Erdoğan için bir dönemin sonu

img

ANKARA - NATO Liderler Zirvesi’nde Erdoğan’ın yaptığı görüşmeler, “dışarıda kriz-içeride konsolide” denkleminin sona erdiğini gösteriyor. Zirvedeki başarısızlık, Cumhur İttifakı’ndaki çatlağı da derinleştirecek.

Uzun süredir dış politikada yarattığı krizlerle iç politikada ilişkileri kendi lehine dönüştürmeye çalışan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu taktikleri, özellikle Türkiye’nin yoğun seçim dönemi yaşadığı 2009-2019 yılları arasında açık bir şekilde görüldü. AKP-Erdoğan yönetiminin kimi ülkelerle yaşadığı krizler, iç politikaya yansıması ve krizlerin nasıl çözüldüğünü hatırlayalım.
 
İSRAİL: BÜYÜK TAVİZLER 
 
Erdoğan’ın iç politikada en güçlü etkiyi yarattığı krizlerin başında, sonradan büyük tavizlerle anlaştığı İsrail geliyor. 2009 Yerel Seçimleri öncesinde, 29 Ocak 2009’da gerçekleşen Davos Ekonomi Zirvesi’nde, “One minute” çıkışı ve dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez ile yaşadığı diyalog krizin başlangıcı oldu. O tarihte “Davos Fatihi” olarak anılan Erdoğan lehine Arap ülkelerinde bile gösteriler yapıldı. Erdoğan’ın o dönem İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi için Gazze ablukasının kalkmasını şart koşması, iç kamuoyunda ciddi karşılık buldu. 
 
İleri dönemlerde, Erdoğan’dan da alınan destekle birlikte Mavi Marmara Gemisi, Gazze’ye doğru yola çıktı ve İsrail saldırısında 8’i Türkiye vatandaşı 9 aktivist öldürüldü. Erdoğan, durumu “devlet terörizmi” olarak tanımladı ve 2011 Genel Seçimleri öncesinde yaptığı Lübnan ziyaretinde “Biz katile katil deriz” diyerek krizi derinleştirdi. Ancak 2009 ve 2011 seçimlerinin ardından İsrail ile ilişkiler normalleşme yoluna gitti. Bütün bu dönemlerde Türkiye ile İsrail arasındaki ekonomik ve askeri işbirliği de devam etti. 2013 yılında İsrail Başbakanı Netanyahu ve Erdoğan arasındaki telefon görüşmesi, krizin çözülmesi için önemli bir başlangıç oldu. Erdoğan, Mavi Marmara mağdurları için “Bana mı sordunuz” diyerek kriz dönemini kapattı.
 
RUSYA: KAPIDA BEKLEDİ
 
Erdoğan’ın kriz çıkartıp, ciddi tavizler verdiği bir süreç de Rusya ile yaşandı. 24 Kasım 2015’de, Suriye’de Rus uçağının düşürülmesinin ardından Türkiye-Rusya arasında gelişen krizde, Erdoğan Suriye yönetimine dair sözlerini değiştirdi. “Katil Esed gitmeden asla çözüm mümkün değil” söylemlerini, “Esadlı çözüm arayışlarına” çevirdi. Krizden 7 ay sonra Erdoğan 27 Haziran 2016’da Putin’e özür mektubu gönderdi. Bu süreçte Türkiye’den tavizler alınırken, Erdoğan yönetimi de Rusya’nın, Kuzey ve Doğu Suriye’yi izole etme talebini gündeme getirdi. Krizden 8 ay sonra da 9 Ağustos 2016’da Rusya’ya gidip Putin ile görüşen Erdoğan, Kuzey ve Doğu Suriye’nin ele alındığı bir toplantı organize edilmesini sağladı. 10 Ekim’de Dünya Enerji Kongresi için Türkiye’ye gelen Putin, nükleer enerji dahil olmak üzere Türkiye’nin taviz verdiği bir dizi anlaşmaya imza attı. 
 
19 Aralık 2016 tarihinde Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov suikastı da başka bir krize neden oldu. Bu süreçte Türkiye, Rusya ve İran’ın hazırladığı planları kısmen kabul etti. Rusya da Türkiye’nin Suriye’ye sınırlı bir bölgede operasyon yapmasına göz yumdu.
 
Türkiye’nin 33 askerinin İdlib’de 27 Şubat 2020 tarihinde Suriye uçakları tarafından öldürülmesi de Rusya ile başka bir krize neden oldu. Rejim güçlerinin Rusya bilgisi olmadan böylesi bir operasyon yapmayacağına kanaat getiriliyordu. 9 Mart 2020 tarihinde ise Erdoğan’ın Rusya ziyaretinde Putin’in kapısında bekletilmesi tartışma konusu oldu. Rusya ile bu krizler devam ederken, Türkiye bugün NATO’da krize dönüşen Rusya’dan S-400 füzeleri almıştı. Bu füzeler, ABD karşıtlığı üzerinden milliyetçi histerileri içeride yükseltildi ve iç politikada yararlı bir malzeme haline getirildi.
 
HOLLANDA VE ALMANYA: REFERANDUM KARTI 
 
Hollanda, 11 Mart 2017 Cumartesi günü bir etkinliğe katılmak üzere Rotterdam'a giden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın uçaklarının iniş iznini iptal etmiş; Kaya, Almanya üzerinden karayoluyla Rotterdam'a geçmeye çalışmıştı. Erdoğan, bu durumu ciddi bir krize dönüştürdü ve Hollanda’ya “Bedelini ödeyeceksiniz” açıklaması yaptı. Aynı konuşmada Erdoğan, Nazi benzetmesi yaparak, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de Nazi uygulaması yaptığını söylemesi, krizi Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yaydı.
 
Kriz döneminde, 16 Nisan 2017’de Anayasa Referandumu da iç politikanın ana gündemiydi. Hollanda krizi, Erdoğan’a bir kez daha “batı karşıtı güçlü lider” imajını giydirmek için gerekçe yapıldı. “Evet” ve “Hayır” oylarının birbirine çok yakın olduğu dönemde, krizle birlikte “Evet”e ikna süreci de başlamış oldu. O dönem Hollanda ve batı karşıtı eylemler Türkiye içinde oldukça yükseldi ve Erdoğan’a destek arttı. Erdoğan, referandum sonrası AB ile ilişkilerini onarma yoluna gitti. Hatta şu anda Erdoğan’ın en çok görüştüğü batı ülkesinin Almanya olduğu biliniyor. 
 
MISIR: RABİA UNUTULDU
 
AKP yönetimi, Müslüman Kardeşler’e yönelik 2013'te yapılan darbe sonucu iktidara gelen Abdülfettah Sisi yönetimini sert dille eleştirmiş ve Mısır'la sıklıkla karşı karşıya gelmişti. Mısır’da yaşananlara ilk elden dahil olan AKP-Erdoğan yönetimi, Türkiye içinde oldukça yararını gördü. Mısır ile yaşanan krizde AKP hükümetinin sembolü, devrilen Müslüman Kardeşler’in “Rabia” işareti oldu. Uzun bir süredir AKP’nin Mısır hükümetiyle olan ilişkileri gündeme gelmiyordu. Özellikle Doğu Akdeniz ve Libya’daki başarısız girişimler, iç politikada elini zayıflatıyordu. Böylelikle kullanımın süresi dolan Mısır karşıtı “Rabia” işaretini AKP unuttu ve 8 yıl sonra Kahire’ye heyet göndererek, Mısır ile normalleşme sağlandı, bölgede kazanım elde edilmek istendi.
 
NATO ZİRVESİ
 
AKP-Erdoğan yönetimi, NATO Liderler Zirvesi’ne öncesinde yaptığı sert açıklamalarla katıldı. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, zirveden ve NATO’nun yeni döneminden çok ABD Başkanı Joe Biden ile yüz yüze görüşmesine odaklanmıştı. Erdoğan’ın açıklamalarına bakılırsa, S-400 ve F-35 krizlerinin sonuca bağlanacağı, Kuzey ve Doğu Suriye’ye verilen ABD desteğinin karşısında duracağı ve 24 Nisan Ermeni Soykırımı kararını unutturacak adımlar atılacağı yönündeydi. Ancak Biden görüşmesi sonrası açıklama yapan Erdoğan, “Görüşme olumlu” demekle yetindi. 24 Nisan için de “Hamdolsun gündeme gelmedi” demesi, görüşmenin Erdoğan için başarısız olduğunu gözler önüne serdi. Geçmiş görüşmelerine referansla Erdoğan, olumlu bir sonuç aldığında hızlı ve etkili yaptığı açıklamalarda, iç politik yansımalarından faydalanıyordu.
 
Erdoğan, bir süredir Doğu Akdeniz’de ciddi kriz yaşadığı, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’le de görüştü. Miçotakis’in “Sakin bir yaz olsun” söylemini de Erdoğan sadece onaylamakla yetindi.
 
Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Immanuel Macron ile görüşmesi ardından yaptığı “Macron'un kendisine 'İslam ve Müslüman karşıtı değilim' dediğini aktardı” açıklaması kendi medyasında dahi çok az karşılık buldu.
 
SONUÇ: ÇÖKÜŞ
 
Erdoğan’ın NATO Liderler Zirvesi’nde yaptığı görüşmeler ve açıklamaları hem iktidarının manevra kabiliyeti hem de iç politika yansımaları açısından şu sonuçları veriyor: 
 
* NATO’nun Rusya ve Çin konusunda kesin tanımlamaları ve netleşen tutumları, AKP iktidarının iki güç arasında denge politikasının sonuna geldiğini gösteriyor. Rusya’nın “askeri yakın tehdit” olarak tanımlanması , “askeri genişlemesine yanıt” verilecek denilmesi ve Almanya’nın bu karara açık desteği, Erdoğan’ın artık S-400 krizinde olumlu sonuç almasını ihtimal dışı bıraktı. S-400 konusunun iç politikada da soğuk gündeme dönüştürüleceği görülüyor.
 
* AKP-Erdoğan iktidarı, ABD’nin Trump döneminde AB ülkeleriyle yaşadığı krizden fırsat sağlayan bir noktadaydı. Erdoğan’ın AB ülkelerine rest çeken, kriz çıkartan tavrı Trump yönetimi tarafından olumsuz görülmüyordu. Ancak ABD-AB Zirvesi ve Biden’in açıkça AB ile ilişkileri düzelten ve onların çıkarını gözeten tutumları, Erdoğan’ın bu zeminini de zayıflattı. ABD-AB Zirvesi’nden çıkan “Demokratik bir Türkiye ile çalışmak istiyoruz” söylemi, Erdoğan’ın batıdaki pozisyonunu belirtmesi açısından en net ifadelerden biriydi.
 
* Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “Erdoğan'a NATO müttefiklerinin ortak stratejileri netleştirmesi gerektiğini ilettim” ifadeleri, diplomatik olarak “talimat” şeklinde yorumlanıyor. Aynı zamanda görüşmeden Macron’un “Görüşme, İslam bağlamında meseleleri açıklığa kavuşturmayla sonuçlandı” açıklaması da, Erdoğan’ın İslam savunucusu rolüne darbe vurdu. Macron’dan talimat alan bir Erdoğan’ın, Fransa-İslam karşıtlığı üzerinden söylem üretmesi zor görünüyor. Erdoğan’ın İslam üzerine yaptığı görüşme sonrası açıklaması da yankı bulmadı.
 
* Erdoğan, NATO Zirvesi’nde de Kuzey ve Doğu Suriye konusunda da istediğini alamadı. Zirve sonrası bildiride, Suriye rejiminin füzelerinden gelecek tehdide işaret edildi ve Erdoğan’ın yoğunlaşması gerektiği yön işaret edildi. Zirve sonrası “Türkiye için güvenlik tedbirlerine katkılarımızı artırdık” söylemi de, Türkiye’nin bir NATO ülkesi olması sebebiyle, 5’inci maddeye atfen yapılan rutin açıklama olarak değerlendiriliyor.
 
* MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “İrademiz Brüksel'deki NATO karargâhına devredilmiş değildir” sözleri ABD-NATO karşıtlığı olarak algılanmıyor. Bahçeli, tersten Erdoğan’ın başarısız ve tutarsız, sonuç alamadığı dış politikasına yönelik eleştirilerde bulunuyor. Erdoğan’ın başarısız NATO yolculuğu, Ergenekon, Avrasya ekibi ve 90’ların kirli savaş temsilcilerinin de içinde olduğu iktidar ittifakında çatlak oluşturuyor ve bu durum Ankara’da tartışılmaya devam ediyor.
 
* Türkiye erken bir seçim görse de, Erdoğan’ın dış politik kriz ve hamlelerle, seçim kampanyasını yürütmesi, krizler yaratarak iç politik sorunları aşması mümkün görünmüyor. AKP-Erdoğan yönetiminin dış politikadaki sıkışması, iç politikadaki çöküşüyle eş zamanlı gidiyor.
 
MA / Deniz Nazlım