İsrailli gazeteci: Erdoğan, İdlib’e karşı Til Rıfat’ı isteyebilir

img

HABER MERKEZİ - İsrailli gazeteci Alexandra Appelberg, Erdoğan’ın İdlib’e karşı Til Rıfat’ı isteyebileceğini belirterek, Rusya’nın daha sınırlı bir operasyon seçeneğini müzakere etmesinin muhtemel olduğunu söyledi. 

Vekâlet savaşlarını Irak ve Suriye’de sürdüren bölgesel dinamikler ve uluslararası güçler, kısır bir döngü halinde hem “sorun çözüyor” hem sorun üretiyor. Pragmatizm, bu topraklarda yaşayan otokton halkların kendi geleceklerini inşa etmelerinin önünde bir engel olarak dururken, Kürtler her türlü engele rağmen kararlı bir şekilde gelecek inşasını sürdürüyor. 
 
Lakin karıncalar bir taraftan yuva yaparken, diğer taraftan bu yuvayı saman çöpüyle dolduranlar var. Son günlerde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne dönük artan tehditler bu yıkıcı ruh halini yansıtıyor. Hem Irak hem de Suriye’deki mevcut atmosferi İsrail merkezli Detaly adlı haber sitesinden gazeteci Alexandra Appelberg ile konuştuk. 
 
Türkiye son dönemde Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik mütemadiyen askeri operasyon yürütüyor. Geçtiğimiz yıllarda Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi (AANES) tarafından kontrol edilen Efrîn, Girê Sipî, Serêkanîye gibi Kürt kentlerine saldırmıştı. Şu sıralar ise bölgenin diğer topraklarını tehdit ediyor. Türkiye’nin bu agresif politikasını neye bağlıyorsunuz? 
 
 
Suriye ve Irak’ta yürütülen operasyonlar, aynı zamanda insanların dikkatini ekonomik kriz, demokrasinin çöküşü, ABD ve NATO ile yaşanan diplomatik sorunlardan alıp başka yöne doğru çekmede büyük rol oynamaktadır.
Erdoğan, kendini bölgede oyun kurucu olarak takdim etmek istiyor. Irak ve Suriye’de yapılan askeri operasyonlar, tam olarak bu amaca hizmet ediyor. Özellikle Suriye’nin geleceğinin konuşulduğu masada yer alması gereken bir kişi olmak istiyor. Kürtlere, PKK’ye ve müttefiklerine karşı verilen mücadelenin temel saiklerden biri de bu arzudur. Suriye ve Irak’ta yürütülen operasyonlar, aynı zamanda insanların dikkatini ekonomik kriz, demokrasinin çöküşü, ABD ve NATO ile yaşanan diplomatik sorunlardan alıp başka yöne doğru çekmede büyük rol oynamaktadır. Erdoğan’ın “Batılı düşmanlara” karşı oluşturduğu aşırı milliyetçi damarın ve güçlü lider kültünün kendi kitlesinde bir karşılığı var. Bu aslında otoriter liderlerin klasik senaryolarından biridir. Bu davranış tarzının bir benzerini de Rusya’da görüyoruz. 
 
 Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) Türk birlikleriyle ittifak yaptığı çok kere konuşuldu. Sizce KDP ne yapmak istiyor? Kürdistan Bölge Yönetimi nasıl bir politika yürütmeye çalışıyor?
 
Aslında Barzani ailesiyle Türkiye arasında 1990’lı yıllarda gerçekleşen ilişkilere baktığımızda şu an hâsıl olan işbirliğinin çok da sürpriz olmadığını söyleyebiliriz. O dönemde KDP ve YNK (Kürdistan Yurtseverler Birliği) arasında bazı ihtilaflar yaşanmıştı. Türkiye, PKK ile ittifak halindeki YNK’ye karşı KDP’yi desteklemişti. KDP’nin veya Barzani ailesinin yürüttüğü politika bir realpolitik olarak tanımlanabilir. Yani maddi çıkara ve güç dengelerine bağlı bir politika. İktidar sahibi olduğun an onu elinde tutmak için her şeyi yaparsın. İçinde çok sayıda taviz veya ödün olsa da. Barzani ailesinin gözünde Türkiye ile güçlü bir ittifak kurmak en yararlı olanıdır. Türkiye açısından da sınırda PKK’ye karşı yürütülen operasyonlarda bir güce sırtını dayamak oldukça önemli.
 
Son dönemdeki gelişmelere baktığımızda Erdoğan yönetiminin Til Rıfat, Minbic, Til Temir (Girê Xurma), Ayn İsa (Bozanê) ve Kobanê’ye saldırı hazırlığı yaptığını görüyoruz. Sizce bu mümkün müdür? Efrîn saldırısına benzer bir saldırı bekliyor musunuz? 
 
 
 Anlaşılan o ki Vladimir Putin, Erdoğan’a İdlib’ten çıkması için baskı yapıyor ve Esad rejimine bölgede kontrolü yeniden eline geçirmesi için olanaklar sağlıyor. Erdoğan, İdlib’e karşı Til Rıfat’ı isteyebilir.
Kamuoyunda saldırının olacağına güçlü bir ihtimal verilmiyor olsa da ben her şeyin mümkün olduğunu düşünüyorum. Öte yandan olası bir askeri operasyon,  ABD ile ilişkileri daha da bozacağı ve ekonomik çöküntünün yaşandığı bu günlerde bedeli ağır bir projeye dönüşeceği için mantıkdışı bir his vermektedir. Lakin bu saldırı, Erdoğan’ın nazarında Türkiye içinde kendi tabanı üzerinde iktidarını konsolide etmek açısından uygun bir yol olabilir. Anlaşılan o ki Vladimir Putin, Erdoğan’a İdlib’ten çıkması için baskı yapıyor ve Esad rejimine bölgede kontrolü yeniden eline geçirmesi için olanaklar sağlıyor. Erdoğan, İdlib’e karşı Til Rıfat’ı isteyebilir. Bu kozu Rusya ve ABD’ye karşı kullansın diye böyle bir pazarlığa girişebilir. 
 
 
Rusya ve ABD’nin olası bir saldırıda Türkiye’yi destekleyeceklerini düşünüyor musunuz? Türk birliklerine gerçekten göz yumulacak mı? 
 
Rusya muhtemelen daha sınırlı bir operasyon seçeneğini müzakere edecek ve onaylayacaktır. Erdoğan ve Putin arasında özellikle Suriye özelinde işbirliği, çatışma ve uzlaşmalardan oluşan uzun süreli bir ilişki var. Keza Libya, Güney Kafkasya ve diğer tartışmalı bölgelerde de bu ikiliyi gördük. Ortaklaşa çalışma yürütmek için bir yol bulacaklarını düşünüyorum. 
 
ABD’ye gelince, Suriye’de gerçekleşecek olası bir operasyon Washington’da mutlaka bir memnuniyetsizlik yaratacak ve Amerika’nın çıkarlarına ters gelecektir. Eğer Erdoğan her türlü uyarıya rağmen operasyona devam ederse, Washington’un bu tür bir adımı kınamaktan başka yapabilecek şeyi olmadığını düşünüyorum. ABD Türkiye için değerli olduğu kadar, Türkiye de ABD ve NATO için önem arz ediyor. Her şeyden öte bir tampon devlet olarak Suriyeli sığınmacıları Avrupa’dan uzak tutuyor. Dolayısıyla ABD, NATO ve Türkiye arasındaki bu ilişki, Kürtlere heba edilecek gibi durmuyor. 
 
Tabii bu demek değildir ki Erdoğan, Suriye’de istediği her şeyi yapacak. Özellikle Rusya ve ABD arasında bir denge kurmaya ihtiyaç duyuyor. Erdoğan’ın dış politikasında bir süredir bu strateji ve amaç göze çarpıyor. 
 
Sizin de yakından takip ettiğiniz gibi Suriye’nin geleceği için Cenevre’de birkaç hafta önce bazı anayasa görüşmeleri başladı ama kısa süre sonra durdu. Yeni anayasa nasıl olmalı sizce? Federatif sisteme geçiş emareleri görüyor musunuz? Yeni anayasa Kürtlere bir statü kazandırır mı? 
 
 
Anayasa bağlamında görüşmelerin yeniden başlamış olması aslında ilerleme kaydedilmesi açısından önemli teşebbüslerdi. Ancak anayasa taslağında Kürtler açısından olumlu bir sonuç alınacağı yönünde herhangi bir emareye rastlayamadık. 
Anayasa görüşmeleri bir kez daha başlasa da yakınlarda büyük bir değişim olacağını pek düşünmüyorum. Lakin Suriye’deki mevcut durumla ilgili farklı bir değişikliğin olduğu görülüyor. Daha önce Suriye’de rejim değişikliği için ısrarcı olan ve Esad’la katiyen görüşmek istemeyen bazı Batılı ülkeler son zamanlarda tutumlarını değiştirip daha ılımlı bir pozisyon almaya başladı. Mesela ABD, Suriye topraklarından Lübnan’a yakıt tedariki konusunda anlaşmaya vardı. Keza Ürdün bazı Suriyeli yöneticileri Amman’da kabul etmiş ve Kral II’nci Abdullah, Esad’la bir telefon konuşması yapmıştı. Bu ikili görüşmelerin ABD’nin onayı dâhilinde gerçekleştiği kanısındayım. 
 
Bölgedeki diğer ülkeler de (Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır vb.) İran’ın etkisini sınırlamak için Suriye’yle ilişkileri onarma konusunda istekli gözüküyor. Diplomatik çıkmaza siyasi bir çözüm yolu bulmak Rusya’nın da çıkarınadır. Anayasa bağlamında görüşmelerin yeniden başlamış olması aslında ilerleme kaydedilmesi açısından önemli teşebbüslerdi. Ancak anayasa taslağında Kürtler açısından olumlu bir sonuç alınacağı yönünde herhangi bir emareye rastlayamadık. 
 
 İsrail’de yaşıyorsunuz ve dünyadaki gelişmeleri oradan takip ediyorsunuz. İsrail yönetimi acaba AANES konusunda ne düşünüyor? 
 
İsrail’in AANES veya herhangi bir Kürt dinamiğine karşı arı bir politikası olduğunu pek düşünmüyorum. Siyaseten istikrarsızlığın olduğu bir süreçten geçiyoruz ve mevcut hükümet daha çok kendi iç sorunlarına odaklanmış durumda. Ancak İsrail-Kürt münasebetlerinin gelişimi için ortada büyük bir potansiyel olduğunu düşünüyorum. Uzun süre topraksız insanlar olarak yaşayan Yahudilerin şu an sahip olduğu statü otonomi veya devlet sahibi olmak isteyen Kürt halkı için sempati uyandırabilir. İki halk da bölgedeki güçlerin ayrımcılığına uğradı. İsrail ve Kürtler arasında ilişki kurulmamasının en önemli sebeplerinden biri İsrail’in son yıllarda takındığı sağcı, aşırı milliyetçi tutumdur. Ümit ediyorum ki gelecekte ikili ilişkilerin yararlı olduğu ve halkları birbirine kaynaştırdığı gerçeğiyle yüzleşilecektir. 
 
MA / İsmet Konak