İmralı tecridi AİHM’e taşındı 2021-10-08 09:21:38 İSTANBUL - Asrın Hukuk Bürosu, AYM’nin İmralı Cezaevi’nde aile görüşlerinin engellenmesiyle ilgili "kabul edilemez" kararı üzerine, AİHM'e başvuruda bulundu.   İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tutuklular Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatları ve aileler, her hafta hem İmralı Cezaevi Müdürlüğü'ne hem de Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'na görüşme başvurusu yapıyor. Ancak başvurulara olumlu ya da olumsuz bir cevap verilmiyor.     22 yıldır İmralı'da tutulan Öcalan, 8 yıl aradan sonra en son 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde avukatlarıyla görüşme sağlayabildi. Öcalan, ilk telefonla görüş hakkından 27 Nisan 2020 tarihinde yararlanabildi. Öcalan'ın 25 Mart'ta kardeşi Mehmet Öcalan'la yaptığı ikinci ve son telefon görüşmesi ise yarıda kesildi.    6 YILDA 3 GÖRÜŞ   2015 yılının Mart ayında İmralı Cezaevi'ne götürülen Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar da söz konusu haklarından yararlanamıyor. Bugüne kadar yapılan 750 avukat ve 350 aile görüş talebine rağmen Yıldırım 2, Konar ve Aktaş sadece 3 kere ailesiyle görüşebildi.   AYM: İHLAL YOK   Avukatların bu duruma karşı yaptığı başvurular da sonuç vermiyor. Avukatlar, müvekkilleri hakkında verilen disiplin kurulu kararlarının dosya örneğinin kendilerine verilmesi, haksız ve hukuka aykırı disiplin cezaların kaldırılması için 2020 yılının Aralık ayı içerisinde Bursa İnfaz Hakimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvuru yaptı. Aktaş, Yıldırım ve Konar için yapılan başvurular reddedildi. Avukatlar, bunun üzerine kararların hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle müvekkilleri Konar, Aktaş ve Yıldırım için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. AYM, 3 kişi hakkında yapılan başvuruyu da "kabul edilemez" buldu. AYM, herhangi bir ihlalin olmadığını ileri sürerek, görüşme başvurularının reddedilmesini "hukuka uygun" buldu.     AİHM'E BAŞVURU    Öcalan için yapılan başvuru halen karara bağlanmazken, avukatlar başvuruları reddedilen 3 müvekkilleri için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. 22-24 Eylül'de yapılan başvurularda, aile görüş hakkının anayasa, uluslararası ve insan hakları sözleşmelerle koruma altına alındığına vurgu yapıldı.    Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, İmralı başvurularının engellenmesi, tecrit ve yaptıkları başvurulara ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.    ÖCALAN'IN DURUŞU   Öztürk, İmralı Cezaevi’nin siyasi ve politik özneler için tasarlandığını ve uluslararası komplo sonucu Türkiye’ye getiren müvekkilleri Öcalan için “özel” olarak dizayn edildiği söyledi. Cezaevinin bulunduğu adanın aynı zamanda 2’nci derece Askeri Yasak Bölge konumunda olduğuna dikkati çeken Öztürk, “Sayın Öcalan’ın bu şartlara sahip bir yere getirilişi aslında komplonun devam ettiğinin göstergesiydi. Burada yaklaşık 10 yıl boyunca tek kişilik hücrede tutuldu. Öcalan’ın iradesi kırılmaya çalışıldı. Onun nezdinde Kürt halkının iradesi de kırılmaya çalışıldı. Bu tecritin aynı zamanda halka dönük olduğunu da bilmek gerekiyor. Ancak Sayın Öcalan, bu sistematik hale karşı geri adım atmayarak, Kürt halkına umut olan bir paradigmayla yanıt verdi” dedi.   RET GEREKÇELERİ   Öcalan'ın yanı sıra Konar, Yıldırım ve Aktaş’ın da ağır tecrit koşulları altında tutulduğunu belirten Öztürk, politik tutukluların başlattığı açlık grevi eylemleri sonucu bazı görüşmelerin gerçekleştiğini anımsattı. “Toplumsal mücadelenin zirveye ulaştığı bir dönemde görüşmeler oldu” diyen Öztürk, 15 Temmuz 2016 askeri kalkışma öncesi görüşme başvurularının reddine “gemi bozuk” ve “hava muhalefeti” gibi gerekçeler gösterildiğini aktardı. Sonrasında başvurulara ya yanıt verilmediğini ya da "disiplin cezaları" gerekçe gösterildiğini kaydeden Öztürk, Ocak 2021’den bu yana aile görüş başvurularına herhangi bir yanıtın verilmediğini paylaştı.    Öztürk, avukat görüşme başvurularına ise Mart’tan beri olumlu veya olumsuz herhangi bir yanıtın verilmediğine işaret ederek, “Bir yanıt verilmemesi bizler açısında olumsuz olduğu anlamına geliyor. Çünkü herhangi bir görüşme olmuyor” dedi.   AYM'NİN KARARI    Öztürk, avukat ve aile görüşlerinin engellenmesi üzerine hem disiplin cezaları hem buna dair dosyaların verilmemesi için yaptıkları başvuruların yerel yargı mecraları tarafından reddedildiğini ve sonrasında AYM’ye başvurduklarına işaret etti. Öztürk, "Müvekkillerimizle çok uzun zamandır görüşme sağlayamıyoruz. Yargı makamları bunu sağlamakla mükellef. Bu ihlallerle koşullar daha da ağırlaşıyor" diye kaydetti.    AYM’e Aralık 2020’de yaptıkları başvurunun Nisan ayında karara bağlandığını ifade eden Öztürk, “Hızlı bir şekilde karar verdi. Kararda şöyle bir enteresanlık var; Tecrit durumunu bir bütün olarak değerlendirip, ‘aile ziyaret haklarının’ ihlal edilmesi sebebiyle ihlal kararı vermesini istedik. Buna rağmen ‘telefon görüş hakkı’ yönünden olumsuz bir karar çıktı. AYM, bizim hak talebinde bulunduğumuz hususlarda değerlendirme yapabilir. Talep etmediğimiz hususta karar verme hakkı ve yetkisine sahip değil. Bu durum aslında AYM’nin ne kadar etkisiz bir yol olduğunu bize tekrar gösterdi” bilgilerini paylaştı.   'KARARLAR TECRİDİN PARÇASI'   AYM'nin de İnfaz Hakimliği gibi hareket ettiğine dikkati çeken Öztürk, iç hukuk yolları tüketildiği için Yıldırım ve Aktaş için 22, Konar için 24 Eylül’de AİHM’e başvuruda bulunduklarını ifade etti. AİHM başvurusunda müvekkillerinin haklarını hatırlattıklarını kaydeden Öztürk, şunları söyledi: “Bu hakların kağıt üzerinde kaldığını, müvekkiller açısından bir karşılığının olmadığını ortaya koyduk. AYM, bizim için teorik ve hayali bir kurum olarak kaldı. Çünkü işlevsel bir konumda değil. Bu kadar açık ihlal olmasına rağmen bu hakları tesis edecek noktadan çok uzak. AYM’in politik ve siyasi baskı nedeniyle bağımsız olmadığını ve bu doğrultuda hareket ettiğini biliyoruz. Bu da aslından süren tecridin bir parçası.”   'TABLO KÖTÜYE GİDİYOR'    Öztürk, AİHM’in hızlı bir şekilde başvuruyu gündemine alması ve olumlu yönde karar vermesi gerektiğini vurguladı. AİHM’in daha önceki başvuruları sürüncemede bırakmasıyla Türkiye’ye cesaret verdiğini ifade eden Öztürk, “Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), İmralı’da yaptığı görüşmeler sonrasında oluşturduğu raporlarda Türkiye’nin ihlallere verdiği cevapların inandırıcılıktan uzak olduğunu ortaya koydu. CPT’nin aile ve avukat görüşlerinin düzenli bir şekilde sağlanması gerektiği yönünde tespitleri var. Buna uyulmasını istemiş. Bu tespitlere rağmen daha da kötüye giden bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu tespitler ortadayken acilen ihlal kararı vermesi gerekiyor” şeklinde konuştu.    TECRİDİN YANSIMALARI    İmralı'daki tecritle ülkenin en can yakıcı sorunlarının başında gelen Kürt sorununun doğrudan bağlantılı olduğunu ve her iki duruma da benzer şekilde yaklaşıldığını ifade eden Öztürk, Kürt sorununa dair son günlerde AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylemlerine değindi. Erdoğan’ın “Kürt sorunu yok” söylemiyle AYM'nin “ihlal yok” söyleminin tecritle bağlantılı olduğunu kaydeden Öztürk, şöyle devam etti: “Türkiye’deki yasalar İmralı üzerinden denenerek ortaya çıkıyor. Sonrasında ise tüm ülkede bu yasalar uygulanıyor. Oradan bir sindirme politikası başlatılıyor, sonra tüm Türkiye ve Kürt halkına baskı aracı olarak dönüyor."   MA / Mehmet Aslan