Putin’in Kazakistan 'seferi'

img

HABER MERKEZİ - Kazakistan'da direnişi terörize eden Putin yönetimi, askeri müdahaleyle direnişin bastırılmasına öncülük etti. Oligarşik düzene can suyu olan Moskova’nın tutumu Rusya'da büyük tepki topladı. 

Rusya himayesindeki Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) direniş karşısında zor anlar yaşayan Tokayev’i kâbustan kurtardı. Bir taraftan Kazakistan’da tahakküm kurdu, diğer taraftan direnişin Rusya’ya olası etkisine ket vurdu. Kazak halkında ise büyük bir öfke uyandırdı. 
 
DİRENİŞ KORKUSU
 
Kazakistan'daki “sınıf savaşının” etkileri devam ederken uluslararası toplumun dikkatini çeken asıl mevzu Rusya’nın takındığı tutumdu. KGAÖ’nün direniş karşısında başvurduğu “askeri müdahale” çok boyutlu bir amaç ihtiva ediyor. Özellikle örgüte üye Rusya ve Belarus gibi devletlerin bu müdahaleye şiddetle ihtiyaç duyduğu muhakkak. Çünkü “direniş kasırgasının” Slav topraklarına sirayet etmesi korkusu hâkim. Korku varsa “suç” da vardır. Rusya Devlet Başkanı Putin ve Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko’da olası bir halk hareketiyle tüm servetlerini yitirme “fobisi” hâkim. Bu yüzden Kazakistan kentlerinde vaki olan direnişi “terörizm, dış müdahale, İslamcı ayaklanma” yaftaları altında terörize ederek asıl amacından koparmaya çalıştıkları gözlendi. Kremlin yanlısı yayın organlarında sık sık “kesik baş” propagandası yapıldı. Ancak hangi güvenlik görevlisinin başının ne şekilde kesildiği “bilgisi” bir türlü açıklığa kavuşmadı. Tıpkı Gezi direnişindeki “camide içki içtiler”, “türbanlı bacıma saldırdılar” mavalı gibi. Otokratların başvurduğu geleneksel taktiklerden biri meşru direnişi “vandalizm” olarak sahneye koymak. KGAÖ’nün müdahalesi aslında Kazakistan’ı prangaya vurmuş 50’ye yakın oligarkın “güvenliğini” sağlama girişimiydi. Bu 50 oligark hem Rus sermayedar sınıfıyla hem de Batılı sermaye gruplarla “kompradorca” bir münasebet içinde. Örneğin Rusya’nın en büyük petrol şirketlerinden biri olan LUKoil, ABD’nin küresel çaptaki “gururu” Exxonmobil Kazakistan petrolüne konmuş bir flesh fly (leş sineği) gibi. Yine madencilik sahasında faaliyet yürüten Kaz Minerals plc. adlı şirket Kazak oligark Vladimir Kim ve İngiliz ortaklığına dayanıyor. Örnekler çoğaltılabilir. Özcesi Kazakistan’da sermayedar gruplar ve yeraltı kaynakları arasında bir “nekrofaji (leşçillik)” ilişkisi var. Direniş, aslında bu ilişkiye çanak tutan hükümeti sarsmaya dönüktü. 
 
'KADİM RUS TOPRAĞI'
 
Putin yönetiminin “avını kaçırmayan şahin” gibi Kazakistan’a müdahale etmesinin sebeplerinden biri de şüphesiz “yayılmacı” politikanın gereğiydi. Rus ulema sınıfının kerametinden sual olmaz lideri Patrik Kirill, birkaç gün önceki konuşmasında boşuna Almatı’yı kadim Rus toprağı olarak adlandırmamıştı. Konuşmada aslında “anakronizm” vardı. Kirill’in bahsettiği Kiev Rusya’sının sınırları Orta Asya’ya kadar uzanmıyordu. Çarlık Rusya’nın bu bölgeyi işgali 19’uncu yüzyılda vuku buldu. Ukrayna’yı Rus toprağının bir elementi olarak gören “iman bekçileri”, Kazakistan’a da aynı gözle bakıyor. Ruhban sınıfının tarihteki rolü hep egemenlerin “çizme boyacısı” olmaktı. Bu rol her daim devam edecek gibi. Direnişçilerin hak talebini savunmak veya Rusya’nın askeri müdahalesini eleştirmek sanırım “tanrıtanımazlık” olarak görülüyor.
 
DUMPİNG SENDROMU
 
Putin yönetimi, Ukrayna’da icra ettiği manipülasyonu Kazakistan’da da denedi. Ukrayna’da kullanılan “meydan teknolojisinin” Kazakistan’da da kullanıldığını ve kendi periferisinde “renkli devrimlere” izin vermeyeceğini belirtti. Ancak bu kez papazın pilav yediği pek söylenemez. Askeri olarak başarı elde etmişse de psikolojik olarak Kazakistan halkında bir “nefret” uyandırdığı kaçınılmaz. Ukrayna’da Batılı güçlerin parmağı olduğuna kani olan Rus halkı, Kazakistan’da “meydan teknolojisi” kullanıldığı söylemini hiç ikna edici bulmadı. Direniş karşısında adeta bir “dumping sendromu” yaşayan Putin ve Lukaşenko’nun refleksleri, inşa ettikleri “ceberut rejimleri” korumaya dönük refleksler izlenimi uyandırdı. Moskova’nın post-Sovyet sahada “vassal” knezlikler yaratma ve merkezileşme siyasetinin hem kendi periferisinde daha fazla “gazap” uyandırması hem de Rusya içinde “homurdanmayı” büyütmesi muhtemeldir. 
 
ANKARA RAM OLDU
 
Kazakistan’daki keşmekeşin bir de Ermenistan ve Türkiye boyutu var. Oligarklara karşı organize edilen “kıyamın” bir lideri olarak iktidara gelen Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın tereddütsüz şekilde Nazarbayev diktasına sahip çıkması oldukça tartışıldı. Paşinyan aslında Dağlık Karabağ’a bir “misilleme” yaparcasına tutum takındı. Zira Ankara yönetimi Kazakistan konusunda sadece “seyirci” olmak zorunda kaldı. Rusya’nın alanda kurduğu otoriteye adeta “ram oldu”. “Kazakistan’ın yanındayız” türünden çaresiz bir açıklamayla yetindi. Hangi Kazakistan? Sokaklarda direnen halkın mı yoksa halkı “cascavlak” bırakan oligarkların mı? Erdoğan yönetimi aynaya baktığında Nazarbayev diktasını gördüğü için bir “vantrolog” olmak zorunda kaldı. 
 
MA / İsmet Konak