Bir devlet geleneği olarak el koyma

img
ANKARA - "Varlık Vergisi" ile dün Rum, Yahudi, Ermeni ve Musevi azınlıkların mal varlıklarına el koyan devlet geleneği, bugün “terörizmin finansmanın önlenmesi” gerekçesiyle uygulanan “kayyum” atamaları ile Kürtler ile diğer muhalif kesimleri hedef almış durumda.
 
Cumhuriyet tarihi boyunca azınlıklar ve Türk olmayan halklar, her türlü siyasi ve kültürel müdahalelerin yanı sıra ekonomik olarak da sindirme politikası ile karşı karşıya kaldı. II. Dünya Savaşı’na doğrudan katılmasa da ekonomisi çöken Türkiye, bundan kurtulmak için gözünü azınlıkların mal varlıklarına dikti. Bu amaçla ilk olarak Refik Saydam'ın başbakanlık yaptığı 18 Ocak 1940’da, seferberlik ve savaş durumunda devletin iktisadi ve milli müdafaasını takviye amacıyla “Milli Korunma Kanunu” çıkarıldı. 1942’de Başbakan Refik Saydam aniden vefat edince yerine gelen Şükrü Saracoğlu da ilk iş olarak ekonomiye odaklandı. 
 
VARLIK VERGİSİ İLE AZINLIKLARIN MAL VARLIKLARINA GÖZ DİKİLDİ
 
Ekmeğin bile karne ile dağıtılır duruma geldiği ekonomiyi düzeltmek için ise Rum, Yahudi, Ermeni ve Musevi'lerin mal varlıklarına göz dikildi. Bu amaçla da 11 Kasım 1942 tarihinde “Varlık Vergisi Kanunu”nu çıkarıldı. TBMM'de oturumda hazır bulunan 350 milletvekilinin oybirliğiyle kabul edilen kanuna göre, bazı varlıklı kesimlerden bir defalık olağanüstü servet vergisi alınacaktı, ancak yasa bir bütünen gaspa dönüştü.
 
GEREKÇE SOSYAL ADALETİ SAĞLAMAKTI! 
 
Gasp yasasına dönüşen Varlık Vergisi Kanunu, Türkiye’nin yakın tarihinde büyük kırılma noktalarından biri oldu. Bu kanunla Türkiye’de yaşayan Rum, Ermeni ve Musevi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının; sermayeleri, mülkleri ve servetleri sert ve acımasız yöntemlerle ve devlet marifetiyle ellerinden alınarak, Türklere geçmesi sağlanmıştı. Dönemin hükümeti Varlık Vergisi’nin gerekçesini “piyasadaki para arzını azaltmak, Türk parasını kıymetlendirmek, fiyat artışlarını önlemek, aşırı kazancı vergilendirerek sosyal adaleti sağlamak” gibi ekonomik hedefler ileri sürülmüştü. 
 
Kanunun çıkarılma amacı her ne kadar dönemin hükümeti tarafından bu tür gerekçelerle açıklanmış olsa da, asıl amacının kamuoyundan saklandığı daha sonra ortaya çıkmıştı.  
 
DEVLETİN KASASI DOLDURULDU 
 
Başbakan Saraçoğlu, CHP grup toplantısında ve “gizli oturumda” Kanun’un gerekçelerini anlatmış, partili milletvekillerine; Varlık Vergisi’nin “hassaten azınlıkları” hedef aldığını belirtmişti. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet Önünü ise, Varlık Vergisi Kanunu’na ilişkin olarak, “Varlık Vergisi haklı bir tedbir olarak kabul edilmiştir, bu hükmü veren milletin vicdanıdır” diyerek savunmuştu. 
 
Varlık Vergisi Kanunu ile azınlıklardan 314 milyon 900 bin TL tutarında vergi tahsil edildi. Bu rakam devlet bütçesinin yüzde 80''ini oluşturuyordu. 
 
AYNI AMAÇ İÇİN BU KEZ KAYYUM 
 
Dün bu yasa ile Rum, Yahudi, Ermeniler ve Musevi'lerin mal varlıklarına el konulurken, bugün “terörizmin finansmanın önlenmesi” adı altında başvurulan “kayyum” uygulaması adı altında Kürtler ile diğer muhalif kesimler hedef alınmış durumda. Kayyum uygulaması kapsamında şimdiye değin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından ekonomik büyüklüğü 49.6 milyar TL civarında olan 980 şirkete el konuldu.
 
KÜRTLER İÇİN DÜĞMEYE BASILDI 
 
Ekim 2011’de dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, hakim ve savcılara gönderdiği “B.03.1.HSK.0.70. 12.04-010. 06. 02-138-2011” genelgede, uluslararası sözleşmelere atıfta bulunularak, Türkiye’deki mevzuat hatırlatıldı ve yapılması gerekenler ayrıntılı olarak sıralandı. Genelgede, söz konusu soruşturmaların “kolluk makam ve memurlarıyla gerekli koordinasyon sağlamak suretiyle bizzat cumhuriyet başsavcıları veya görevlendirecekleri cumhuriyet savcıları tarafından yürütüleceği, Mali Suçlar Araştırma Başkanlığı ile işbirliği yapılacağı” hatırlatıldı. 
 
Savcı ve hakimlere talimat anlamına gelen genelgede, “Bu suçla etkili bir şekilde mücadele edebilmek için kanunda öngörülen el koyma, şirket yönetimi için kayyum tayini, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme gibi yöntemlere başvurulabileceği hususunun göz önünde bulundurulması” istendi. 
 
Bu amaçla 26 Ocak’ta İstanbul’da 3 gün devam eden gizli bir toplantıya Adalet, Maliye ve İçişleri bakanlıklarının yanı sıra MASAK, HSYK, Yargıtay yöneticileri, 15 büyük kentin emniyet terörle mücadele şube müdürleri, EGM İstihbarat ve KOM Daire başkanlıklarının temsilcilerinin de aralarında bulunduğu toplam 55 temsilci katıldı. 
 
GAZETE VE MATBAAYA DA EL KONULDU 
 
Toplantı sonrası "terörizmin finansmanın önlenmesi” gerekçesiyle BDP’li belediyeler başta olmak üzere, çeşitli Kürt kurumları ile Kürt işverenlerine yönelik operasyon için düğmeye basıldı. Onlarca Kürt iş insanı gözaltına alınırken, Kürt dernekleri ve kurumları ya kapatılıp mühürlendi ya da kayyum uygulaması adı altında TMSF'ye devredildi. Bugüne kadar 94 belediyeye kayyım uygulaması ile el konuldu. Kapatılan diğer derneklerin ise, ağırlıklı olarak Kürt kültür kurumları ile kadın örgütleri, hak ve hukuk örgütleri oldu. 
 
Bu yönelim içerisinde son olarak yönetici ve çalışanları tutuklanan Özgürlükçü Demokrasi ve Gün Matbaası'na kayyum atandı.
 
AYNI GEREKÇELER 
 
Varlık Vergisi'nin çıkarılmasına ilişkin o dönem sunulan "fiyat artışlarını önlemek, aşırı kazancı vergilendirerek sosyal adaleti sağlamak” gerekçesine benzer gerekçeler, günümüzde hala uygulanan OHAL, KHK ve kayyum uygulaması için de söylendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, OHAL'in ilan edilmesine ilişkin olarak, “demokrasiye, hukuk devletine, vatandaşların hak ve özgürlüklerine yönelik tehdidi ortadan kaldırmak” olarak belirtmişti. 
 
"Vatandaşların hak ve özgürlüklerine yönelik tehdidi ortadan kaldırmak” iddiasıyla ilan edilen OHAL’in, aslında daha sonra çıkartılan onlarca KHK ile mağdur olan milyonlarca muhalife yönelik olduğu anlaşılmış oldu.
 
MA / Selman Güzelyüz