Tahliye olan Avras: Direnişle karanlık aydınlığa çevriliyor

İSTANBUL - Seçilme hakkı elinden alındıktan sonra tutuklanan ve 6 yıl 9 ay sonra çıktığı cezaevindeki direnişe vurgu yapan Nazime Avras, tutukluların “karanlığı aydınlığa” çevirdiğini söyledi. 
 
Bitlis’in Norşin (Güroymak) ilçesinde 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde Barış ve Demokrasi Partisi’nden (BDP) Belediye Eşbaşkanı olarak seçilen Nazime Avras (47), seçilme yükümlülüğü olmadığı gerekçesiyle görevden alındı. Siyasi çalışmalarını HDP Bitlis İl Eşbaşkanı olarak sürdüren Avras, yaptığı açıklamalar ve katıldığı eylem etkinlikler nedeniyle “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla 25 Kasım 2016’da tutuklandı. Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 5 ay tutulan Avras, daha sonra Gebze M Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’ne sevk edildi. 
Yargılandığı dava kapsamında 10 yıl 10 ay hapis cezası verilen Avras, tutuklu kaldığı sürede çeşitli hastalıklara yakalandı. Cezaevinde rahim kanaması geçiren Avras, çeşitli gerekçeler öne sürülerek uzun bir süre tedavi edilmedi. 6 yıl 9 ay sonra 20 Temmuz’da cezaevinden çıkan Avras, tutuklu kaldığı süre boyunca yaşadıklarını ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini anlattı. 
 
‘GÖZLERİMİ MÜCADELEYLE AÇTIM’
 
Devletin baskılarıyla köy boşaltmalarının yaşandığı 1980 ila 1990’lı yıllarda karşılaşan Avras, gözlerini yıllara varan mücadeleyle açtığını dile getirdi. Bir Kürt kadını olarak barış, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yer almasının temel nedeninin özgür yaşama arzusu olduğunu belirten Avras, yürüttüğü mücadeleden dolayı devletin çok yönlü saldırılarına maruz kaldığını söyledi. Birçok Kürt ailesi gibi devletin baskıları sonucu göç etmek zorunda kaldıklarını dile getiren Avras, o dönemlerde yaşanan gözaltı, tutuklama ve katliamlara işaret etti. “Bizim hikayemiz de binlerce Kürt ailesinin hikayesiyle benzer” diyen Avras, onlarca arkadaşını ve eşini bu süre zarfında kaybettiğini anlattı. Kadın olmanın ayrıca zorluklarının olduğuna dikkat çeken Avras, “Her Kürt kadını gibi benim de yaşamım zorlukla geçti. Eşim verdiği mücadele sırasında yaşamını yitirdi. Ben de dünya çocukları gibi Kürt çocuklarının da kendi topraklarında özgürce yaşaması için mücadele ve siyaset içinde yer aldım” dedi.  
 
TUTUKLAMA HUKUKİ DEĞİL
 
Kürt siyasetçilere yönelik her dönem saldırıların olduğunu, ancak son yıllarca arttığına değinen Avras, “Bize merhaba diyenler bile alındı. Belediyelere kayyım atandı. Bunun hukuki bir alt yapısının olmadığını biliyorduk. Zaten Türkiye’de hukuk diye bir şey kalmadı, yok. Kendilerine göre bir dosya hazırlayıp tutukladılar. Buna karşı dilimiz ile savunmamızı yaptık. Bu suçlamaların yasal olmadığını dile getirdik” ifadelerini kullandı. 
 
ÖZGÜRLÜK SESİNİN ETKİSİ  
 
Yürüttüğü mücadele ve siyasi faaliyetlerinden dolayı pişmanlık duymadığını dile getiren Avras, “Bu yolda feda etmediğimiz bir şey kalmadı. Çok acı çektik. Dertle büyüdük. Gördüğümüz rüyalar bile acı doluydu. Yangın gün gün büyüdü. Ancak Kürtlerin verdiği mücadele büyük etki yarattı. Özgürlüğün sesi için ne yaparsak, ne tür bedeller ödersek, az olur. Her daim güçlü bir irade ile önde olmalıyız. Ancak bu şekilde ülkemizi kirli politikalara karşı koruyabiliriz. Etkili bir duruş sergilediğin taktirde varlığını görür ve kabul etmek zorunda kalır” diye konuştu.
 
CEZAEVİNDE DİRENİŞ
 
Tutukluların içinde bulunduğu durumu “Anbean direniş” olarak tanımlayan Avras, cezaevi idaresine dair şunları söyledi: “Her daim karşıda sen yok etmek isteyen birinin olduğunun farkındasın. Ne zaman isterse gelip seni sürgün edebilir. Baskın yapabilir. Eşyalarını talan edebilir. Ayrıca psikolojik olarak çok fazla baskı yapıyorlar. Zaten seni ıslah etme derdindeler. Kendine göre terbiye etme derdindeler.” 
 
Cezaevlerinde İdare Gözlem Kurullarının tutuklulara “pişmanlık” dayattığını dile getiren Avras, “Arkadaşların gösterdiği tutum, bu yöntemlerini boşa çıkardı” dedi. 
 
TEDAVİLER ERTELENİYOR
 
Tutuklu bulunduğu Gebze M Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’nde 30 yıldır cezaevinde olan Mizgin Aydın ile Havva Ak’ın ağır hasta tutuklu olduğunu aktaran Avras, tedavilerinin zaman zaman ertelendiğini belirtti. Avras, “Bir tutuklu arkadaş hasta olduğunda, bunu bildirdiğinde, gardiyan bunu götürüp bir üstüne söylüyor. Bu üstü gidip müdüre söylüyor. Bu onaylanana kadar zaman geçiyor. Doktor ya da sağlık personeli muayene edene kadar durum daha da ağırlaşıyor. Bir arkadaş kalp krizi geçirirse, eğer birbirlerine sorma durumunun sonuna gelene kadar arkadaşımız yaşamını yitirebilir. Böyle bir acayip mekanizma vardı. Aniden ‘hastaneye götürüp tedavi ettireyim’ diye bir şey yok.” 
 
FİKİRSİZ BIRAKMA HEDEFİ
 
Cezaevi idaresinin bir yıl önce tüm kitapları topladığını söyleyen Avras, sonrasında kendilerine gazete ve kitapların verilmediğini belirtti. Avras, “Seni dilsiz, fikirsiz bırakmak istiyorlardı. Benimsediğin fikirlere işaret eden kitaplardan seni mahrum bırakmak istiyordu. Onların kaynakları ile yaşamını devam ettirmeni istiyorlardı. Bunun için her şeyi yasaklamış ve içeri girmesini engelliyor. Yemekleri de çok kötüydü. Kantin fiyatları da fahişti. Bir sürü sorun çıkıyordu. İstediğimiz birçok şeyi bize getirmiyorlardı. Nerede kötü bir şey varsa, onu alıp getiriyorlardı. Buna karşı şikayete bulunuyorduk ama şöyle bir şey de var; kimi kime şikayet edeceğiz. Boş çıkıyordu. Cevapsız bırakılıyorduk. Tutuklunun üzerinde nasıl etki edebileceğini biliyorsa, o şekilde yapıyordu. Örneğin elektrik parasının iki katını bizden alıyordu” diyerek cezaevinde yaşananları anlattı. 
 
‘ONLAR GİBİ DİRENMEK GEREKİYOR’
 
Tutuklular arasındaki yoldaşlığın güç verdiğini ve bunun bir direnişe dönüştüğünü dile getiren Avras, “Bazen arama bahanesi ile gelip koğuşları talan ediyorlardı. Gelip kitaplarımızı, defterlerimizi ve tüm çalışmalarımızı alıp götürüyorlardı. Elimizde hiçbir şey bırakmadılar. Birçok dilekçe verdik. Birçok kez mahkemelere başvurduk. Cevap bile vermiyorlardı. Bu şekilde psikolojini bozmak, üzerinde etki bırakmak için istiyorlar. ‘Ben buradayım’ demek istiyorlardı. Adım adım kendini gösterme, varlığını göstermeye çalışıyordu. Tutuklu arkadaşlar buna karşı direniyordu. Öyle ki her Kürt’ün cezaevindeki arkadaşlar gibi direnmesini isterim. Nerede olursa olsun, onlar gibi devlete karşı direnmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.  
 
SALDIRILARA KARŞI ‘ÖZSAVUNMA’
 
Karşı karşıya kaldıkları saldırılara karşı geri adım atmadıklarını vurgulayan Avras, “Hiçbir saldırıları karşılıksız kalmıyor. Kelimeye kelime, cümleye cümle şeklinde karşı çıkıyorduk. Hiçbir kötü sözlerini karşılıksız bırakmıyorduk. Onlar bir söylediklerinde biz iki direniyorduk. Bu doğal bir öz savunma mekanizması olarak işliyordu. Korkusuz bir şekilde direniyorduk” dedi. 
 
‘HAYRAN KALIYORDUM’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin kaldırılması için Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Sözcüsü Leyla Güven öncülüğünde 8 Kasım 2018’de başlayan açlık grevi sırasında tutukluların verdiği mücadeleye değinen Avras, sözlerini şöyle sürdürdü: “O esnada bir anne olarak onlara baktığımda hayran kalıyordum. Ben onlardan moral alıyordum. İnsan ancak bu kadar direnebilir. Hiçbir zaman kötü bir ana şahit olmadım. Bir arkadaşa hizmet ettiğinde bile, bu durumdan hoşnut olmuyordu. Ne kadar dile getirsem de yine de az kaldığını düşünüyorum. Bu tür örnekler aslında zindanı büyüttü. Ayakta tuttu. Bu şekilde oraya gidenler korkusuz bir şekilde yaşayabiliyor.”
 
‘DİRENİŞ KIRILMAYACAK’ 
 
Tutukluların sürdürdüğü direnişin temellerinin Diyarbakır Cezaevi'nde insanlık dışı uygulamalara karşı 21 Mart 1982’de bedenini ateşe veren Mazlum Doğan ile Hayri Durmuş ve Sakine Cansız tarafından atıldığını ifade eden Avras, bu direniş ruhunun her cezaevinde olduğunu söyledi. Avras, “Bu direniş hiçbir zaman kırılmayacak” diye belirtti. 
 
İSTEKLERİ DİRENİŞ VE ÖZGÜRLÜK
 
“Her tutuklunun istediği direniştir. Herkesin çalışmasını, direnmesini istiyorlardı” diyen Avras, şöyle konuştu: “Tutukluların talebi direniş ile gelecek özgürlüktü. Özgürlükten yoksun kalmadığın sürece, özgürlüğün kıymetini de bilmiyorsun. Bir tutuklu için özgürlük çok kıymetli, değerlidir. Özgürlük de bir iki kişinin direnişi ile de olacak bir şey değil. Topyekûn bir direniş ve özgürlük lazım bize. Cezaevindeki şartlar gitgide ağırlaşıyor. S Tipi cezaevlerinde kalan tutuklularla mektuplaştığımızda resmen tabut yaptıklarını gördük. İnsanları tabutlara koymuşlar. Cezaevinde zaten bir şey görmüyorsun, son yapılan tiplerle güneş dahi görünmüyor. Bir yılda bilmem kaç saat tek güneş görünüyor. Bu resmen sen öleceksin demek.”
 
‘DİRENİŞ KARANLIĞI AYDINLIĞA ÇEVİRİYOR’
 
Tutukluların karanlığı aydınlığa çevirdiğini vurgulayan Avras, bunun verilen direnişle ortaya çıktığını kaydetti. Tutukluların özgürlük için direndiğini söyleyen Avras, “Tahliye olduktan sonra onları orada bırakmak, üzerimde çok etki yaptı. Tahliye için gelip çağırdığında ve arkadaşların alkış ve zılgıtlar eşliğinde seni göndermeleri, kapının onların üzerine kapanması anını hiçbir zaman unutabileceğimi düşünmüyorum. Çok güçlü, derin bir hissiyat olduğunu söylemek isterim” dedi.  
 
HALKLARIN KURTULUŞU
 
Kürt halkının amansız bir demokrasi mücadelesi verdiğinin altını çizen Avras, “Herkesin kurtuluşu” olarak tanımladığı bu direnişin sahiplenmesi çağrısı yaptı. Avras, “Kürt halkı yıllardır bir savaş, kriz, yoksulluk ve vatansız bir şekilde yaşamını sürdürüyor. Bu durum artık herkesin üzerinde etki etmeye başladı. Artık herkes bizim gibi yaşıyor. Herkese etki etti. Herkes Kürt halkının demokrasi talebi yanında yerini alsın. Türkiye halklarının kurtuluşu da ancak bu şekilde olur. Kürtlerin kurtuluş sağlanmazsa, Türkiye’deki hiçbir halkın kurtuluşu sağlanamaz” şeklinde konuştu.
 
MA / Mehmet Aslan