‘AKP kadınların itaat ettiği, direnmediği aile kurumu inşa etmeye çalışıyor’ 2017-11-18 10:36:17 HABER MERKEZİ - Feminist aktivist Hülya Osmanağaoğlu, “AKP gerçekleştirdiği yasal dönüşümlerle her adımda kadın erkek eşitliğinin söz konusu olmadığı, kadınların erkeklere itaat ettiği, direnmediği, boşanmadığı bir aile kurumu inşa etmeye çalışıyor” dedi. Feminist aktivist Hülya Osmanağaoğlu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla, 25 Kasım’ın kadınlar için anlamını, Türkiye’de devam eden OHAL’in kadınları nasıl etkilediğini ve kadınların verdiği mücadeleyi anlattı.    25 Kasım’ın kadınların erkek-devlet şiddetine karşı direnişin simgesi olduğunu dile getiren feminist aktivist Hülya Osmanağaoğlu, “25 Kasım, tarihsel olarak devletin özgürlük mücadelesi içindeki kadınlara yönelik şiddetinin ifadesi olsa da bugün artık hayatın her alanındaki erkek şiddetinin ve kadınların bu şiddeti aşarak verdikleri özgürlük mücadelesini ifade ediyor” dedi.    Kadınların özgürlük alanlarının genişlemesi ve erkeklerden bağımsızlaşmasının tek başına erkek egemenliğinin değil, patriyarkayla iç içe geçmiş bütün egemenlik ilişkilerini sarstığı ya da aşındırdığı için kadın mücadelesinin şiddet aracılığıyla bastırılmaya çalışıldığına vurgu yapan Osmanağaoğlu, “Bunun bir veçhesi Mirabel Kardeşler ya da Taybet Ana örneklerindeki gibi erkek-devlet şiddetidir. Bir veçhesi ise, Türkiye koşullarında son yıllarda sık sık gündeme geldiği üzere evdeki, ailedeki erkek baskısına isyan ederek boşanmaya çalışan kadınların erkekler, kocalar, aileler tarafından öldürülmesidir” ifadelerini kullandı.     EKİN WAN ÖRNEĞİ    Erkek egemen sistemin kadın bedenini kullanarak direnişi “kırmaya çalışmasını” Osmanağaoğlu şöyle açıkladı: “Erkeklerin kadınlara yönelik cinsel şiddeti hem kadınların parçası olduğu toplumsal kesimi, direniş güçlerini (erkek akıllarınca) aşağılamak hem de direnen kadınları yıldırmak amaçlı gerçekleşiyor. Biz bunun bir örneğini Muş Varto’da Ekin Wan’ın çıplak bedeninin sürüklenmesi olayında gördük. Ekin Wan’a yapılan cinsel işkence hem Kürt halkının direnişini erkek egemen değerlere yaslanarak aşağılama, hem de direnen kadınları yıldırma amacı taşıyordu. Kadınların cevabı ise Ekin Wan’ın işkence gördüğü yere giderek erkek şiddetine karşı kadın dayanışmasının sesini yükseltmek oldu.”    ‘MERKEZLERİN KAPATILMASI KADINLARI SAVUNMASIZ BIRAKTI’    Türkiye’de devam eden Olağanüstü Hal’in (OHAL) kadınların yaşamına olan etkilerini değerlendiren Osmanağaoğlu, şunları söyledi: “OHAL’in kadınların hayatına en doğrudan etkisi Kürt halkının seçimlerinin yok sayılarak DBP’li belediyelere atanan kayyumların, öncelikle kadın merkezlerini kapatmasıyla oldu. Kürt kadın hareketinden arkadaşlarımızın uzun mücadeleler sonucunda kadınlar için elde ettikleri tüm kazanımlar kayyumlar eliyle tahrip edildi. Özellikle ev içinde şiddete uğrayan kadınların başvurdukları kadın danışma merkezlerinin kapatılması, kadınları erkek şiddetine karşı direnişte savunmasız ve dayanışmasız bıraktı. Eşbaşkanlık sistemini de hedef alan kayyum politikası aslında AKP’nin kadın erkek eşitliği yönündeki kazanımları da tahrip etme kararlılığını gösterdi. Kadın mücadelesinden, feminist mücadeleden arkadaşlarımız Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel’in tutuklu olarak yargılandıkları davadaki suçlamaların neredeyse çoğunluğunun kadınların özgürlük alanlarını geliştirmek için ürettikleri politikalara yönelik olması da bu anlamıyla klasik bir kadın düşmanı AKP politikası. Aslında yine OHAL sürecinde KHK’larla işten atılan binlerce kamu emekçisi kadın arkadaşımız kadın hareketinin en güçlü olduğu kesimi oluşturuyordu. Kaldı ki bu işten atılmalar kadınlar açısından maalesef aileye bağımlılığı güçlendirme bu vesile ile erkek egemenliğini güçlendirme anlamına da geliyor.”   ‘8 MART GECE YÜRÜYÜŞÜ ERKEK EGEMENLİĞE İSYANDI’    Yaşananlara rağmen OHAL’e en etkili direnişi gösteren kesimin feminist ve kadın hareketinin olduğunu dile getiren Osmanağaoğlu, “Geçen yıl gündeme gelen kız çocuklarının tecavüzcü ile evlendirilmesini sağlayacak yasal düzenleme sürecinde binlerce kadın ülkenin dört bir yanında OHAL yasaklarına rağmen sokaklara döküldü ve yasayı geri çektirdik. 2016 25 Kasım’ında bu başarı ile sokaklara çıktık. Keza bu yıl ki 8 Mart kutlamalarında da OHAL baskısına rağmen binlerce kadın miting alanlarındaydı. İstanbul’daki 8 Mart feminist gece yürüyüşü keza İstiklal Caddesi’ndeki kırk bin kadınla OHAL’in güçlendirdiği erkek egemenliğine bir isyandı” dedi.    ‘DİN OLGUSU PATRİYARKAYI GÜÇLENDİRİYOR’    “AKP yeniden inşa etmeye çalıştığı Türkiye’de erkek egemenliğinin merkezi örgütlenmesi olan aileyi de dine dayalı olarak yeniden inşa etmeye çalışıyor” diyen Osmanağaoğlu, bunu da şu sözlerle açıkladı: “Çünkü din olgusu, dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye örneğindeki Sünni İslam dayatmasında da kadın erkek eşitliğini yok sayarak güçleniyor ve patriyarkayı güçlendiriyor. AKP de gerçekleştirdiği bu yasal dönüşümlerle her adımda kadın erkek eşitliğinin söz konusu olmadığı, kadınların erkeklere itaat ettiği, direnmediği, boşanmadığı bir aile kurumu inşa etmeye çalışıyor.”    ‘KADINLAR ERKEKLERİN ÇİZDİĞİ SINIRI AŞTIĞINDA ŞİDDET GÖRÜR’    Osmanağaoğlu, yaşam tarzlarına müdahale eden erkeklerin kadınlara şiddet uygulamayı kendilerinde bir “hak” olarak görmesine ilişkin ise şunları söyledi: “Patriyarka tek tek kadınlara şiddet uygulama tekelini ailedeki erkeklere verir. Yani erkek egemenliğine direnen kadınlara şiddet uygulama hakkı yasal olarak olmasa da toplumsal (erkek) mutabakatıyla evdeki baba, koca, erkek kardeşlere tanınır. Kadınların, evdeki bu erkeklerin izin verdiği ölçüde sokağa çıkması, uygun buldukları şekilde giyinmesi  öngörülür. Kadınlar evdeki erkeklerin çizdikleri sınırları aştıklarında şiddet görürler. Ancak feminist mücadelenin sağladığı kazanımlar kadınların ev içindeki erkekler karşısında özgürlük alanlarını genişletti. Bunun yanı sıra feminist mücadelenin kazanımlarıyla kadınlar kamusal alandaki varoluşlarında da erkek egemenliğinin sınırlarını çokça aşındırdı. AKP tam da bu noktada yeni bir toplum inşa ederken bir yandan aile içinde erkekleri güçlendirmeye çalışıyor diğer yandan kamusal alanda kadınları sınırlandırmaya çalışıyor. Kadınların direnişi karşısında ise patriyarkanın ailedeki erkeklere tanıdığı, tek tek kadınlara şiddet uygulama tekelini aşıyor ve kadınları yıldırmak için sokaktaki adamların kadınlara şiddet uygulamasını meşrulaştırmaya çalışıyor. Şort giyen ya da hamile olarak parkta spor yapan kadınlara şiddet uygulanması ve Başbakan Binali Yıldırım’ın da şort giyen kadına saldıran adamı savunurcasına ‘vurmasaydı da mırıldansaydı’ demesi bu şiddeti nasıl meşrulaştırdıklarının göstergesi.”   Osmanağaoğlu, son olarak; 25 Kasım’da erkek devlet şiddetine karşı kadın dayanışmasının sesini yükseltmek üzere sokaklarda olacaklarını belirterek, “Erkek egemenliğine direnen tüm kadınlar ve translarla sokaklarda buluşmak umuduyla” dedi.