2023-2024 yıllarında binlerce işkence başvurusu 2024-06-26 12:43:21 HABER MERKEZİ- İşkence Görenlerle Dayanışma Günü kapsamında yapılan açıklamalarda, 2023-2024 yıllarında insan hakları örgütlerine binlerce işkence başvurusu yapıldığı aktarıldı.    İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Türk Tabipleri Birliği (TTB), barolar, kadın dernekleri ve sivil toplum örgütleri, “26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” dolayısıyla birçok kentte açıklama yaptı.    AMED   Amed Barosu, Amed Tabip Odası,  Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Amed Temsilciliği, Rosa Kadın Derneği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Amed şubeleri, İşkence Görenlerle Dayanışma Günü kapsamında açıklama yaptı. Koşuyolu Parkı’nda bulunan İnsan Hakları Anıt’ı önünde gerçekleştirilen açıklama da, “İşkencesiz dünya mümkündür” pankartı açıldı.     Açıklama metnini imzacılar adına TİHV Amed Şube Temsilcisi Murat Aba okudu. Aba, Birleşmiş Milletler (BM) “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme”nin 26 Haziran 1987’de yürürlüğe girdiğini ve bugünün 1997’de BM tarafından “İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” olarak ilan edildiğini hatırlattı. Türkiye’nin de altına imza attığı bu sözleşmenin, insanın sahip olduğu onur ve değeri korumak için işkenceyi mutlak olarak yasakladığını söyleyen Aba, sözleşmedeki net belirlemeye karşın işkencenin dünyanın birçok yerinde, devletler tarafından toplumlara karşı insanlık dışı bir cezalandırma ve yıldırma aracı olarak kullanıldığına dikkat çekti.   ‘İŞKENCE İNSAN HAKLARI SORUNUDUR’   Türkiye “İşkenceye Karşı Sözleşme”yi 1988’de kabul ettiğini anımsatan Aba, “Maalesef Türkiye’de işkence ve diğer kötü muamele sadece askeri darbeler döneminde değil tüm cumhuriyet tarihi boyunca sistematik bir devlet pratiği olarak varlığını korumuştur. Ancak, ekonomiden toplum sağlığına ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren mevcut siyasal iktidarın, her geçen gün daha da artan baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu, günümüzde tüm ülke adeta işkence mekânı haline gelmiştir. Türkiye’de işkenceye dair tespitler, mutlak yasağa ve insanlığa karşı bir suç olma vasfına rağmen işkencenin Türkiye’nin en başat insan hakları sorunu olduğunu ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı.   ‘İŞKENCE İKTİDAR TARAFINDAN TEŞVİK EDİLİYOR’   Türkiye’de yaşanan çeşitli psikolojik ve fiziksel işkence bahseden Aba, işkencenin siyasal iktidar tarafından görmezden gelindiğini ve hatta teşvik edildiğine işaret etti. Anayasa hakkını kullanmak isteyen Cumartesi İnsanları’nın, işçilerin, öğrencilerin, yaşam hakkı savunucularının LGBTİ+’ların, siyasi parti temsilcilerinin, mültecilerin ve sığınmacıların “zalimane” polis şiddetine maruz kaldığını hatırlatan Aba, “Özellikle son dönemde Kürtlerin yoğun yaşadığı il ve ilçelerin belediyelerine çeşitli gerekçelerle, yurttaş/seçmen iradesinin gaspına dayalı, ayrımcı, hukukun üstünlüğü ilkesine, insan hakları ve demokrasi değerlerine aykırı bir şekilde kayyum atanmasını barışçıl toplantı ve gösteriler yaparak protesto etmek isteyen çok sayıda kişi, kolluk güçlerinin müdahalesi sonucu işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalarak gözaltına alındılar, hatta yaralandılar” aktarımlarında bulundu.   ‘İMRALI’DAKİ İZOLASYON KABUL EDİLEMEZ’   Hapishanelerin Türkiye’de her dönem işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının yoğun olarak yaşandığı mekanlar olduğuna dikkat çeken Aba, “Son dönemde mimari yapısı ve gündelik uygulama rejimi ile izolasyon koşullarını daha da ağırlaştıran S ile Y Tipi ve Yüksek Güvenlikli yeni hapishanelerin açılması, bilhassa da Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) raporlarında da yer verildiği üzere İmralı Hapishanesi’nde uygulanan izolasyonun özel biçimi kabul edilemezdir” diyerek, tecride işaret etti.   ‘İKTİDAR CEZASIZLIĞI GÜVENCE ALTINA ALMAYA ÇALIŞIYOR’   Aba, uluslararası mekanizmaları, onların yaptığı eleştiri ve uyarıları dikkate almayan ve işkenceyi önlemeye yönelik iyileştirmeleri yapmayan iktidarın, cezasızlığı “güvence” altına almaya çalıştığını dile getirdi. İşkenceyi önleme yükümlülüğünün devlette olduğunu vurgulayan Aba, devletlerin işkenceyi sindirme aracı olarak kullanmaktan vazgeçmesi ve cezasızlıklara müdahale etmesi gerektiğinin altını çizdi.    Aba, işkencenin önlenmesi için yapılması gerekenleri ve taleplerini şu şekilde sıraladı:   “* İşkencenin Türkiye’de bu boyutta olmasının en temel nedeni, işkence yasağının mutlak niteliği ile bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığıdır. Her şeyden cezasızlık politikalarına derhal son verilmelidir.    * Her düzeyde yetkililer işkenceyi ve işkenceciyi öven, teşvik eden söylemlerden vazgeçmeli, uluslararası mekanizmaların tavsiyeleri doğrultusunda işkence uygulamaları kamuya açık bir şekilde kesin olarak kınanmalıdır.   * Gözaltı koşullarında usul güvenceleri eksiksiz olarak uygulanmalıdır. Gözaltı süreleri kısaltılmalıdır.   * Mevcut Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) kaldırılmalı, BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye ek Protokol (OPCAT) ve BM Paris Prensiplerine uygun, tümüyle bağımsız yeni bir Ulusal Önleme Mekanizması (UÖM) oluşturulmalıdır.   * İşkencenin belgelenmesi ve raporlandırılması bir BM belgesi olan ‘İstanbul Protokolü’ ilkelerine göre yapılmalıdır.   * İşkenceye ilişkin iddialar İstanbul Protokolü ışığında hızlı, etkin, tarafsız bir şekilde soruşturulmalı, bağımsız heyetlerce araştırılmalı, adli yargılama süreçlerinin her aşamasında uluslararası etik ve hukuk kurallarına uygun davranılmalıdır.   * Hapishaneler insan hakları, sağlık ve hukuk örgütlerinin bağımsız denetimine açılmalıdır.   * CPT raporlarının tümü açıklanmalı ve tüm tavsiyelere uyulmalıdır.   * Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları’nı yürütmeye doğrudan bağımlı kılan, adeta bir mahkeme gibi hareket ederek yargı yetkisi kullanmasına yol açan tüm düzenlemeler iptal edilmelidir.”   ‘DAYANIŞMAYI BÜYÜTMEK ZORUNDAYIZ’   Aba, son olarak insanlık onuruna sahip çıkmanın ve işkenceyi önlemenin aynı zamanda tüm toplumun da sorumluluğu olduğunu belirterek, “İnsan ve yurttaş olmak için, bizi toplum yapan müşterek bağı korumak için, işkencenin yol açtığı acıları görmek ve dayanışmayı büyütmek zorundayız” dedi.     ÊLİH    Êlih’te ise İşkence Mağdurlarıyla Dayanışma Günü dolayısıyla İHD Êlih Şubesinde basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklamayı okuyan İHD Şube Yöneticisi Sinan İslam Gegin, işkencenin her geçen gün artarak devam ettiğini belirtti. Gegin, “Kolluk güçlerinin, evrensel hukukta ve ülke yasalarında tanımlanan zor kullanma yetkisinin çok ötesine geçen, kural dışı, denetlenmeyen, cezalandırılmayan, siyasal iktidar tarafından görmezden gelinen, hatta teşvik edilen bu şiddeti sıradanlaşmış, gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiştir” diye konuştu.    Gözaltı esnasında gerçekleşen işkenceyi anlatan Gegin, özellikle son dönemde Kurdistan kentlerinde kayyım protestoları sırasında yaşanan şiddete dikkat çekti.      MERSİN    Mersin’in Akdeniz ilçesinde İHD binasında açıklama yapıldı. İHD yöneticilerinden Hakkı Demir, “Türkiye’de hapishaneler, her dönem işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının yoğun olarak yaşandığı mekânlar olmuştur. Son dönemde mimari yapısı ve gündelik uygulama rejimi ile izolasyon koşullarını daha da ağırlaştıran S Tipi, Y Tipi ve Yüksek Güvenlikli yeni hapishanelerin açılması, bilhassa da Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) raporlarında da yer verildiği üzere, İmralı Hapishanesinde uygulanan izolasyonun özel biçimi kabul edilemezdir” diye konuştu.   ADANA    İHD Adana Şubesi de kendi binalarında basın toplantısı düzenledi. "Küresel insani krize karşı insan hakları değerlerine sahip çıkıyor, işkenceye hayır diyoruz" pankartının açıldığı açıklamada ortak basın metnini İHD Adana Şube Başkanı Yakup Ataş okudu.   DÎLOK    İHD Dîlok Şubesi, şube binalarında basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, şube üye ve yöneticilerinin yanı sıra Antep 78'liler Girişimi üyeleri ÖHD ve ÇHD Dîlok Şube üyeleri katıldı. Toplantıda konuşan İHD Dîlok Şube Eşbaşkanı Bahri Oğuz, işkenceyi önlemek ve insanlık onuruna sahip çıkmanın tüm toplumun sorumluluğu olduğunu vurguladı. Oğuz, "İşkence görenlerin yüksek sesle haykırabilmeleri için onların her koşulda yanında olmaya, maruz kaldıkları işkenceyi belgeleyip raporlamaya, fiziksel ve ruhsal onarım süreçlerine destek vermeye, adalete erişimlerine yardımcı olmaya, yaşadıkları acıların bir daha asla tekrarlanmaması için cezasızlıkla mücadele etmeye devam edeceğiz" diye konuştu.    ANKARA   TİHV, İHD ve TTB, hazırladıkları 2023 ortak raporu İHD Genel Merkezi’nde açıkladı. İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, devlet kontrolünde bulunan merkezlerde işkence ve kötü muamelenin 2023 yıllında artış gösterdiğini söyledi. Küçükbalaban, yıl içinde 781 kişinin işkence ve kötü muamele nedeniyle başvuruda bulunduğunu aktarıldı. Bu işkence vakalarından 386 tanesinin emniyet müdürlüklerinde, 55’nin polis karakolunda, 68’inin ise jandarma gözaltı birimlerinde yaşandığını kaydetti. Küçükbalaban, ayrıca 311 kişinin de gözaltı işlemi veya nakil işlemi sırasında kötü muameleye maruz kaldığını ifade etti.     Yıl içinde 6 kişinin gözaltında şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdiğini aktaran Küçükbalaban, TİHV verilerine değindi. Küçükbalaban, yıl içinde 63’ü çocuk olmak üzere 3 bin 595 kişinin işkenceye maruz kaldığı, 45 kişinin bundan dolayı yaralandığını, 2024 yılının ilk beş ayında en az 77 çocuk olmak üzere bin 592 kişinin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığına ifade etti.    Küçükbalaban, yıl içinde en az 6 kişinin polis veya tespit edilemeyen güçler tarafından kaçırıldığı veya kaçırılmaya çalışıldığına dikkat çekti. Bu yıl içinde ise bir kişinin kaçırıldığı bilgisini paylaşan Küçükbalaban, 134 kişinin ise ajanlaştırılamaya çalışıldığına dikkat çekti.    Küçükbalaban, 2016’dan 2023’e kadar 5 bin 553 kişinin TİHV’e başvurduğunu, bu kişilerden 2 bin 729’unun işkenceye maruz kaldığını söyledi.      İSTANBUL   İstanbul’da, İHD, TİHV ve TTB İnsan Hakları Kolu, İHD önünde açıklama gerçekleştirdi. “İşkencesiz bir dünya mümkün” pankartının açıldığı açıklamada, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” dövizi taşındı. Kurumlar adına basın metnini okuyan TİHV İstanbul Şube Yöneticisi Ümit Efe, 26 Haziran’ın insan hakları savunucuları için önemli bir gün olduğunu belirtti. Efe, "Türkiye, İşkenceye Karşı Sözleşmeyi 1988 yılında kabul etmiş, Anayasa ve Ceza Kanunu’nda işkenceyi yasaklamıştır. Ama işkence ve kötü muamele maalesef cumhuriyet tarihi boyunca sistematik bir devlet pratiği olarak varlığını korumuştur. Ancak ekonomiden toplum sağlığına ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren mevcut siyasal iktidarın, her geçen gün daha da artan baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu, günümüzde tüm ülke adeta işkence mekanı haline gelmiştir” diye belirtti.    TECRİT VURGUSU    Cezaevlerindeki işkence ve tecrit uygulamalarına değinen Efe, sözlerini şöyle sürdürdü: “Son dönemde mimari yapısı ve gündelik uygulama rejimiyle izolasyon koşullarını daha da ağırlaştıran S Tipi, Y Tipi ve Yüksek Güvenlikli yeni hapishanelerin açılması, bilhassa da Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) raporlarında da yer verildiği üzere İmralı Hapishanesi’nde uygulanan izolasyonun özel biçimi kabul edilemezdir. İşkencesiz bir Türkiye ve dünyaya ulaşmayı amaçlayan kurumlar olarak dün olduğu gibi bundan sonra da tüm örtbas etme, korkutma, susturma çabalarına karşın, başlarına geleni kader olarak kabul etmeyip, yüksek sesle haykırabilmeleri için işkence görenlerin her koşulda yanında olmaya; maruz kaldıkları işkenceyi belgeleyip raporlamaya; fiziksel ve ruhsal onarım süreçlerine destek vermeye; adalete erişimlerine yardımcı olmaya; yaşadıkları acıların bir daha asla tekrarlanmaması için cezasızlıkla mücadele etmeye devam edeceğiz.”   Açıklama, “insanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganıyla sona erdi.    WAN   Wan Emek ve Demokrasi Platformu öncülüğünde, Sanat Sokağı’nda açıklama yapıldı. DEM Parti Wan Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit ve çok sayıda yurttaşın katıldığı açıklamada “Küresel insani krize karşı insan hakları değerlerine sahip çıkıyor, işkenceye hayır diyoruz” yazılı pankartı açtı. Açıklamayı platform adına TİVH Wan Temsilcisi Sevim Çiçek yaptı.   Türkiye’de cezaevlerinin her dönem işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının yoğun olarak yaşandığı mekanlar olduğuna dikkat çeken Çiçek, “Özellikle de 2015 Temmuz’unda Türkiye’nin yeniden çatışma ortamına girmesiyle başlayan, ardından OHAL ilan edilmesiyle devam ederek günümüze varan süreçte hapishanelerde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarında ileri düzeyde artışlar yaşanmaktadır.   Hapsetmenin doğası başlı başına acı veren travmatik bir süreçtir. Hapsedilen kişiler ayrıca bir cezalandırmaya tabi tutulamaz. Mahpusların fiziksel ve psikolojik bütünlüklerinin ciddi şekilde zarar görmesine neden olan tek kişi ya da küçük grup izolasyonu uygulamaları ise işkence ve diğer kötü muamele niteliğinde bir cezalandırmadır. S Tipi, Y Tipi ve Yüksek Güvenlikli yeni hapishanelerin açılması, bilhassa da CPT raporlarında da yer verildiği üzere İmralı Hapishanesinde uygulanan izolasyonun özel biçimi kabul edilemez” şeklinde konuştu.   Açıklama, “Kayyımlar gidecek halk gelecek”, “insanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganlarıyla sona erdi.    İZMİR   İzmir’de bulunan insan hakları savunucuları ve hukukçular, "26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü" dolayısıyla Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamada, “Küresel insani krize karşı insan hakları değerlerine sahip çıkıyor işkenceye hayır diyoruz” pankartı açılarak,  “İşkenceye hayır diyoruz”, “İşkence insanlık suçudur” ve “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” dövizler taşındı.    Kurumlar adına ortak açıklamayı yapan TİHV Genel Sekreteri Coşkun Üsterci,  iktidarın giderek daha fazla otoriterleşmesi ile orantılı biçimde devlet erkinin çeşitli kademelerinde yaygınlaşan yasa, kural ve norm denetiminden kaçınma, keyfilik, bilinçli ihmal gibi sebeplerle usul güvencelerinin ihlal edilmesi, gözaltı sürelerinin uzunluğu, izleme ve önleme mekanizmalarının işlevsiz kılınması ya da bağımsız izleme ve önlemenin hiç olmaması, en yetkili ağızlardan yapılan işkenceyi bizzat teşvik edici söylemler, köklü cezasızlık politikaları vb. sonucunda, resmi gözaltı merkezlerinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının devam ettiğini söyledi.