‘Demirci Kawa halkın adaletini temsil eder’ 2022-03-13 09:05:18   ANKARA - Newroz’un kaynağını oluşturan Demirci Kawa’nın baskıcı düzeni değiştirmeye yönelik ortaya çıktığını vurgulayan akademisyen Savaş Dede, “Kawa, toplumsal adaletin bir ihtiyaç olduğu durumlarda halkın adaleti olarak ortaya çıkar” dedi.    Ortadoğu, Mezopotamya, Anadolu, Ön Asya ve Balkan halkları tarafından bin yıllardır 21 Mart’ta kutlanan Newroz, Zerdüşt'ün Kitabı Zendavester'de, Firdevs'in Şehname’sinde, Ömer Hayyam'ın Newroznamesinde ve Şerefxan'ın Şerefnamesi gibi çeşitli yazılı eserlerde değişik şekillerde işlendi, anlatıldı ve günümüze taşındı. Günümüzden bin yıllar öncesine dayanan efsanelerdeki Kawa toplumsal adaletin; Dehak ise ezenin, baskının temsili oldu.    Her halkın farklı anlamlar yüklediği Newroz, İran, Irak Afganistan, Belucistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Makedonya, Özbekistan, Suriye, Tacikistan, Türkiye, Türkmenistan, Tataristan, Gagavuzya, Yakutistan’da yaşayan halklar tarafından kutlanıyor.    Kürtler için direnişin zafere ulaştığı günü ifade eden Newroz, Kürtlerin Demirci Kawa önderliğinde Asurlu kral Dehak’ın zulmüne karşı çıktığı, isyan ateşini tutuşturduğu, mücadele ettiği gün olarak kutlanıyor.    Newroz’a can veren Demirci Kawa efsanesinin anlamlarını ve etkilerini Munzur Üniversitesi'nden ihraç edilen ve politik mitler alanında çalışmalarını sürdüren Barış Akademisyeni Savaş Dede ile konuştuk.     Demirci Kawa metaforu farklı halkların mitolojik öykülerinde yer alıyor. Demirci Kawa, halklar için neyi temsil ediyor, öykülerin ortak noktaları neler?      Mitlerin halklar için ne anlam ifade ettiğini halkın içinde yaşayarak öğrenebiliriz. Gidip annelere, yaşlılara, bu işin hem özne hem de nesnesi olan insanlara sormak lazım.   Demirci Kawa mitinin halklar için ne anlam ifade ettiği, halkların kendi içinde o miti nasıl koruduğuyla biraz da siyasetin müdahale biçimiyle alakalı. O nedenle halklar için ne anlam ifade ettiğini anlamak için halkın içinde olmak gerekiyor. Mesela Rustemê Zal hikayesinin Van bölgesi için ne anlam ifade ettiğini söyleyebilirim. Çocukluğum orada geçti. Fakat yapılan başka derlemelerde Diyarbakır bölgesinde Rustemê Zal hikayelerinin hepsi birbirinden farklı. Aynı yönleri var ama halkın onu koruma biçimleri ayrılıyor. Kawa’nın, Rustem’den farklı olarak daha soyut bir imge olduğunu söyleyebilirim. Siyaset ya da toplum krize girdiği anda halkın kapısını çalar ve orada ne varsa alıp kendi amacı çerçevesinde yönlendirerek o miti politikleştirir. Ama burada da yine diyalektik bir süreç işler. Tamamıyla halktan kopararak o miti araçsallaştıramaz. Halkın etkisi, siyasetin onu yorumlama biçimi üçüncü bir durum olarak ortaya çıkıp devam eder.   Kısacası mitlerin halklar için ne anlam ifade ettiğini halkın içinde yaşayarak öğrenebiliriz. Gidip annelere, yaşlılara sormak lazım. Bu işin hem özne hem de nesnesi olan insanlara sormak lazım. Hepimiz Kawa’nın talep ettiği toplumsal yaşam biçiminden zamanla kopuyoruz ama örneğin Barış Anneleri adalet talebini hem etkileyen hem etkilenen olarak taşımaya devam eder.    Newroz’daki imgeler neyi temsil ediyor?   Newrozda’ki imgelere iyi bakmak gerekiyor. Ateşin Ortadoğu coğrafyasının kutsal bir imgesi olmasıyla beraber insanın doğayla olan ilişkisi bağlamında da kritik bir önemi var. Demirci Kawa’nın kendisi aslında bir anlamda emeği temsil eder. Dehak’ın sarayını yıkmaya giden Kawa, çoğu hikayede bayrak olarak önlüğünü mızrağının ucuna takar. Buradaki emek faktörünün de göz ardı edilmemesi gerekiyor. Yüz yıllardır emek sömürüsü var, ateşin bu toplum için ifade ettiği anlamalar var. Bunu günümüzle sınırlandırmamak gerekiyor. Newroz, binlerce yıllık bir olgudur. Binlerce yıldır halklar hem doğayla olan bütünlüğü çerçevesinde hem de politik karar alıcılara karşı verdikleri mücadele bağlamında kutluyorlar. *Demirci Kawa miti halkların yaşadığı hangi zor durumlarda ortaya çıkıyor?     Kawa, Dehak adında bir canavarda cisimleşmiş haksızlığı, baskı ve zulmü değiştirmek amacıyla devrimci bir ihtiyaca yönelik ortaya çıkar.    Mitler halk hikayesi olarak varlığını sürdürür ve politik alana taşınması genelde bir ihtiyaç sonucu olur. Bir şeyi korumaya ya da değiştirmeye yönelik de ortaya çıkabilir. Dışsal bir baskıya karşı da ortaya çıkabilir. Bizler bin yıldır bu topraklarda özgür yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz ihtiyacından dolayı da ortaya çıkabilir. Şehname ve diğer hikayelerde duyduğumuz Demirci Kawa’nın kendisi aslında bir düzeni değiştirmeye yönelik ortaya çıkar. Kawa, Dehak adında bir canavarda cisimleşmiş haksızlığı, baskı ve zulmü değiştirmek amacıyla devrimci bir ihtiyaca yönelik ortaya çıkar. Temsil ettiği fikir de adalettir. Dolayısıyla Demirci Kawa, toplumsal adaletin bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığı durumlarda karşı tepki, halkın adaleti olarak ortaya çıkar.   Neden halkın adaleti?    Çünkü Demirci Kawa mitinde de Kawa; adaleti ister, bunu tesis edecek ortamı kurar ve tekrar geri çekilir. Dolayısıyla siyasal alana, iktidara şu mesajı verir; bizim birlikte yaşayabileceğimiz sistem ancak adaletle mümkün olabilir. Yoksa toplumsal adaletin kendisi müdahale eder ve onu alaşağı eder ta ki toplumun üst kurumları halkın iradesine uyana kadar. Bugün Kürt hareketi bağlamında ifade edecek olursak, bir siyasal talepten ziyade toplumsal adalet fikrine duyulan ihtiyaç sonucu ortaya çıktığını söyleyebilirim.    Demirci Kawa mitlerinde gördüğümüz toplumsal adalet neyi kapsıyor?   Gerek Demirci Kawa mitinde gerekse bir milyon önceki bir hikayede olsun, insanlık bilincinin oluşmaya başladığı ilk günden bugüne kadar adalet dediğimiz kurum iki yönlü ilerler. Bunun biri hak talebidir. Toplumun herhangi biriminde yapılan haksızlığı tazmin etme isteği olarak ortaya çıkar. Her ne kadar hukuku devlet kurumunun bir parçası olarak görsek de bu kendisini bir yokluk üzerinden var etmiyor. Fransız Sosyolog Pierre Bourdieu, “adalet toplumda tezahür eder, fakat devlet buna el koyar” der. Örneğin 8 Mart eylemleri tüm dünyaya yayılan adalet talebidir. Ya da meşru müdafaanın kendisi bir adalet talebidir, ama devlet buna el koyar, örneğin ceza hukuku kapsamında değerlendirir, kavramları da kendi hükmü altına alır ve farklı bir dile tercüme edip kendine has bir teknikle bize farklı bir adalet olarak dayatır.    Adalet neden devletle özdeşleştiriliyor? Demirci Kawa mitinde toplumsal adaletin tesisi mümkün olmuyor mu?   Çünkü devlet bunu sistematize edecek güce ve araçlara sahip. Toplumun kendi içinde bir mekanizma oluşursa adalet devletle birlikte anılmayacak. Örneğin ben üniversiteye başladığımda kan davalarını araştırdım. Kan davası saikiyle cinayet işlemek öncesinde hafifletici neden iken, devlet bunun cinayeti teşvik ettiğini belirtip kan davası saikiyle cinayet işlemeyi ağırlaştırıcı sebep yaptı. Fakat kan davaları azalmadı. Benim incelediğim bir davada neredeyse 10’u aşkın kişi fiilen ya da hukuken yaşamdan alıkonuldu. Fakat tam tersi olabilir. Rojava’da da bu tarz bir sistem yerleştiriliyor; toplumsal uzlaşmayla bir tek kişinin burnu kanamadan üstesinden gelinebiliyor. Çünkü öldürmenin kendisi çok istisnai bir durumdur ve bu istisnaya karşı toplumsal mekanizmalar devreye girdiği, toplum kendi hukukunu inşa ettiği anda çözülebiliyor. Yüz yılı aşan kan davalarının çözülebildiği davalarda devlet ailenin yarısını alıkoyuyor, ceza veriyor ve 5 kişi öldü ama ona rağmen kan davasının biteceğine dair kimsenin umudu yok. Dolayısıyla adaletin bu şekilde toplumsal alanda tesis edilmesi, bir ihtiyaç olarak ortaya çıkar. Ama devletin buna el koyacak araçları olduğu için devletle özdeşleştirilir. Kawa siyasal sistemi değil de siyasal sistemin baskı unsuruna dönüşmüş olan versiyonunu yerle bir etmişti. Dolayısıyla kaynağını toplumsal adalet talebinden alan bir düzen de neden mümkün olmasın.     Demirci Kawa ve Newroz’un özellikle ulus devlet olgusu karşısında nasıl bir anlamı var?   Kaç bin yıllık insanlık tarihinden bahsediyoruz. Bir toplum nasıl tek tipleştirilir, yönetilir, ötekiler nasıl dışlanır üzerine kurulan en iyi yöntem ulus devlettir. Ulus devlet modernizmle birlikte insanlık tarihindeki en ağır soykırımlara, katliamlara, acılara yol açtı. Bu anlamda soykırım kelimesinin ulus devletle birlikte ortaya çıkması da aslında tesadüf değildir. Bana göre, bizim coğrafyamızdaki ulus devletleşme sürecinde en çok zarar görenler Kürtlerdi. Bugün hala Cizre’de, Roboski’de, Sur’da olanları da kısmi bir soykırım olarak düşünürsek, 150-200 yıla yayılan bir soykırımdan bahsediyoruz. Ulus-devlet, homojen bir kimlik fikri üzerine ortaya çıkar, fakat hiçbir zaman bunu tam olarak gerçekleştiremez. Bugün Türkiye dediğimiz sınırlar içinde, tüm soykırımlara rağmen yüzlerce etnik aidiyetten bahsedebiliyoruz. Bu baskının kendisi toplumsal tepkiye yol açıyor. Türk-ulus devleti bağlamında ilk ortaya çıkışı da belki Şeyh Said ayaklanmasıdır. Bu da bir adalet talebidir. Sonrasında Ağrı ayaklanmasıyla devam eder, oradan Dersim’e sıçrar ve günümüze kadar gelir. Bu adalet talebini dile getirme biçimi Kawa’nın adalet talebiyle de çok paralel bir durumdur. Kawa, baskıcı sistemi yıkar ve adaleti tesis etmesi için yönetimi tekrar Feridun’a bırakır.     Demirci Kawa mitolojik bir unsur olsa da tarihin her döneminde egemene karşı bir başkaldırı özü taşıdığını görüyoruz. Bu hakikati siz nasıl değerlendiriyorsunuz?      Ben mitleri halkın kendi felsefesi olarak görüyorum. Toplum, kendi hayatını değerlendirirken neye ihtiyacı olup olmadığını taahhüt eder ve bunu bir imge üzerinden kurar.   Mitlerin kendisi sıradan değildir. Mitleri mit yapan yaşanılan ilişki bakımından toplumsal bir gerçekliğe dayanıyor olmasıdır. Mitleri yaşanır kılan da toplumun gerçekliğidir. Ben mitleri halkın kendi felsefesi olarak görüyorum. Toplum, kendi hayatını değerlendirirken neye ihtiyacı olup olmadığını taahhüt eder ve bunu bir imge üzerinden kurar. Mitler bu tarz bir gerçekliktir. Toplum belli bir özlemi ihtiyaç olarak fark ettiği anda daha önce yaşanmış, değiştirilmiş ya da yaşanmamış ama uydurulmuş mit gerçekliğine döner ve yeniden yeniden yorumlanır. Kawa mitine baktığımızda, Kürt coğrafyasının bir bölümüne baktığımızda, Kürt hareketinde geleneksel olan kahramanımız Rustem’dir. Örneğin Cigerxwin eserlerinde sürekli Rustem’e vurgu yapar. Ama zamanla Kürtlerin kendi siyasal taahhütlerinin değişmesiyle birlikte Kawa daha fazla dile getiriliyor. 1900’lerde Kawa miti 31 Ağustos’taki Ulusal Kurtuluş Bayramı ile özdeşleştirilir. Bugün 21 Mart’a yaklaşırken Kawa’yı 21 Mart’ta Newroz ateşini yakan önder olarak görüyoruz. Fakat 1900’lerde Kawa ve Newroz, ayrı olgular, hikayeler olarak karşımıza çıkar. Toplum bugün yeniden yeniden tahayyül ederken, bugünkü ihtiyaçları çerçevesinde tekrar ele alıyor. Mitler tarihsel bir olgudur, tarihsel ihtiyacın değişmesi sonucu olarak ortaya çıkmış bir olgu olarak tekrar karşımıza çıkar.    Bugün halklar neye ihtiyaç duyuyor, Demirci Kawa mitinden gelen direniş geleneği bu yıl halkların hangi talepleriyle Newroz alanında olacak?   Bugünkü Newroz’u üçüncü dünya savaşı ve pandemiden ayrı düşünemeyiz. Pandemi, bize gerçekliğin toplumsal olarak üretildiğini gösterdi. Günümüz dünyasında siyasal sistemler ne kadar güçlü olursa olsun toplumsal ihtiyaçlar bağlamında kendisini yeniden şekillendiriyor. Bir halk bayramını da bu şekilde değerlendirmek gerekiyor. Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan bir virüsün bu kadar etkili olmasının nedeni toplumsal alanda yarattığı etkidir. Yıllardır Newroz kutlanıyor. Ortaya çıkan talepler var. Örneğin barış sürecindeki Newroz siyasal taleplerin daha fazla önde olduğu yıllardı. Ama barış sürecindeki talepler neyse, önümüzdeki süreçte gerçekliğimizi de o belirleyecek.    Daha önceki yıllarda ortaya çıkan adalet ve Kürt halkının özgürlük talebinin, toplumsal gerçeklik olduğunu ve nihayetinde siyasalın kendisinin de bu gerçekliği artık göz ardı edemez duruma geldiğini görüyoruz. Bu nedenle Newroz’da verilen mesajlar önemli.    Bu gerçeklik karşısında siyasal baskının tamamen kalkacağı zamanlar da gelecek.    MA / Zemo Ağgöz