Yousif Ismael: ABD Suriye'den çekilir, Irak’ta kalır

  • dünya
  • 10:28 20 Eylül 2021
  • |
img

HABER MERKEZİ - Washington Kürt Enstitüsü Müdürü Yousif Ismael, ABD'nin Suriye’de kalma şansının Irak’a nazaran daha düşük olduğunu belirterek, “ABD Irak’ta kalmak için elinden geleni yapacaktır. Eğer Irak’tan çekilme kararı alırsa, Kürdistan Bölgesi’nden de çekilecektir” dedi. 

Ortadoğu denilince akla ilk gelen vekâlet savaşları, petrol baronluğu, cihatçı oluşumlar, emperyalist düşler, süzeren-vassal ilişkileri ve kargaşa oluyor. Bu keşmekeş ortamında Mezopotamya’nın otokton halkı olarak Kürtler, kendi geleceklerini inşa etmek için mücadele ediyor. Tek amaçları, yaşadıkları kara parçasının özneleri olmak. Ağır bedeller ödeyen Kürtler, çok kutuplu dünyada bazı güçlerle fikir teatisinde bulunmadan bu amaca ulaşmanın bir “ütopya” olduğunun da bilincinde. 
 
Bu güçlerden biri, Ortadoğu’daki vekâlet savaşının bir parçası olan Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), aylar önce yönetim değişikliği gerçekleşti. Joe Biden başkanlığındaki yeni hükümetin Donald Trump’a nazaran Ortadoğu’da daha “yapıcı” bir politika uygulayacağı tahmin ediliyor. Biden yönetiminin Kürtlere yönelik tutumunu ve Ortadoğu stratejisini, Washington Kürt Enstitüsü Müdürü Yousif Ismael ile konuştuk.
 
Son dönemde Joe Biden yönetiminin Türkiye ile karşı karşıya gelmek istemediği ve Kürt sorununu Türkiye ile var olan ilişkilerin üstünde tutmaktan imtina ettiği yönünde bir kanı var. ABD yönetimi, Ortadoğu’da Türkiye’nin çıkarlarına öncelik mi tanıyor? 
 
Washington’da eski ve yeni ABD’li siyasetçiler arasında her daim bir söz vardır: “Türkiye önemliydi, önemlidir ve önemli olacaktır.” Bu yaklaşım hem Demokratlar hem Cumhuriyetçiler arasında devam ediyor. Eğer ABD Türk devleti ve devletsiz bir toplum olan Kürtler arasında bir seçim yapacak olursa, önceliği her zaman Türkiye’ye verir. Bunun birçok sebebi var. Her şeyden öte Türkiye bir NATO müttefikidir, yasa gereği ABD ve Avrupalı devletler, Türkiye’yi savunmak zorunda kalıyorlar. Türkiye’de var olan otoriter rejime rağmen ABD, Türk devletinin sahip olduğu jeopolitik önem ve Ortadoğu’da diğer süper güçlerle yaşadığı rekabetten dolayı Türkiye’ye destek veriyor. Bence Kürtler, Kürt liderleri ve partileri, politikanın temelde “çıkar” üzerine kurulduğunu unutuyor gibiler. Sorunlara karşı realist tutum takınmalı ve çok fazla duygusal olunmamalıdır. 
 
 
Türkiye ve sahadaki cihatçı vekilleri, hatta DAİŞ, Suriye Kürtlerine saldırdı. ABD’nin onayıyla Rojava’da bazı yerlerde etnik kıyım yaptılar. ABD’nin Türkiye’yi desteklediği çok örnek var tabii. Bunlardan en önemlisi PKK’yi yurtdışı ‘terör örgütleri listesi’ne almasıydı.
 
2018 yılında alanında oldukça yetkin Washingtonlu uzman David Pollock, Kürtlere, Amerika’yı Türkiye ve kendileri arasında bir seçim yapmak zorunda bırakmamaları konusunda bir tavsiyede bulunmuştu. Zira ona göre ABD, böyle bir durumda Türkiye tarafını seçecektir. Nitekim bir yıl sonra Türkiye ve sahadaki cihatçı vekilleri, hatta DAİŞ, Suriye Kürtlerine saldırdı. ABD’nin onayıyla Rojava’da bazı yerlerde etnik kıyım yaptılar. ABD’nin Türkiye’yi desteklediği çok örnek var tabii. Bunlardan en önemlisi PKK’yi yurtdışı “terör örgütleri listesi”ne almasıydı. Bilindiği gibi Bill Clinton yönetimi, Türkiye’yi yatıştırmak ve bazı silah antlaşmaları yapmak için 1997 yılında PKK’yi “terör örgütü” olarak tanımlamıştı. Hâlbuki yurtdışı “terör örgütleri” listesindeki diğer örgüt veya gruplara nazaran PKK, ABD’yi veya Amerikalıları herhangi bir şekilde tehdit etmemişti. Ancak ABD’de diğer yönetimler de Türkiye Kürtlerine yönelik aynı politikayı devam ettirdiler. Mesela İran’da faaliyet yürüten Halkın Mücahitleri Örgütü, bazı lobicilik girişimleri sonucu 2012 yılında yurtdışı terör örgütleri listesinden çıkarıldı. Örgüt, bazı ABD’li diplomatları öldürmesi ve kuruluşundan itibaren derin bir ABD karşıtlığı barındırmasına rağmen listeden çıkarıldı. Bu durum ABD’nin çıkarıyla da örtüşmekteydi. 
 
Şimdiki ABD yönetimi, Türkiye ile daha öncekine benzer bir tutum içindedir. Bu tutumu Erdoğan için değil, gelecek için ve Erdoğan sonrası dönem için sürdürüyor. Erdoğan yönetimi, ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilere çok zarar verdi. Özellikle bunu Türkiye’yi Rusya gibi devletlerle ticaret yapmaya ve silah anlaşması imzalamaya zorlayarak yaptı. Olası yeni Türkiye hükümetinin bu yükümlülüklerden kaçınması oldukça zor olacaktır. ABD her zaman Türkiye’yi geri kazanmaya çalışacaktır. ABD’nin dış politikasında Türkiye Kürtleri için ise kısa vadede bir ümit beklemek pek mümkün gözükmüyor. Ancak ABD yönetimi, Kürtlerin adil katılımını barındıran daha demokratik bir Türkiye’yi çok arzu ediyor. 
 
Her şeye rağmen şunu söylemeliyim ki Erdoğan’ın ABD, NATO ve Batılı müttefik devletlerin çıkarlarına aykırı davranışları, Türkiye’ye alternatif yeni dinamikleri gündeme getirmektedir. Örneğin son zamanlarda Yunanistan’la kurulan uluslararası ve bölgesel işbirliği, Türkiye’nin Batı için bölgeye tek giriş bileti olmadığını göstermektedir. Yunanistan günümüzde ABD, İsrail, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler ile kurduğu olumlu ilişkilerin keyfini çıkarıyor. Bir noktada ABD, Türkiye’ye oranla iyi bir insan hakları siciline sahip Yunanistan’a, alternatif bir coğrafya olarak daha fazla odaklanacaktır. Fakat böyle bir tutumu takınmak AB için oldukça zor. Zira Türkiye Avrupa’ya girişte ilk basamak gibidir ve elinde mülteci kartını taşıyor. 
 
Bilindiği üzere Biden yönetimi, Delta Crescent adlı enerji şirketinin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi (AANES) ile yaptığı petrol anlaşmasını bozdu. Bu anlaşma çerçevesinde bölge yönetiminin bütçesine her yıl ortalama 2 milyar dolarlık bir kaynak aktarımı söz konusuydu. Biden yönetiminin şirketin lisansını yenilememesi, özerk bölgeye vurulan bir darbe olarak yorumlanıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? 
 
Trump, medyada ABD’nin Suriye’de petrol için kaldığı yönünde bir kampanya başlatmıştı. Amerikalıların aklını karıştırma veya yanlış yönlendirmeye dönük bir hamleydi. 
 
Suriye Devrimi veya Suriye İç Savaşı’ndan 2 yıl sonra, Haziran 2013’te, Obama yönetimi Suriye muhalefetinin idaresi altındaki bölgeleri ihtiva eden bir sınırlı yaptırım muafiyeti ilan etti. Muafiyet enerji, tarım ve telekomünikasyon sektörleriyle ilgiliydi. Amaç Suriye muhalefetinin idaresi altındaki bölgelerde ekonomik yükü hafifletmekti. Bu yaptırım muafiyeti yasası hâlâ geçerlidir. Ancak ABD’nin Suriye’deki ilk misyonu DAİŞ’i yenmektir. Terörle mücadele etme amacıyla askeri birlikleri sahada konuşlandırmak ise ABD Kongresi’nin yetkisindedir. ABD askerinin Rojava’dan çekilmesinden sonra Türkiye ordusunun bölgeye saldırması esnasında Trump, medyada ABD’nin Suriye’de petrol için kaldığı yönünde bir kampanya başlatmıştı. Amerikalıların aklını karıştırma veya yanlış yönlendirmeye dönük bir hamleydi. 
 
Halkın Suriye’deki “petrol anlayışına” karşı duyduğu öfkeli reaksiyon seçimlere yansıdı. Biden yönetimi, iktidara gelir gelmez Trump’ın iddialarını çürütmüş, ABD’nin Suriye’de kendi ulusal çıkarı ve DAİŞ’le mücadele için kalması gerektiğini uygun bulmuştu. Böylece Delta Crescent şirketinin Suriye’deki rolüne son verildi. Bu şirket Trump döneminde Rojava ile bir antlaşma yapmıştı. Bana göre bu şirketin oradaki faaliyetine son verilmesi, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki meseleye partizanca bir yaklaşımdı. Eğer Delta Crescent veya bir başka şirket Rojava’da çalışmaya devam etseydi, bu ABD’nin bölgeyi stabilize etme amacı için daha iyi olurdu. Bu aynı zamanda bölgedeki özyönetim için de faydalı olurdu ve bölge yönetiminin yarı olarak tanınması anlamına gelirdi. 
 
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin diğer şirketlerle bağlantı kurması gerektiğini veya Delta Crescent firmasının ABD’li siyasetçilere ve hukukçulara Suriye’de faaliyet yürütmenin yararlarını anlatması gerektiğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra AANES, körfez Arap ülkeleriyle ve Avrupa Birliği ile benzer bir ilişki geliştirebilir. Onlarla kurulacak bir ilişki, gelecekte Suriye rejimiyle yapılacak olası görüşmelerde Rojava yönetimine yarar sağlayabilir. Körfez Arap ülkeleri ve AB ülkeleri, ABD’ye oranla Suriye rejimiyle daha iyi münasebetlere sahiptir. 
 
ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi bir kaos yarattı ve Taliban güçleri kısa sürede iktidarı ele geçirdi. Eğer Amerikan ordusu Irak’tan veya Suriye’den çekilirse, Kürtler benzer bir kaosla karşı karşıya kalabilir mi? Dış destek olmadan kendilerini savunmaları mümkün mü? 
 
ABD’nin Afganistan’ı bu şekilde terk etme tarzının doğru olmadığını düşünüyorum. Afganistan, Irak ve Suriye’den farklı bir ülkedir. Yine Suriye ve Irak arasında da büyük bir fark var. Amerika’nın Suriye’de kalma şansı, Irak’a nazaran daha düşük. ABD, 2011 yılından beridir uyguladığı politika yüzünden ve Rusya’nın kontrolü ele geçirmesinden dolayı Suriye’de fazla kalmayacaktır. Suriye Kürtlerine her gün tekrar tekrar hatırlatılmalı, ABD Suriye’de sadece DAİŞ’le mücadele için var. Yeterince yatırım yapmadı. Rojava veya AANES’ten dolayı Türkiye’yi kaybetmek gibi bir planı yok. Evet, ABD muazzam bir askeri destek sundu. AANES, ABD ile sıkı ilişkilerini her zaman sürdürmelidir. Lakin şartlar değişmedikçe, ABD Suriye’de uzun süre kalmaz ve şundan eminim ki Trump tarzı olası bir ABD yönetiminde geri çekilme kaçınılmaz olacaktır. 
 
ABD Irak’tan çekilme kararı alırsa, o zaman Kürdistan Bölgesi’nden de çekilecektir. Bununla birlikte ara ara “tek Irak” politikası devam ettikçe, ABD’nin Kürdistan Bölgesi’nde tek güç olarak kalacağı duyumlarını alıyoruz. 
 
Bugün Washington’da Irak ile ilgili iki farklı görüş hâkimdir. İlki, Irak ABD için önceliklidir ve 2003 yılından beridir ABD, ülkeyi inşa etmeye çalışmaktadır. Bu görüşe göre Irak’ta Kürdistan Bölgesi, ayrılmadıkça veya bağımsızlık arayışına girmedikçe, her zaman gereklidir. Rusya, Suriye’de güçlüdür ve İran, Çin’in de facto kolonisi haline gelmiştir. ABD, kendi çıkarları için verdiği mücadelede, Irak’ı tek şans olarak görebilir. İkinci görüş ise ABD’nin Irak’tan çekileceği yönünde. Özellikle İran yanlısı bir politikacının başbakan seçilmesi durumunda, ABD’nin Irak’tan geri çekilmesi konusunda baskı altına alacağı düşünülüyor. Bu senaryoya göre Kürtler; Ankara, Tahran ve Bağdat’ın saldırılarına karşı savunmasız kalacaklar. Nitekim biz bunu 2017 bağımsızlık referandumundan hemen sonra görmüştük. Amerikan halkı da ABD’nin finans kaynaklarını tüketen sonu gelmez savaşlardan artık bitkin düşmüş durumda. Her iki görüş de gerçekçidir. Ancak bana göre, ABD Irak’ta kalmak için elinden gelenin en iyisini yapacaktır. Eğer Irak’tan çekilme kararı alırsa, o zaman Kürdistan Bölgesi’nden de çekilecektir. Ancak ara ara “tek Irak” politikası devam ettikçe, ABD’nin Kürdistan Bölgesi’nde tek güç olarak kalacağı duyumlarını alıyoruz. 
 
AANES ve Bölgesel Kürt Yönetimi’nin kendi farklılıklarını bir kenara koyup, ulusal Kürt güvenliği üzerinde birleşmesi gerek. Her iki tarafın kendi güvenlikleri açısından uluslararası bir destek alabilmesi için iktidarın barışçıl değişimini ve demokratik değerleri tesis etmesi ve ileri taşıması gerek. Her iki tarafın AB ülkeleri ve körfez Arap devletleriyle yeni ilişkiler geliştirmeye ve lobicilik yapmaya ihtiyacı var. İki taraf Birleşmiş Milletler, AB ve Arap Birliği üzerinden birbirine yardım edebilir. Ortak bir askeri güç kurarak ve kurumsallaşarak uluslararası yardımın etrafında toplanabilir ve düşmanlarını iki tez düşünmeye zorlayabilir. 
 
Adil olmak gerekirse, AANES, Türk saldırıları ve işgalleri altında elinden gelen her şeyi yaptı. Barış ve iyi komşuluk ilişkileri için Türkiye’ye her türlü çağrıda bulunmaya devam etmektedir. Aynı zamanda Suriye rejimiyle görüşmelere de hazırdır. Fakat Rusya ve Esad son zamana kadar pek ciddi davranmadılar. Aynı durum Bölgesel Kürt Yönetimi için de geçerlidir. Bağdat’ın birçok engeliyle yüzleşmekte ve federal hükümetle bazı görüşmelere katlanmak zorunda kalmaktadır. 
 
 Bilindiği üzere AANES, uluslararası arenada tanınmaya ihtiyaç duyuyor. Bu amaçla çok sayıda diplomatik müzakere yapıyor ve Avrupa’da temsilcilikler açıyor. Bu konuda Biden yönetiminin ajandasında ne var acaba? AANES’in uluslararası arenada tanınması için yeni adımlar atacak mı? 
 
Çok önemli bir soru bence. ABD henüz Suriye’den çekilmemişken, AANES tanınma konusunu bir karara bağlamak için Amerikan yönetimiyle daha fazla yan yana gelmelidir. Bu doğrultuda Türkiye, Rojava’nın Cenevre barış görüşmelerinde yer almasına karşı çıksa bile, ABD yönetimi Kürt tarafını barış görüşmelerinin üçüncü tarafı haline getirebilir. Aynı baskı Arap devletleri ve AB’ye de yapılabilir. Zira onların Suriye Kürtleriyle ulusal güvenlik konusunda önemli çıkarları var. Washington’da lobicilik faaliyetleri yürütülmedikçe ve Amerikalı siyasetçilerle görüşülmedikçe, şimdiki ABD yönetiminin Suriye Kürtlerinin statüsü konusunda adım atacağını hiç düşünmüyorum.  
 
 Bazı uzmanlar Biden yönetiminin AANES’ten çok Rusya ve Çin’le mücadeleye odaklandığını iddia etmektedir. Gerçekten ABD yönetimi, AANES’i bir kenara itmeyi düşünüyor mu?
 
 Eğer ABD, Rusya ile mücadele etmek istiyorsa, Suriye bunun için çok uygun bir yer. Amerikan birliklerinin Suriye’de konuşlanması, ABD’nin uluslararası varlığı açısından çok iyi bir örnektir.
 
Eğer ABD, Rusya ile mücadele etmek istiyorsa, Suriye bunun için çok uygun bir yer. ABD’nin AANES’teki varlığı semboliktir. Amerikan birliklerinin Suriye’de konuşlanması, ABD’nin uluslararası varlığı açısından çok iyi bir örnektir. Irak ve Afganistan’dan çok daha iyi sonuç vermiştir. Farklı bölgelerde yaşayan Kürtler, Amerikalılardan büyük bir destek görüyorlar. Kürtlerin çabaları ve Amerika’nın demokratik sistemi göz önüne alındığında AANES’e yönelik bir tutumun geliştirilmesi mümkündür. Bu çok zaman alır, yorucu bir iştir ancak uygulanabilir. Siyasetçiler de dâhil olmak üzere ABD’nin Kürtler için istikrarlı ve barış dolu bir hayat istediğini düşünüyorum. Kürtlerin çıkarlarına geldiğimizde ise devleti olmayan bir aktörün ABD ile aynı masada yer alması her zaman için zor oluyor.  
 
MA / İsmet Konak