Çöplerin arasındaki tozlu, belirsiz bitki ya da Emenike

img
DİYARBAKIR - Ayşegül Devecioğlu yeni romanı “Güzel Ölümün Öyküsü"nde sokaklarda yaşayan bir grup çocuğun yaşama arzusunu, birbirlerine sığınmalarını, tekinsiz günlerini, kendileri dışındaki dünya ile kurdukları ilişki biçimini, teslimiyetlerini ve başkaldırılarını anlatıyor.
 
“Bilmediği bir nedenle ansızın uyanıyor. Dünyaya kapkara düştü, taş gibi, gelişigüzel. Karanlıktan başka bir şey anımsamıyor bu yüzden.” Ayşegül Devecioğlu’nun yeni romanı “Güzel Ölümün Öyküsü” (Metis Yayınları) bu paragrafla başlıyor. Bu kısacık paragrafta yer alan her kelimenin gerçekliği, roman ilerledikçe gösteriyor kendisini.
 
Ansızın uyanan ve “dünyaya kapkara”, “taş gibi”, “gelişigüzel” düşen Emenike adlı bir çocuktur. Emenike gerçek adı değildir, futbola düşkünlüğü, bir gün büyük bir futbolcu olma düşü nedeniyle bu isim kendisine değer bulunmuştur. Emenike’nin etrafındaki hiç kimsenin adı anne babaları tarafından verilmiş değildir zaten. Kral, Yüz, Kocabaş, Ladi leke... Bu isimleri birbirlerine kendileri vermişlerdir. Birbirlerinden başka kimseleri yoktur. Emenike bir anne hatırlıyor sisler içinde, yavaş yavaş ölen. O kadar. Kral’ın, Kocabaş’ın, Yüz’ün akrabaları vardır ama bu akrabalar yetiştirme yurdundaki müdür gibi, devlet gibi bir şeydir. Ellerinde hep bir sopa vardır hizaya getirmek için. Akrabalara ve devlete itiraz, bir isim reddiyesiyle başlıyor sanki.
 
Hep ansızın uyanan ve dünyaya taş gibi, gelişigüzel düşen Emenike ve arkadaşlarını anlatıyor “Güzel Ölümün Uykusu”. Sokaklarda yaşayan bir grup çocuğun yaşama arzusunu, birbirlerine sığınmalarını, tekinsiz günlerini, kendileri dışındaki dünya ile kurdukları ilişki biçimini, teslimiyetlerini ve başkaldırılarını.
 
Sokakta yaşayan, dilenen, çalan, bali çeken çocuklar şehrin insanı için ürkütücüdür, tiksindiricidir, bir acıma nesnesidir, şefkatle, olmadı kötekle ıslah edilmesi gereken yabani bir ‘şey’dir. Islah etmek için devletin ve sivillerin bulduğu yöntemler, bu yöntemleri hayata geçirmek için inşa ettiği kurumlar, kurumları yönetmek üzere atanmış kişiler, sarf edilmiş bir emek de vardır elbette.
 
Ama işte bütün bu kurumlara, bu kurumların başındakilere Kral, “S...” çekiyor, Emenike, süslü cümleler kuranlar için “Hinoğluhin” diyor. Ölüp gidecekler çektikleri bali ya da karıştıkları bir kavgada aldıkları bir darbeden dolayı. “Kimse şaşırmıyordu sokakta veya bir yıkıntıda öyle kaskatı yatıyor oluşlarına, yüzlerinde hayattan artakalan ize, yaşamın son anına ilişkin değil, yaşamın tümünün izine. Gömüldükten hatta çürüdükten sonra bile silinmeyecek bu iz.” Zaten bir sürü çocuk sessizce ölüp gidiyor sokakta ve kimse şaşırmıyor onların sokakta ya da bir yıkıntıda kaskatı yatıyor oluşlarına.
 
ŞEHİR YAŞIYOR, DONUK VE KÜF KOKARAK
 
Şehirde yeni binalar yükselmeye devam ediyordur bu arada, trafik akıyordur, insanlar bir yerden bir yere koşturuyordur. Emenike gelişigüzel düşmüş bir taş gibi, gözlerini kırpıştırarak, çektiği baliden uyuşmuş bir akılla bakmaya, anlamaya, içine karışmaya çalışır şehrin. Şehir ise şöyledir: “Toz şehrin derisi; yolları, evleri, arabaları, çöpleri, duvarları kaplıyor, her şeyin dokusuna giriyor, kendine özgü aşılmaz bir tabaka oluşturuyor. Şehri kilim ya da halı gibi çırpsalar tozun altından yabancı bir yer çıkabilir. Gerçi ortaya çıkan da birçok bakımdan eskisinden farklı olmaz, aynı ölçüde donuk ve küf tutmuş olur.”
 
Şehir ya da Emenike umutsuzca, arsızca, bilinçsizce yaşıyor. Ama işte belki de yaşıyor olmasının yegâne nedeni şurada saklıdır: “Karşısında içi çöp dolu bir çiçek tarhı var. Çöplerin arasından tozlu, belirsiz bir bitki boynunu uzatıyor.”
 
EMENİKE’NİN RADİKAL EYLEMİ
 
Çöplerin arasından ya da çöpün kendisi olarak boynunu okura doğru uzatan Emenike ve Kral, Kocabaş ile Yüz’ün teşvikiyle kaçakçıların mallarını çalacaklar, bir araba sopa yiyecekler, Yüz güpegündüz vurulacak. Emenike ve Kral evleri belledikleri sokaklardan, yıkıntıdan uzaklaşmak zorunda kalacaklar. Emenike’nin Kral’a hayranlıkla perdelenmiş, bastırılmış, bu nedenle belli belirsiz hissedilen duygusal ve cinsel yönelimi, şehrin uzak semtinde Cansu’ya doğru akacak. Kürtlere saldırlar olacak, Ladi Leke’den uyuşturucu satmanın inceliklerini öğrenecekler, ensestin dehşetini yaşayacaklar.
 
Cansu, başka bir dünyanın insanıdır Emenike için. “Emenike içine işleyen bu kokunun Cansu’nun kokusu olduğunu ayrımsıyor. Kokunun içinde şimdiye kadar yabancı olduğu şeyler gizleniyor; ayartıcı, kışkırtıcı, korkutucu…” Emenike’nin sığındığı garajda yine bir bitki boynunu uzatıyordur etrafındaki toza ve çöpe rağmen.
 
Cansu’ya kadar kadın olarak bir tek annesi vardır hayatında. Bazen rüyalarında ya da bali ile kafası bulandığında güzel bir kadın olarak görür annesini. Sonra hafızasını zorlarken yavaş yavaş ölen bir kadın belirir, kendi aralarında konuşan kadınların, “Su testisi su yolunda kırılır!” cümlesiyle birlikte.
 
Sıcaklığına sığındığı Cansu, tıpkı annesi gibi kayıp giderken ellerinden, ilk kez tek başına bir karar alacak, yine tek başına hayatının en radikal eylemini gerçekleştirecektir.
 
YÖNÜ BELLİ İSYAN
 
Ayşegül Devecioğlu çok sert bir hikâye anlatıyor “Güzel Ölümüm Öyküsü”nde. Soğukkanlı bir dille hikâyenin, birtakım insanların dünyasının içine çekiyor okuru. Ajitasyon yok dilinde. Okurun merhametini, acıma duygusunu dürtmek için sulusepken bir dil bulma çabasına girmeye hiç niyetlenmiyor. Çünkü biliyor, sokakta ve bütün dünyada olup bitenler, bir sistem içinde gelişiyor. Kurumlar ve kişiler bu sistemin parçasıdır. Bu nedenle acımaya değil, yüzleşmeye ve sistemi kökten değiştirmeye davet ediyor okuru.
 
“Güzel Ölümün Öyküsü”ndeki kişilere Ayşegül Devecioğlu’nun okuru yabancı değildir kuşkusuz. Önceki romanlarında ve öykü kitaplarında benzer kişiler hep çıkar karşımıza. Devecioğlu, hayatı ve şehri bir bütün olarak ele almayı tercih eden yazarlardan. Bu kez uçurumun kenarında baş dönmesiyle duranların, çöplerin ve tozun içinden boy vermeye çalışanların dünyasına götürüyor okuru. Onlara tiksintiyle ya da hiçbir derde merhem olmayan merhametle bakanlara yönelttiği eleştiriyle.
 
Sözü uzatmadan, soranlara, “Güzel Ölümün Öyküsü” için söylediklerimi burada tekrarlayarak bitirmek isterim: Harika bir roman okudum. Öneriyorum. Emenike, Kral, Kocabaş, Yüz, Nusret, Cansu uzun süre çıkmayacak aklınızdan. Kirin ve çöpün kokusunu duyacaksınız. Güvercinler gibi iki katlı tekstil atölyesine giren genç kızların düşleriyle karşılaşacaksınız. Sırtını Özel Harekâtçı dostuna yaslayarak her türlü pisliği yapan Nusret’ten nefret edeceksiniz. Cansu için sahiden üzülecek, Emenike’nin ve arkadaşlarının yaşadıkları için yönü belli bir isyan büyüyecek içinizde.
 
Vecdi Erbay