Amed Barosu’ndan Esra Erol hakkında suç duyurusu

img

AMED - Amed Barosu, Esra Erol'un ATV'de yayınlanan programında, Kürt bir kadının kızıyla Kürtçe konuştuğu an sesinin kesilmesini “ırkçı davranış” olarak değerlendirip, ilgililer hakkında suç duyurusunda bulundu.

Amed Barosu, ATV'de yayınlanan “Esra Erol'da” isimli programda yaşanan dilsel ayrımcılık ve Kürtçeye yönelik tahkir edici, ırkçı, nefret ve ayrımcı yaklaşımından dolayı ilgililer hakkında suç duyurusunda bulundu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan başvuruda “Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik veya Aşağılama” suçunun işlendiği belirtildi.
 
Baronun başvuru dilekçesinde ATV'de yayınlanan “Esra Erol'da” isimli programda, Besime adlı kadın uzun bir süre sonra kızına kavuştuğu sırada, "Kutkê te hene. Qurbana te me. Keçka min" şeklinde Kürtçe konuştuğu sırada programda sesin kısıldığı bilgisi paylaşıldı. 
 
Program sunucusu Esra Erol’un ise Besime isimli kadının yanına giderek, "Besime teyzeciğim kızın için üzüldüğünü biliyorum. Ama ben de anlamak istiyorum" şeklinde konuştuğu Besime'nin kızının ise annesinin Türkçeyi iyi bilmediği için tercümesini yaptığının kayıtlara yansıdığı bilgisi dilekçede paylaşıldı.
 
Dilekçenin devamında şöyle denildi: “Program içeriğinde, Besime isimli yurttaşın kendisini Kürtçe dilinde ifade ettiği sırada sesin kesildiği, program sunucu tarafından Türkçe konuşması hususunda ikazda bulunulması karşısında, Kürt kimliğine ve diline tahkir edici yaklaşıma dair şüphelilerin cezalandırılması gerekir. Şöyle ki; Bütün halkların kendi kültürlerini, dillerini ve kendi gündelik hayatı sürdürme biçimlerini ifade ve geliştirme hakları bulunmaktadır. Toplumların kendi anadillerini konuşabilmesi ve çocuklarına öğretebilmesi için uygun koşulların yaratılması gerekmektedir. Türkiye toplumunu farklı dil ve kültürlerle bir arada yaşaması nedeniyle,  farklı dilleri tanıyan, koruyan ve gelişimi için gerekli önlemler alınmalıdır. 
 
NEFRET VE AYRIMCILIK
 
Türkçe dışındaki dillerin yasaklayıcı, konuşulmasını engelleyici, tahkir edici ırkçı, nefret ve ayrımcılık hususunu yansıtan, söylem ve davranışlarda bulunulmuştur. Anadilin kamusal alanda kullanımının önündeki engeller, eğitim dili olarak görülmemesi bir yana, anadilinde kendini ifade etmeyi engelleyici, yasaklayıcı ve tahkir edici yaklaşımların kabul edilmesi hukuken mümkün değildir.
 
Anayasanın 10. Maddesine göre ‘herkes dil, din, ırk, renk vb. gözetilmeksizin kanun önünde eşittir’. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (AİHS)'in 14. Maddesi de anayasayla koşut şekilde bazı ayrımcı temelleri saydıktan sonra ‘diğer statüler gibi herhangi bir temelde’ demek suretiyle ayrımcılık temellerini açık uçlu bir şekilde saymıştır.
 
Nefret ve Ayrımcılık Yasağı, uluslararası insan hakları koruma rejiminin temel ilkelerinden biridir. Bu nedenle, uluslararası insan hakları hukuku standartları çerçevesinde kapsamlı olarak tanımlanıp, koruma altına alınmıştır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin birinci maddesinde, ‘bütün insanlar özgür,  onur ve haklar bakımından eşit doğarlar...’  cümlesiyle ifade edilen  ‘eşitlik’ ilkesi, aynı zamanda diğer bütün hakların da temelini oluşturur. Bildirinin ayrımcılıkla ilgili ikinci maddesi insan haklarına ayrımsız olarak sahip olunacağını ifade ettiği gibi eşitliğin kapsamını da tanımlar niteliktedir, buna  göre; Herkes, ırk,  renk,  cinsiyet, dil,  din,  siyasal veya başka  bir görüş, ulusal  veya  sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve  bütün  özgürlüklerden yararlanabilir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’de bildirgede anılan hakları topluca güvence altına almıştır. Türkiye’nin de imza koyduğu bu sözleşme eşitlik ilkesinin uluslararası dayanakları arasındadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesi de, ‘kanun önünde eşitlik’ başlığı altında, anılan uluslararası bildirge ve sözleşmelere paralel olarak, eşitlik ilkesini ayrıntılı biçimde düzenler.
 
DİLLERİNİ KULLANMA HAKKI ENGELLENEMEZ
 
Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 27. Maddesi gereğince, ‘Etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu bir devlette, böyle bir azınlığa mensup bulunan kişilerin grubun diğer üyeleri ile birlikte toplu olarak kendi kültürel haklarını kullanma, kendi dinlerinin gereği ibadet etme ve uygulama veya kendi dillerini kullanma hakları engellenemez.’ hususu belirtilmiştir.
 
Türkiye'nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler'in Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 20’nci maddesinde, ‘ayrımcılığı, düşmanlığı veya şiddeti kışkırtan her türlü ulusal, ırkçı veya dinsel nefret savunusu’nun kanunla yasaklanacağı belirtilmiştir.
 
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) tanımına göre; Mağdurun mülkün ya da işlenen bir suçun hedefinin, gerçek veya hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağı, bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde işlenen her türlü suçtur.
 
Dilsel ayrımcılığı gerçekleştiren şüpheli/lerin kamu barışını zedelediği ve ayrımcılık yasağını ihlal ettiği gözetildiğinde, haklarında etkili bir soruşturmanın yürütülmesi gerekir.
 
HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILIR
 
TCK’nın 216/1. Maddesi gereğince, ‘Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’ hususu belirtilmiştir.
 
IRKÇI SÖYLEM VE DAVRANIŞLARDA BULUNULMUŞTUR
 
Şüphelilerce program süresince, Kürtçe diline yönelik ırkçı ve tahkir edici içerikli söylem ve davranışlarda bulunulmuştur. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu tehlike suçu olup, suçun oluşması için zarar oluşması gerekmemektedir. Dolayısıyla kamu barışının bozulma ihtimali suçun işlenmesi için yeterlidir. Bu unsurun gerçekleşmesi için kamu barışını bozmak için açık ve yetkin bir tehlike olması gerekmemektedir. Bu kapsamda, Kürtçe diline yönelik yaklaşım gözetildiğinde, şüphelilerin TCK’nın 216. Maddesi gereğince yargılanması ve cezalandırılması gerekir.”
 
Yapılan suç duyurusunda, şüpheli ve şüpheliler hakkında soruşturma başlatılmasını ve cezalandırılması için kamu davası açılmasına karar verilmesi talep edildi.