Adalet Bakanlığı’na açlık grevi çağrısı: Tecride son verin 2021-05-11 12:37:39 İSTANBUL - Marmara  Bölgesi cezaevlerine ilişkin hazırladıkları raporu açıklayan Açlık Grevlerini İzleme Heyeti, ihlallerin son bulması için başta Adalet Bakanlığı olmak üzere tüm kamuoyuna çağrıda bulundu.    PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin ve hak ihlallerinin sonlandırılması talebi ile cezaevlerinde 27 Kasım’da başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevi 166’nci gününde devam ediyor. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Marmara Tutuklu ve Hükümlü Aileleri İle Dayanışma Derneği (MA-TUHAYDER) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İstanbul Şubeleri temsilcilerle oluşturulan Açlık Grevi İzleme Heyeti, 4-10 Mayıs tarihleri arasında Marmara Bölgesi’nde bulunan cezaevlerine yaptıkları ziyaretler üzerinden oluşturdukları raporu Beyoğlu’nda bulunan ÖHD İstanbul Şubesi'nde açıkladı.    Açıklamanın yapıldığı salona “Tecrit insanlık suçudur” pankartı asılırken, raporu ÇHD İstanbul Şube Başkanı Çiğdem Akbulut okudu.   16 AVUKAT, 12 CEZAEVİ, 50 TUTUKLU…       26 avukat ile Marmara Bölgesi’nde bulunan 12 cezaevinde 50 tutuklu ile görüşmeler gerçekleştirdiklerini belirten Akbulut, görüştükleri kişilerle cezaevlerinde toplam kaç tutuklunun açlık grevine girdiği, grev sürecinin nasıl işlediği, grevindekilerin taleplerinin ne olduğu, idarelerin greve yaklaşımının nasıl olduğu, bu süreçte idare ile açlık grevi özelinde bir görüşme yapılıp yapılmadığı, infaz koruma memurlarının greve yaklaşımlarının nasıl olduğu, bu sebeple işkence ve kötü muameleye maruz kalan tutuklu olup olmadığı, grev nedeniyle disiplin soruşturması başlatılıp başlatılmadığı, başlatıldıysa disiplin cezası verilip verilmediği, sağlık çalışanları ile revir doktorunun greve yaklaşımlarının nasıl olduğu, sağlık kontrollerinin yapılıp yapılmadığı, hapishanede daha önce uzun süreli açlık grevine giren tutukluların olup olmadığı, grev süresince tutuklulara B1 vitamini, tuz, limon, şeker su gibi takviyelerin sağlanıp sağlanmadığı, dönüşüm nedeniyle açlık grevi sonlandıran tutukluların buna uygun diyet yemek verilip verilmediği, bu süreçte grevi ve talepleri mektup yoluyla bildirdikleri kurumlar olup olmadığı şeklinde sorulara yanıt aradıklarını söyledi.    612 TUTUKLU GREVE GİRDİ   12 cezaevinde yaklaşık 612 tutuklunun süresiz-dönüşümlü açlık grevine girdiğini ifade eden Akbulut, eyleme katılan tutuklu sayısının cezaevinden cezaevine değişiklik gösterdiği ama ortalama 2’şer-3’er kişilik gruplar ile 5’er günlük açlık grevi yaptıklarını tespit ettiklerini belirtti. Greve giren tutukluların yaklaşık yüzde 90’ının daha önce en az 89 günlük açlık grevine girdiğini ifade eden Akbulut, bununla birlikte yaklaşık 100 tutuklunun da daha önce 100-170 gün arası açlık grevi yaptığı, ayrıca şu an açlık grevi yapan tutuklunun daha önce de birden fazla kez kısa süreli dönüşümlü açlık grevine girdiğini tespit ettiklerini söyledi.   HAK İHLALLERİ   Hangi cezaevinde kaç tutuklunun açlık grevine girdiğini ve o cezaevlerine yaşanan hak ihlallerini tek tek sıralayan Akbulut, genel itibariyle yaşanan hak ihlallerinin “Greve giren tutuklular hakkında disiplin soruşturması başlatıldığı, disiplin cezası verildiği, cezalara karşı itiraz edilmişse de infaz hakimlikleri ve ağır ceza mahkemeleri tarafından itirazların reddedildiği, bazı cezaevlerinde tutuklulara B1 vitaminin verilmediği, dönüşüm nedeniyle grevi bitiren tutuklulara buna uygun diyet yemeği verilmediği, bu süreçte Adalet Bakanlığı’na, Sağlık Bakanlığı’na, Meclis İnsan Hakları Komisyonuna, HDP ve CHP Cezaevi İzleme Komisyonlarına, İHD, CİSST ve CPT’ye mektup yazdıkları, İHD ve CİSST’e yazılan mektuplara idare tarafından el konulduğu” olduğunu aktardı.   TALEP TECRİDİN KALDIRILMASI   Akbulut, tutukluların temel talebinin Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve Ceza İnfaz Kanunu’nda güvence altına alınan temek hak ve özgürlükler doğrultusunda Abdullah Öcalan üzerindeki hukuka aykırı tecride son verilerek ailesi ve avukatlarıyla görüşmesinin sağlanması ve cezaevlerinde pandemi bahane edilerek daha da ağırlaştırılan tecride son verilmesi olduğunu vurguladı.   CPT VURGUSU   2016 yılında gerçekleştirilen darbe girişimi ile birlikte Kanun Hükmünde Kararnamelerle kurulmaya çalışılan tecrit uygulamalarının başında tutukluların telefon, sohbet ve görüş hakları azaltılıp engellenmesi olduğunu dile getiren Akbulut, şöyle devam etti: “2020 yılı itibari ile tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 pandemisi yine en çok hapishanelerde, mahpusların zaten sınırlı olan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması olarak karşılık bulmuştur.  Ne var ki, İmralı Ada Hapishanesi’nde OHAL öncesi ve sonrası uygulamaları ile her zaman yasal düzenlemelerde öngörülenin çok daha ötesinde bir tecrit uygulanmaktadır. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin 28-29 Nisan Ocak 2016 tarihlerinde İmralı Ada Hapishanesi’ne yapmış olduğu ziyaret sonrasında 2018 yılında açıkladığı raporunun 13‘üncü paragrafında infaz rejimindeki ayrımcı uygulamalara vurgu yapmış ve söz konusu rejimin temel olarak yanlış olduğunu, ayrımcı uygulamalar barındırdığı tespitini yaparak düzeltilmesi tavsiyelerinde bulunmuştur. Buna göre; Daha genel olarak CPT ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış mahpuslara uygulanan, son derece katı kısıtlamalar ve diğer mahpuslarla temaslarını yasaklayan bir yönü olan, rejimin temel olarak yanlış olduğunu sadece İmralı Cezaevi’nde değil bir bütün olarak tüm cezaevi sisteminde revize edilmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak isteriz.“   BAKANLIĞA ÇÖZÜM ÇAĞRISI   Cezaevlerinde ağır hak ihlallerinin yaşandığı, tutukluların ihtiyaç duydukları tedaviye dahi erişemediği ve açlık grevlerinin sürmesi halinde tutukluların sağlıkları üzerinde geri dönülemez nitelikte ağır sonuçlar doğuracağına vurgu yapan Akbulut, “Zira salgın sürecinde hapishanelerde artan hak ihlallerine yönelik hazırlanan raporlardan mahpusların sağlıklı gıdaya ve ihtiyaç duydukları tedaviye erişimlerinin sağlanamamasından ötürü özellikle bağışıklık sistemlerinin zayıfladığı bilinmektedir. Pandemi koşulları dolayısıyla mahpusların bağışıklık sisteminin düşüklüğü konusunda uyaran hekimler başlatılan açlık grevinin, daha önceki eylemlerden daha fazla risk barındırdığını belirtmiştir. Bu sebeple bizler başta açlık grevinde olanların yaşam hakkının korunması ve açlık grevinin sonlandırılması için makul ve yasal mevzuata uygun taleplerinin kabulü ile tecridin kaldırılmasına, hapishanelerde yaşanan hak ihlallerinin son bulması için başta Adalet Bakanlığı olmak üzere tüm ulusal ve uluslararası kamuoyu ve kurumları bu konuda duyarlı olmaya ve çözüm için derhal harekete geçmeye çağırıyoruz” diye konuştu.   AĞIR SAĞLIK SORUNLARI YAŞANIYOR   ÖHD üyesi Baran Çelik de, tecridin uzun yıllardır sürdüğüne vurgu yaparak, “Çok defa bu tecridin son bulması için açlık grevleri yapıldı. Uluslararası sözleşmelere imza atıp buna uymamak nasıl bir mantık anlamış değiliz. Bizler 2 senede bir bu süreci yaşıyoruz. Birçok tutuklu bu süreçlerden dolayı ağır sağlık sorunu yaşıyor. Bu nedenle tek talebimiz hukukun uygulanıp tecride son verilmesidir” dedi.     DEVLET SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRSİN   TİHV adına konuşan avukat Levent Pişkin, devletin tüm tutuklulara eşit biçimde davranması gerektiğine vurgu yaparak, “Pandemi bahanesiyle cezaevlerinde daha fazla hak ihlallerinin yaşandığına tanık olduk. Mahpusların istediği tek şey devletin uluslararası sözleşmelere uymasıdır. Devlete sorumluluğunu hatırlatmak için tutuklular bu greve başladı. Bizde bu talebin karşılanmasını ve açlık grevlerinin  bitirilmesini istiyoruz” diye konuştu.     ‘TECRİT İNSANLIK SUÇUDUR’   İHD üyesi Mehmet Acettin ise şunları dile getirdi: “Açlık grevine giren tutukluların sağlık hakları ve beden bütünlüğü açısından kötü bir noktaya gelmesini asla istemeyiz. Tecrit bir insanlık suçudur. Açlık grevinin çözüm noktasına gelmesi bizim açımızdan iyi bir gelişme olur. Tüm hapishanelerde artık tecrit aynılaştırılmaya çalışılıyor. Tüm cezaevlerinde İmralı’daki uygulamalar uygulanmaya çalışılıyor. Bu süreçte tutukluların tüm hakları kısıtlanmış durumda. Bizde bu raporla birlikte yaşananları kamuoyuna yansıtmayı olumlu buluyoruz.”