ANKARA - İHD Ankara Şubesi Cezaevi Komisyonu’nun düzenlediği panelde, cezaevlerinin daha da yaşanamaz hale geldiği vurgusu yapılırken hasta tutsakların sorununun katliam boyutuna evirildiği ifade edildi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi Hapishaneler Komisyonu, İnsan Hakları Haftası kapsamında “Hasta mahpuslar sorunu, mücadele yol ve yöntemleri” başlıklı paneli Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (Tüm-Bel Sen) Genel Merkezi’nde gerçekleştirdi. Panele Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, Av. Gülizar Tuncer, Doç. Dr. Nevin Yıldız ve Dr. Rojda Welat Kaya konuşmacı olarak katıldı. Panelin kolaylaştırıcılığını ise Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi üyesi Av. Sidal Bayrak yaptı.
‘SORUNLAR KATLİAM BOYUTUNA EVRİLMİŞ’
Panelin açılış konuşmasını yapan Sidal Bayrak, siyasi baskının yoğun olarak devam ettiği bir süreçten geçtiklerinin altını çizerek, “Bu baskının şüphesiz en çıplak halini hapishaneler göstermektedir. Devlet hapishaneleri bir işkence mekanı olarak görüyor. Ancak bunun güçlü bir cevabının da geliştiğini görüyoruz. Aslında siyasi tutsaklar hapishaneleri de dışarısı gibi bir direniş mekânı olarak görüyorlar. Bahsettiğim siyasi baskı aslında devletin toplumu denetim altında tutmak için kullandığı bir araçtır. Artık bir katliam boyutuna evirilmiş bir sorun haline geldi hasta mahpusluk” diye konuştu.
‘HASTA MAHPUSLARDAN 194 BAŞVURU’
Ardından söz alan Gergerlioğlu, “Cezaevlerinden gelen şikayetlerde 194 başvuru hasta mahpuslarla ilgili. Diğer ihlaller ise de sırasıyla geliyor. Şimdi cezaevlerinde A'dan Z'ye çok sorun var ve hasta mahpuslar da burada en ön sırada yer alıyor. Buda en ağır sorunu konuştuğumuz anlamına geliyor. Cezaevlerinin 378 bin nüfusu varken bunun karşısında 406 cezaevi ve 299 bin kapasite var. Türkiye cezaevlerinde 79 bin tutuklu cezaevlerinde kapasitenin dışında tutuluyor” şeklinde konuştu.
Adalet Bakanı'na anayasa ve hukukun çalışması yönünde çağrılar yaptıklarının altını çizen Gergerlioğlu, “Bakana gelin insan hakları olsun dedik! Hukuk olmadığı için cezaevleri ağzına kadar doldu, insanlar yerlerde yatıyor ve sağlıkları bozuluyor. Hasta olmasalar bile cezaevine girdiklerinde hasta oluyorlar. Ardından hasta olan tutsakların da teşhis ve tedavileri çok uzun sürüyor. Bunları anlattığımızda da bakanlığın cevabı ‘yeni cezaevleri açarız’ oluyor. Adalete dönmek yerine yeni ceza aşmak peşindeler. Dolayısıyla asıl sorun adaletsizlik. Bunu umursamıyorlar ve şu anda son 20 yılda en çok açılan devlet kurumu sanırım cezaevleri oldu” ifadelerini kullandı.
‘YARGI ORGANLARI DEVLETİN ŞİDDET AYGITI GİBİ ÇALIŞIYOR’
Gülizar Tuncer ise iktidar karşıtı her söylemin suç sayılabildiği bir dönemden geçildiği vurgusunu yaparak, “Hukuk ortadan kalkmış durumda. Çünkü mevcut yargı organları siyasi iktidarın şiddet aygıtı gibi çalışıyor. Böylesi bir tabloda ise herkes her an cezaevine girebilir. Bu durum artık sadece ailelerin örgütlerin ya da hukuk örgütlerinin sorunu olmayacak düzeye gelmiştir. Cezaevleri bu kadar yakıcı hale gelmişken hasta mahpuslara bu denli ilgisizlik var. Yol yöntem arayışlarına da bunun üzerine kalkışmalıyız” dedi.
İktidarın gücüyle mevcut kontrol ve denetim mekanizmalarıyla cezaevlerini daha da yaşanmaz hale getirdiğine işaret eden Gülizar Tuncer, cezaevlerinde acil durumlarda herhangi bir müdahalenin yapılamadığının altını çizerek, kelepçeli muayene, ring araçlarının durumu gibi sorunları anlattı.
Tutsakların tahliyelerinin engellendiğini de anlatan Gülizar Tuncer, “Ağırlaştırılmış müebbet hapis diye bir ceza var biliyorsunuz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirildiği zaman çıkarılan bir yasal düzenlemedir. Yani tek başına ve tek kişilik hücrede ölünceye kadar ceza verildi ve bu en hafif cezasıdır. Yine İnfaz Yasasının 25’inci maddesine göre cezaevinde kalamaz raporu alan bir tutuklunun infazı geri bırakılabilir fakat o yasanın aradığı şartlara haiz bir raporunuz olsa bile de asla bırakılmayacaksınız deniyor” dedi.
‘ŞİDDET MEŞRULAŞTIRILIYOR’
Sonrasında söz alan Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Nevin Yıldız ise cezaevleri sorunlarının iktidar yanlısı medyada yer almadığını belirterek, “Alternatif medya denilen muhalif medyada bile çok sınırlı yer alıyor. Karşımızda yapısal bir şiddet var. Peki bu yapısal şiddeti kamuoyunda meşru kılan şey nedir? Bunca cezasız kalınan ve bunca cezasızlığın olduğu bir yerde belli bir kesim dışında toplumun geri kalanı niye susuyor? Mesela 12 yaşında bir çocuk sokakta ekmek almaya giderken öldürüldü. Siz bunu nasıl karşılarsınız? Tabii ki sınıfın tamamı bunu bir insan hakkı ihlali, yaşam hakkı ihlali olarak değerlendiriyor ve bunun kesinlikle cezasız kalmaması gerektiğini söylüyor. Peki diyorum bu çocuğun yanına şunu ekleyelim. Bu çocuk Kürt, Alevi ve bu çocuğun ailesinin tırnak içinde, belli örgütlerle ilişkisi olduğu söyleniyor. Sınıf ikiye bölünüyor ve aslında meşrulaştırma başlıyor. Buna biz şiddetin meşrulaştırması ya da meşru şiddet diyoruz” ifadelerini kaydetti.