Karadeniz coğrafyası ekolojik felaketle karşı karşıya

img
TRABZON - Karadeniz coğrafyası, inşa edilen nükleer santral, HES, baraj, taş ve maden ocakları nedeniyle büyük bir yıkımla karşı karşıya. Ekolojist Cemil Aksu, tahribatın sürmesi halinde sel ve heyelanların etkisinin daha da yıkıcı olacağı ve bölgenin yaşanmaz hale geleceğinin uyarısında bulundu.
 
Dağları, yaylaları, denizi ve uçsuz bucaksız ormanlarıyla büyük bir doğal zenginliği barındıran Karadeniz coğrafyası, ülkede yaşanan ekolojik talanın en belirgin örneği durumunda. Bizzat devlet eliyle yapılanların dışında siyasi iktidarın rant sağlamak amacıyla önünü açtığı özel projelerle bölge uzun yıllardır adeta şantiye alanına çevrilmiş halde. Karadeniz Sahil Yolu projesi ile kıyı şeridinden başlayarak bölgeye yönelik girişilen talan, inşa edilen barajlar, Karadeniz dağlarını delik deşik eden taş ve maden ocakları, Hidroelektrik Santraller (HES), Sinop Nükleer Santrali inşaatının yanı sıra Yeşil Yol projesi ile ekolojik yapı ve doğal dengenin bozulmasına yol açıldı.
 
Bu yüzden Türkiye'nin en çok yağış alan ili olan Rize'de dereler kururken, Ordu ve Giresun'da fındık, yeni Rize'de çay yetişmez hale geldi. Buna rağmen 2024 yılının ilk gününden bugüne yana Artvin'de kafes balıkçılığı, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Amasya, Tokat, Kastamonu, Karabük, Bolu, Bartın'da maden, Çorum, Samsun, Sinop, Bayburt, Giresun'da enerji, Ordu'da kıyı dolguları, Zonguldak ve Düzce'de sanayi olmak üzere toplam 113 proje için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci başlatıldı.
 
Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan yıkımı ve etkilerini Ekolojist Cemil Aksu değerlendirdi.
 
‘MADENCİLİK YASASINDA DEĞİŞİKLİK PLANI VAR’
 
Karadeniz’in özellikle AKP döneminde yaşadığı felaketlerden bir türlü kurtulamadığını dile getiren Cemil Aksu, AKP'nin son dönem politikasının ise Türkiye'yi küçük bir Çin yapmak olduğunu ifade etti.
Avrupa ile Rusya ve Çin arasındaki gerilimden dolayı Çin'in tedarik ettiği madenlerin Türkiye'de üretilmek istendiğini belirten Aksu, "Türkiye, hızlı bir şekilde maden şirketlerinin faaliyetlerinin önünün açıldığı, ülkenin hemen hemen her yerinde ormanların yüzde 70'inin maden sahası ilan edildiği bir tablo ile karşı karşıya. Mesela Ordu ve Artvin'deki ormanların neredeyse tamamı maden sahası ilan edilmiş durumda. Bir dönem kendi yandaşlarına 'enerji şirketi kurun' telkininde bulunan AKP, bugün de ‘maden şirketi kurun' diye telkinde bulunuyor ve devlet kurumları da bakır, kurşun, çinko ve altın gibi madencilik faaliyetlerine büyük destek veriyor. Hatta bunu milli politika olarak koruma altına alıyorlar. Yerel halkın tepki göstermesini, dava yoluyla projeleri durdurmalarını engellemek için ise madencilik yasasında değişiklik yapma planları var. Madenleri ÇED süreçlerinden muaf tutularak şirketlere ihale ediliyorlar. Önümüzdeki dönem AKP'nin hegemonyasının güçlü olduğu bölgelerde yoğun bir maden furyası olacak" dedi.
 
Ekolojist Cemil Aksu
 
ÇAY VE FINDIK ÜRETİMİNİ GERİLETME POLİTİKASI
 
Devletin bu amaçla uzun zamandır çay ve fındık üretimini geriletme politikası izlediğini söyleyen Aksu, ‘yenilenme’ adı altında belli rakımın altındaki fındıkların alınmadığını ya da bahçelerin devre dışı bırakıldığını kaydetti. Fındık alanının yıllardır İtalyan bir şirkete teslim edildiğini belirten Aksu, şunları ekledi; "O şirketin istediği kalitede fındık üreten bahçelerin korunduğu, diğer alanların madenciliğe, turizme açılması gibi bir durum var. Bunun için uzun zamandır alt yapı hazırlanıyor. Çay sektöründe de öyle. Çay, 1990'lara kadar devletin bir numaralı alıcı olduğu bir alanken şu an özel sektör öne çıkmış durumda. Dolayısıyla 1980 askeri darbesi sonrası uygulanan tarıma desteklerin kesilmesi, tarımla ilgilenen nüfusun köylerden göçertilerek kent merkezlerinde toplanması politikası, fındık ve çayı geçim kaynağı olmaktan çıkardı. Piyasa ve şirketlerin taleplerine göre fiyat belirleniyor ya da açıklanan taban fiyatlara uyulup uyulmamasını denetlemiyor. Şirketler çoğu zaman fındık ve çayda taban fiyatının çok altında alım yapıyor. Halk çay ve fındıktan uzaklaşsın ve bu bölgeler maden şirketlerine açılsın isteniyor. Tarımla ilgilenen emekçileri önce yıkıma uğrattılar, şimdi de enerji, turizm ya da maden şirketlerine muhtaç bıraktılar."
 
'DOĞAMIZI KAYBEDİYORUZ'
 
Bu durumun ilk örneklerinin Arvtin'de Cerattepe ve Murgul ile Ordu Fatsa'daki madencilik faaliyetleri olduğuna işaret eden Aksu, Murgul'da bugün hiçbir canlı türünün yaşayamayacağı bir ortam oluştuğunu kaydetti. Siyanürlü havuzların yaratmış olduğu tehlikelerden dolayı insanların hastalandığını, maden çevresinde fındık bahçelerinin artık ürün vermediğini söyleyen Aksu, "Daha önceden de Giresun'da atık havuzunun patlamasıyla bütün havza boyunca kirlilik yarattığını gördük. Şimdiye kadar yapılan bu uygulamalar yeni madencilik politikalarıyla Karadeniz'de nasıl bir doğayla karşı karşıya kalacağımızı çok iyi gösteriyor. Artık Karadenizliler de bölgede yaşayıp yaşamama, emekli olup da dönecekleri köylerinin olmayacağı gerçeği ile karşı karşıya kalacaktır” diye konuştu.
 
‘GEÇİM KAYNAKLARI YOK EDİLDİ’
 
Madenlerin dışında enerji, kafes balıkçılığı ve deniz dolgularının da bölgeyi yaşanmaz hale getirdiğine dikkati çeken Aksu, bölge halkının geçim kaynaklarının yok edilerek yandaşlara yatırım alanları açıldığının altını çizdi. Bunun en büyük örneğinin ise, barajlarla yok edilen Çoruh Vadisi’nde yaşandığını söyleyen Aksu, "Çoruh Vadisi’ni barajla yok edip, köylerde tarımla geçimini sağlayan insanları göç ettirdiler. Şimdi baraj göllerinde kurduğu balık çiftlikleriyle de 'Japonya'ya bile balık ihraç ediyoruz' diye reklam yapıyorlar. Buradan sadece bir şirket büyük kar ediyor. Aynı şey sahillerde yapılan balıkçılıkta da böyle. Karadeniz’deki balıkçılığı bitirdiler. Türkiye'nin üç tarafı denizlerle kaplı ama balıkçılıkla ilgili bir bakanlık ya da kurum yok. Aynı zamanda Türkiye kıyılarında kuralsız, düzensiz, yasadışı balıkçılık yapılıyor ve bütün denizlerde büyük gırgır ve trollerle yapılan balıkçılık sonucu balık türleri yok oldu. Zaten denizlerde büyük bir kirlilik yaşanıyor. Karadeniz artık hızlı bir şekilde ölü bir deniz olmaya gidiyor. Marmara'nın zaten 2 yıl önce müsilajla öldüğünü gördük. Kıyı balıkçılığı ya da inşaat, enerji şirketlerine yeni yatırım alanları sağlanıyor. Ama orada yaşayan insanlar ve doğanın parçası olan diğer canlılara yaşam alanı tanınmıyor. Böyle bir yıkımla karşı karşıyayız" dedi.
 
'FELAKETLER KATLANACAK'
 
Tüm yaşanan bu yıkımın bölgede ciddi bir kuraklığa neden olduğunu belirten Aksu, "Karadeniz’de ciddi olarak içilebilir su sorunu var. Şehirlere dağlardan gelen sularla içme suyu karşılanıyordu fakat orada da madencilik faaliyeti durumu etkiliyor. Yapılan patlatmalar, açılan tüneller kayaç yapılarını ve su kaynaklarının akışını değiştiriyor. Yeni canlı türlerinin doğmasına neden oluyor. Örneğin bir ara vampir kelebek diye haberler yapıyordu. Dolayısıyla yeni hastalıklar yaratıyor. Karadeniz'in belli yerlerinde kestane ağaçlarında kanser vakaları yaşandı. En son Trabzon bölgesinde ağaçlarda kanser vakaları oldu ve ağaçlar kurudu. Bu yıkım faaliyetlerine hiçbir şey dayanamaz. Karadeniz'deki doğal orman yapısı en nadir bölgelerden birisi. Kaçkarların bulunduğu bölge dünyada en önemli alanlardan birisi ve bu bölgelerdeki yıkım bölgenin ekolojik bütünlüğünü bozuyor. Çok daha kısa vadede iklim değişimleriyle beraber orman yapısının bozulması ve hızlı bir kuraklıktan canlı türlerinin yok oluşuna kadar bir durumla karşılaşacağız. Bu da iklimi değiştirecek ve daha aşırı iklim olayları yaşanacak. Rize'de her sağanak sonrası sel ve heyelan yaşanması gibi durumlarda olduğu gibi daha fazla insan ölümü ve coğrafyanın yaşanmaz hale gelmesine neden olacaktır" diye konuştu.
 
‘SADECE KARADENİZLİNİN SORUNU DEĞİL’
 
Halkın HES projelerine olduğu gibi bu durama da karşı çıkacağına inandığını dile getirin Aksu, “İnsanlar bu felaketlerle karşılaştıkça tercih yapmak zorunda kalıyor. O açıdan sadece Karadenizlinin de sorunu değil, tüm toplumun duyarlı olması gerekiyor. Karadeniz’de daha önceki mücadele deneyimiyle bu madencilik furyasına da ‘dur’ demek gerekiyor. Yoksa doğamız birilerinin kasasını dolduracak. Biz doğayı da sağlımızı da kaybedeceğiz. Gelecek kuşaklara bırakacak ne köyümüz ne de vadimiz olacak" uyarısında bulundu.
 
MA / Tolga Güney