Kadınların evrensel paydası: Jineolojî

img
HABER MERKEZİ - PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın fikirleriyle çalışmalarına başlanan Jineolojî, kadınların evrensel paydası haline geldi. Jineolojî Akademisi'nden Elif Kaya, “Ataerkil-kapitalist sistemin aşılıp, kadın etrafında gelişen özgürlükçü bir sistem istiyoruz. Jineojî bunun bilgisini açığa çıkaran bilim olmak durumunda" dedi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999 tarihinde uluslararası bir komployla Türkiye'ye getirildiğinde "yarım kalan yaşam projem" dediği kadın özgürlük mücadelesi, Kürt kadınların öncülüğünde tamamlanıyor. Kadınlar, kapitalist sisteme karşı, yaşamın her alanında geliştirdikleri projelerle demokratik özerk sistemi inşa ediyor. Abdullah Öcalan'ın İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tecrit koşullarında geliştirdiği "Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması"nı esas alan kadınlar, siyasi partilerden yerel yönetimlere, savunmadan ekonomiye kadar yaşamın her alanında mevcut iktidarcı zihniyete alternatif oluşturuyor. Bu alternatif çalışmaların başında ise Abdullah Öcalan’nın “Özgürlük Sosyolojisi” çalışmasıyla 2009-2010 yılları arasında Kürt kadınların gündemine giren Jineolojî geliyor. "Kadın bilimi" anlamına gelen Jineolojî, çalışmaları başladıktan kısa bir süre sonra tüm kadın örgütlerinin gündemine girdi. Dünyadaki birçok kadın örgütü tarafından kabul gördü ve Kurdistan başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde şu an Jineolojî çalışmaları yürütülüyor.  
 
Jineolojî Akademisi'nde yer alan Elif Kaya, çalışmanın ortaya çıkış süreci, amacı ve ne aşamada olduğuna dair değerlendirmelerde bulundu. 
 
2008 YILINDA GÜNDEME GELDİ 
 
Kaya, Jineolojî'nin çıkış sürecine işaret ederek, “Bilindiği gibi savunmaların (Özgürlük Sosyolojisi) dışarıya ulaştırılması ve bu kitaplara erişilebilmek pek kolay olmuyordu, biraz zaman alıyordu. Bu nedenle savunmaların okunması ve Jineolojî tartışmalarının başlaması ancak 2009-2010 yıllarında oldu. O dönem Reber Apo’nun Özgürlük Sosyolojisi’nde Jineolojî'ye dair ifade ettiklerini okuduğumuzda, hepimizde büyük bir heyecan yaratmıştı. Ne olduğunu henüz tam anlamamış olsak da söylenenler bizi hakikatimizle buluşturacak sihirli sözler gibi geliyordu. Peşine düşmemiz, araştırıp bulmamız ve onun aynasında kendimizi tanımlamamız gereken bir şey olduğunu hissettiriyordu. Bu nedenle olsa gerek savunmaları okuyan herkes hemen bulunduğu yerde Jineolojî'yi anlamak için araştırma ve tartışmalara başladı. Seminerler düzenlendi. Jineolojî'nin bir sisteme kavuşması her alanda yaygın yürütülen bu araştırma ve tartışmaların sonucu gelişti diyebiliriz” diye kaydetti. 
 
İLK MAXMUR’DA MÜFREDETA ALINDI 
 
Jineolojî'nin daha önce hazırlanmış bir çerçeve doğrultusunda gelişmediğine dikkat çeken Kaya, "Yaşamın, anlam arayışının ve direnişin olduğu her yer Jineolojî'nin çalışma alanıydı” dedi. Kaya, aşama aşama kaydedilen çalışmalara dair şunları aktardı: "Daha önce benzerine rastlamadığımız bir durumdu. Jineolojî kolektif çabayla, yaşamın içinde kendi sistemini oluşturup, dayanacağı değerleri açığa çıkarmaya çalıştı. Göçmen kamplarından zindanlara, özgür dağlardan metropollere, sokaklara kadar her alanda anlamaya yönelik yoğun çabalar gelişti. Kısa sürede yaşlısından gencine, kadınından erkeğine, okumuşundan okumamışına, kentlisinden köylüsüne neredeyse toplumun tüm kesimlerinden insanların ilgisini çeken bir çalışma alanına dönüştü. Bu konuda birkaç örnek vermekte yarar var. Daha savunmaların yeni okunmaya başlandığı dönemde 2009-2010 yıllında Maxmur’lu kadın öğretmenler Jineolojî'ye dair okumalarından ulaştıkları sonuçlarla birlikte toplumsal cinsiyetçilik ve kadın tarihini içine alan bir kitap hazırlayıp, Jineolojî dersi olarak okul müfredatına koymuşlardı. Kuşkusuz okul kitapları daha sonra Jineolojî'nin gelişip, kendini tanımlamasına, araştırmalarının derinleşmesine paralel olarak pek çok kez yeniden elden geçirildi. Ancak ilk girişim olması ve koşulların zor olduğu bir göçmen kampında bunun gerçekleşiyor olması son derece değerliydi. Yani henüz bir örgütselliğe kavuşmadan her yerden Jineolojî'yi anlamaya yönelik çabalar vardı. Jineolojî'nin ilk örgütlenmesi olan komitenin oluşumu ise ancak 2011 yılında gelişti."
 
CEZAEVLERİNDE JİNEOLOJÎ TARTIŞMALARI 
 
Sonraki süreçlerde cezaevlerinde Jineolojî tartışmalarının yürütülmeye başlandığını aktaran Kaya, "2013 yılında kadın tutsakların başlattığı araştırma ve tartışmalar daha sonra ‘Jineolojî Tartışmaları’ adıyla kitap halinde getirildi. Tutuklu erkekler de tartışmalara ilgisiz değildi. Araştırmalar yapıp, sonuçlarını bir mektupla Jineolojî Komitesi ile paylaşan ilk paylaşanlardandılar. Bunun dışında Süleymaniye’de, Avrupa’da pek çok Jineolojî konferansı yapıldı. Ancak Jineolojî'nin, çalışma çerçevesini netleştirdiği konferans 2015 yıllında yapılan konferanstı. Bu konferans o güne kadar farklı yerlerde ve zamanlarda yapılan araştırmaların ortak bir çerçeveye kavuşturulduğu ve Jineolojî'nin hangi esaslar üzerinde çalışma yürütmesi gerektiğini belirleyen temel bir konferanstı. Bu dönemle birlikte Jineolojî çalışmalarının örgütlendirilmesi hem toplumsal alanda başladı hem de ulaşılan sonuçları toplumla paylaşmanın yol ve yöntemleri zenginleştirilmeye çalışıldı. Jineolojî klasik bir örgütlenme modelini hiçbir zaman esas almadı. Örgütlenme modeli hep alanın özgünlükleri ve ihtiyaçları temelinde oluşturulmaya çalışıldı. Örneğin; Türkiye ve Kuzey alanı atölyeler üzerinden kendini örgütleyip, eğitim çalışmalarını yürütmeyi esas alırken, Avrupa kamplar üzerinden bunu yapmayı tercih etti. Rojava ise Navendên Lêkoline ve akademileşme temelinde çalışmalarını yürüttü. Ama genel anlamda Jineolojî çalışmaları, akademi perspektifiyle çalışmalarını örgütlemeyi esas alıyor" şeklinde konuştu. 
 
BASIN-YAYIN ÇALIŞMALARI 
 
Çalışmaların halka ulaşması için basın-yayın çalışmalarının başladığını ifade eden Kaya, bunun öncülüğünü ise, Federe Kurdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kentinden 4 Ekim 2022 tarihinde suikastla katledilen Nagihan Akarsel'in yaptığını ifade etti. Kaya, "2016 yılının Mart ayında yayına başlayan Jineolojî Dergisi bir akademi gibi rol oynadı. Dünyanın pek çok ülkesinden, farklı çevrelerden deneyimler bu dergide buluştu. Güçlü tartışmalar yürütüldü, dosyalar hazırlandı. Jineolojî Akademisi’nin araştırmaları, tartışmaları, ulaşılan sonuçlar bu dergi üzerinden kadınlara ve halka ulaştırıldı” diye kaydetti. 
 
DUVARLARI OLMAYAN AKADEMİ
 
Akademileşme sürecine değinen Kaya, akademi anlayışlarının mevcuttan farklı olduğunu söyledi. Bilginin tekelleştiği, yaşamdan koparılıp, belli bir çevreyle sınırlandırıldığı ve egemene hizmet eden bir akademik anlayıştan bahsetmediklerini belirten Kaya, “Tam tersi bilginin yaşamla iç içe olduğu, yaşamı özgürleştirme amacı taşıyan bir akademik anlayıştan bahsediyoruz. Özgür yaşam ve bilgi arayışında olan her yer, her kadın bizim akademinin çatısı altında yer bulabilir. Modelimizi tanımlarken ‘duvarları olmayan akademi’ diyoruz. Duvarların ayrıştırıcı, gözden ırak tutan durumlar bu nedenle bizim akademide yer bulmuyor. Çünkü bilginin üretiminden paylaşımına kadar halkla iç içe, toplulukla birlikte çalışmalar yürütülmektedir. 2015 yıllından sonra Jineolojî’nin örgütlenme modeli nasıl olmalı üzerine tartışmalar ve arayışlar başladı. Çalışma tarzımıza ve amacımıza en uygun örgütlenme modelinin akademi modeli olduğu sonucuna varıldı. 2018 yıllında yapılan Jineolojî Konferansı ile örgütlenme modelimizin akademi olması kararlaştırıldı. Çatısı akıl ve duyguyla örülmüş olan ama duvarları olmayan akademimizde özgür yaşam bilimini yaratmaya çalışan yüzlerce, binlerce kadın yer alıyor. Birlikte kadının bilgisini açığa çıkarıp, hakikatle buluşmaya çalışıyoruz” diye belirtti. 
 
ÜNİVERSİTEDE JİNEOLOJÎ BÖLÜMÜ 
 
Jineolojî kapsamında yürütülen tüm çalışmaların Jineolojî Akademisi ile bağlantılı çalışmalar olduğunu ifade eden Kaya, Kurdistan, Ortadoğu ve Avrupa’da yürütülen çalışmaların akademi çalışmaları kapsamında olduğunu vurguladı. Her bölgenin kendine göre örgütlenme modeli olduğunu hatırlatan Kaya, Jineolojî'nin yeni inşadaki rolünü şöyle anlattı: “Örneğin; Rojava’da Jineolojî, Rojava Akademisi olarak kendini adlandırıyor. Bu akademi çatısı altında pek çok araştırma merkezi var. İlk merkez, Efrin’de açıldı. Ancak bilindiği gibi şu an işgal altında olduğundan o alanın çalışmaları durduruldu, şimdi Şehba’da aynı çalışmalar sürdürülüyor. Şu an Derik, Hesekê, Kobanê, Minbiç, Tabqa, Halep ve Şehba’da araştırma merkezleri var. Bunun yanı sıra 2017-18 yıllında Rojava Üniversitesi bünyesinde Jineolojî Bölümü oluşturuldu. Bu kurumların temel çalışma alanı eğitim faaliyetleri ve sosyolojik alan araştırmalarıdır. Yerelde kadın örgütleriyle ortak çalışmalar yapıp, yaşanan sorunların tespit edilmesi ve çözüm geliştirilmesi için birlikte çalışmalar yürütülüyor. Yani toplumsal yaşamın özgür temelde değişmesi için çalışmalar yürütülüyor. 
 
DÜNYANIN İLK KADIN KÖYÜ JINWAR  
 
Jineolojî'nin kadın ve mekan perspektifinin yaşam bulduğu Jinwar projesi, Jineolojî'nin salt tespit eden değil, eylemci olduğunun da ifadesidir. Belirtmek gerekir ki bu Jineolojî çalışma tarzının bir özelliğidir. Jinwar, sadece Kurdistan için değil, tüm dünyaya kadınların ihtiyaçları, düşünceleri ve emeği ile yaşam bulan mekanların ne kadar yaşamsal, kolektif ve estetik olacağını ortaya koydu. Aynı zamanda kadınların fırsatlar yaratıldığında kendine yetebileceği, savunmasını, karar mekanizmalarını, ekonomisini geliştirebileceğinin somut bir örneği oldu. Yani öyle teorik bir düzeyde değil, ütopyanın mümkün olabildiğini ortaya koydu. Bu örnek kadın öncülüğünde gelişen yaşamın sadece kadın için değil, herkese özgürlük imkanı sunduğunun somut ifadesi oldu.
 
ŞÎFA JIN HASTANESİ 
 
Jinwar’da aynı zamanda Şîfa Jin Hastanesi bulunuyor. Doğal tıp yöntemlerini geliştirip, kullanmayı hedefleyen bu hastanede aynı zamanda modern tıp bilimiyle tedavi imkanları da bulunmaktadır. Sağlık alanının bir endüstriye dönüştürülmesine karşı duran, sağlığın toplumsallık ve çevreyle bağını kurmaya çalışan bir perspektifle çalışma yürütmeye çalışıyor.
 
ANDREA WOLF ENSTİTÜSÜ 
 
Andrea Wolf Enstitüsü, farklı uluslardan gelen kadınların Jineolojî çalışmaları yürüttüğü kurumdur. Farklı ülkelerden gelen kadınların araştırma, inceleme, eğitim çalışmaları bu alanda yürütülüyor. Aynı zamanda farklı deneyimlerin birbirinden öğrendiği ve birlikte çalışmayı deneyimlediği önemli bir alandır. 
 
KÜRT KADIN ESERLERİ KÜTÜPHANESİ 
 
Kurdistan’ın diğer alanlarında da ihtiyaçlar temelinde farklı kurumlaşmalar var. Örneğin; Güney Kurdistan’da Kürt Kadın Eserleri Kütüphanesi bunlardan biridir. Kaç yıldır hazırlığı yapılan, açılmasına kısa bir süre kala çalışmayı yürüten Nagihan Akarsel arkadaşımızın katledilmesiyle birlikte açılışı ertelenen bu proje kadınların yazım faaliyetlerini teşvik etmek, yazılmayan tarihinin yazılmasını sağlamak, sözlü tarihi derlemek amacıyla oluşturulan bir projedir. Açılışının Mart ayında yapılması için hazırlıklar yapılmaktadır.
 
AVRUPA’DA JINEOLOJÎ CENTER 
 
Avrupa’da Jineolojî Center Kurumu var. Avrupa genelinde pek çok ülkede Jineolojî örgütlenmeleri olup, eğitim çalışmaları ve sosyolojik alan araştırmaları yürütülüyor. Her ülke kendi ihtiyacı temelinde araştırma konularını belirleyip, yapıyor. Örneğin; İspanya’da Franko faşizminin kadınlar üzerinde etkilerini incelemek ve günümüzdeki yansımalarını tespit etmek için Franko döneminin eğitim sistemini ve etkilerini konu alan bir araştırma yapıldı. Çok dikkat çeken bir konu; Franko’nun ölümünün üzerinde bunca zaman geçmesine rağmen o dönemi yaşayan kadınların yaşadıklarını halen sessizce dilendirmesi ve anlatmakta güçlük çekmeleridir.  Yani o dönem yaşananlarla sağlıklı bir yüzleşme yaşanmamış. Yine Almanya’da kapitalizmin bireyciliğini öne çıkaran politikaların toplumsal yaşamda ektilerini araştıran bir araştırma yapıldı. Ayrıca eğitim kamplarının sonuçları kitaplaştırılarak herkesin faydalanabileceği kaynaklara dönüştürülüyor.”
 
KİTAP ÇALIŞMALARI 
 
Bu süreçte Jineolojî Akademisi’nin pek çok araştırma yaptığını vurgulayan Kaya, bunlardan birinin 2017 yılında çalışmalarına başlanan, Kuzey ve Doğu Suriye’de devrim öncesi ve sonrası yaşanan değişimi konu alan sosyolojik alan araştırması olduğunu söyledi. Bu araştırmanın sonuçlarının geçen yıl “Bingehê Dîrokî û Sibêroja Şoreşa Jinê” adlı kitapla yayımlandığını aktaran Kaya, yine feminizmi Jineolojî pespektifinde ele alan “Demokratik Modernite İnşasında Feminizm” adlı kitap çalışmasının tamamlandığını aktardı. Önlerindeki bir diğer çalışmanın da Jineolojî dersleri için hazırlanan Jineolojî Ders Kitabı olduğunu aktaran Kaya, bu kitabın yayına hazırlandığını söyledi.
 
ÇIKIŞ NEDENİ
 
"Jineolojî özgürlüğün bilgisini açığa çıkarmak zorunda" diyen Kaya, esasında bu ihtiyaçtan açığa çıkan bir bilim olduğunun altını çizdi. Kaya, “Bir kadın devriminden bahsediyoruz. Yani mevcut ataerkil-kapitalist sistemin aşılıp, yerine kadın etrafında gelişen özgürlükçü bir sistem istiyoruz. İşte Jineojî bunun bilgisini açığa çıkaran bilim olmak durumunda. Tarihsel süreç içinde baktığımızda özellikle de son birkaç yüz yılda bilim adına yapılan pek çok şey, mevcut egemen sistemi doğrulayan, kadını farklı doğasından dolayı yarım-eksik tanımlayan ve içinde bulunduğu ezilen konumu normalleştiren, ataerkil sistemi meşrulaştıran bir dil ve yöntem kullanıyor. Erkeği norm olarak esas alan bir bilim anlayışı var. Bu, kadın kadar toplumu da olumsuz etkileyen bir durumdur. Çünkü bir yerde ezilme-kölelik varsa orada diğer ilişkilerin özgür olma şansı kalmaz. Bu bağlamda Jineolojî ‘demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmanın’ bilimidir. Yani bu paradigmanın yaşam bulması için onun bilgisini açığa çıkaracak olan bilimdir” dedi. 
 
YENİ İNŞADA JINEOLOJÎ’NİN ROLÜ
 
Her devrimin bir bilgi yapılanmasına dayandığını söyleyen Kaya, bunun bazen özgürlükçü bazen de muhafazakar temelde olabildiğini dile getirdi. Bilgi yapılanmasına dayanmayan bir devrim ve toplumsal değişimden söz edilemeyeceğini ifade eden Kaya, bu anlamıyla Jineolojî'ye çok iş düştüğüne söyledi. “Bir anlamda özgürlük sorunlarını tespit etme aşaması diyebiliriz” diyen Kaya, şunları söyledi: “Kuşkusuz bir sorunun tespiti önemli ama tek başına bir anlam ifade etmiyor. Aynı zamanda nasıl aşılabileceğinin yol-yöntemlerini göstermek de gerekir. Yani ‘kadın, ataerkil-kapitalist sistem tarafından eziliyor’ tespitini yapmak önemli ama nasıl aşılacağının bilgisi olmadan bu tespit bir anlam ifade etmez. Nasıl aşılacak? Kendini örgütleyerek, bilinçlenerek, özsavunmasını geliştirerek vb. ama çözüm göstermek de tek başına yetmez, içinde yer almalı, sorunu kendi sorunu olarak görüp, birlikte eylemde bulunmalı. Jineolojî böyle bir yöntemle diğer bilimlerden farkını ortaya koyabilir. ‘Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması’nın yaşam bulmasında rolünü oynayabilir. Jineolojî Akademisi olarak paradigmamız ne olmalı kapsamında uzun zamandır bu tartışmaları sürdürüyoruz. Yaşam ve bilimin arasına mesafe girmemesi için bir çaba ve gayret var. Bu amaçla dergimizin üç sayısını bu konuların tartışılıp, çözümlerin geliştirilmesine ayırdık" diye konuştu. 
 
TÜRKİYE FEMİNİST HAREKETİN YAKLAŞIMI 
 
Kadın özgürlükçü paradigmanın mimarının Abdullah Öcalan olduğunu ifade eden Kaya, “Reber Apo, kadın özgürlüğünün gelişebilmesi için temel şartlardan biri olarak ‘erkeği öldürmeyi’ koydu. Bu yaklaşım tarihte bir ilktir ve bunun başka örneği yoktur. Yani egemen tüm ilişkileri ortadan kaldırmak gerektiğini, iktidarı ortadan kaldırmanın yolunun erkekliği öldürmekten geçtiği tespitini yaptı. Savaşın yoğun olduğu bir zeminde güncel politik sorunlarla sınırlı kalmadan, toplumsal değişim ve dönüşümün dinamiklerini açığa çıkarmaya çalıştı. Reber Apo’nun başarılı olmasının nedenlerinden biri de budur. Kürt kadınlar açısından Reber Apo’nun kadın özgürlüğü konusundaki rolü çok açık ve net. Ancak kimi kez özellikle Türkiye feminist hareketinden yana kimi sorularla karşı karşıya kalma durumumuz da oluyordu. ‘Bir erkeğin perspektifiyle kadın özgürlüğünün uyuşmayacağı, Kürt kadınların bu anlamda özgür olmadıkları-olamayacakları’ gibi ifadeler eskiden çokça dillendiriliyordu. O dönem bu temelde bazı tartışmalarımızda olmuştu. O, tartışmalarda da belirtmiştik; feministlerin o değerlendirmelerinde egemen ulus olmanın kibri yansıyordu. Reber Apo’nun Kürt olmasından yani ezilen bir halktan geliyor olmasından kaynaklı, kadın özgürlüğüne zemin açan yaklaşımlarını görmeyen değerlendirmeler yapılıyordu. Ama pek çok erkek filozofun kadın özgürlüğüne dair söylemlerine gayet rahat itibar edildiğini de biliyoruz.
 
Dünya genelinde ilişkilendiğimiz kadınlardan yana bu tür bir tartışmalarla hiç karşılaşmadım, diyebilirim. Kimi kez yazılan bazı makalelerde bu konuya göndermeler yapılsa da Jineolojî’yi anlamak isteyen çevrelerden yana böyle bir durum yaşanmadı. Belki de özellikle Rojava’da gelişen kadın devrimiyle birlikte Reber Apo’nun geliştirdiği özgürlük perspektifinin toplumsal yaşamda kadını nasıl bir yere taşıdığı somut olarak görüldüğünden bu sorular gereksizleşti” ifadelerini kullandı.  
 
COĞRAFYALAR FARKLI SORUNLAR AYNI 
 
Jineolojî'nin “kadın devrimi”nin dayanacağı bilgiyi açığa çıkaracak bir bilim olma çabasında olduğunun altını çizen Kaya, Jineolojî Akademisi olarak böyle yaklaştıklarını ve bu nedenle de kadın hareketlerinin yürüttüğü konferans, çalıştay vb. çalışmalarda yer alarak, üzerlerine düşeni yapmaya çalıştıklarını kaydetti. En son Almaya’nın başkenti Berlin’de yapılan Uluslararası Kadın Konferansı’nın Workshoplarını (atölye) düzenlediklerini ifade eden Kaya, şöyle devam etti: “Jineolojî'nin deneyimleri ışığında bu atölyelerde sorunlar tartışıldı, çözümler üretildi. Konferansın ana akışını belirlemede diyebiliriz ki bu Workshoplar önemli rol oynadı. Bu konferansta ortaya çıkan ortak payda; dünyanın neresinde bulunursak bulunalım, kadınlar olarak yaşadığımız sorunlar benzerdir. Her kadının karşılaştığı farklı sorunlar olsa bile son tahlilde yaşadıklarımız benzer. Diğer yandan dünyanın her yerinde kadınlar yaşadıkları sorunlarla mücadele ediyor. Bu alanda da kadınların önemli bir deneyimi oluşmuş durumda. İşte bu farklılıklarla birlikte kadınları buluşturacak, kendi bilgilerine ulaşmasını sağlayacak, kökleriyle bağ kuracak, özgür yaşamın inşasını sağlayacak bir bilime ihtiyaç var. Jineolojî bu misyonu üstlenen bir çalışma alanı. Konferansta dile gelen ortak duygu diyebilirim ki buydu. Jineolojîye en çok ilgi duyulan alanların başında Abya Yala (Latin Amerika) geliyor. Çünkü burada bulunan halklar da sömürgeleştirilen ve asimilasyon politikalarıyla kökleriyle bağları kopartılmaya çalışılan topluluklar. Jineolojî bir anlamda gövdenin kökle bağ kurmasını sağlayan yöntemler sunuyor diyebiliriz. Yani beslenebileceği ve tekrardan dal sürebileceği bir olanak sağlıyor. Bu nedenle Abya Yala başta olmak üzere Avrupa’da sistem karşıtı hareketler tarafından jineolojî güçlü bir şekilde sahipleniliyor. ‘Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması’ sorunların köklü aşılmasında umut verici bir perspektif olarak karşılanıyor.”
 
MA / Pınar Ural 
 
Yarın: Salih Müslim Abdullah Öcalan'ı anlattı