DİYARBAKIR - Kadına yönelik şiddetin hukuk eliyle meşrulaştırıldığını söyleyen KADUM Başkanı Aslı Pasinli, şiddet gören kadınlara yeterli desteğin verilmediğini belirtti.
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi (KADUM) Başkanı Aslı Pasinli, 25 Kasım Kadına Yönelik Uluslararası Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü münasebetiyle hukuk eliyle kadına yönelik şiddetin nasıl meşrulaştırıldığına ilişkin konuştu.
‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ UYGULANMIYOR’
Kadına yönelik şiddetin sadece fiziki boyutuyla 25 Kasım’da güncelleştirildiğine dikkat çeken Pasinli, kadına yönelik duygusal, ekonomik ve cinsel şiddetin de göz ardı edilmemesi gerektiğine vurgu yaptı. Pasinli, Türkiye’nin 2011 yılında uluslararası olan ve kadına yönelik her türlü şiddetin ve hak ihlalin önlenmesine dair İstanbul Sözleşmesine ilk ve çekincesiz olarak imza attığını hatırlatarak, bu sözleşmeye imza atan ülke olarak kadına yönelik şiddeti tespit edip buna yönelik çözümler bulmakla yükümlü olduğuna işaret etti.
‘BAROLAR KADINLARA DESTEK SUNMADA YETERSİZ KALIYOR’
Sözleşmeden sonra iç mevzuatta 2012 yılında ailenin korunması ve kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi kanunun yürürlüğe girdiğini söyleyen Pasinli, kanunun koruma tedbirlerinin neler olması gerektiğine yönelik maddeler içerdiğini aktardı. Pasinli, Diyarbakır Barosu Kadın Hakları ve Adli Yardım Merkezi olarak kadına yönelik çalışmalar ile birlikte hukuki olarak destek ve ücretsiz avukat desteği sunduklarını dile getirdi. Pasinli, bu desteğin önemli olduğunu ancak bütçenin Bakanlık tarafından belirlendiği için az bir bütçe olduğuna değindi.
‘KADINLAR HUKUK ELİYLE TRAVMAYA MARUZ BIRAKILIYOR’
Kadınların şiddete maruz bırakıldıktan sonra hukuk eliyle de ikinci bir travmaya maruz bırakıldığını söyleyen Pasinli, “Şiddetin ardından kadını ikna etme çabası ve hukukta kadın beyanını esas alma olmadığı için hastanede ve adliyede defalarca dolaştırılan bir kadın profili ortaya çıkıyor. Kendisinden şiddet gördüğü yönünde delil isteniyor. Buna yargı eliyle de kadına yönelik ikinci bir travmanın da başladığı bir nokta diyebiliriz” diye konuştu.
‘KADIN AVUKATLAR ŞİDDET DOSYALARINA DAHİL EDİLMİYOR’
Pasinli, kadın avukatların dosyalara müdahillik taleplerinin çoğu zaman kabul edilmediğini belirterek, “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da müdahil olmaması halinde İstinaf Mahkemelerinde bir bozma sebebi olabiliyor. Ancak bu alanda çalışan barolar da kadın hakları merkezleri ‘suçtan zarar gören vasfında değildir’ diye çoğu zaman reddediliyor. Dolayısıyla dosyaya müdahil olamıyoruz. Kadına yönelik şiddetin ortaya çıkarılması yönünde delileri ortaya koymakta sıkıntılar yaşıyoruz” dedi.
‘ŞİDDET DAVALARINDA YARGILAMA MEKANİK İLERLİYOR’
Pasinli, kadına yönelik şiddet davalarında yargılanmanın mekanik ilerlediğini kaydederek, “Sadece adli tıp raporu, darp raporu ya da sadece zamanında aldığı koruma kanunlarıyla bir karar aşamasına gitmek, kadının varlığını yok sayan bir uygulama haline getiriliyor” ifadesinde bulundu.
‘UZUN SÜREN DAVALARDA KADINLAR ŞİKAYETİNİ GERİ ÇEKİYOR’
Uzun süren yargılama süreçlerinin kadınlara bir yıldırma politikası olarak uygulandığına dikkat çeken Pasinli, “Kovuşturma ve soruşturmanın uzun sürmesi kadında bir yıldırma halini alıyor. Bir süre sonra kadınlar şikâyetçi olduğu dosyadan çekilmek istiyorlar” diyerek kadına yönelik şiddet ve cinsel saldırı davalarında yaşanan uzun süreli yargılama sürecine dikkat çekerek yargılamanın bir an önce yapılmasının önemli olduğuna değindi.
‘MEŞRU MÜDAFAA HAKKI ELE ALINMALI’
Cinsel İstismar ve saldırı davalarında uygulanan tahrik indirimlerine de dikkat çeken Pasinli, kadınların meşru müdafaa hakkının da geniş bir şekilde yorumlanması gerektiğini vurguladı. Pasinli, “Mahkemede şiddet uygulayan kişinin suçu işlediğine dair kanaat getirmesine rağmen sadece mahkemedeki tutumundan dolayı iyi hal indirimi alması bir hukukçu olarak bana çok absürt geliyor. Çünkü fail sadece mahkemede bulunduğu davranış ve tutumundan ibaret değil, bunu bir bütün olarak görmeliyiz. Aynı zamanda bununla birlikte kadının meşru müdafaa hakkı İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde daha geniş yoruma tabi tutulması gerekmektedir” diye sözlerine ekledi.
Nevin Yıldırım davasının meşru müdafaa açısından önemli bir örnek olduğuna dikkat çeken Pasinli, kadın perspektifiyle bu yargılamaları yargı alanında da daha geniş tutmak gerektiğine değindi.
‘ŞİDDET EN ÇOK EVDE YAŞANIYOR’
Devlet politikalarının kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmaya yönelik olmasının zorunlu olduğuna vurgu yapan Pasinli, “Kadını bir alana alarak, onu koruyarak çözüm üretemezsiniz. Bunun yerine köklü bir çözüm üretilmelidir. Çünkü kadının maruz bırakıldığı şiddet sadece kamusal alanda kalmamış, aynı zamanda ev içerisinde de yoğun bir şiddete maruz bırakılmıştır. Yine bu şiddet çok görünür değildir. Çok korunaklı gibi görünen ev içi, aslında şiddetin en yoğun yaşandığı alandır” ifadelerini kullandı.
‘KADINLARA PARASIZ HUKUKİ DESTEK SUNULSUN’
Kadına yönelik saldırı ve şiddetin bütün kurumlarda olduğu gibi hukuk boyutuyla da meşrulaştırıldığına değinen Pasinli, şiddeti tüm boyutlarıyla değerlendirip buna karşı mücadele yürütülmesi gerektiğini dile getirdi. Yasal mevzuata giren kadın kazanımlarının hukuk boyutuyla işletilmesinin önemli olduğunu aktaran Pasinli, bu uygulamalar pratiğe dönüştükçe daha iyi sonuçlar alınacağına vurgu yaptı. Kadınların parasız hukuki destek alma çalışmalarının yaygınlaştırılmasının önemli olduğunu da söyleyerek bunun için çalışmaların yapılması gerektiğini söyledi.
MA / Sonya Bayık – Semra Turan