Siyaset bilimci Aytaç: Erdoğan’ın zaferi mutlak değil 2023-06-01 09:14:59 ANKARA - Erdoğan’ın seçimlerde mutlak bir zafer kazanmadığını belirten siyaset bilimci Ahmet Murat Aytaç, “Muhalefet eşitlik ve özgürlük siyasetini güçlendirecek her türlü siyasi fırsatı değerlendirmeli” önerisinde bulundu.   Tarihi önem atfedilen 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler ile 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimleri geride kaldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yüzde 52,18 ile seçilirken, Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 47,82 oranında oy aldı. İki aday arasındaki oy farkı ise 2 milyon 330 bin 140 oldu. Seçim sonuçları birçok soru ve tartışmayı da beraberinde getirdi. Siyaset bilimci ve yazar Ahmet Murat Aytaç, ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giden süreç ve sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ADAYLARIN MİLLİYETÇİ SÖYLEMLERİ   Erdoğan’ın “çözüm” adı altında yürütülen sürecin ardından kapsamlı bir ideolojik dönüşüm yaşadığını dile getiren Aytaç, “Kılıçdaroğlu’nun söylemindeki milliyetçi kayış, birinci tur sonucunda ortaya çıkan oy dağılımının etkisiyle geliştirilmiş bir seçim taktiği gibi görünüyor. En azından şimdilik, bir dönemler Baykal’ın da sıkıştığında başvurduğu -çarşaflı kadınlara CHP rozeti takma vb.- türden ilkesiz bir oy avcılığına benziyor. ‘Şimdilik’ dememin nedeni; bu söylem değişikliğinin uzun vadeli sonuçlarını bugünden kesin olarak öngörmenin mümkün olmaması. Zira AKP'nin çözüm sürecinden geri dönüşünü de bir yönüyle seçmen tabanında gerçekleşen milliyetçi dönüşüme uyum sağlamak ve bundan kazançlı çıkma hesabıyla açıklayabiliriz. Kılıçdaroğlu'nun partisini uzun bir süre temsil ettiği ‘ulusalcı’ çizgiden daha farklı bir çizgiye çekmesiyle oluşan yeni imajı düşünüldüğünde, ikinci turdaki milliyetçi hezeyanın kafaları karıştırması doğal. Ama bunun ideolojik olarak da tahkim edilmiş, dört başı mamur bir milliyetçi siyasetin sözcülüğüne soyunma şeklini alıp almayacağını görmek için biraz daha zamana ihtiyaç var” diye konuştu.   OY KAYBI VE SONUÇLARA ETKİLERİ    Kılıçdaroğlu’nun milliyetçi söylemlerinin seçim üzerindeki etkileri üzerinde duran Aytaç, şunları söyledi: “Kılıçdaroğlu’nun birinci olduğu ve Kürt seçmeninin yoğun olduğu 14 ile baktığımızda, belli bir oy kaybının oluştuğu doğrudur. İlk sonuçlara göre, birinci turda oy kullanan seçmenlerin sayısındaki azalma 207 bin 358. Buna mukabil, Kılıçdaroğlu’nun oylarındaki toplam gerileme 135 bin 875 olarak gerçekleşmiş. Yine bu illerde ilk turdaki oy sayısını 2 milyon 456 bin 319 olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, oy kaybının yaklaşık olarak yüzde 5,5 civarında olduğu ortaya çıkıyor. CHP’nin Zafer Partisi’yle imzaladığı protokolün bedelini bu şekilde ödediğini söylemek yanlış olmaz. Bu da tepkili seçmenlerin rahatsızlığını oy tercihini değiştirerek değil, sandığa gitmeyerek gösterdiği anlamına gelir. Tabii ikinci turda oy kullanmayanların yarıya yakının Kılıçdaroğlu seçmeni olmaması, bu tutumda boykot dışındaki faktörlerin de etkili olduğunu işaret ediyor. Nerden bakılırsa bakılsın, yaşanan oy kaybının küçük bir oy dilimiyle sınırlı kaldığını ve seçim sonuçları üzerinde bir etki yaratmaktan uzak olduğunu kesin olarak gözlemliyoruz. Asıl işaret etmek istediğim şey seçmen davranışının kazandığı stratejik boyut. Yani seçmenler kimi istediğinden çok kimi istemediğine bağlı olarak oy vermiştir.”   ‘ERDOĞAN’IN ZAFERİ MUTLAK DEĞİL’   Erdoğan’ın seçim zaferinin “mutlak” olmadığını vurgulayan Aytaç, “Bunun mutlak bir zafer olduğu yönündeki algı bir yönüyle seçime girdiğimiz sosyal ve ekonomik koşullarla, bir yönüyle de muhalefetin yarattığı seçmen psikolojisiyle ilgili. Neredeyse AKP’nin kazandığı her seçimde muhalefet seçim yenilgisini iktidarın yaptığı seçim hileleriyle açıkladı. Tabii bu yaklaşımdan çıkan sonuç seçimde muhalefetin en temel meselesinin sandık ve seçim güvenliği olduğu, eğer bu sorun halledilirse seçimlerin kazanılacağı yönünde oluyordu. Ancak yüzeydeki bu duyguların çok daha derindeki bir sorunu, yani Türkiye’deki siyasetçilerin yenilginin sorumluluğunu üstlenmek, hesap vermek ve demokratik özeleştiri yapmak gibi konulardaki yetersizliğinin üstünü örttüğünü düşünüyorum. Öyle ya siz elinizden geleni yapmışsınız ama karşıdaki hile yaparak oyunu kazanmışsa, kaybedeni eleştirmek doğru olmaz. Aksine yenilenin hukukunu savunmak, daha da ‘güçlenip’ hilekardan hesap sormak için çalışmak gerekir. İşte yaratılan duygu buydu. Oysa bunun altını azıcık kazıdığınızda,  Türkiye siyasetini esir alan lider oligarşisi, dar partizan kadrolaşma, delege yapıları liderin gücünü sürekli kılacak şekilde betonlanmış parti yapıları karşımıza çıkıyor” diye belirtti.   ‘SİYASET EHVEN-İ ŞER MANTIĞINA SIKIŞTI’    Türkiye siyasetinin kısır bir “Ehven-i şer” mantığına sıkıştığını söyleyen Aytaç, “İnsanlar kendileri için en iyi olanı değil, daha az kötü olanı seçiyorlar. Aslında iktidar cephesi için de durum çok farklı değil. Erdoğan seçmenlerinin çoğu da aslında ekonomi yönetimini veya afet politikalarının kötü durumda olduğunu görüyor, kabul ediyor. Ama muhalefetin yönetimi alması durumunda işlerin daha kötü olacağına inanan bir çoğunluk olduğu için iktidara destek veriyorlar. Böyle baktığınızda iktidarı destekleyenler de kendilerine göre kötünün iyisini tercih ediyorlar. Geleceğin altını oyan, toplumu beklenti eşiğini düşüren bu durum, demokrasinin buz devri olduğuna inandığım bir ‘azalan beklentiler çağında’ dondurmuş durumda siyaseti. Buradan çıkmak için öncelikle kötünün iyisini norm haline getiren bu yaygın, örgütlü, kendi kendini besleyen bu kötülük rejiminden çıkmamız, iyinin nasıl bir şey olduğunu tekrar hatırlamaya ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.    ‘TENCERENİN BOŞ OLMASI YETMEZ’   Seçime giden süreçte sırasıyla pandemi, ekonomik gerileme ve depremin meydana geldiğine, iktidarın ise tüm bu krizlerde beceriksiz bir yöntem izlediğine dikkat çeken Aytaç, şöyle devam etti: “Tüm bu konular muhalif kesimlerde ‘iktidara yürüyoruz’ hissiyatını güçlendirdi. Siyasi yorumcular ‘boş tencere iktidar devirir’ klişesini, ekonominin önceliğini ve belirleyiciliğini vurgulamak adında defalarca tekrar ettiler. Oysa bugün vardığımız yerde, AKP ve MHP, yani iktidar bloğu hem parlamento çoğunluğunu aldı hem de cumhurbaşkanlığını kazandı. Sonuç beklentilere uymadığında, beklentilerini sorgulamak yerine, sonuçları mahkûm etmekte büyük bir konfor, rahatlık vardır. İşte halkı suçlayanlar, depremzedeleri eleştirenler ve bunun gibi yaklaşımlar bu rahatlığa erişmenin bir yolu olarak, biraz da tepkisel bir şekilde yaygınlık kazanmaya başladı. Bence buradan çıkarılacak en önemli sonuç, her koşul altında siyaset yapmanın önceliğidir. Ekonomik krizler gibi doğal afetler de kendiliğinden siyasi sonuçlar doğurmazlar. Burada belirleyici olan bu gibi krizlerin siyasi olarak nasıl anlamlandırılacağıdır. Başka bir ifadeyle tencerenin boş olması yetmez, neden boş olduğu veya nasıl doldurulacağı konusunda insanlara inandırıcı politikalarla gitmek gerekir. Bunlar başarıldığında hiçbir gücün yenilmez olmadığını kendi pratiğinizle de görebilirsiniz.”   ‘CUMHUR İTTİFAKI PARÇALI VE AYRIŞMIŞ’    Erdoğan’ın seçim öncesinde kullandığı “seçimden sonra görüşürüz” söylemi ile gözdağı verdiğini söyleyen Aytaç, “Seçim zaferi sonrasında yaptığı konuşma, seçim süreci boyunca yürüttüğü kriminalize edici ve kutuplaştırıcı söyleminin pek de değişmeyeceğinin işaretini vermişti. Bu söylemin ekseninde kutuplaşmış güçlerin inşa ettiği siyasi ittifak, unsurlarını kesişen yanları kadar ayrışan yanlarıyla da bir araya getirmektedir. Yani bir yandan baktığınızda aynı olanları bir araya getiren bu yapılar, başka bir açıdan benzemeyenleri bir araya getirmektedir. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın da en az Millet İttifakı kadar parçalı, ayrışmış nitelikleri bir araya getirdiğini akılda tutmak gerekir. HÜDA PAR, Yeniden Refah Partisi veya DSP gibi iktidarı desteklemiş güçler, her ne kadar ilkelere dayalı bir uzlaşı temelinde ittifaka yönelmiş görünümü sunsalar da esasen seçim barajı, kolay ve zahmetsiz milletvekilliği elde etme arzusu gibi somut siyasi çıkarlar çerçevesinde birlik kurdular. Bu güçlerin sarsılmaz ve yekpare bir blok oluşturmadığını görmek, özgürlük ve eşitlik siyasetini derinleştirmek için olası fırsatları gözden kaçırmamak gerekir. İktidar blokuna dahil olmak, kazanan tarafta olmak başlı başına birliği sürdürmek için bir motivasyon kaynağıdır ve bu güçler için de durum farklı olmayacak. Ancak bu boyut ittifak güçlerinin kırılgan yanını da işaret ediyor” şeklinde konuştu.   ‘MUHALEFET HER TÜRLÜ FIRSATI DEĞERLENDİRMELİ’    Aytaç, muhalefete şu önerilerde bulundu: “İktidar blokunu bir arada tutan bağlantılara daha çok can suyu verilirse, kimilerine göre Cumhuriyet tarihinin en ‘gerici’ ve en ‘şoven’ ittifakının ömrü çok daha fazla uzayacaktır. Muhalefet 5 yıl sonraki seçime endeksli ağır çekim siyaset yapan bir politika üretmenin ötesine geçmelidir. O yüzden mevcut iktidar blokunun dayanıklılığını ve sürdürülebilirliğini sınayan hamleler de dahil, eşitlik ve özgürlük siyasetini güçlendirecek her türlü siyasi fırsat değerlendirilmeli, öne çıkarılmalıdır.”   MA / Yüsra Batıhan