Öcalan: CPT kör, sağır ve dilsizi oynuyor 2017-11-02 10:10:08 ANKARA - Öcalan'a yönelik tecride ilişkin yaptıkları yüzlerce başvurunun yanıtsız bırakıldığını belirten HDP'li vekil Dilek Öcalan, "Devlet 'Onun için bu tedbirleri alıyoruz’ diyerek işlediği suçu gerekçelendiriyor. CPT de kör, sağır ve dilsizi oynayarak bu suça ortak oluyor" dedi.    İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın sağlık ve güvenliğine ilişkin son günlerde yayılan haberlerle Kürt toplumunda oluşan kaygı tepkilere dönüşmeye başladı. Gittikçe yayılan eylemlerle birlikte Adalet Bakanlığı ve hükümet nezdinde kimi girişimler de sürüyor. Ancak şimdiye kadar bu girişimlerden herhangi bir sonuç alınabilmiş değil.    Tecridi değerlendiren PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yeğeni aynı zamanda HDP Urfa Milletvekili Dilek Öcalan, tecridin 18 yıldır Öcalan üzerinde kesintisiz bir şekilde sürdürüldüğünü belirterek, “Yaşanan ağırlaştırılmış ve mutlak bir tecrittir” dedi.    ‘AKP TECRİD İLE ÖMRÜNÜ UZATMAYA ÇALIŞIYOR’   AKP Hükümeti'nin her sıkıştığında “tecride başvurduğunu ve bunu da İmralı’dan başlatarak bütün topluma yaydığının” altını çizen Dilek Öcalan, “AKP iktidarı bu yöntemle varlığını ve iktidarını sürdürmeye çalışıyor” dedi. PKK Lideri Öcalan’ın toplumsal barış için taşıdığı önemin herkes tarafından bilindiğine işaret eden Öcalan şunları söyledi:   “Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan, 50 Kürt siyasetçinin açlık grevi sonucu kendisiyle görüşen Mehmet Öcalan’a yaptığı açıklamada, ‘Eğer devlet hazırsa bu sorunu 6 ay içerisinde çözecek projelerimiz var’ açıklaması yaptı. Aslında bu Türkiye için önemli bir fırsattı. Öcalan yaşanan bütün gelişmeleri görerek çözümde ısrarını ortaya koydu. Bir yıl sonra bu talebe yanıt geldi. Bu sorunun çözümsüzlüğünden yana yanıt geldi. Fiili olarak bunu yaşadık. AKP iktidarı savaşı daha da derinleştirerek bu söyleme yanıt verdi. Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigmanın tersini ortaya koyarak, zor gücüyle, baskı gücüyle çözümsüzlüğü dayattı. Toplum, bundan sonra baskıyla, zorla, tahakküm altına alınma durumundan çoktan çıkmıştır. Bu kadar özgürlükleri eşitliği gören bir topluma 'tek adamlığı' diktatörlüğü, faşist rejimi kabullendirmek elbette mümkün olmayacaktır. Amaçlarına demokrasi ile ulaşamayacağını gören iktidar ve Erdoğan rejimi toplumu temel insani hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakarak, bu tür anti demokratik yöntemlerle, tecrit ile bu savaş ortamında amaçlarına ulaşmaya çalışıyor.    ÖCALAN’IN ORTADOĞU’DAKİ GÜCÜNE KARŞI TECRİT UYGULANIYOR   Öcalan'ın savunduğu demokratik ulus, demokratik konfederalizm düşüncesi Ortadoğu'da ve Rojava'da yaşamsallaşıyor. AKP bu düşünceye ve ideolojiye karşı savaş açmış durumdadır, tecridin gerekçesi de budur. Öcalan 2013 yılından sonra yaptığı görüşmelerde neler yapılması gerektiği konusunda önemli tespitlerde bulundu. Bu düşünceler Dolmabahçe Mutabakatı ile somutlaşıp çözüm aşamasına geldiği bir aşamada kesilmesi tecridin gerçek nedenini gösteriyor. Öcalan'a uygulanan tecrit tüm Türkiye ve topluma karşı en acımasız haliyle yaşatıldı. Tecridin ağırlaştığı süreçlerde toplumda bir bütün itiraz gündeme geliyor. Bütün cezaevlerinde eş zamanlı açlık grevleri yaygınlaştı. Kararlılıkları konusunda açıklamalar yapıyorlar. Toplumun yarısı içeride yarısı dışarıda tutsak. Binlerce insan tutuklu ve bunların temel sorunu zaten demokratik çözümdür. Bunu sağlayabilecek olan Sayın Öcalan’dır. Ortadoğu ve tüm dünya genelinde Sayın Öcalan’ın demokratik perspektifi tartışılıyor.”    TECRİDİN SEBEBİ: ÖCALAN SIRADAN BİRİ DEĞİL   Yaşananların Türkiye’nin kendi iç hukukuna karşı “suç işlemesi” anlamına geldiğinin altını çizen Öcalan, “Türkiye kendi iç hukukuna karşı bir suç işliyor. Kendi hukukunda yer alan temel insan hak ve özgürlüklerini yerine getirmeyerek hiçe sayarak bu suçu işliyor” diye konuştu. Öcalan, aile olarak yaptıkları başvuruların da “sudan sebeplerle” reddedildiğine dikkat çekerek, “15 Temmuz sonrası sistem OHAL kılıfına sığınarak bu politikalar farklılaştırıldı. Zaten uygulanmayan haklar OHAL ile tamamen ortadan kaldırıldı. 18 yıldır herkesin temel hakkı olan telefonla görüşme Öcalan’a yaptırılmamıştır. Aile ve avukat görüşmeleri keyfi sebeplere bağlanmıştır. Bunun için ‘Sayın Öcalan sıradan bir tutuklu değildir, biz onun için bu tedbirleri alıyoruz’ diyerek tecridi gerekçelendiriyorlar. Bizde onu söylüyoruz evet Sayın Öcalan sıradan bir tutuklu değildir. Milyonlarca insanın dilekçe vererek ‘benim liderimdir, irademdir’ diye kabul ettiği bir şahsiyettir. Bu şahsiyete karşı uygulanan politikaları biz normal bir tutukluya yönelik bir uygulama gibi ele alamayız. Bunu yaparken Türkiye bununla övünüyor. Bundan utanması gerekiyor. Nasıl bir insandan bir yıldan fazla bir zamandır bilgi alınamaz. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur, haddi değildir” ifadelerini kullandı.    'KÜRTLER BU DURUMA ALIŞMADI ALIŞMAYACAK'   Ayrıca Dilek Öcalan, yayınlanan haberler üzerine Bursa Cumhuriyet Savcılığı'nın alelacele açıklama yapmasını da “iyi niyetli” olmadığını savunarak, “Bizim yüzlerce başvurumuzu yanıtsız bırakan savcılığın bu haberlerin üzerine atlaması ve hemen açıklama yapma gereği duyması kaygılarımızı arttırdı” dedi. Öcalan, Kürtlerin bu duruma alıştırma yaklaşımları da olabileceğini ifade ederek, “Kürt halkı Sayın Öcalan’ın tutuklanmasına da İmralı koşullarında tutulmasına da hiç bir zaman alışmadı. 1999’dan beri halk isyan bayrağını yükseltti. O isyanın dinmediğini görebiliyoruz. Bunu kendilerine yapılmış bir komplo olarak ele aldıkları için sokaklara döküldüler. İnsanlar bedenlerini ateşe verdi. Bugünde halk aynı noktadadır, pimi çekilmiş, patlamaya hazır bir durumdadır" diye konuştu.    'ULUSLARARASI GÜÇLER BU SUÇUN ORTAĞIDIR'   Uluslararası güçleri de uygulanan tecridin ve “suçun ortağı” olarak gördüklerini belirten Öcalan, “Onların tecrit karşısındaki sessizliği bu suça ortaklığın devamıdır. Herkesin bu konuda sorumlu olduğuna inanıyoruz. CPT, işkenceyi önleme kuruludur, İmralı Adasını denetlemeye geliyor ama adaya gitmiyor, müdürle görüşüp geri dönüyor. CPT, yapılan eylemleri ve protestoları görmezden gelerek kör sağır dilsizi oynuyor. Bir hükümlü ve tutuklu insanın bu koşulları yaşıyor olması onların sorumluluğundadır. Bu sürece müdahale etmemeleri sorumluluklarını gösterir” diye belirtti.