Newroz Ehmed: Asıl hedef Rojava’da filizlenen kadın devrimidir 2022-11-29 10:48:50   ANKARA - QSD Genel Komutanlık üyesi Newroz Ehmed, Rojava’ya yönelik saldırıların aynı zamanda İran’da büyüyen kadın devrimine saldırı olduğunu belirterek, “Erdoğan'ın asıl hedefi, Rojava'da filizlenen kadın devrimidir" dedi.   Türkiye’nin, Kobanê başta olmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye kentleri ile Federe Kurdistan Bölgesi ve Şengal’e yönelik 20 Kasım’da başlattığı saldırı devam ediyor. İstanbul Taksim’de 13 Kasım’da gerçekleştirilen bombalı patlamayla saldırıların zeminini hazırlayan AKP iktidarı, sürdürdüğü saldırılarının yanı sıra kara saldırısı tehditlerinde bulunuyor. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yetkilileri, bombalamayla hiçbir ilgilerinin olmadığını ve faillerin Türkiye bağlantılı paramiliter güçlerle bağlantılı olduğunu açıkladı.   Kongra Star ve Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) Basın Ofisi tarafından organize edilen, moderatörlüğünü İtalyan gazeteci Benedetta Argentieri'nin yaptığı ve 50'nin üstünde uluslararası gazetecinin soru sorduğu canlı zoom oturumunda, Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Genel Komutanlık üyesi Newroz Ehmed, sahadaki son durumu, Türkiye'nin saldırılarının arka planını, DAİŞ'e karşı koalisyon ve Rusya'nın saldırılardaki pozisyonu, Türkiye saldırılarının DAİŞ'i canlandırmaktaki olası etkileri ve bu saldırıların bölgedeki kadın hakları açısından barındırdığı risklere dair soruları yanıtladı.   SALDIRILAR DAİŞ’İ CANLANDIRDI   Türkiye'nin çok uzun süredir QSD komutanları ve üst düzey yöneticilerini hedef aldığını belirten Ehmed, son dönemde saldırıların arttığına dikkat çekti. Ehmed, şunları söyledi: "Türkiye hastanelere, okullara, elektrik ve su altyapılarına saldırılar gerçekleştiriyor. Sivilleri öldürüyor. Bildiğiniz gibi Dêrîk'te 11 sivilin katledildiği bir saldırı yaşadık yakın zamanda. Türkiye'nin pek çok saldırısı sivil hedeflere yönelik gerçekleşti. Ancak bazı askeri hedefleri de vurdular. Bu askeri hedefler de Türkiye'nin niyetini belli ediyor. Örneğin içinde binlerce DAİŞ'li ve onların ailelerinin bulunduğu Hol Kampı vuruldu. DAİŞ'lileri tuttuğumuz cezaevleri ve gözaltı merkezlerini vurdu. Bu mekanların önemini ve bu mekanların devamlılığını ve güvenliğini sağlamanın ne kadar zor olduğunu defalarca anlattık. Türkiye'nin devam eden saldırıları, DAİŞ'in yeniden canlanmasına neden oluyor, bu anlamda uzun yıllardır verilen mücadeleye zarar veriyor. 20 Kasım'dan bu yana gerçekleşen saldırılar neticesinde bölgede DAİŞ hareketliliği arttı, Hol Kampı’ndan kaçma girişimleri yaşandı, bazı DAİŞ hücrelerinin harekete geçtiğini tespit ettik. Hatta bu hücrelerden güçlerimize yönelik saldırılar gerçekleşti. Bunların yanı sıra bir de kara saldırıları tehdidi var. Bu durum bölgedeki istikrarı tamamen yerle yeksan edecek. Burada yaşayan milyonlarca insan var. Bir kara saldırılarının gerçekleştirilmesi durumunda, bu insanlar göç etmek zorunda kalacaklar.   HEDEF KADIN DEVRİMİ   Milyonlarca insandan bahsediyoruz. Türkiye'nin saldırıları yalnızca saldırdığı bölgeleri değil, tüm bölgeyi etkileyecek bir dizi etkeni tetikleyecek ve bu durumdan faydalanan yalnızca radikal İslamcılar ve terörist gruplar olacak. Pek çok kişi Türkiye'nin daha önce de benzeri tehditlerde bulunduğunu ancak bunu gerçekleştirmediğini söyleyecek ama şu anki konjonktür o zamankinden farklı. Bir yandan seçim süreci gibi bir durum var. Bir yandan Ukrayna savaşı nedeniyle garantör ülkelerin Türkiye'yi karşısına almak istemiyor olduğu gerçeği var. Erdoğan sadece bölgedeki kadınlara değil, İran'da gerçekleşmekte olan kadın devrimine de saldırıyor. Ortadoğu'da büyük bir kadın direnişi var ve bu direniş ülke ülke yayılıyor. Erdoğan'ın burada asıl hedefi, Rojava'da filizlenen kadın devrimidir. Şu anda hep beraber bu saldırılara karşı birlik olmak zorundayız."   NATO SOYKIRIM SUÇUNA ORTAK OLUYOR   Ehmed'in ardından söz alan İngiltere’de çalışma yürüten akademisyen Lida Käyhkö, Türkiye'nin jeopolitik öneminin Ukrayna savaşı ile biraz daha arttığını vurgulayarak, Türkiye'nin de oluşan bu boşluktan faydalandığını belirtti. Käyhkö, Türkiye'nin NATO'nun ikinci büyük ordusu olduğuna vurgu yaparak, bu saldırılara derhal cevap verilmesi gerektiğini, QSD ve Özerk Yönetim'e saldırının kabul edilemez olduğunu ifade etti. Käyhkö, şöyle devam etti: "Türkiye'nin DAİŞ'le iş birliği tüm dünya tarafından bilinen bir gerçek. Şu anda da Hol Kampı'na saldırıyor ve bunun nedenini anlamak için dahi olmaya gerek yok. Türkiye'nin terörle mücadele ediyoruz yalanına inanmak son derece tehlikeli ve bölgede güçlükle kurulan istikrara zarar verecek. Türkiye'nin giriştiği bir soykırım saldırısıdır. Yok etmeye çalıştığı güçler ise DAİŞ'i yenerek dünyayı terörden kurtaran güçlerdir. NATO ise tüm bunlar olurken bir yandan Türkiye'ye silah satmaya devam edip, bir yandan da barış ve demokrasiyi savunduğunu söylüyor ve bu soykırım suçuna ortak oluyor. Türkiye'nin Kürtlerin olduğu dört parçada saldırılarına izin veriyor, sessiz kalıyorlar. Ayrıca Türkiye yalnızca SDF güçlerine, Özerk Yönetim'e de saldırmıyor. Kendi sınırları içinde demokratik siyaset içindeki siyasetçiler ve kişileri de hedef alıyor. Bu durum bize asıl meselenin terörle mücadele olmadığını gösteriyor. Rojava bizler için erkek egemen sistemlere karşı bir alternatif üretti. Kadınların ne yapabileceğini, kadınların bu korkunç baskıya karşı savaşabileceğini gösterdi. Bunun etkilerini de şu anda İran'da jin, jiyan, azadî eylemlerinde net bir şekilde görüyoruz. Bu kanın durmasının ve barışın tek yolu Kürt sorununa siyasi bir çözüm bulunmasıdır."    İRANLI KADINLARLA DAYANIŞMA MESAJI   Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ehmed, Suriye rejimi, Rusya ve ABD ile diyaloglarının ve çözüm arayışlarının sürdüğünü doğrulayarak, İran'a dair, "İran'da halkın iradesi abluka altındadır. İran rejimi kendi hakları için talepte bulunan masum halka vahşice saldırıyor. İranlı kadınlarla omuz omuza olduğumuzun altını çiziyoruz" ifadelerini kullandı.   'TAKSİM SALDIRISIYLA BİR İLGİMİZ YOK'   Taksim'de gerçekleşen saldırının Türkiye'nin saldırılarına gerekçe yapıldığının altını çizen Ehmed, "Taksim saldırısına yönelik her türlü bağımsız soruşturmayı destekliyoruz. Güçlerimizin ne Albahsir ile ne de saldırıda fail olarak bahsi geçen herhangi bir kişi ile bir bağı ve ilişkisi yoktur" dedi. Türkiye'nin İsveç'e taviz vermeye yönelik girişimlerini değerlendiren Ehmed, "İsveç’le pek çok ortak çalışmamız ve anti-terör anlamında işbirliğimiz var. Türkiye'nin bir planı vardı ve bunu hayata geçirmeye çalıştı ama bu durum açıkçası bizi hiç etkilemedi. Türkiye hedefine ulaşamadı diyebiliriz" belirlemesinde bulundu.   'HALKLARIN DA SORUMLULUKLARI VAR'   DAİŞ'e karşı uluslararası koalisyon güçlerinin Türkiye saldırılarının ardından bir kampanya başlattığını belirten Ehmed, "Bu kampanyanın başarılı olmasından, söz konusu ülkelerdeki halklar da sorumludur. Burada milyonlarca insanın hayatı risk altında. Bizler barış içinde yaşamak istiyoruz. Erdoğan ‘kimseden bu operasyon için izin istemeye ihtiyacım yok’ diyor. Bu doğru değil. Koalisyon ülkelerinin bölgedeki istikrarın bozulması ve DAİŞ'le mücadelenin zarar görmesi durumunda sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukları yerine getireceklerini düşünüyor, halkalara da kendi hükümetlerine bu anlamda baskı yapmaları çağrısını yapıyoruz" diye seslendi.   ‘SALDIRILAR KARŞISINDA DURACAK GÜCÜMÜZ VAR’   Gazeteci Debbie Bookchin'in uluslararası toplumun bu saldırılara karşı ne yapabileceği sorusunu yanıtlayan Ehmed, şu ifadeleri kullandı: "Türkiye jeopolitik durumundan dolayı kendisini dev aynasında görüyor. Neler yapılabilir? Türkiye'nin gerilimi arttırmasına yönelik yaptırımlar yapılabilir, gazeteciler, siyasetçiler olanları gündeme getirebilir. Halkların bu konuda dayanışması da hayati önem taşımaktadır. Bugün bu toplantıya katılan tüm dostlara, hükümetlerine bu anlamda baskı yapmaları çağrısını yapıyoruz. Bu saldırılara karşı güçlü bir direniş göstereceğiz. Türkiye'nin saldırıları karşısında duracak gücümüz var. Ancak koalisyon ülkelerinin destekleri ve bu ülkelerin halklarının sorumluluğudur. Burada bir yandan ilgilenmemiz gereken, altyapıya saldırılar, su sorunu, kontrol altında tutmamız gereken kamp ve gözaltı merkezleri gibi pek çok sorun var. Bu anlamda Ukrayna'ya pek çok yardım yapılıyor. Türkiye Rusya'nın yaptığının aynısını yapıyor, bizim hastanelerimizi, okullarımızı, altyapı hizmetlerimizi vuruyor. Uluslararası toplumun bu anlamda yapabileceği pek çok şey var diyebiliriz.”