Sınır ötesi operasyonda 180 gün: Türkiye çok ciddi kaybetti 2021-10-20 10:16:57   HABER MERKEZİ - Türkiye'nin sınır ötesi operasyonda kaybettiğini belirten gazeteci Berîtan Zagros, kimyasal gaz kullanımının yanı sıra bölgenin değişen demografik yapısının incelenmesi için uluslararası kuruluşlara çağrıda bulundu.    Federe Kürdistan Bölgesi'nin Avaşîn, Zap ve Metîna bölgelerine yönelik 23 Nisan’da başlattığı askeri operasyonda ilerleme sağlayamayan Türkiye, Kürdistan Demokrat Partisi’ne (KDP) bağlı özel güçlerin desteğine rağmen bölgede istediği hakimiyeti kuramadı. Özel güçlerini operasyona dahil eden KDP’nin, verdiği istihbarat bilgilerle bölge bombardıman altına alınıyor.    Operasyonda sonuç alamayan Türkiye, bu kez kimyasal silaha başvurdu. Fırat Haber Ajansı’nda yer alan Halk Savunma Güçleri’nin (HPG) operasyonla ilgili bilançosunda, Türkiye’nin şimdiye kadar 157 kez kimyasal silah kullandığı belirtildi.   KDP’nin de dahil olduğu Türkiye’nin saldırılarının gölgesinde 10 Ekim’de Irak’ta seçimlere gidildi. Her ne kadar Irak Seçim Komisyonu seçimlere katılım oranının yüzde 41 olduğunu açıklasa da bölgedeki kaynaklar bu oranın daha düşük olduğunu ve bunun Türkiye’nin saldırılarına dahil olan KDP’ye karşı tepki olduğu yorumunda bulunuyor.    Bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden gazeteci Berîtan Zagros, sınır ötesi operasyonda gelinen aşamayı, seçimleri ve yansımalarını değerlendirdi.       Türkiye’nin sınır ötesi operasyonu 6 aydır devam ediyor. Geçen sürede Türkiye istediği sonucu aldı mı?       Türkiye ulaşmak istediği sonuçlara ulaşamadı. Hedefine ulaşamadığı için KDP’yi devreye soktu. KDP üzerinden PKK'nin elini ayağını bağlamak istediler.    23 Nisan'dan bu yana kapsamlı saldırılar devam ediyor. Ancak Türkiye ulaşmak istediği sonuçlara ulaşamadı. Bunun temel nedeni de işgal saldırılarına karşı verilen direniştir. Türkiye Garê'de büyük bir yenilgi aldıktan sonra yönünü Zap, Avaşîn ve Metîna bölgelerine çevirdi. Hedefine ulaşamadığı için KDP’yi devreye soktu. KDP üzerinden PKK'nin elini ayağını bağlamak istediler. Çünkü özgürlük hareketinin hassas noktalarından biri de Kürtler arası bir çatışmadır. Türk devleti de bunu kullanarak, bir taşla iki kuş vurmak istedi. Ancak onların modern tekniğine karşı gerilla çok güçlü bir iradeyle direndi ve halen de direniyor. Bundan önce de Heftanîn ve Garê'de ki işgal saldırılarında gerilla farklı taktik ve yöntemlerle Türkiye’yi bozguna uğratmıştı.   Medyanın sessizliği dikkat çekiyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?    Türkiye, PKK'nin iradesine yenildi. Çünkü coğrafi egemenlik PKK'nin elinde, Türkiye yenildi. Birincisi; Türkiye bu bölgeler üzerinde egemenliğini kuramadı. İkincisi; gerillalar hiçbir yerde kullanılmayan birçok yeni taktiği deniyor. Bu yüzden Türkiye çok ciddi kaybediyor. Türkiye bölgedeki kayıplarını saklıyor ve hiçbir şey olmamış gibi gösteriyor. Bölgeye yeni girdiklerinde, hatırlarsanız savaş medyası her gün saatlerce propaganda yapıyordu. Ama şimdi savaş medyası bölgesel savaşı pek gündeme getirmiyor. Çünkü Türkiye PKK’ye karşı savaşta kaybetti.    HPG’nin açıklamasına göre, Türkiye 157 kez kimyasal silah kullandı. Bunun bölgeye etkileri neler oluyor?      Bir gazeteci olarak bunu teyit ettirmek istedim. Ancak bölge halkı KDP’nin baskı ve tehditlerine maruz kaldığı için bilgi vermekten çekindiler. Bölge halkı çok ciddi baskı altında.    Türkiye bölgede kimyasal silahlar kullanıyor. Nitekim Bölge halkı da bundan etkileniyor, bölgeye çok ciddi zararlar veriyor. Son aldığımız bilgilere göre; Behdînan bölgesindeki insanlar kullanılan kimyasal silahlardan etkilendiği için farklı hastanelere kaldırılıyor. Ancak bölge KDP ve MİT'in kontrolünde olduğu için insanlar bunu söylemekten korkuyor. Bunun yanı sıra Behdînan'daki hastanelerde doktorlar KDP yanlısı olduğu için elde edilen raporları yayınlanmıyorlar. Uluslararası kamuoyunu bu kimyasal silahlar hakkında bilgilendirmek de istemiyorlar. Özellikle Avaşîn ve Metîna hattında bulunan Şeladizê gibi dağlık bölgelerde son zamanlarda insanların sağlık şikayetleri arttı. Tabii ki bu tesadüf değil. Bunun koronavirüs olduğu söyleniliyor ve bu şekilde olayın üstü kapatılmak isteniyor. Ancak bu bölgelerde yayılan hastalık virüs değil.    Bu durumun kimyasal gaz kullanımından olduğu belirtiliyor. Bir gazeteci olarak bunu teyit ettirmek istedim. Ancak bölge halkı KDP’nin baskı ve tehditlerine maruz kaldığı için bilgi vermekten çekindiler. Bölge halkı çok ciddi baskı altında. Bugüne kadar bölgeye herhangi bir heyet gitmediği için bu durum uluslararası gündemde de yer almıyor. Olay yerine gidip incelemelerde bulunmak isteyen heyetler de KDP tarafından engelleniyor.    Askeri operasyonda doğa da talan ediliyor, ağaç kıyımı sürüyor. Bununla ne amaçlanıyor?    Çatışmaların yaşandığı bölgelerde insanlık dışı bir politika yürütülüyor. Bölgenin tahrip edildiği ve yağmalandığı birçok kez belgelendi. Bu belgelerle birlikte Türk devleti uluslararası tepkiler karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. KDP'nin desteğiyle Kürdistan doğası vicdansızca yağmalanıyor ve yok ediliyor. Ancak bütün baskı ve saldırılara rağmen bölge halkı topraklarını terk etmiyor. Burada yürütülen temel politikalardan biri de bölgeyi tamamen insansızlaştırmak ve Kürtsüzleştirmek. Ama bütün bu politikalara rağmen Behdînan halkı yurtsever çizgisinden taviz vermiyor. Sandık başına giden Behdînanlıların bir kısmı geçersiz oy kullandı. Bu aslında bölgede yürütülen savaş politikasına karşı sergilenen önemli bir duruştur. Bu aynı zamanda araştırılması gereken önemli bir mesajdır. Kimyasal gaz kullanımının yanı sıra doğa tahribatı, halka verdiği zarar ve bölgenin değişen demografik yapısının incelenmesi gerekiyor. Bunun için bölgeye uluslararası kuruluşlar gönderilmelidir. Eğer uluslararası kuruluşlar bölgeye gelip incelemelerde bulunursa, bu sonbaharda Türk devletinin ve KDP’nin gidişi kesin olacaktır.    Böylesi bir ortamda 10 Ekim’de seçimlere gidildi. Behdînan’ın geçersiz oy kullanmasının bir tepki olduğunu söylediniz. Irak nasıl bir seçim geçirdi, neleri değiştirdi?      Hükümet halkın çıkarlarından ziyade Türkiye ve İran gibi güçlerin çıkarlarını esas alarak hareket ediyor. Bu yüzden bölgede seçimden önce örgütlü olmayan boykot, seçim günü toplum içinde doğal olarak gelişen bir eylem biçimi oldu.   Seçimler ve sonuçları önemli gelişmeleri de beraberinde getirdi. Irak krizli bir süreçten geçiyor. Özellikle de 2003’te ABD'nin Baas rejimine müdahalesinden sonra Irak bir daha istikrar kazanamadı. Yeni kurulan yönetim de uluslararası ve işgalci bölgesel güçlere dayalı bir yönetimi esas aldı. Aslında bu temelde yeni bir vekâlet yönetimi kurulmuştur. Dolayısıyla Irak hükümetinin bölge halkının çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini söyleyemeyiz. Irak'ta ilk kez halk bu kadar düşük bir katılımla sandık başına gidildi. Bu aslında Irak'ta bulunan siyasi güçlere karşı geliştirilen bir tavırdı. Irak her gün yeni bir krizle uyanıyor. Hükümet halkın çıkarlarından ziyade Türkiye ve İran gibi güçlerin çıkarlarını esas alarak hareket ediyor. Bu yüzden bölgede seçimden önce örgütlü olmayan boykot, seçim günü toplum içinde doğal olarak gelişen bir eylem biçimi oldu. Bu da aslında seçimin meşruiyetini yitirdiğini gösteriyor. Bazı bölgelerde katılım yüzde 16'nın altında kaldı. Ancak Irak Seçim Komisyonu, ülke genelinde seçime katılımın yüzde 41 olduğunu açıkladı. Demokratik bir ülkede bu sonuç kabul edilmemeliydi. Ama Irak demokratik bir ülke olmadığı için halk seçime gitmeyerek boykot etti. Bu boykot Irak’ta bulunan güçlere açık bir mesajdı. Ama takip ettiğimiz kadarıyla halkın seçim boykotu hükümet tarafından hiçbir şekilde tartışılmadı.    En çok tartışılan Şengal seçimleri oldu. Şengal’de seçimin perde arkasında neler var?    Örneğin Şengal’deki seçim sonuçları öncesinden perde arkasında tartışılmıştı. Çünkü 9 Ekim “Şengal Anlaşması”nı uygulamak istiyorlar, hayli ısrarcılar. Bundan dolayı da bu seçimde birçok oyun oynandı. Irak'ın diğer bölgelerine göre Şengal’de seçimler çok geç başladı. Birçok noktada Şengal halkı, sorunlardan kaynaklı öğlen sonra sandık başına gitti. Birçok kişi, kayıtları olmadığı gerekçesiyle ve çeşitli teknik nedenlerle oyunu kullanamadı. Bu da KDP dışında kalan diğer partili adaylar üzerinde olumsuz bir etki yarattı. Seçim sonuçları aynı zamanda Şengal’e yönelik saldırıların ve baskıların artacağını gösteriyor. Şengal’de uygulamaya sokulan plan ve konsept bunu gösteriyor.    Seçimler sonrası Irak’ı, Federe Kürdistan’ı nasıl bir süreç bekliyor?    Parlamentoda üstünlüğünü sağlayan partiler hem uluslararası hem de bölgesel güçlerden farklı destekler aldığı gibi, kendi içlerinde de tarihsel ideolojik farklılıklar var. Bu da krizin daha derinleşeceğini ve devam edeceğini gösteriyor. Öte yandan Irak'ın istikrarsızlığı, Türkiye'nin çıkarınadır. Her şeyden önce Türkiye, bu gerilimden yararlanmak ve bu kritik dönemde Irak’a saldırarak Musul ve Kerkük planlarını gerçekleştirmek istiyor.   MA / Zeynep Durgut