Günay: Abdullah Öcalan’ın sesine ihtiyaç var

img
ANKARA - AKP’nin kendisini savaş siyasetiyle ayakta tutmaya çalıştığını belirten HDP Sözcüsü Ebru Günay, “Bu nedenle Sayın Öcalan ile görüşmeye, dış dünya ile bağlantısına, sesine ihtiyaç var” dedi. 
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 25 Mart 2021’den bu yana haber alınamıyor. Aile ve avukatların yaptığı başvurular ya “disiplin” cezaları gerekçe gösterilerek engelleniyor ya da yanıtsız bırakılıyor. Kurdistan ve Türkiye’den 765 avukatın PKK Lideri ile görüşme talebiyle yaptığı görüşme başvurunun ardından dünya çapında 22 ülkeden 350 avukat Adalet Bakanlığı’na benzer başvuruda bulundu. Ancak yapılan başvurulara şimdiye kadar yanıt verilmedi. 
 
Son olarak Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile Parti Sözcüsü Ebru Günay, Abdullah Öcalan’ın yeğeni Urfa Milletvekili Ömer Öcalan, 20 Ekim’de Adalet Bakanlığı’na başvurdu. İmralı tecrit sistemini, haber alınamama halini, tecrit ile savaş denklemini, başvuruda bulunan isimler arasında yer alan HDP Sözcüsü Ebru Günay ile konuştuk. 
 
Adalet Bakanlığı’na İmralı başvurusunda bulundunuz. Daha önce de bakanlığa birçok başvuru yapıldı ancak yanıt verilmiyor. Adalet Bakanlığı’nın, AKP iktidarının İmralı sessizliği ne anlama geliyor? 
 
İktidarın İmralı Adası'na dair sessizliği, Kürt sorununa yaklaşımıyla doğru orantılı. Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar da kaynağını tecrit politikalarından, savaş politikalarından alıyor. AKP’nin İmralı'da tecrit sistemini bu kadar derinleştirmesinin, bu kadar kesintisiz ve mutlak bir hale dönüştürmesindeki amaç, savaş politikalarında ısrarının sonucudur. Tecrit politikalarının toplumun her alanına yayılmasıyla, AKP ölüm siyaseti yürütüyor. AKP’nin tecrit ısrarı, aynı zamanda Türkiye toplumuna söyleyebileceği bir sözünün kalmamasıdır. 
 
Başvurular yanıtsız, aile ve avukatları da görüşemiyor. Bir haber alamama hali sürdürülüyor. Ne amaçlanıyor, neden engelleniyor? 
 
 
 Sayın Öcalan çok güçlü bir barış siyaseti yürütüyor. Bu özellikle savaştan beslenen iktidar için tehlikeye dönüşüyor.
 
Sayın Öcalan’ın pratiği anlamıyla birçok liderden farklı yönleri var. Çok aktif bir şekilde, uzun bir süre Ortadoğu coğrafyasında birebir kalmış, her türlü yapı, halk, toplumsal dinamiklerle temas kurmuş bir liderden bahsediyoruz. Dolayısıyla Ortadoğu halklarının neye ihtiyacı olduğunu çok iyi bilen biridir. Geliştirdiği felsefik savunma hattı, bunu çok açık şekilde ifade ediyor. Sayın Öcalan çok güçlü bir barış siyaseti yürütüyor. Bunu sadece Türkiye toplumu için yapmıyor, bir bütünen Ortadoğu coğrafyası için gerçekleştiriyor. Bu özellikle savaştan beslenen iktidar için tehlikeye dönüşüyor. 
 
 *Abdullah Öcalan’ın sesinin duyulmamasının sonuçları neler oluyor.
 
Sayın Öcalan ile temaslarının kurulmadığı, görüşlerinin yapılmadığı zamanlarda, savaşın, ölümlerin, katliamların daha da yoğunlaştığını görüyoruz. Bunu biz Türkiye ve Ortadoğu'da yaşayanlar olarak açık bir şekilde deneyimledik. Bunlar yaşayarak öğrendiğimiz şeyler. Sayın Öcalan'ın sesinin, düşüncelerinin, görüşlerinin dış dünyaya ulaştığı andan itibaren toplumda nasıl bir atmosferin yaratıldığını çok iyi biliyoruz. AKP bu atmosferden korkuyor. Çünkü çok güçlü çözüm projelerine sahip, iktidarın kutuplaştırma, toplumu çatıştırma ve savaş siyasetine karşı ortak bir yaşamı inşa etme felsefesine ve perspektifine sahip. AKP iktidarı bunlara karşı düşmanlık besliyor. Bütün siyasi hattını, felsefi, yönetimsel hattını tehdit üzerinden kuruyor, topluma düşmanlık üzerinden kuruyor. Toplumun temel taşlarını, temel dinamiklerini düşmanlaştıran ve hedef haline getiren iktidardan bahsediyoruz. Her yerde kadınların bu kadar hedef olması bu yüzdendir. Gençliğin bu kadar hedef haline getirilmesi ve düşmanlaştırılması bununla ilgilidir. Toplumsal inançların, emekçilerin, bütün farklılıkların ötekileştirilmesinde AKP iktidarının bu kutuplaştırıcı siyaseti var. 
 
Çok yakın bir tarihte Taksim'de bir patlama meydana geldi ve o patlamadan hemen sonra 24 saat tüm Türkiye gerçeklerden haber alamadı. Sansür uygulandı, sosyal medya mecralarına ulaşımlar engellendi ve hakikat çarpıtıldı. Aslında AKP'nin 20 yıllık tecrit politikasının özeti budur. Toplum 24 saat haber alamadı. Sayın Öcalan’dan 19 aydır haber alınamıyor! Haber almayı engellemek, toplumsal hakikatleri çarpıtmak ve toplumu bir yalana inandırmaya çalışmak. AKP’nin kendi yalanlarına, savaş siyasetine inandırmaya çalışması halidir. Aslında 20 yıllık AKP'nin tecrit politikası, AKP'nin Kürt sorunundaki çözümsüzlük siyaseti ve savaş siyasetinin özeti. Hiç geriye de gitmeye, 20 yılı çözümlemeye gerek yok. Taksim'de yaşanan olay, AKP'nin nasıl yaklaştığını gösteriyor.  
 
AKP’nin AKP iktidarının bu politikası, literatüre “İmralı hukuku” kavramını getirdi. 19 aydır haber alınamayan bir sistemden bahsediyoruz, siz “İmralı hukuk” sistemini nasıl tanımlıyorsunuz, yansımaları neler oluyor? 
 
 
Bunlar 2005'teki Öcalan yasalarıyla meşru olmayan ama hukuki kılıfının bulunduğu sürecin sonuçları. O dönem alkış tutanlar, daha sonra bu hukuksuzluk mekanizmasının kendilerine döndüğü anda itiraz etmeye başladıklarında iş işten geçmiş oldu.
 
İmralı hukuk sistemi negatif bir hukuk sistemidir. Hakların gasp edildiği, temel hak ve özgürlüklerin çiğnendiği, her türlü keyfi uygulamaların ve bir işkence sisteminin kendisini var etmesi olarak tanımlamak mümkün. İmralı cezaevindeki bütün uygulamalar bir haliyle bütün Türkiye cezaevlerinde uygulanmaya başlandı. Avukat görüş yasağının engellenmesi, ziyaretçi gidişlerinin engellenmesi, haber alma hakkının engellenmesi gibi bir sürü fiili uygulamaya dönüp baktığımızda, Ada'da uygulanan birçok uygulama Türkiye'deki bütün cezaevlerinde uygulanıyor. Tekli odalarda tutulmaktan tutalım sağlık hakkına erişim, ziyaretçilerin kısıtlanması gibi… Bu hak ihlalleri silsilesini uzatmak mümkün. AKP iktidarı bütün bu negatif hukuk kuruculuğunu önce Ada'da deniyor, ondan sonra bütün cezaevlerinde bunu uygulamaya, yaygınlaştırmaya başlıyor. AKP iktidarı açısından İmralı sistemindeki o negatif kuruculuk, rıza yaratma meselesidir. Avukat görüş yasağı, avukat-müvekkil görüşmelerinin dinleniyor olmasının ilk yasalaştığı zaman, bir dönemin kimi gazetecileri, kalemşörleri tarafından servis edildi. 
 
Dönüp baktığımızda şimdi toplumun tamamına uygulanıyor. İmralı Adası'nda tecrit mekanizması bir sisteme dönüştü. Ve ilk hak ihlallerinin, işkence ve kötü muamelenin yaygınlaşması ilk denenme alanları olarak İmralı’da gerçekleşti. Şöyle düşünün; İmralı Adası'na 2009'da götürülen başka mahpuslar vardı. Ve farklı cezaevlerinden götürülüyordu. Farklı cezaevlerinde iken ailelerle görüşebilen, avukat ziyaretleri gerçekleştirebilen mahpuslar, İmralı Cezaevi'ne girdikleri andan itibaren avukatlarla, ailelerle görüşmeleri kesildi. Mektup hakkı, haber alma hakkı kesildi. Aynı mahpuslar farklı cezaevlerine 2015 yılında götürüldüklerinde, gittikleri andan itibaren aileleriyle, avukatlarıyla görüşme hakkına yeniden sahip oldu. Bu yaşanan durum bile İmralı cezaevindeki hukuk sisteminin nasıl bir kara kutu olduğunu, nasıl hukuksuzluklar alanı olduğunu gösteriyor. 
 
Bir bumerang etkisi diyebilir miyiz?
 
Bunlar 2005'teki Öcalan yasalarıyla meşru olmayan ama hukuki kılıfının bulunduğu sürecin sonuçları. O dönem onları destekleyenler, alkış tutanlar daha sonra bu hukuksuzluk mekanizmasının kendilerine döndüğü anda itiraz etmeye başladıklarında iş işten geçmiş oldu. Bu nedenle işin merkezine, kendi sistemini, savaş politikalarındaki merkezliliği dağıtmak, merkezdeki teklik sistemini dağıtmak önemli. Tecrit sistemini dağıttığımız anda Türkiye'de demokratikleşme yaklaşacak. 
 
Başa dönecek olursak, tecrit ve savaş denklemine dikkat çektiniz. İmralı’da son haber alamama halinin başlamasının ardından Federe Kurdistan Bölgesi’ne yönelik savaş başlatıldı. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik hava saldırılarıyla savaşın kapsamı genişletildi. Derinleşen tecrit ile bugün Kuzey ve Doğu Suriye üzerinden kapsamı genişletilen savaş arasındaki bağ nedir?  
 
Türkiye halkları iktidarın kendini savaş ve tecrit siyasetiyle ayakta tutmaya çalıştığının farkında. Bu nedenle Rojava'ya saldırı, doğduran Sayın Öcalan'ın felsefesinin hayat bulmasına saldırıdır. 
 
Rojava'ya saldırıyı da tecritteki ısrarı da savaş politikalarını da birbirinden ayırmak mümkün değil. Bunlar birbirini direk etkileyen alanlar. Rojava, Sayın Öcalan'ın, Kadın Özgürlükçü, Ekolojik ve Demokratik paradigmasının, demokratik ulus felsefesinin hayat bulduğu alan. Sadece Ortadoğu için değil, dünya için umut olan alan. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu gösteren alanı ifade ediyor. Sayın Öcalan'ın güçlü bir şekilde perspektif oluşturduğu paradigma, Rojava'daki demokratik ulus felsefesiyle, halkların bir arada yaşamasıyla hayat buldu. Hayat buldukça nasıl umut kaynağı olduğunu gösterdi. Kadın öncülüklü Rojava Devrimi, dünya halklarına umut oldu. AKP iktidarı bir kez daha Kürt düşmanlığı ve Kürt halkının kazanımlarına karşı tahammülsüzlüğünü orada gösterdi. Hemen yanı başında bir devrim gerçekleşti ve o devrimin sonucunda Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Kürtler bir arada ortak bir insanlık değeri için yan yana gelip mücadele etti. Bunu kadın öncülüğünde gerçekleştirdi. Bu Ortadoğu’daki bir sürü dinamiği de değiştirmeye başladı. Toplumlar, kadınlar, halklar lehine değiştirmeye başladı. Bütün dünya kadınların mücadelesini gördü, Kürt kadınların mücadelesini gördü, farklı kimliklerin bir arada yaşamasının mümkün olduğunu gördü. 
 
İnsanların bir arada, ortak yaşamasına tahammül edemeyen bir AKP iktidarı söz konusu. Ama aynı iktidar, Ukrayna-Rusya arasındaki savaşta nedense bir barış havarisi modunda ortalıkta dolandı ve dünyaya barışı savunduğunu pazarlamaya çalıştı. Kürtler söz konusu olduğunda, iktidarın nasıl katliamlar gerçekleştirdiğini, sivil yerleşim yerlerini bombaladığını, gazetecileri katlettiğini, bir savaş siyaseti yürüttüğünü en iyi Ortadoğu hakları biliyor. Dolayısıyla ikiyüzlü siyaset yapıyorlar. Türkiye halkları iktidarın kendini savaş ve tecrit siyasetiyle ayakta tutmaya çalıştığının farkında. Bu nedenle Rojava'ya saldırı, doğduran Sayın Öcalan'ın felsefesinin hayat bulmasına saldırıdır. 
 
Abdullah Öcalan konuşursa neler değişir, Kurdistan’a, Türkiye’ye, Ortadoğu’ya etkileri neler olur? 
 
24 yıllık ağır tecrit koşullarına rağmen Sayın Öcalan barışta, çözümde ısrar etti. Sayın Öcalan'ın konuşması, dış dünyayla bağlarının kurulması, tecrit sisteminin dağılması demek, bu ülkede yeniden demokrasinin inşa edilmesi demektir. AKP faşizminin önündeki en büyük engel, Sayın Öcalan'ın geliştirdiği ideolojik hat, çözüm siyaseti, demokratik siyaset perspektifi, halklar lehine mücadele ve siyaset hattındaki ısrarıdır. Sayın Öcalan konuşmaya başladığında, AKP faşizmini geriletecek, kurumsallaştırmaya çalıştıkları faşizmi dağıtacak. 
 
Sayın Öcalan'ın konuşması, dış dünyayla bağlarının kurulması, tecrit sisteminin dağılması demek, bu ülkede yeniden demokrasinin inşa edilmesi demektir.
 
Bu nedenle Sayın Öcalan'ın konuşması, dış dünya ile teması önemli. Biz bu nedenle görüş başvurusunda bulunduk, tam bağımsız heyetlerin gitmesini, avukatların görüşmesini, siyasi heyetlerin gitmesini önemsiyoruz. Sayın Öcalan'ın görüşleri dış dünyaya ulaşmaya başladığı andan itibaren çok daha başka bir siyaseti konuşacağız. Biz, Ortadoğu ve Türkiye toplumu bunu deneyimledi, bunu yaşadı. Nasıl bir etki yarattığını Türkiye toplumu biliyor. Şimdi de buna ihtiyacımız olduğunun farkındayız. Çünkü AKP faşizmi kendisini savaş siyasetiyle ayakta tutmaya çalışıyor. Bu savaş siyasetinin karşısında bir barış siyasetini, barış hattını oluşturmak, ortak bir arada mücadeleyi yaratmak kazandıracaktır. Bu nedenle Sayın Öcalan ile görüşmeye, dış dünya ile bağlantısına ihtiyaç var. Sayın Öcalan’ın sesine ihtiyaç var. Çünkü bir çözüm siyasetinin, demokratik siyasetin, demokratik ulus felsefesinin dinamiklerinin tamamının yeniden toplumla buluşmasının zamanı.
 
MA / Özgür Paksoy