Uca: Şengal'de öz yönetim bazı çevrelerde rahatsızlık yarattı 2022-10-01 19:02:18   İZMİR – Ege İnsan Hakları Okulu çalıştayında konuşan HDP’li Feleknas Uca, statüsüz bırakılmak istenen Şengal’de öz yönetim deneyiminin birçok çevrede rahatsızlık yarattığını belirtti.  Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Dünyada İnsan Hakları ve Demokrasi İçin Avrupalı Avukatlar Birliği (ELDH), Avrupa Demokrat Avukatlar Birliği (AED) ile İzmir Dayanışma ve Bilimsel Araştırma Derneği tarafından düzenlenen Uluslararası Ege İnsan Hakları Okulu 2022 Sonbahar Çalıştayının 2’nci günü sona erdi. Çalıştay öğleden sonra “Adalet krizi derinleşirken toplumsal hareketlerin durumu” başlıklı oturumla başladı. Bu oturumda ilk olarak konuşan Jineoloji Dergisi Yayın Kurulu Üyesi Avukat Ruşen Seydaoğlu, Kürt kadınlarının geleneksel toplumsal cinsiyet rolü ve devletin dayattığı kimliklerden sıyrılarak üçüncü yolu çizdiğini söyledi. Kadınların bu çoklu saldırının içinde bir kimlik oluşturabilmek için farklı deneyimler ortaya koyduğunu kaydeden Seydaoğlu, kadınların evlere hapsedilen ulaşılamayan kadınları örgütlemenin yollarının aradığını ve bunu meclisler haline getirdiğini belirtti. Kürt kadın hareketinin yakaladığı dinamik sayesinde güçlü kadın siyasetçilerin tutuklanmasına rağmen yoluna devam ettiğini vurgulayan Seydaoğlu, “Gücünü hem teoriden hem de eylemden alan kadınlar akıl ve mücadele sistematiğiyle devam etti. Buna karşın yüzlerce kadın kurumu ve milyonlarca kadının örgütlü olduğu kurumlar kayyımlarla kapatılmaya çalışıldı. Devletin saldırısı arttıkça direnişini de arttığı bir durum ortaya çıktı” dedi. JİNELOJİ Kadın erkek arasında yaşanan eşitsiz ilişkilerin toplumsal anlaşmayı bozduğuna değinen Seydaoğlu, Kürt kadınlarının hukukun mevcut konumunun bu sorunu çözemediğini dile getirdi. Jinelojinin burada önemli olduğunun altını çizen Seydaoğlu, “Toplumsal sözleşmenin odaklarından birisi nasıl yaşayacağız tartışmalarıydı. Bu çerçevede Kürt kadın hareketi eş yaşamı tartışmaya açtı. Bu bir erkek kadın ya da doğayla kuracağımız ilişkinin genel ilkelere nasıl dönüşeceği ile ilgiliydi. Toplumsal faydayı açığa çıkarabilecek bir hukuk tartışması yaratmayı söylüyoruz. Jineloji toplumsal bir bilimsellik toplumu dönüştürecek bir bilim kaygısı. Jineloji kendisini demokratik modernitenin bilim ayağı olarak ifade ediyor. Kürt kadınlarını hareketi gibi bir yanılgı yaratsa da ulus ötesi biçimde ağlarını ören kadınların demokratik konfederalizmi ile aşılacağını söyleyen bir tartışmayı davam ettiriyoruz. Mevcut sistem kendisini yok ediyor. Bizim buradan yeni bir hukuk tariflememiz gerekiyor” diye konuştu. EMEK REJİMİ Daha sonra konuşan Gazeteci Bahadır Özgür de özne değil de failden yola çıkıldığında Türkiye’deki bütün meselelerin ekolojiye geldiğini vurguladı. Ekolojik yıkımla toplumsal katmanların dağılmasının eş zamanlı olarak geçtiğini belirten Özgür, “Hak siyasetinin yaşadığı krizin altında yatan ilişkiler buradan şekilleniyor. Hak siyaseti anlamında yeni olanaklar sunuyor. Yeni bir emek rejimi kurulmak istenen düzende bunun yolu ‘artık nüfus’ yaratmaktan geçer. Nüfusun doğal artışının yanında yeni bir emek ordusu yaratma ihtiyacı var. Bu AKP’nin becerdiği bir şey. Emek rejimi kurulurken bütün toplumsal katmanlar alt üst olmuş. Bugün Türkiye tamda bunu yaşıyor” dedi. EKOLOJİ HAREKETİNİN ÖNEMİ Çevresel yıkımın Türkiye’yi siyasi alt üst oluşa itebileceğini söyleyen Özgür, “Bu süreci çıkmazların yanında olanaklar sunduğunu düşünüyorum. Toplumda geniş bir hayatta kalma sorunu yerleştirilmiş oldu. Geçmişte yan yana gelemeyecek hareketlerin yan yana dizildiğini görüyoruz. Burada ekoloji hareketini önemsiyorum. Ekoloji hakaretinin diğer hak mücadelelerini hareketlendireceğini düşünüyorum. Geriye düşen emek hareketinin bile ekolojik hareketle canlanacağını düşünüyorum. Ekoloji mücadelesinin parçalanmış yapısına ve zayıflına rağmen çok etkili olduğunu düşünüyorum. Çok fazla kesinini hayati sorunlarını kapsayan ve sermayeyi kesen bir mücadele olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu. YEŞİL NEOLİBERALİZM Son olarak konuşan ekolojist yazar Max Ajl ise, “Dünyanın ekolojik kriz içinde olduğu kesin. İnsanlar mevcut üretim biçimiyle, doğanın kendisini yenilemeye yetmeyeceğini biliyor. Bu sadece yoksullar için değil zenginler içinde önemli hale geldi. İklim krizi en acil ele alınması gereken kriz. Çok geniş bir ekolojik yıkım var. Bu mesele sadece iklim meselesi de değil. Var olan iktidar ve gücün de dağıtılmasıyla ilgili bir durum. Şu an da yeni yeşil liberalizm ile karşı karşıyayız. Bunun bir amacı da ekonominin büyümesini sürdürebilmek ve mülkiyetin şu an ki dağılımını korumak. Önümüzdeki 40 yılın gündemi bu olacak. Buna dair bir direniş geliştirmek gerekiyor” dedi. Çalıştayın 2’nci günü “Yerel yönetimler ve toplumsal hareketler” başlıklı oturumlarla sona erdi. EZİDİ KATLİAMI Burada ilk olarak konuşan Halkların Demokratik Partisi Milletvekili Feleknas Uca, Şengal deneyimi üzerinden yerel yönetim deneyimlerini anlattı. Şengal’deki öz yönetimin bölgede verilen kadın mücadelesi ve IŞİD katliamından bağımsız konuşulamayacağını söyleyen Uca, 2013 yılında Şengal’de gerçekleşen Ezidi katliamından bahsetti. Uca, “Bu katliam gerçekleştiği sırada KDP’li peşmergeler Şengal’den çekildi. Öncesinde sizi koruyacağız demişlerdi. DAİŞ geldiğinde ilk onlar kaçtı. Ezdiler yalnız bırakıldı. 12 özgürlük hareketi savaşçısı oraya yöneldi. 3’ü KDP tarafından yakalandı. Sadece 9 kişi mücadele edip insani koridorun açılmasını sağladı. Susuz ve yemeksizlikten onlarca insan hayatını kaybetti. 21’inci yüzyılda yaşanan en büyük trajedi Ezidi kadınlarının yaşadığı trajediydi. Dünyanın hiçbir yerinde kadınlar pazarlarda köle olarak satılmadı. Musul’da Ezidi kadınların ellerine zincir vurup çarşaf giydirdiler. IŞİD elinden kurtulan kadınlarla konuştuğumuzda bir defa değil günde defalarca kez satıldıklarını söylediler” dedi. ŞENGAL’DE ÖZ YÖNETİM “Bu katliamın sebeplerinden birisi de Şengal’in örgütsüz olmasıydı” diyen Uca, devamında şunları söyledi: “Şengal’de Ezidilerin öz yönetimleri olsaydı bu katliam olmayacaktı. Ama katliamdan sonra bölgede öz yönetimler oluşmaya başladı. Öz yönetimle birlikte kadın ve gençlik meclisleri oluşturuldu. Kültür ve basın çalışmaları yapıldı. Bu Şengal’de yeni bir yaşama sebep oldu. 70 yaşındaki anneler dahil mevzilerde Şengal’i savunmaya başladılar. IŞİD elinden kurtulan kadınlar Şengal savunmasına katıldı. Bu öz yönetimle birlikte yeni bir yaşam oluştuğu için Irak bölgesindeki en sakin bölge Şengal oldu. Ama Türkiye devleti kaç defa Şengal’e saldırdı. Hastaneler, sivil halk bombalandı. Ezidi toplumu için önder olanlar hedef olarak görüldüler. Şengal’deki öz yönetim birçok çevre tarafından tehlike olarak görülüyor. İradesiz ve köle bir toplum istiyorlar.” ŞENGAL’DE DEĞİŞİM Şengal üzerinde statüsüzlüğün devam etmesinin istendiğini vurgulayan Uca, “Şengal’in kendisini örgütlemesi için daha da güçlenmesi lazım. Onun için bu konu çok önemli. Soykırım öncesi ve sonrasında önemli bir değişim var. Ama bu iradeye tahammülleri yok. 9 Ekim’de Irak ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi arasında yapılan anlaşma da Şengal için büyük bir sorundu. Bu anlaşmada bütün güçlerin Şengal’den çıkarılması istendi. Şengal’de doğmuş ve burayı savunmuş insanların buradan çıkmasını istiyorlar. Halkta bunu kabul etmiyor. Keşke Şengal dağının dili olsaydı da soykırımın trajedisini ve verilen direnişi anlatabilseydi” diye konuştu. BELEDİYELERİN YETKİLERİ TIRPANLANDI Ardından konuşan akademisyen Zülfiye Yılmaz ise, Türkiye’de yerel özerlik ifadesinin Anayasa’da geçmediğini ifade etti. Belediye ve ile özel idaresi kanunlarında belediyelere mali ve idari özerlik tanımı yapıldığını kaydeden Yılmaz, “Bu tanımlar 2011 yılından itibaren kaldırılmaya başlandı. Bu tarihte kapsamlı bir Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi yerel yönetimlerin yetkilerini sarstı. Belediye kanununda büyükşehirler, ilçe beledileri karşısında güçlendi. 2016’da belediyenin gündelik hayatını etkileyecek düzenlemeler getirildi. Belediyelerde hizmetin aksadığını denetleme yetkisi sulh hakimlerinden alınıp valilere verildi. Bu iç denetim ve mali özerkliği etkileyen bir mesele olarak gündeme geliyor. Böylece belediyeler ve özerklik boğuldu” diye belirtti. ‘YARGIYA TALİMAT’ Belediyelerin güvenlik nedeniyle taşınmazlarının içişleri bakanlığına devredilmesi kararı alındığını dile getiren Yılmaz, aynı zamanda belediyenin bütün gelirlerini yönetme yetkisinin cumhurbaşkanına verildiğini söyledi. Başka bir düzenlemeyle yatırım fonlarından yaralanmanın cumhurbaşkanının takdirine bağlandığını aktaran Yılmaz, “Bu şundan önemli. Yakın zamanda yerel yönetimler için uluslararası bir kredi çıktı. Bu krediden hangi beledilerin yararlanacağı konusunda cumhurbaşkanın karar verecek. Yine belediye başkanı ya da meclis üyesi hakkında soruşturma başlatılma sürecinde savcılık makamı soruşturma açmak istiyorsa büyükşehir için içişleri bakanından ilçeler için kaymakamlıktan izin almak zorunda. İzin verebilmeleri için ön inceleme yapmaları gerekiyor. Bu yargıya talimat niteliğinde bir madde anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.