İZMİR - İzmir'de SHD'nin düzenlediği panelde, işçi sınıfı, sol ve sendikaların ilişkilerinin tartışıldığı panelde, işçi sınıfı mücadelesinin solla bağının güçlendirilmesi vurgusu yapıldı. 
	Sosyalist Demokrasi Hareketi (SDH), "İşçi sınıfı, sol ve sendikalar" başlıklı panelini İzmir Kültürpark içinde bulunan Gençlik Tiyatrosu'nda gerçekleştirdi. Panele konuşmacı olarak SDH üyesi ve eski Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) MYK Üyesi Musa Piroğlu, doktor Gültekin Akarca, sendika uzmanı Suat Karlıkaya ve Filiz Kurnaz katıldı. 
	İlk olarak konuşan Filiz Kurnaz, ekonomik kriz, işçilerin enflasyon ve düşük ücret politikalarının gölgesinde yaşamaya çalıştığını vurguladı. İktidarın yasaları sermaye lehine oluşturmasının bu saldırı zemininin yasallığını oluşturduğunu kaydeden Filiz Kurnaz, "İşçilerin en önemli mücadele alanı grevler yasaklanıyor, sınıfın örgütlenme alanını yok ediyor. İktidarın bu işçi düşmanı, sermaye dostu politikaları yoksulluğu derinleştiriyor. İşçi çocukları okula gidemiyor, sanayiye yönleniyor ya da beslenme, barınma eğitim gibi yaşamsal ihtiyaçların karşılanması zorlaşıyor. İşçi sınıfına yapılan bu saldırılarda kadınlar erkek işçilerden çok daha fazla etkileniyor. Kadın işçiler, erkek işçilerle aynı işi yapsalar dahi 'evi geçindiren olmadıkları' için yaptıkları emek tali emek olarak görülüyor ve erkek işçilerden daha az ücret alıyor. Yönetici kadrolara geçmeleri toplumsal rollerinden kaynaklı engelleniyor. Kadın işçiler, işyerlerinde patronların, şeflerin cinsel şiddetine maruz kalıyor ve sorumlu kendileri tutuluyor. Tüm bunlar patriyalkal sistemin kadın emeğini, bedenine, kimliğine yönelik sistematik saldırılarını kapsıyor. Ancak, düşük ücretlere, örgütsüz ve güvencesiz çalışma koyuşlarına karşı işçiler ses olmaya devam ediyor. TPI, Şık Makas işçileri grev kararı alıyor. İzmir'de de birçok yerde belediyelerde direnişler sürüyor. Saldırılar karşısında işçi sınıfı tam anlamıyla sessiz değil. Bu parçalı bir halde ve bunların topyekun bir hale gelmesi sorunu karşımızda duruyor" dedi.
	'SENDİKAL BÜROKRASİ'
	Ardından konuşan sendika uzmanı Suat Karlıkaya da kapitalizm tüm toplumu kötü şartlara bağladığı için insanların kıpırdayamaz duruma geldiğini kaydetti. Bunun işçilerin örgütlenmemesinde en büyük etkenlerden birisi olduğunu söyleyen Karlıkaya, "Yargı süreci zaten bir garabet olarak işliyor. Sistem, iktidar zor olan şartlarımızı daha zorlaştırmak için uğraşıyor. Meclisin büyük bir bölümü zaten patron ve onlarda işçiler lehine bir şey yapmak istemez. Mecliste olmalarının varlık sebebi zaten zengin olmaları. Sendikal bürokrasi ise başka bir sorun. Koltuğa oturan insan, koltuğun gücünü kendi gücü sanıyor. Yukarıdaki kimse aşağıdakilerin çoluğunu, çocuğunu düşünmüyor" ifadelerini kullandı. 
	'UMUT İŞÇİ SINIFINDA'
	Sosyalist hareketlerin ise çokluğuyla ölçülebilecek bir durum olmadığını sözlerine ekleyen Karlıkaya, sosyalistlerin güçlerini insanları harekete geçirebilmesinden geçtiğini dile getirdi. Kitlelere hitap edebilme ve güven verebilmenin önemli olduğunu belirten Karlıkaya, "Direnişlerde partilerin değil işçi sınıfının harekete geçmesi önemli. İnsanların düşünebilmesi, bunun için ise karnının doyması lazım. Karnı doymayan insan köleleşiyor. Ülkenin geleceği işçi sınıfının omuzlarında. İşçi sınıfını kölelikten kurtarmamız gerekiyor. Bu tabloda umut yok mu?. Var. Umut işçi sınıfında. Bir birikim var ve bu patladığını zaman onun önüne hiçbir güç geçemez" diye konuştu. 
	'2 KERE YENİLDİK'
	Ardından konuşan Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurucularından Gültekin Akarca, "Biz sınıfın bulunduğu alanlara gitmiyor, onları bulunduğumuz alanlara çağırıyoruz. İşçi sınıfı durduğumuz yeri akla uygun görmediği için çağırdığımız alanlara gelmiyor ve gelmeyecekler. Kabul etmemiz gereken şey yenilmiş olduğumuz gerçeğidir. Sınıf savaşı bir metafor değil gerçekten bir savaştır. İki tane taraf var ve iki güç karşı karşıya dizilmiş. Burada yenseniz de yenilseniz de kazanımdır. yenildiğinizden ders çıkarabilirsiniz. 12 Eylül'de politik olarak yenildik. 1989'da Sovyetlerde ikinci kez yenildik. Bu da ideolojik bir yenildiydi. İdeolojik yenildi dışımızda gerçekleşen bir şey değil devrime olan inancımızı yitirmemizle ilgili. Sosyalizm idealimizde ürettiğimiz bir düşünce değildir. Marx, komünizmi, gerçek kapitalizmin aşılması olduğunu ve her devrimin bir krizin ürünü olduğunu söylüyor. Komünizm ve devrim elle tutulabilir kadar, kapitalizmin her döneminde gerçektir. Devrimi acil bir mücadele olarak görmemenin ürünü, devrimi ütopya olarak görmek, kendiliğindenci tavrı kutsamaktır. Ancak devrim acil, güncel ve gerçek bir taleptir. Diğer türlü gündelik bininç sizi nereye götürürse oraya gidersiniz. 1 Mayıs meydanı sizin teslimiyet meydanınız haline gelir. İşçilerin mezarlarını patronlar kaldırır. Biz ne zaten işçi cenazelerini kaldırırsak devrim fikri o zaman ortaya çıkar. Bugün ki kapitalizmi anladığımızda onu nasıl aşacağımızın yolu ortaya çıkar. Onun için ileri adım atmalıyız yoksa geriye adım atacak yerimiz kalmadı" ifadelerini kullandı. 
	'AĞIRLIĞIMIZ YOK'
	Son olarak konuşan SDH üyesi ve DEM Parti MYK Üyesi Musa Piroğlu, sosyalist hareketin uzun zamandır yas tutma alışkanlığında bir çizgide devam ettiğini vurguladı. Katliamlar oldukça eylemler, yıl dönümlerinde benzer açıklamalar yapıldığını kaydeden Piroğlu, yurttaşların 3 yıldır tarihinin en trajik yoksullaşmasını yaşadığını belirtti. Sosyalist hareketin sınıfı çalışmasını sendikalizmin üzerinden yürüttüğünü sözlerine ekleyen Piroğlu, "Ya herkes kendine uygun sendika buluyor ya da kendine uygun bir sendika kuruyor. Ancak işçi sınıfının yüzde 86'sı örgütsüz durumda. Sendikalar felç olmuş, sendika yöneticileri, yöneticilikten emekli olacak duruma gelmiş durumda. İşçi sendikaları içinde ağırlığımız olmadığı için bir avuç kişi, buralara çökmüş ve istediğini yaptırabiliyor. Kendi üyesini harekete geçiremeyen, güven veremeyen bir sendikal hareket ile karşı karşıyayız" diye belirtti. 
	Yoksulluğa karşı bir mücadele yürütülmesi gerektiğinin altını çizen Piroğlu, şöyle devam etti: "Umut yaratamadığımız, çözüm sunamadığımız sürece örgütlenmemiz mümkün değil. Aynı zamanda alanlarımıza sıkıştığımız sürece de bunu yapamayız. Ayrı yarı durduğumuz sürece de nasıl umut olacağız? Büyük bir huzursuzluk var. İşçiler belki sendikalı ya da politik değiller ama kendi aralarında çok örgütlüler. Birbirleriyle bağlantıları, ciddi işçi önderleri var. Biz bunlara değmek zorundayız. Bunun yolu yeniden hegemonya kurmaktan, sosyalizmi alternatif yapmaktan geçiyor. Bunun için de yan yana durmamız gerekiyor. Bir yanda otokrasi karşıtı bir mücadele bir yanda barış mücadelesi var ve birbirine değmiyor. Barış mücadelesini emek mücadelesi ile birleştireceksek, Kürt halkıyla yan yana gelmeden emek mücadelesi olmayacağını bilmeliyiz. Bunu becerdiğimiz andan itibaren ülkede bir şeylerin değiştiğini göreceğiz."
