DFG'den 'Dört Duvar Arasında Gazetecilik' raporu 2022-03-28 12:02:51   DİYARBAKIR - DFG, "Korku Tünelinde Gazetecilik" belgeseli ve "Dört Duvar Arasında Gazetecilik" raporunu paylaştı. Türkiye'nin gazeteciler açısından fotoğrafının çekildiği rapor ve belgesel ile tutuklu 65 gazetecinin serbest bırakılması istendi.    Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Türkiye'de gazetecilere yönelik ağır ihlallerine dair hazırladığı "Korku Tünelinde Gazetecilik" belgeseli ve "Dört Duvar Arasında Gazetecilik" raporunu kamuoyu ile paylaştı. Türkçe, Kürtçe ve İngilizce olarak hazırlanan rapor ve belgesel, dernek binasında düzenlenen basın toplantısı ile tanıtıldı. Toplantıda derneğin Eşbaşkanları Serdar Altan ve Dicle Müftüoğlu ile birlikte belgeseli hazırlayan yönetmen Ensar Özdemir de yer aldı.   Toplantıda ilk sözü DFG Eşbaşkanı Serdar Altan aldı. Özellikle hapishanelerde tutuklu bulunan gazetecilere dair bir rapor ve yine bir belgesel hazırladıklarını dile getiren Altan, rapor ve belgeselin 4 aylık bir çalışma sonucunda büyük emeklerle hazırlanabildiğini belirtti.     ALTAN: TÜRKİYE’NİN FOTOĞRAFINI ÇEKMEYE ÇALIŞTIK   Türkiye’de özellikle basın alanında, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda çok ciddi problemler yaşandığını vurgulayan Altan, “Bunlar gazetecilere dönük sansürden tutalım baskılara, sahadaki engellemelerden tutalım haklarında açılan soruşturmalar, davalar ve verilen cezalara kadar uzanıyor. En büyük sorunlardan biri de çok sayıda gazetenin hala cezaevlerinde tutuklu bulunması. Tüm bunları yansıtan bir çalışma yürüttük ve ‘Dört Duvar Arasında Gazetecilik’ diye bir rapora dönüştürdük. Aynı zamanda ‘Korku Tünelinde Gazetecilik’ adıyla da bir belgesel çalışması oldu. Raporun içerisinde genel anlamıyla hem Türkiye’nin basın alanındaki fotoğrafını çekmeye çalıştık hem de hapishanelerde olan gazetecilerin sesi olmaya çalıştık” dedi.   Cezaevlerindeki gazetecilerin kaleme aldıkları mektuplara da raporun içerisinde yer verdiklerini belirten Altan, “Böylece biraz da onların nelerle suçlandıklarını, yaşadıkları problemleri yansıtmak isteyen bir çalışmaya imza attık. Yine belgeselle bunu anlatmaya çalıştık. Genel anlamıyla yapılan çalışmanın bir boşluğu doldurabilecek nitelikte olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu. Altan, hazırladıkları rapor yerli ve yabancı basın kurumları, cezaevleri ve ilgili kurumlara göndermek üzere kitapçık haline getirdiklerini de kaydetti.   YÖNETİM ANLAYIŞINDAN BAĞIMSIZ DEĞİL!   Eşbaşkan Dicle Müftüoğlu da, DFG olarak kuruldukları günden bu yana Türkiye’de basın, düşünce ve ifade özgürlüğü noktasında çalışmalar yürüttüklerinin altını çizerek, bu son çalışmalarının da bunun bir ayağı olduğunu ifade etti. Müftüoğlu, “Türkiye’de ciddi manada bir basın ile düşünce ve ifade özgürlüğü problemi var. Bunun da mevcut iktidarın yönetim anlayışından bağımsız olduğunu söyleyemiyoruz. Bununla çok paralel bir durum ve biz gazeteciler de mesleki olarak çalışmalarımızı sürdürebilmek için, halkın haber alma hakkını savunmak için bu mücadeleyi sürdürüyoruz.  Bu tarz çalışmaları basın ve ifade özgürlüğü bu topraklarda gerçek anlamda sağlanıncaya kadar sürdürmeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.    AMAÇ HAFIZA OLUŞTURMAK   Anlatmak istedikleri ne varsa, hazırladıkları belgeselden anlaşılması beklentisinde olduğunu dile getiren Yönetmen Ensar Özdemir ise, şunları ekledi: “Özetle şunu söyleyebilirim. 2015 yılından sonra gazeteciler üretimlerini yayımlayabilecekleri mecra bulma konusunda çok ciddi sıkıntılarla karşılaştı. Bu nedenle gazeteciler ya kendi mecralarını kurmaya, oluşturmaya ya da seslerini sosyal medya üzerinden duyurmaya başladılar. Biz de bu süreçte işin daha çok hafıza tarafına yönelenlerden olduk. Amacımız geriye dönük bir hafıza oluşturmaktı. Bu karanlık süreç elbette ki geçecek. Fakat bu süreçte yaşananları görünür kılmak için böyle bir çalışmaya imza attık.”    Daha sonra sinevizyondan belgeselin gösterimi yapılıp, akabinde de hazırlanan rapor paylaşıldı.   Giriş kısmında dünyanın her yerinde bugün gazetecilerin, baskı cenderesi altında çalışmak zorunda bırakıldığına, Türkiye’de de gazetecilere yönelik baskıların katmerleşerek farklı bir boyut kazandığı üzerinde durulan raporda, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hiçbir zaman özgür olamayan gazetecilerin 90’lı yıllarda en zor süreçleri yaşadığı hatırlatıldı. Özellikle Kürt gazetecilerin devlet tarafından yoğun bir şekilde baskı altına alındığı belirtilen raporda, o süreçte onlarca gazetecinin sırf gerçekleri halkla buluşturdukları için katledildikleri, gazete binalarının bombalandı, ofislerinin kapısına kilit vuruldu, yayın yapan onlarca gazete ve dergi kapatıldığı kaydedildi.   'FAŞİZMDEN GAZETECİLER DE NASİBİNİ ALDI'    21’inci yüzyılda düşünce ve ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü konusunda Türkiye’de bazı olumlu değişimlerin yaşanması beklense de bunun gerçekleşmediğini dile getirilen raporda, “2002 yılında iktidara gelen AKP hükümetinin 20 yıllık iktidarı döneminde düşünce ve ifade özgürlüğü alabildiğine daha da kötü bir hal aldı. AKP iktidarının ilk 10 yıllık döneminde Kürt meselesi ve özgürlükler konusunda bir nebze de olsa yumuşak bir süreç yaşanırken, iktidarın ikinci yarısında devletin baskıcı rejimi boyut kazanarak artmaya başladı. Bu faşizan ortamdan gazeteciler, basın yayın organları da nasibini aldı” denildi.   2016 yılında, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) rejimiyle yaşanan insan hakları ihlallerinin kat be kat yükseldiği üzerinde durulan raporda, OHAL rejimi 17 Temmuz 2018 tarihinde sona erse de uygulamaların aslında devam ettiğinin altı çizildi. Raporda bu konuda şu değerlendirmeler yer aldı: “Özellikle basın yayın alanında ilan edilmemiş bir OHAL rejimiyle karşı karşıyayız ve günümüzde de bu faşizan yaklaşım devam etmekte, gazeteciler adeta tehlikeli varlıklar olarak görülmektedir. Gözaltı ve tutuklamalardan tutalım, tehdit ve saldırılara kadar her şey gazetecilere mubah görülüyor. Baskının dozajı o kadar artırılmış durumda ki, gazetecilerin sahada çalışması neredeyse imkansız hale getirilmiş durumda. Eline mikrofon, kamera ya da fotoğraf makinesi alıp haber peşine düşen gazetecilerin önüne bin bir zorluk çıkarılıyor. Gazetecileri sahadan koparmak için her türlü yol deneniyor. İktidarın belirlediği çizginin dışına çıkan hiçbir gazeteci rahat çalışma imkanı bulamıyor. İktidar medyasına dahil olmayan gazeteciler, sahaya çıktığında ya haber takip etmeleri engelleniyor, ya da gözaltı tehdidine maruz kalıyor. Gazeteciler bazen dışarıda çekime başlamadan bile müdahaleye maruz kalabiliyor. Bu durum gazetecilere nasıl yaklaşıldığının en 2021 yılı gazetecilere yönelik hak ihlalleriyle geçen bir yıl oldu.”   Gazetecilere dönük saldırı, tehdit, engelleme, sansür, gözaltı ve tutuklamaların yıl boyu devam ettiği belirtilen raporda, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) tarafından hazırlanan 2021 yılı basın özgürlüğü endeksinde Türkiye’nin 180 ülke arasında 153’üncü sırada yer almasının basın özgürlüğü konusunda içinde bulunulan durumu gözler önüne serdiği kaydedildi.   2021 YILI VERİLERİ    Verilere göre; 2021 yılında 55 gazeteci ve 2 yayın organı saldırıya uğradı. 2 gazeteci bu saldırılarda öldürülürken, gözaltına alınan 61 gazeteciden 6’sı tutuklandı. İşkence ve kötü muameleye maruz kalan gazetecilerin sayısı ise 23 oldu. Yine 11 gazeteci tehdit ve ajanlık dayatmasına maruz kalırken, 103’ü haber takibi sırasında engellendi, hapishanelerdeki gazetecilere yönelik ihlaller ise 17 ihlal olayı yaşandı.    Raporda yer alan bilgilere bakıldığında 54 gazeteci hakkında soruşturma açılırken, 51’i hakkında dava açılan. Yargılanan 47 gazeteciye toplam 133 yıl, 8 ay, 21 gün hapis ve 72.206 TL para cezası kesildi. Yargılaması devam eden gazeteci sayısı 336 iken, Şubat 2022 itibariyle halen 65 gazeteci ise tutuklu.    Yıl içerisinde 75 gazetecinin işine son verilirken, 1 kişinin Basın Kartı iptal edildi. RTÜK tarafından 12 farklı yayına 59 kez ceza kesildi, 4 gazeteye 115 gün süreli ilan-reklam cezası verildi, 112 kez de yayın yasağı getirildi. Kapatılan internet sitesi sayısı 64’ü bulurken, Bin 460 habere ve 160 sosyal medya içeriğine erişim engelleri getirildi.   'TUTUKLU GAZETECİLER SERBEST BIRAKILMALI'   Hapishanelerde tutuklu bulunan bazı gazetecilerin isimlerine ve bunlardan bazı isimlerin mektuplarına yer verilen raporun sonuç kısmında şunlar kaydedildi: “Bunun yanında hapishanelerde bulunan gazetecilerin yaşadıkları ve maruz kaldıkları muameleler de açıkçası kabul edilir gibi değil. Hapishaneler tüm politik tutuklular açısından yaşanılamaz bir yer haline getirildiği için gazeteciler de bundan nasibini almakta ve cezalandırmaların en ağırını yaşamaktadırlar. Gazetecilerin gönderdiği mektupların içeriğinden ve yaptığımız alan araştırmasından da anlaşılacağı üzere kendilerine adeta düşmanca bir yaklaşım sergileniyor ve insan olmaktan gelen birçok hakları ellerinden alınıyor. Bu durumu kabul etmek elbette mümkün değil. Öncelikli hedef olarak hapishanelerde bulunan gazetecilerin bir an önce serbest bırakılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun sağlanmaması halinde hapishanelerdeki yaşam koşullarının düzeltilmesi ve hak gasplarının son bulması acil atılması gereken adım olmalıdır. Bunun için de başta Adalet Bakanlığı olmak üzere tüm yetkilileri görevlerini yapmaya ve bu talepleri karşılamaya davet ediyoruz.”