10 Ekim Katliamı 6’ncı yılında: Tek istekleri barıştı

img
ANKARA - Ankara Gar katliamında yaralanan birçok kişinin yoğun bakım kapıları önünde başlayan tanışıklıkları, geçen 6 yılda kocaman bir 10 Ekim dostluğuna dönüştü. Tek taleplerinin barış olduğunu söyleyen Gökhan Yaralı, "O gün bu coğrafyanın mozaiği oradaydı. Bu da barışa ihtiyacı daha çok gösteriyor" dedi. 
 
Ankara’da, 10 Ekim 2015 tarihinde DAİŞ’in bombalı saldırısı sonucu 104 kişinin yaşamını yitirdiği, en az 500 kişinin yaralandığı katliamın üzerinden 6 yıl geçti. Katliamın ardından uzun süre yoğun bakımda kalan yaralılardan Furkan Geçgin ve Gökhan Yaralı, yaralarını dayanışmayla sardı. Geçgin ve Gökhan ailelerinin dostluğu da Numune Hastanesi’nin yoğun bakım servisinin önünde başladı. 
 
Furkan ve annesi Sibel Sipahi ile tanıştığı hastane sürecini anlatan Gökhan Yaralı, “Katliamda yaralananların tedavi edildiği hastanede iyileşenler tedavisi devam edenleri ziyaret ediyordu. Anneleri geliyordu, annem gidiyordu. Kardeşleri geliyordu, kardeşim gidiyordu. Orada hiç tanımadığımız insanlarla kocaman bir aile olduk. Çorum’un bir köyünden, Giresun’dan, Diyarbakır’dan gelen insanlar vardı. Düşünebiliyor musunuz şuan Türkiye’nin her yerinde yatabileceğim bir odam var. Ailem var. Bugün İzmir’e gitsem aileler, ‘bende kal’ diyor. Mersin’e ya da Adana’ya gitsem yine aynı. Çünkü bizim aynı alana kanımız döküldü. Bedenimize birbirimizin kemikleri bulaştı. Bizim orada ruhumuz birleşti. Aynı acıyı yaşadık, aynı kokuyu kokladık. Barut, biber gazı kan…” dedi.
 
Yaralı, miting alanında başlayan dayanışma ruhunun sonrasında arkadaşlık, dostluk, kocaman bir aile olarak devam ettiğini kaydetti. 
 
TEK İSTEKLERİ BARIŞTI
 
Tedavi sürecinin hala devam ettiğini ifade eden Yaralı, “Birçok hasar oluştu vücudumuzda. Duyma yetim eksik, sağ tarafımda atardamar yok, kronik tansiyon kalp damar hastası oldum. Sağ bacağım yok. Ruhumun tedavi edilmeyecek bir bölümü var. Çünkü arkadaşlarımı, dostlarımı sonsuzluğa uğurladım” diye anlattı.  Kendileri için hiçbir taleplerinin olmadığını dile getiren Yaralı, “Benim kopan bacağım geri gelebilecek mi? Bu saatten sonra tek mücadelem başka canlar yanmasın. Kendime ev, araba istemiyorum. Çocukların yaşam güvencesi olsun istiyorum. Hayatım boyunca hep asgari ücretin üzerinde maaş aldım. Ama asgari ücreti hep dert edindim kendime. O gün alandaki hiç kimse de para, mevki istemedi. Tek isteğimiz barıştı. Hala da inancım bu” diye belirtti.
 
Yaralı, gençlerin tabutlarının geldiği bir döneme dönüldüğünü belirterek, “Bunu bitirmenin gerekliliğine, bu toprakların barışa ihtiyacının olduğuna inandığımız için heyecanla, biraz gururla alana gittik. Bu ülkeye barış gelecekse o gün alanda olan insanlarla gelecek. Çünkü o gün bu coğrafyanın mozaiği oradaydı. Alevi’si, Sünni’si, Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Ermeni’si, herkes oradaydı. Her kesiminden barışı isteyen insanlar oradaydı. Bu da barışa ihtiyacı daha çok gösteriyor aslında” diye ekledi.
 
RENKLERİ KAYBETMEMEK İÇİN… 
 
Katliamda bacağını kaybettiğini ve vücudunda hala onlarca şarapnel parçası olduğunu anlatan Yaralı, tek derdinin ise benzer acıların bir daha yaşanmaması olduğunu belirtti. “Yaşanmamasının da tek yolu var yapanlar bedel ödesin” diyen Yaralı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu bacağım bir daha gelmeyecek. Eskisi gibi yürüyemeyeceğim, koşamayacağım. Kızımın beni böyle ilk gördüğündeki gözyaşları yerine gelmeyecek. Ama tek derdim var başka bacaklar kopmasın, çocuklar ölmesin. Bu topraklara barış gelmeli. Newroz’da üstü çıplak koşan bir çocuk ölmemeli. Bu dünya yaşanılır bir yer olacaksa renkleriyle olacak. O renkleri kaybetmemek için çalışmamız ve barışmamız gerekiyor.”
 
Katliamda yaralanan Furkan Geçgin’in annesi Sibel Sipahi de Gökhan Yaralı ve ailesiyle hastanede başlayan tanışıklıklarına dair şunları anlattı: “Oğlum 10 gün yoğun bakımda kaldı. O zaman Gökhan da yoğun bakımdaydı. Gökhan’ın ailesiyle 7-24 beraberdik. Ben 24 saat yoğun bakım kapısında bekledim. Ardından özel servise alındıklarında da odaları yan yanaydı. Gökhan’ın yeri bende çok başka. Hala görüşüyoruz. Diğer yaralılar ve ailelerle de görüşüyoruz. Bu bize güç veriyor.”
 
Kendisinin politik bir kimliği olmamasına rağmen oğlunu hiç kısıtlamadığını söyleyen Sipahi, “Çorum’da yaşıyorduk. Oğlum, ‘barış yürüyüşü var biz de Ankara’ya gideceğiz’ dedi ve gitti. Oğlum hayatında ilk kez o gün Ankara’ya gitti, bu olay oldu. Ben sosyal medyadan patlamayı öğrendim. Oğlumu aradım ulaşamadım. Başkası telefonu açıp ‘hafif yaralı’ dedi. Ulaşamayınca Ankara’ya yola çıktım. Ankara’ya varmama 15 dakika kalmıştı, bir telefon geldi ve Furkan’ın yoğun bakımda olduğunu söyledi. İlk 2 gün doktorlar hiçbir şey söylemedi. Çaresizce bekledik. 5 ay boyunca hastanede kaldık. 7 ameliyat geçirdi” diye belirtti.
 
AİLESİ GÖRÜŞMEYİ KESTİ 
 
Muhafazakar bir aileden geldiğini dile getiren Sipahi, katliamdan sonra ailesinin kendisiyle görüşmeyi kestiğini söyledi. Sipahi, şunları söyledi: “Oğlumun yaralanmasının sebebi benmişim. Hangi anne çocuğunu bombanın ortasına koyar. Eski eşim şimdi polis emeklisi. Olaydan 3 yıl önce boşanmıştık. Oğlum benimle yaşıyordu. Olaydan sonra çevremdekilerden, ‘polis oğlu orada ne işi vardı’ diyenler de oldu. Babası nafaka vermemek için mahkemede oğlum için, ‘yasadışı örgütlere üye, yasa dışı eylemlere katılıyor’ diye ifade verdi. Ama benim çocuğum yasa dışı hiçbir şey yapmadı. Katliamdan 8 ay sonra Ankara’ya taşındım. Böylece bu söylentilerle de baş edebildik.”
 
HAYATLARI DEĞİŞTİ 
 
Katliam sonrası Ankara’ya taşınmalarıyla birlikte tüm hayatlarının değiştiğini dile getiren Sipahi, “Oğlum epilepsi hastası oldu. Fakat mahkeme bunu olayla bağlantısının olmadığını ileri sürüyor. Oğlum daha önce hiç hastaneye gitmezdi ama olaydan sonra 6 ay boyunca bağırsakları dışarıda yaşadı” dedi.
 
GAR ÖNÜNDEN GEÇEMİYOR 
 
Yaşadıklarından sonra Türkiye'de insanların yaşamlarının bir değerinin olmadığını anladığını kaydeden Sipahi, “Yaralılara gaz sıktılar. Geç hastaneye götürdüler. Oğlum kan kaybından ölebilirdi. 17 yaşındaki bir çocuk bunları hak edecek ne yapmış olabilir?” diye sordu. Hala katliamın yaşandığı Ankara Garı önünden geçemediğini vurgulayan Sipahi, “Bir anıt yapılması gerekiyor. Benim oraya gitmeyişimin sebebi canımın yanmasından. Anıt olsa oraya giderim. Cesaret gelecek bana. Çünkü hatırası ebedi olarak kalacak orada ama şuan sadece bir tabela var” ifadelerini kullandı.
 
GİTTİĞİ İLK BÜYÜK MİTİNGDİ 
 
Mitinge gelmek için Ankara’ya doğru yola çıktıları ana dair duygularını dile getiren Furkan Geçgin ise “Ankara’ya yaklaştıkça heyecanlandım. Geldiğim ilk büyük mitingdi. Onun heyecanı vardı” dedi. Katliamdan sonra liseyi bırakmak zorunda kaldığını, daha sonra açık öğretimden mezun olduğunu ifade eden Geçgin, “Profesyonel yüzücüydüm. Milli olmak için 18 yaşımın gelmesini bekliyordum. Ama artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Ama beni ayakta tutan annem oldu” şeklinde konuştu. Herkes için barış talebinin devam ettiğini dile getiren Geçgin, “Barışı kim istemez ki” diye noktaladı. 
 
MA / Zemo Ağgöz