Arkadaşları Nazım’ı anlattı: Nerede hak ihlali varsa oradaydı 2024-12-24 11:23:32 AMED – Gazeteci Nazım Daştan'ı anlatan arkadaşları Arif Bulut ile Rasim Denizciler, Daştan'ın fotoğraflarındaki gibi güler yüzlü, pozitif bir insan olduğunu belirterek, kadrajının her zaman ihlallere dönük olduğunu ifade etti.  Kuzey ve Doğu Suriye'deki gelişmeleri takip eden gazeteciler Nazım Daştan ile Cihan Bilgin, 19 Aralık'ta Tişrîn Barajı ve Sirîn beldesi arasındaki yolda Türkiye'nin SİHA'sı tarafından hedef alınarak katledildi.    Gaziantep Üniversitesi’nde Nazım Daştan ile birlikte okuyan Arif Bulut ile Rasim Denizciler, O’nu ve çalışmalarını anlattı. Daştan'ı 2015'te üniversiteden tanıdığını belirten Arif Bulut, kendisinin İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü, Daştan'ın ise Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü'nü okuduğunu belirtti. Daştan'la 2015 seçimlerinde ise birlikte sahada çalıştıklarını ifade eden Bulut, Daştan'ın güler yüzlü, samimi ve cana yakın bir insan olduğunu söyledi. Daştan'ın mesleğinin yapma biçiminin dikkat çekici olduğunu vurgulayan Bulut, Daştan'ın mesleğini icra ederken meslek ilkelerine sadık kalmaya özen gösterdiğini kaydetti. Daştan'ın haber için görüşlerine başvurduğu kişilere, röportaj sonunda "Bunları yayınlamama izin veriyor musunuz?" diye sormasının dikkati çektiğini ifade eden Bulut, "Bir, iki, üç kez şahit olduktan sonra, 'Zaten röportaj talebini kabul ediyor, görüşüyorsun, niye bu soruyu bir daha soruyorsun ki?' diye sordum. 'Ben görüşüyorum, konuşuyorum, ama görüştüğüm kişi, o anda duygusal bir ruh halinde olabilir. Ya da o ruh hali nedeniyle kendini kaptırıp, daha açık, net konuşabilir. Bunu sorduğumda belki bu soruyla beraber bir düşünme fırsatı olur. Vazgeçe de bilir, yayınlatmak istemeye de bilir' dedi. Bu Nazım'ın benimsediği gazeteciliğin ilkelerinden bir tanesiydi" ifadelerini kullandı.    'NEREDE HAK İHLALİ VARSA NAZIM ORADAYDI'   Daştan'ın hakikat peşinde koşan bir gazeteci olduğunu vurgulayan Bulut, "Nazım nerede bir halk ihlali, hak haykırışı varsa her zaman ekipmanlarıyla birlikte oradaydı. Haberlerinde de sürekli bu hak haykırışına yer verirdi. Öyle bir yapısı vardı. Gazetecilik ilkelerine bağlıydı ve kiminle, nerede görüşürse görüşsün, gazetecilik çerçevesinde görüşürdü. Ben Nazım'ın imzasını taşıyan bir haber okuduğumda, -alanda birebir şahit olduğum için-  şüphe duymuyordum. 'Bu haberde şu eksik olabilir ya da çarpıtılmış olabilir mi?' gibi sorular kesinlikle aklımdan geçmiyordu. 2015'ten bu yana Nazım Daştan imzasını taşıyan bütün haberleri hiç sorgulatma gereği duymadım" diye konuştu.    Türkiye'de medyasındaki yapıya dikkati çeken Bulut, "Nazım bu haberleriyle başka bir basın kuruluşunda gerçekçi ve objektif bir şekilde çalışamazdı, çalıştırmazlardı. Dolayısıyla Nazım'ın kadrajı halkın haykırışı, adalet talebi olduğu için, kendini burada görüyordu ve bu alanda birçok hak ihlalini, hak haykırışını onun imzasını taşıyan haberlerle öğrendik" diye belirtti.    Arif Bulut   GAZETECİLİKTEN YARGILANDI VE BERAAT ETTİ   Daştan'ın Suriye'de çıkardığı Alhita isimli dergiyi yerleştiği Dîlok'ta da çıkarmayı sürdüren ve 27 Aralık 2015'te katledilen gazeteci Naji El Jerf'in ölümüne ilişkin yaptığı haberler nedeniyle gözaltına alındığını hatırlatan Bulut, "Biz o haberi başka bir şekilde kamuoyunda gördük. Haberin asıl gerçek boyutunu, Nazım'ın imzasını taşıyan haberle gördük ve bu haberden dolayı da Nazım yargılandı. Mahkeme, kendisine 'Bu bilgiyi nereden aldınız?' şeklinde kaynağını açıklaması için baskı yapıldı. Nazım, mahkeme salonunda 'Ben yaptığım haberin arkasındayım, haberimin doğru olduğunu düşünüyorum ve öyle olduğu için de yayınladım. Kaynaklarım sağlam, güveniyorum' dedi. Savunmasını kendi anadilinde yapıyordu. Mahkeme heyeti Nazım'a, 'Sizin çalıştığınız ajansın yayın politikası şu şekildedir. Neden bu haber de burada yayınlanıyor?' diye sordu. O zaman DİHA'da çalışıyordu. Nazım da, 'Benim çalıştığım ajansın yayın politikası ve haberim ortada. Eğer benim haberim yalansa ya da eksik bir bilgiyi taşıyorsa siz benim haberimi belgeleriyle yalan olduğunu kanıtlarsanız, ben de tekzip yayınlarım ve sizin kanıtınız doğrultusunda aynı şeyi bir daha haber yaparım' dedi. Haberin yalan olduğuna dair bir belge de ortaya çıkmadı. Nazım o dosyadan beraat etti. Bir mahkeme eğer böyle bir olayı önemseyip, soruyorsa, üzerinde duruyorsa, yalan olduğunu iddia ediyorsa, kanıtlar" şeklinde konuştu.    'CESURCA HABERİN PEŞİNDEN GİDERDİ'   Daştan'ın mesleğini icra ederken karşılaştığı baskılara işaret eden Bulut, şöyle devam etti: "Rojava'ya da gidip geliyordu ve o dönem Dîlok cihatçıların geçiş güzergahıydı. Bazı haberlerde 'Biz bu haberlerde kendi imzamızı açarsak, şu riskleri yaşayabiliriz' gibi bir kaygı bende de, diğer gazetecilerde de oluşuyordu, ama Nazım'da böyle bir kaygı yoktu. Bilgi doğruysa ve bir hak ihlaline neden oluyorsa ya da bir hak talebini net bir şekilde ortaya koyuyorsa, Nazım cesurca o haberin peşinden giderdi, doğrulatırdı ve o haberi yayınlatırdı. Hiç bedelini düşünmezdi. Odaklandığı nokta halkın doğru haber alma hakkıydı. O dönem bazı haberleri takip ederken, ben tekken çok hissetmesem de, Nazım'la birlikte giderken takip edildiğimizi görüyorduk. Rojava'ya gidene kadar Nazım'ın üzerindeki o baskıyı gördüm. Hem fiziki hem teknik olarak takip ediliyordu."   'HİÇBİR GAZETECİNİN CESARET EDEMEDİĞİ KOBANÊ'YE GİTTİ'   Hiçbir gazetecinin gitmeye cesaret edemediği Kobanê'ye Daştan'ın gittiğini söyleyen Bulut, şunları anlattı. "O dönem tüm gazeteciler Kobanê'ye gitmek isterdi, ama cesaret edemezdi. Ana akım medyada, ulusal medyada çalışan gazeteciler Dîlok'a geliyordu. 'Sınırın sıfır noktasındayız' diyen gazeteciler, Nazım'dan bilgi almaya çalışıyordu. Onların da her hangi bir konu da başvurdukları kişilerden biri Nazım'dı. Nazım, oradaki halkın durumunu merak eden, oradan bilgi almak isteyen, gözü kulağı orada olan insanlara bir haber vermeyi amaçlıyordu. Onun için gidiyordu. O dönemde halkın gözü Kobanê'deydi ve dolayısıyla Nazım, kendini orada buluyordu. Başka bir yer olsaydı, Nazım yine orada olacaktı."   'HİÇ KAYBEDECEĞİMİZİ DÜŞÜNMÜYORDUK'   Daştan ile Cihan Bilgin'in gazeteci olmaları nedeniyle ulaşmalarının kolay olduğunu vurgulayan Bulut, Daştan'la en son katledilmeden bir önceki gün görüştüklerini aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hem kendilerini sordum hem de oradaki durumu. Merak ettim. Dediğim gibi Nazım Daştan’ın imzasını taşıyan haberler içimi rahatlatıyordu. Doğru bilgiyi aktaracağından emin olduğum için direk soruyordum. Bir gün öncesinde konuştuk. Uygun bir yerde olmadığını söyledi. Müsait bir zamanda geri dönüp, bilgi vereceğini aktardı. O görüşme son görüşmemiz oldu. Nazım Rojava'da çok kaldı ve birçok şeye şahitlik etti. Bazen konuşurken, 'Ben birçok şeye şahit oldum. Belgesel çalışmalarım var. Bunları yarın öbür gün belgesele dönüştüreceğim' diyordu. Arşivini tuttuğunu biliyorum. Çünkü kendi aramızda konuşurken bunları aktarıyordu. Nelere şahit oldu, neleri kayıt altına aldı ve hangi çalışmaları yapacaktı, hangi çalışmaları eksik kaldı. Belki arkadaşları biliyordu, ama bu benim içimde bir ukde olarak kaldı. Soramadık da, çünkü biz hiç kaybedeceğimizi düşünmüyorduk."   ANA AKIMA TEPKİ   Kobanê'ye dönük saldırıların olduğu yıllarda Daştan'dan doğru bilgiyi almak için arayan ve "dostaneymiş" gibi tavır takınan bazı ana akım medya gazetecilerinin, bugün katledilişlerine karşı sessiz kalmalarına da tepki gösteren Bulut, "Katliamdan bahsetmemeleri utanç verici bir durum. Bu utanç verici tabloyu da gördük. Ama biz Özgür Basın çalışanlarının her zaman yanında olacağız. Onların savunucusu olacağız. Özgür Basın'ın kadrajını bilen, haber akışını bilenler de, dünyanın neresinde bir gazeteciye yönelik bir saldırı varsa, kendi haberlerinde buna yer verdiklerini biz biliyoruz" ifadelerini kullandı.    'HALKIN HABER ALMA HAKKINA SALDIRI'   Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'in katledilmesinin hem ulusal hem de uluslararası hukuka uygun olmadığını vurgulayan Bulut, "Demokrasilerde basın özgürlüğü temel mihenk taşıdır denir. Basının özgür olabilmesi için de korunması gerekiyor" dedi.    Gözaltına alınan bazı meslektaşlarına polisin Nazım Daştan'ı sorduğunu söyleyen Bulut, "Gazetecilik yapıp daha sonra Avrupa’ya giden arkadaşlarımız anlatıyordu. 'Gözaltına alındığımızda farklı ithamlarla Nazım'ı soruyorlardı' diyordu. Sonra arkadaşlarımız 'Kimden bahsettiğinizi bilmiyoruz' diyerek, cevap veriyorlarmış. Sonra çıkarıp, fotoğrafları göstermişler. 'Tanıyorsun. Bununla beraber fotoğrafların var. Şu an nerede, ne yapıyor?' diye sormuşlar. Bu durum Nazım daha Rojava'dayken hedef seçildiğini gösteriyor. Dolayısıyla Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'in katledilmesi halkın haber alma hakkına açık bir saldırıdır. Bu insanlık açısından bir trajedidir. Gazeteciliği, bölgeyi, Türkiye’yi bildiğim için bu saldırılar Özgür Basın'ı susturamayacak. Slogan olarak söylemiyorum. Özgür Basın'ın yine o kadrajla, yine halkın haber alma hakkı için mücadele edeceğinden hiçbir şüphem yok. Ama böylesi bir saldırı yapanlarında mutlaka hukuk önünde hesap vermesi gerekiyor" diye kaydetti.    Bulut, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in katledilmesine dair soruşturma başlatılması çağrısında bulundu.     'HİÇBİR İŞTEN GERİ DURMAZDI'   Rasim Denizciler   Üniversitede 2011'de tanıştıkları Nazım Daştan'la bağlarının Rojava'ya gidene kadar bağlarının hiç kopmadığını ifade eden Rasim Denizciler de Daştan'ı, "Hep enerjik, pozitif, güleçti" sözleriyle anlattı. Denizciler, şunları söyledi: "5 senelik yüz yüze gelişen bir arkadaşlığımız oldu. Hiçbir işten geri durmaz,  hep neşeli, keyifliydi. Onu hiçbir zaman yüzü asık, morali bozuk görmezdik. Nazım'ın arkadaşlığı mükemmeldi. Dîlok'a geldiğimiz zaman ilk aradığımız kişi, Nazım olurdu. Çünkü onun bulunduğu çevre her zaman keyifli, pozitif ve güzel olurdu. 'İyi ki hayatımdan Nazım geçti' diyorum. Nazım'la harika güzellikler tattık. Hayatıma çok güzellik ve enerji kattı."    Daştan'ın tutuklama sürecine işaret eden Denizciler, "Mesela Nazım'ın 5 ay kadar süren bir tutuklanma süreci oldu. Nazım’ın görüşçüsü olarak cezaevine giderdim. Nazım parmaklıkların arkasında o enerjisi ve ağız dolusu gülüşü ile benim olduğum tarafa enerjisini geçiriyordu. Sanki o bir tutsak değilmiş gibiydi. Sanki dışarıda olan o, içeride olan benmişim gibiydi. Müthiş bir keyifle yaşamı seven bir yerdeydi. Nazım'ın görüşüne gittiğim zaman hayattan keyif alarak yanından ayrılıyordum" şeklinde konuştu.     'HİÇ BİR GÜÇ HAKİKATİ YAZMAKTAN GERİ ALAMAZDI'    Üniversite'de gazetecilik yapan Daştan'ın sıkı bir takipçisi olduğunu belirten Denizciler, şunları kaydetti: "Hakikat neredeyse Nazım oradaydı. Hiçbir güç onu bu hakikati yazmaktan geri alamaz, durduramazdı. Bir şey varsa Nazım muhakkak ona ulaşır ve yazardı. Geri dönüş yoktu. Bunu yaparken de müthiş bir enerji ile yapardı. Yaptığı haberlerin birebir objektif, tamamen doğru bir şekilde olduğunu görüyorduk.  Yıllarca Nazım'ın gerçek anlamda yapmış olduğu haberciliğin şahitliğini yaptım. Nazım elinde silah olan biri değildi, elinde kamera olan ve sadece gerçekleri paylaşan bir gazeteciydi. 2 gün önce gazeteci Özlem Gürses gözaltına alındı. Nazım'ın katledilişi bu olay kadar ses getirmedi. Bu benim için çok acı verici bir durum. Nazım herkesin haberlerini merakla takip ettiği bir gazeteciydi. Orada yaşananları çıplaklıkla yazıyordu. Kaleminde dürüstlük, güzellik vardı. Böyle bir insanın katledilmesi basında yeteri kadar kamuoyu oluşturmadı. Bu beni derinden üzdü."   Denizciler, 2 gazeteciyi katledenlerin, hukuk önünde hesap vermesi gerektiğinin altını çizdi.   MA / Rukiye Adıgüzel- Şirvan Şilan Çil