İSTANBUL - Gürcü kültürünün artık köylerde dahi unutulduğunu, gençlerin Türk kültürüyle büyüdüğünü söyleyen Gürcü Sanat Evi yöneticisi İberya Özkan, “Durum böyle olunca köylerde de 20-30 sene sonra dil tamamen yok olacaktır” dedi.
Sayıları yaklaşık 2 milyonu bulan Türkiyeli Gürcüler, yerleşik olarak yaşadıkları Artvin bölgesinde asimilasyon kıskacında. 1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Gürcistan’ın Acara Özerk Bölgesinden gelen Müslüman Gürcüler, Karadeniz sahillerine ve Marmara bölgesine yerleşti. Osmanlı’nın son zamanlarında başlayan ve Cumhuriyet ile devam eden asimilasyon politikaları sonucu dile ve kültürlerini önemli oranda kaybeden Gürcüler, yaşadıkları yerlerde açtıkları derneklerle asimilasyona direniyor. Gürcü Sanat Evi yöneticisi İberya Özkan, UNESCO’nun “İnsanlığın sözlü ve manevi mirasının bir başyapıtı“ olarak nitelediği, geleneksel Gürcü müziğini ve kültürünü ajansımıza anlattı.
YÜZYILLARA DAYANAN BİR GELENEK
Gürcü müziğinin geleneksel yapısının çok sesli olduğunu dile getiren Öztan, “Gürcüler üç kişi bir araya geldiği zaman üç farklı sesten müzik yapma kültürüne sahip. Tabii bu dünyanın bazı halklarında da var ama Gürcülerde yüzyıllardır söylene söylene gelenek haline gelmiş. Çok sesli şarkıları kimin bestelediği ve seslendirdiği de belirsiz. Tamamı halkın yarattığı seslerdir. Hatta Gürcü müziğinin dünya müzik otoriteleri tarafından şaşırtan bir yeri var. Gürcistan’ın bazı bölgelerinde yapılan müziğin, usta bestecilerin bile yapamayacağı bu karmaşık yapıyı halk nasıl yaratmış, nasıl bestelemişler konusunda hala bir şaşkınlık söz konusu. Ama fazla şaşırmamak lazım, yüzlerce yıldır bu kültüre sahip olan bir toplum, nesilden nesile bu kültürü yaşattıkça mükemmel örnekleri rahatlıkla çıkabiliyor” dedi.
İŞGALLER DAYANIŞMA İHTİYACI DOĞURDU
Çok sesli yapının ortaya çıkmasında birkaç faktör olduğunu ifade eden Özkan, “Birincisi Kafkasya coğrafyası, 40 kere yakılıp yıkılmış, ele geçirilmiş. Zamanın dev ülkeleri tarafından saldırıya uğrayan bu coğrafyada savaş görmeyen nesil yok. Bu saldırılardan dolayı sürekli kendilerini savunmak ve hayatta kalmayı başarabilmek konusunda birbirleriyle daha fazla dayanışma, daha fazla iç içe olma ihtiyacı gelişmiş. Bu da bir ister istemez kültürel anlamda da çok sesli bir müzik kültürünün ihtiyaç olarak hissedilmesi anlamına geliyor. İkincisi neden dini olsa gerek. Gürcistan ve Gürcü halkı Hristiyanlığı en erken kabul eden topluluklardan birisidir. Hristiyan müziği koro şeklinde olmasına rağmen tek sesli iken, Gürcüler Hristiyanlık ile tanışınca bunu kendi kültürleriyle bir sentez yaratıp, ilahileri çok sesli yapmışlar. Dolayısıyla halkın Hristiyanlığı kabulü ve devlet dini haline gelmesi ile beraber, devlet kiliselerde bu kültürü daha da yaygınlaştırmış” diye belirtti.
GELENEKLER TERKEDİLDİ
Türkiye’de yaşayan Gürcülerin durumunun içler acısı olduğunu vurgulayan Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dedelerimiz Gürcistan’dan göç ettiklerinde zaten Müslüman olarak gelmişler. Gelirken diliyle, yemeğiyle, kültürüyle, müziğiyle birçok şeyiyle gelmişler. Ama Müslümanlaşmış Gürcüler özellikle çok sesli müziği Hristiyan müziği olarak kabul ettikleri için kullanmadılar. Dini olmayan müzikleri getirmişler ama aradan bir buçuk asır geçmiş. Türkiye gibi bir ülkede bu kadar süreçte bunları korumak mümkün değil. Zaten 1960’lara kadar kapalı olan bir toplum Gürcüler, bu tarihten sonra köyler arasında gidip gelmeler tanışmalar başlıyor. Devletin bu konuya katkısı olmadığı gibi tek sesli bir müzik geleneğine sahip olan Türkiye’de çok sesli müzik sürdürülememiş.”
TÜRK KÜLTÜRÜYLE YETİŞİYORLAR
Kendileri gibi bazı derneklerin çok sesli müzik kültürünü yaşatmaya çalıştığını ifade eden Özkan, şunları dile getirdi: “Gürcü dernekleri yüzyıllardan gelen danslarını, kültürlerini yaşatmaya çalışıyor ama bu kolay olmuyor. Maçehale Yaşlılar Çok Sesli Korusu günümüze kadar süren bir topluluk, İnegöl Hayriye Köyündeki çok sesli topluluk 1960’lara kadar devam eden ama sonra kopan bir gelenek var. Birçok köy Gürcü geleneğini tamamen unutmuş. Bu köyler asimile olmuş, Türk kültürüyle yetişiyor, Türk oyunlarını oynuyor. Söylediğim şeyler Artvin’de yaşayan Gürcüleri değil buranın dışında kalan bölgelerde yaşayan Gürcüleri kapsıyor.”
BAZI KÖYLERDE GELENEK SÜRÜYOR
Bazı köylerde halen Gürcü kültürünün sürdüğünü ifade eden Özkan, şunları söyledi: “Balıkesir Gönen Gürcü köyleri dilini halen konuşur, genç nesil bilmez belki ama kültürel ögeler sürer. Dans ve şarkı kültürü olarak çevredeki Çerkes köylerinin kültürlerini benimsemişlerdir. Oradaki Gürcü köyleri aslında Çerkes dansı olduğunun farkında olmadan bunu yapıyorlar. Kültürel alışveriş Çerkes danslarını sahiplenmeye kadar götürmüş. İnegöl’ün köylerinde ise halk hangi oyunların Çerkes hangisinin Gürcü oyunu olduğunu biliyor. Bunun dışındaki bölgelerde durum hoş değil. Çünkü oyunlarını sürdüren çok az köy var. Ordu, Samsun gibi bölgelerde ise Gürcü danslarından çok kemençe ile beraber Karadeniz dansları ön plana çıkıyor. Kendi oyunlarını seneler önce terk etmişler. 15-20 oyun varsa ancak 1-2 tanesi Gürcü oyunları oluyor.”
TÜRKÇE RÜYA GÖRÜYORLAR
Bu durumun yüzyıllardır yaşadığı topraklardan ayrılan toplulukların başına gelen bir durum olduğunu aktarın Özkan, devamla şunları ifade etti: “Gürcüler bir başka yere gidip, başka topluluklar ile karşılaştıkları zaman hakim olan kültürü; Türk kültürü, müziği, dili, edebiyatı ile karşılaşıyor. Eğer okullarda kendi dilleri devlet tarafından beslenmediyse kaldı ki bu tam tersi Türkçe eğitim olunca, dilleri, kültürleri unutulmaya mahkum oluyor. Durum böyle olunca Gürcüce konuşan köylerde de 20-30 sene sonra dil yok olacaktır. Çünkü yaşam farklı bir kültürle sürüyor. Orada yaşayan Gürcü Türkçe rüya görüyor. Günümüzde 50 yaş civarı insanlar Gürcüce biliyor daha genç nesil bilmiyor. Ama bundan 40 sene öncesinde kadar Gürcü köylerinin hemen hemen hepsinde çocuklar doğduklarında anadilini öğreniyordu.” Buna rağmen az sayıda da olsa Gürcü gencinin dil öğrenmek için Gürcü Sanat Evi’ne geldiğinin bilgisini veren Özkan, Gürcistan ile irtibat kuran, gidip gören birçok gencin olduğunu kaydetti.
GÜRCÜ KÜLTÜRÜ DEVAM EDİYOR
Gürcü Sanat Evi’ne bağlı grupların olduğunu belirten Özkan, sözlerini şöyle tamamladı: “Çok sesli müzik geleneğimizi devam ettiren Gürcü Sanat Evi Çok Sesli Korosu var. Bunun yanında bütün Kafkas dillerinde şarkılar söyleyen Gürcü Sanat Evi Oda Korosu var. Bir de Kafdağı Müzik Grubumuz var. Kafdağı Müzik Grubu 1992’de Bursa Gürcü Derneği’nde 17 kişilik bir grubun yaptığı şarkıların kayda alınarak ortaya çıktı. Yıllarım Gürcü sanatı ve müziği ile geçtiği için öyle bir proje yapmalıyım ki hayatımın bundan sonraki aşamasına bir ad versin diye düşündüm. Kafdağı’nın aslında Kafkasya ile alakası yok ama mistik bir yanı var, masalsı bir dağ ve hiçbir zaman ulaşılması mümkün olmayan bir dağ.”
MA / Tolga Güney