'İmralı’da anayasal suç işleniyor'

img

ANKARA - İmralı’da uygulanan tecridin anayasal suç olduğunu dile getiren insan hakları savunucuları, uluslararası kurumları harekete geçmeye çağırdı.

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tutuklular Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatları ve aileler tarafından her hafta hem İmralı Cezaevi Müdürlüğü'ne hem de Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan başvurulara ise yanıt verilmiyor. 
 
İnsan hakları savunucuları, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit konusunda değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘TECRİT İNSANLIK SUÇUDUR’
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Antep Şube Başkanı Sinan Taştekin, Öcalan’a uygulanan tecridin öncelikle bir insan hakkı ihlali olduğunu kaydederek, “Tutuklu ve hükümlülere yönelik uygulamalarda kişiye göre düzenleme olmaz. Kişiye özgü, özel, sosyal, kültürel haklarından mahrum bırakma, özel bir tecrit uygulamasıdır. Bu da insan hakları ihlalidir. Bu biraz daha yargının siyasallaşması ve siyasetin yargı üzerindeki baskının sonucudur. Sayın Öcalan’a yönelik uygulanan tecrit bir insanlık suçudur. Bugün sadece İmralı’da değil hemen hemen Kürdistan ve Türkiye’nin birçok cezaevinde uygulanan bir tecrit politikası oluşmuş durumda” dedi.
 
ORTAK MÜCADELE VURGUSU
 
Öcalan’a yönelik 1999 yılından bu yana tecrit politikası olduğunun altını çizen Taştekin, insan hakları savunucuları olarak bu uygulamanın kaldırılması için birçok kez çağrı yaptıklarını vurguladı. Uygulanan tecrit politikasına karşı ortak mücadele vurgusunda bulunan Taştekin, “Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, diğer tutsaklar üzerindeki tecridin de kaldırılmasıdır. Hukuki bir zemin oluşturulmadan oluşan bir ülkenin hali ortadadır. Türkiye artık tamamen kapalı bir cezaevi haline dönüştü. Uluslararası kararlara bir cevap veremeyen, çözüm olamayan tam otokrasi ile yönetiliyoruz. Bu ancak halkın iradesiyle çözümlenebilir ki keza Sayın Öcalan çözümlemelerinde bu konuya dikkat çekmiştir” diye ifade etti. 
 
ANAYASA İHLALİ
 
İHD Çanakkale Şube Başkanı İnci İncesağır ise eşitlik ilkesine dikkat çekti. İncesağır, “Bir eşitlik ilkesinden bahsediyorsak eğer Türkiye’deki tüm mahpusların aileleri ve avukatlarıyla görüşme hakkının arkasında durmamız gerekiyor. Bu İmralı için de böyledir. Orada başka mahpuslar da var, onlar da aynı uygulamalara maruz kalıyorlar. Bu ayrı bir hukukun uygulanması demek, o da çok temel bir anayasa ihlali” dedi.
 
Pandemiyle birlikte cezaevlerinde koşulların ağırlaştığının da altını çizen İncesağır, “Diğer cezaevlerinde de siyasi mahpusların, aileleriyle görüşleri, sosyal hakları ve diğer aktiviteleri sınırlandırılmış durumda. Bunun dışında başka hak ihlalleri de var. Bir an önce bu süreçler ele alınarak, cezaevlerinin koşulları düzeltilmeli” çağrısında bulundu.
 
ULUSLARARASI KURUMLARA ÇAĞRI
 
İnsan haklarına yönelik ihlallere uluslararası kuruluşların sessizliğinin ümit kırıcı olduğunu vurgulayan İncesağır, insan haklarının ülke ve hükümetlerin insafına bırakılmayacak kadar önemli olduğunu belirtti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Birleşmiş Milletler mekanizmalarının varlık amacının insan haklarını korumaya yönelik olduğunu aktaran İncesağır, “Dolayısıyla bu amaca uygun olarak etkin yaptırımlar olmadığı zaman birçok ülkede hükümetin uyguladığı ihlallere karşı hak savunucularının da eli zayıflıyor. O yüzden uluslararası kurumları etkin bir şekilde harekete geçmeye çağırıyoruz. Hiçbir ülkede, hükümette insan hakları onların inisiyatifine bırakılamaz, görevlerini hatırlatıyoruz” ifadesinde bulundu.
 
‘TECRİT İŞKENCE YÖNTEMİDİR’
 
Ankara Tabip Odası Başkanı (ATO) Ali Karakoç da, tecridin başlı başına bir insan hakkı ihlali olduğunu ve bunun da bir işkence yöntemi olduğunu vurguladı. Karakoç, “Türkiye genelinde binlerce tutuklu ve hükümlü üzerinden uzun süredir uygulanan bir tecrit var. Bunun bir insan hakkı ihlali olduğunu ve işkence yöntemi olduğunu söyledik. Cezaevinde tutuklu ya da hükümlü olsanız dahi orada bulunan kişilerin haklarının korunmasının yükümlülüğünün devletin sorumluluğundadır. Cezaevlerinde pandemi süreci çok daha baskıcı ve daha kötü yönetildi. Kovid-19’a yönelik Türkiye’de tüm tedbirler kaldırılmışken, cezaevlerinde bu süreç çok kötü yürütülüyor. Hala sağlık hakkına erişime ciddi engeller var. Tutuklular 14 gün karantinada kalıyor. Bu bir tecrit ve izolasyondur. Bu bir ihlaldir. Bunu kabul etmek mümkün değil” ifadelerini kullandı.