örgütlenmeler de biter. Ondan sonraki aşama demokratik yasalarla düzenlenir. Bu söylediklerim mümkündür, akan kanı durdurabiliriz” dedi. 
 
DEMOKRATİKLİK İLKESİ VURGUSU
 
Öcalan, Türkiye için Demokratik Anayasa Kongresi önerisinde bulunduğu 7 Kasım 2011 tarihli görüşmede, “Toplumsal anlamda Türkiye’nin demokratikleşmesine pek çok çevre inanıyor. Bu konuda bir olgunlaşma var. Demokratik ulus anlayışı temelinde bir anayasa olmalıdır. Bu hedefle bir Kongre oluşturulmalıdır. Pek çok çevre buna hazır; sosyalist demokratlar var, liberal demokratlar var, feministler var; aydınlar -Türk-Kürt ayrımı yapmıyorum- bir araya gelmeli. DTP bu oluşumda yer almalı, güç vermeli. Bir Kongre toplanmalıdır. Bu Kongre anayasa yapılıncaya kadar sürebilir. Eğer gerekli görülürse, daha sonra Kongre biçiminde, parti biçiminde ya da seçim ittifakları biçiminde devam edebilir. Bu Kongre ile cumhuriyetin demokratiklik ilkesi öne çıkarılır. Devletin demokratikleşmesi çerçevesinde bir anayasa yapılmalıdır. Bu Kongre Kürtlerle devletin nasıl bir ilişki kuracağını anayasal çerçevede belirler. Demokratik bir anayasanın ilkelerini, esaslarını tartışabilir. Toplumsal anlamda önemlidir. Demokratik Toplum Kongresi bunun içinde yer alır. Kürtlerin de Türklerle nasıl yaşayacağını belirlemesi gerekir. Bu, cumhuriyetin demokratiklik ilkesinin öne çıkarılması demektir. Ayrılık ya da başka anlam içermiyor” diye belirtti. 
 
KÜRTLERİN HAKLARI GÜVENCEYE ALINMALI
 
Anayasaya evrensel değerlerin taşınması gerektiğini vurgulayan Öcalan, 9 Ocak 2008 tarihli görüşmede şunları söyledi: “Bu değerlerin yanında Kürt hakları da anayasal güvenceye alınırsa, ciddi bir çözüm gelişir. Ben yine tekrar ediyorum, bu sorun yüz yıllık, iki yüz yıllık bir sorundur. Bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Sorunu ben çıkarmadım. Bu sorunu ben Ankara’da önümde buldum. Kürt sorununun çözümü ancak demokratizmle mümkündür.”
 
4 Haziran 2008 tarihinde Öcalan, Kürt sorununun demokratik değer ve ilkelerle anayasada yapılacak değişikliklerle çözülebileceğinin altını çizerek, bunun için demokratik siyasetin önünün açılması gerektiğini söyledi. 
 
SİYASİ DİYALOG ÖNERİSİ 
 
Soruların siyasi diyalogla çözülebileceğine işaret eden Öcalan, 18 Şubat 2009 tarihinde yapılan görüşmede şu önerilerde bulundu: “Taraflar karşılıklı olarak ateşkes yapabilirler. Bu ateşkes gayrı resmi de olabilir. Pratikte gelişebilir, dolaylı şekilde de gelişebilir. Demokratik, sivil bir anayasa üzerinde uzlaşılabilir. Demokratik bir anayasa konferansı düzenlenebilir. Anadolu’da yaşayan birçok kültür vardı. Şu anda çöle çevirdiler. Hakikatleri araştırma komisyonu kurulabilir. Bu komisyon gerekli araştırmaları yapar. Gerçekleri araştırır, ortaya çıkarır. Sorunun çözümüne katkıda bulunabilir. Bu üç durum olursa, çözüm gelişebilir.”
 
KÜRTLERLE TÜRKLERİN ORTAK ANAYASASI
 
“Çözüm olacaksa 1921 Anayasası esas alınmalıdır” diyen Öcalan, 22 Mayıs 2009 tarihli görüşmede, “Ben bundan başka bir belge tanımam. Bu tarihi bir belgedir. Bunun üzerine yoğunlaşacağım. 1921 Anayasası ayrılıkçı bir anayasa değildir, birleştiricidir, Misak-ı Milli sınırlarını kapsar, ayrışma yoktur. Kürdistan milletvekilliği vardır, Kürtler için muhtariyet vardır. 1921 Anayasası demokratik çerçevede bir anayasadır; Kürtlerle Türklerin ortak ulusal kurtuluş belgesidir. Bu anayasa Kürtlerle Türklerin ortak anayasasıdır. İçinde Kürtlere muhtariyet vardır. Musul-Kerkük’ü de içine alıyor, Suriye ve Irak’taki Kürtleri de içine alıyor, hatta Türkmenleri de içine alıyor. Ben bugün bu bölgeleri içine alsın demiyorum ama diyalog olmalıdır ve oradaki Kürtler için bir çözüm gündeme gelmelidir” şeklinde konuştu. 
 
MECLİSİN 18 MADDELİK KARARI 
 
Öcalan, 10 Şubat 1922 tarihinde Meclis’in gizli oturumlu 18 maddelik bir kararına değindiği 15 Temmuz 2009’daki görüşmede, “Bu karar 64 ret oyuna karşılık 373 kabul oyla kabul edilmiş bir yasadır. Dikkat edilirse 64’e karşı 373! Bu, Meclis arşivlerinde mevcuttur, devlet yetkilileri bunu biliyorlar. Bu kararla Kürdistan’a başta özerklik olmak üzere birçok hak tanınmış. Benim bu tarihli oturumdaki karardan haberim yoktu, bilmiyordum. Yine 1921 Anayasası var. Bu ülkenin ve Cumhuriyetin kuruluş aşamasında hazırlanan bir anayasadır. İşte yol haritasında biz bunun güncelleştirilmiş halini talep edeceğiz, bunun uygulanmasını isteyeceğiz. Bu kararı sizin meclisiniz aldı, bunu uygulayın diyeceğiz” dedi. 
 
1921 ANAYASASI
 
Anayasanın toplumsal bir sözleşme olduğunu, dolayısıyla toplumsal taleplerin ortaklaşmasıyla olabileceğini belirten Öcalan, eksiklikler olmasına rağmen 1921 Anayasası’nın bu niteliği taşıdığını kaydetti. 14 Nisan 2010 tarihinde Öcalan, anayasa değişikliği tartışmaların dair şunları söyledi: “Önemli olan mevcut anayasada kendisini ifade etme imkanı bulamayan sınıfların, grupların, kesimlerin sesi olabilmektir. Önemli olan milyonlarca yoksulun, emekçinin haklarının anayasal güvenceye alınmasıdır. Mevcut anayasa ve yapılmak istenen değişiklikler sadece CHP’nin, MHP’nin ve AKP’nin taleplerini karşılıyor. Milyonların talepleri gözardı ediliyor. Eğer samimilerse, neden bunların talepleri de görülmüyor?”
 
DEMOKRATİK ANAYASA ZORUNLULUĞU
 
Öcalan, Türkiye’de demokratik anayasanın zorunlu olduğunun altını çizerek, 21 Nisan 2010’da yapılan görüşmede, “Demokratik anayasanın gerekliliği ve bu konuda yepyeni toplumun temel ihtiyaçlarına cevap veren bir anayasanın oluşturulması konusunda AKP'nin nabzı yoklanır. Tabii bu kapsamdaki bir anayasa sadece AKP ile görüşülerek yani Hükümet ile görüşülerek oluşturulacak bir şey değil. Toplumun diğer kesimlerinin de onayı, desteği alınmalı, bu şeye dahil edilmelidir. Muhalefete de gidilmelidir. CHP'ye de gidilir, görüşülür, anlatılır. Hatta MHP'ye bile gidilebilir, bu konuda. Bu çevrelerle de bir tartışma yapılabilir. Demokratik bir anayasaya Türkiye'nin her şeyden daha fazla ihtiyacı var, denilir” önerisinde bulundu.
 
OLİGARŞİK ANAYASA VURGUSU
 
İktidarın çözümsüzlük politikalarını eleştiren Öcalan, 12 Mayıs 2010’da şunları dile getirdi: “Bizim çözümümüz demokratik anayasadır. Otoriter anayasa değil, oligarşik anayasadan değil, demokratik anayasadan yanayız; tek ulustan değil, demokratik ulustan yanayız. Oligarşik bir cumhuriyetten değil, demokratik bir cumhuriyetten yanayız. Tekçi vatandan değil, demokratik vatandan yanayız. Önümü açarsanız ben, benim etkimin olduğu bütün kesimleri silahların susması konusu dahil bir hafta içerisinde ikna etmezsem, bana ne derseniz deyin, bana ne yaparsanız yapın. Ben bunu yapma gücümün olduğuna inanıyorum ve bunu yapabilirim. Yapmazsam o zaman haklısınız derim. Ama ciddi yaklaşmıyorlar, ciddi değiller, çözüme yaklaşmamaktadırlar. Ciddi yaklaşsınlar, ben bir hafta içinde silahlı güçleri bir yerde toplarım, silahlı mücadeleyi bitiririm, buna gücüm vardır. Bunun için öncelikle hükümetin ve Büyük Millet Meclisi’nin önümü açması gerekir.”
 
YOL HARİTASI
 
Uzlaşmanın tavizler üzerinden değil, ilkeler üzerinden sağlanabileceğini vurgulayan Öcalan, 21 Mayıs 2010 tarihli görüşmede, şu değerlendirmelerde bulundu: “Demokratik anayasayı 156 sayfalık Yol Haritası’nda ayrıntılarıyla anlatmıştım. Demokratik cumhuriyet, demokratik vatan, demokratik ulus, demokratik anayasa dedim. Tabii demokratik anayasada sorunun çözümü formüle edilecektir. Seçim barajı ve parti içi demokrasinin önemine tekrar vurgu yapıyorum. Hükümete, Başbakan’a denilir, bu barajı düşürmeyerek birkaç fazla milletvekili çıkarmakla neyi halledeceksin! Bu sorunu halletmezsen, zaten üç ay sonra gidersin. Zaten ABD’de de demiyor mu çok hazırlıklı değiller diye. Ayaklarının altındaki toprak kayıyor. İşte görüyorsunuz, Kılıçdaroğlu geliyor. Başbakana denir ki, sen çözmezsen Kılıçdaroğlu çözecek. AKP’ye, Başbakan’a söylenmelidir; Öcalan 8 yıldır size büyük iyilik yaptı, ama siz bunun değerini bilmediniz.”
 
ANAYASADA OLMADAN BARIŞ OLMAZ
 
Kendisiyle 3 yıl aradan sonra 3 Ocak 2013’te yapılan ilk görüşmede de ilk olarak çözümün anayasal boyutuna vurgu yapan PKK Lideri, şunları söyledi: “Hakiki bir barışa Türk-Kürt barışı ile gideceğiz. Bu iki toplumun ilişkilerini dinamitlemişler, zehirlemişler. Bunu nasıl aşabiliriz, bunun üzerinde çalışacağız. Bir halkın ulusal onuru ile oynanacak, halk buna tepkisiz kalacak! Öfkeliyim. Ulus-devletçi değilim. Katliamların temel nedeni budur. Ulus-devlet özgürlük değil köleliktir. Biz Kürtleri demokratik bir ünite haline getirmek istiyoruz. Türkiye Anayasası’nda ve yasalarda bu olmadan barış olmaz. AKP buna gerek yok diyor. Peki, biz nasıl yaşayacağız? Yirmi milyon insanın yasal ve anayasal ifadesi olmadan, biz nasıl yaşayacağız? Bu nedenle bir eylem planı çıkarıyorum. Bunun aşamalarını belirteyim:
 
* Çatışmasızlık ortamının sağlanması.
 
* Anayasal ve yasal süreç. Kürt Reform Tasarısı güncelleştirilmeli. Vatandaşlık tanımı için şöyle öneriyorum: Anayasamız bütün tarihsel kültürleri Türkiye’nin bir zenginliği olarak kabul eder, kendisini geliştirme, özgürce ifade etme ve örgütleme hakkını tanır. İspanya Anayasası’nda da böyledir. Bu tanım vatandaşlık sorununu da diğer birtakım sorunları da çözer. AKP’nin önerisi gibi nötr bir öneri de olabilir. Ancak benim sunduğum gibi bir tanım birçok sorunu da çözer. Dil eğitimini tartışmıyorum bile. Yasama hakkı, ekonomik özerkliği olacak. Yerel Yönetimler Özerklik Şartındaki çekinceler kaldırılacak.
 
* Normalleşme süreci. Kürt varlığını inkâr etmek Türk varlığını da inkar etmektir. Kürt gider, İslam giderse Anadolu’da Türk de kalmaz. Bütün bu unsurlar dışlanırsa, bu lobiler, egemen güçler sizi de dışlar. Tüm tarihsel kültürlere saygı, kendini ifade etme ve örgütlenme hakkının tanınması önemli. Böyle bir düzenleme durumu kurtarabilir. Bunun içine her şey girer. Anayasanın buna kapalı olmaması önemlidir. Saymaya gerek yok. Üç kelime yeter: Yurttaşlık devlet bağıdır.”
 
DARBE ANAYASALARI YIRTILDI
 
PKK Lideri Öcalan, 13 Şubat 2013 tarihinde anayasaya dair, “Türkiye’nin içine sokulduğu deli gömleği niteliğindeki darbe anayasalarının artık yırtılmış durumda olup minimal T.C. devletini bile bağıtlayamaz duruma düştüğü geniş kamuoyunun malûmudur. Dolayısıyla yeni anayasal süreç kaçınılmazdır. Ortadoğu’nun yeni denge arayışlarına yanıt vermeden, yani klasik deli gömleği haliyle aşılmadan yeni anayasa inşa edilemeyecektir. Açık ki yeni anayasa tarihsel kültürel, bölgesel, milliyetsel mirasını inkar etmeden ve tekrar yeni bir demirden kafes olan monolitik yapıya büründürülmeden, çoğul demokratik birimli ve insan haklarına (evrensel anlamda) dayalı olarak temellenmek durumundadır. Doğal olarak genelde ağır toplumsal sorunlar, özelde kilit konumda olan Kürt sorunu ancak böylesi bir anayasa ile kalıcı bir çözüme kavuşabilir. Yeni Türkiye aslında yeni Ortadoğu dengesini kendi demokrat modeli etrafında başlangıç olarak konfederal demokratik tarzda inşa etmekle yükümlüdür. Tarih ve güncellik bu gerçekleşmeyi kaçınılmaz kılıyor. Aksi halde uzun süredir yaşanan bölgesel çaplı kaotik durumun Türkiye’yi de kapsamına alması ve giderek derinleşerek devam etmesi, çürütmesi ve tüketmesi kaçınılmazdır” uyarısında bulundu. 
 
DEMOKRATİK ÇÖZÜM PLANI 
 
Aynı görüşmede “Demokratik Çözüm Planı” taslağını açıklayan PKK Lideri’nin anayasaya dair önerileri şöyle: “Türkiye’de yaşanan anayasa sorunu demokratikleşememeden kaynaklanmaktadır. Devletin ve toplumun birey ve topluluk bazlı demokratik yeniden yapılanması yeni anayasanın temelini oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde vatandaşlık tanımının ulusal, etnik ve dinsel aidiyetten farklı olarak özgür iradeye dayalı siyasi ve hukuki yapılması demokratik anayasal çözümde önemli bir rol oynayacaktır. Çoğulcu bir toplum ve demokrasinin gereği olarak tarihten gelme tüm kültürel kimlikler birer zenginlik mirası olarak değerlendirilmelidir. Toplumun ve devletin demokratikleşmesi için tüm bu miraslar yeni devlet-millet-vatan kavramının ve inşa pratiğinin temeli olarak değerlendirilmek durumundadır. 
 
ÇÖZÜME ANAYASAL FORMÜL
 
Devletin yeniden yapılanmasında Başkanlık ve Senato kurumuyla toplumun kültürel temele dayalı TBMM sistemi ve AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı anayasa sorununun aşılmasında daha çözümleyici rol oynayabilir. Toplumsal sorunların çözümünde anayasal formül, ‘Ülkenin bütünlüğü temelinde toplumsal-kültürel kimlikler tarihsel mirasımız olup kendilerini demokratik dayanışma içinde eşit ve özgürce ifade etme, yaşama hakkına sahiptir’ biçiminde saptanabilir. Kapsamı ve biçimi itibariyle Kürt sorunu kendi özgünlüklerine uygun olarak anayasal çözümünü bu yeni formülün ışığında düzenleyebilecektir. Etnik ve dinsel ayrımı yapılmaksızın, tüm kimlikler aynı hakka sahiptir. Türkiye toplumunun bu yeni ulusal haline ‘Türkiye ulusu’ demek daha bütünleyici, barışçı ve çözümleyici olacaktır. Türkiye’nin bu temelde devlet ve toplum olarak geliştireceği demokratik anayasal çözüm modeli Ortadoğu için geleneksel katkı rolünü oynayacaktır. Bu model bağlı olunan uluslararası kurumların ruhuna hem daha uygun hem de katkı değerindedir.”
 
MA / Özgür Paksoy