Kadın mücadelesiyle yeniden doğuş hikayesi

  • kadın
  • 09:01 18 Kasım 2021
  • |
img

DİYARBAKIR - Meryem Yıldız’ın hikayesi, erken yaşta evlendirilen, "kader" olarak benimsetilen şiddete isyan eden, boşandıktan sonra toplumsal baskılara rağmen hayata tutunmaya çalışan tüm kadınların yeniden doğuşunun bir örneği. 

Ataerkil sistem içerisinde cinsiyet eşitsizliğinin her geçen gün derinleştiği, buna bağlı olarak da şiddet, taciz ve tecavüzün yanı sıra ekonomik sömürünün gün be gün artığı koşullarda kadınlar, bir kez daha 25 Kasım Kadın Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde itirazlarını yükseltme hazırlığında. Eşitsizliğin doğrudan devlet erki tarafından derinleştirilmesine, faillerin yargı ve kolluk eliyle korunmasına rağmen bu politikalara boyun eğmeyen kadınlar, “yeni bir yaşamı mümkün kılma” ısrarı içerisinde.
 
ERKEK-DEVLET CENDERESİ 
 
Hayatlarına dair aldıkları kararlarla yeni bir başlangıcın kahramanı olan kadınlardan biri de Meryem Yıldız. Henüz 17 yaşındayken evlendirilen Yıldız, 18’inde anne oldu. Evliliği boyunca fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalan Yıldız'ın, 13 yıl sonra aldığı karar esaretten kurtuluşun başlangıcı oldu. Toplumsal baskıyı da göze alarak erkek şiddetinden kurtulmayı başaran Yıldız, bu kez devlet şiddetiyle karşı karşıya kaldı. 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nde Diyarbakır Ergani Belediyesi Eşbaşkanı seçilen Yıldız, 25 Mart 2020 tarihinde yerine kayyım atanarak, hukuksuz bir şekilde görevden alındı. Kadın mücadelesiyle tanışmasını “ikinci doğuş” olarak tanımlayan Yıldız, yaşadığı değişimi anlattı.
 
Toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle kadınların henüz çocukluklarından itibaren ayrımcılığa maruz kaldığını ifade eden Yıldız, evlilik sürecinde yaşadıklarını şöyle dile getirdi: “Henüz 17 yaşında evlendirildim. 18’inde çocuğum oldu ve 19’umdan sonra fiziksel ve psikolojik şiddet görmeye başladım. Maruz kaldığım fiziksel şiddetin boyutu her gün değişiyordu. Ortadoğu coğrafyasında evlilik mevzuları törenlerle güzelleştirilmeye çalışılıyor. Ancak evlilik denilen olay bir ‘sahipten’ başka bir ‘sahibe’ gitme olayıdır. Önce ‘sahibiniz’ ağabeyiniz ve babanız iken, evlenince eşiniz oluyor. Aile içindeki şiddet, evli olduğun kişiyle daha da farklı boyutlara ulaşıyor. Erkekler güçsüz ve aciz olduklarında kendilerini kanıtlama amacıyla kadına şiddet uygular. Fakat şiddeti uygulayan erkekler olmasına rağmen utanan ve suçlu görülen kadın oluyor.” 
 
SİSTEMİN DAYATTIĞI YAŞAM 
 
Pek çok kadının maruz kaldığı şiddete uğradığını ve bunu yıllarca yakın çevresiyle dahi paylaşamadığını belirten Yıldız, boşanmak istediğinde ise toplumsal baskıyla yüz yüze kaldığını söyledi. Şiddete rağmen boşanamama nedenini, egemen eril sistemlerde kendisini dayatan “Baba evinden çıkarsan, kefenle dönersin” yaklaşımı olduğunu ifade eden Yıldız, şöyle devam etti: “Hakikaten de kefenle dönüyorsun. Çünkü yaşadığın yalnız biyolojik bir ölüm değil. Sen psikolojik olarak çökmüş bir şekilde geri dönüyorsun. Tekrar sil baştan aileye kendini kanıtlamaya başlıyorsun. Annelerimizin ‘ben çektim, sen de çek’ algısı ise sistemin ördüğü genel kaderin üstüne yeni bir kader örüyor.” 
 
ANNE-KIZ YENİ BİR YAŞAM 
 
Tüm baskılara rağmen 13 yıl evli kaldığı kişiden boşanıp, kızıyla birlikte yeni bir yaşam kurduğunu paylaşan Yıldız, “Kızım ilkokula başladığında ben de üniversiteye başladım. Kızımla hem büyüdüm hem de okudum. Anlatırken bile hala takılıyorum, neler yaşamışım. Bunca acıya rağmen suçlu gösterilmek insanı daha da acıtıyor” diye belirtti. 
 
Üniversite okurken Kürt kadın mücadelesiyle tanıştığını ve bilinçlenmeye başladığını anlatan Yıldız, kendisindeki değişimi, “Kürdistan coğrafyasında yaşıyoruz ve bu topraklar sömürge altında. Doğal olarak bu toprağın toplumu da kadını da sömürgedir. Toplumun örmüş olduğu kaderle karşı karşıyayız. Ama ben bu kadere başkaldırmak zorunda olduğumun bilincine vardım. Zorundayım, çünkü kızımın bu ortamları yaşamasını istemedim. Özgür ortamları olsun istedim. Kölelik zincirlerini kırmaya başladığınız zaman kimin ne dediği umurunuz da olmuyor ve diyorsunuz ki; ‘Ben bu yanlış hayatta yokum artık’” sözleriyle ifade etti.
 
MÜCADELENİN GÜZELLEŞTİRDİKLERİ 
 
Aslında her kadında mücadele ve direniş bilincinin var olduğunu, sadece bunu açığa çıkarmada eksik kalındığını söyleyen Yıldız, “Kadınlar açığa çıkaracağı alanları gördüğü zaman artık kalıpları ve zincirleri kırıyor. Üniversitede kadın mücadelesiyle tanıştım ve zihnim yenilendi. Ve dedim ki; ‘bir kadın olarak ben bunları hak etmedim.’ Çünkü bu sistem sana kadın olmanın cezasını çektiriyor. Boşanmam ve kadın örgütlülüğüyle tanışmam, benim için ikinci bir doğuş oldu, beni kendime getirdi. Mücadele bana hayata farklı bir çerçeveyle bakma, hayatın güzelliklerini görme fırsatını verdi, yeteneklerimi açığa çıkardı. 15 yıldır kadın mücadelesi içerisindeyim ve her defasında da kendi yaşantımdan örnekler veriyorum. Karşımızda aynı akılla yönetilen ve kadını şiddete maruz bırakan bir sistem var ve bizim bu sisteme karşı derdimiz ortak” ifadelerini kullandı. 
 
DEVLETİN PROTOTİPİ: AİLE 
 
Kadın mücadelesinden aldığı güçle şiddetten kurtulduğunun altını çizen Yıldız, boşandıktan sonra da bir takım zorluklar yaşadığını ancak yine de bu zorluklara boyun eğmediğini söyledi. Kadınların yaşamları boyunca kendini kanıtlama çabası içerisinde olduğunu belirten Yıldız, şöyle devam etti: “Bu ailedeki bireylere karşı olsun, okula giderken gösterdiğimiz çaba olsun, toplumsal kurumlarda olsun nereye gidersek gidelim karşılaştığımız tek şey, eril zihniyet oluyor. Çünkü devletlerin demokratik aile profili yok ve bu demokratikliğin olmadığı yerde de aile devletin küçük prototipi oluyor. Dolayısıyla sana öğretilen ve dayatılan kaderle karşı karşıyasın. Biz kadınlar da toplumsal olarak çizilen bu kadere karşı yaşamın her alanında başkaldırıyoruz.” 
 
KÜRT KADIN MÜCADELESİ 
 
Kadın mücadelesinin insanlık mücadelesi olduğunu vurgulayan Yıldız, “Tarihe baktığımızda kadına bir alan yaratılmamış fakat bu mücadele kadına kendini savunacağı bir alan yarattı. Keşke daha önce mücadeleye katılsaydım. Kürt kadın mücadelesinin toplumda karşılığı var. Yaşamsal bir mücadele veriyoruz. Bütün yoğunlaşmalarım kadın tarihi üzerine oldu. Bizim mücadelemiz salt kendi mücadelemiz değildir, bizden sonrakilere daha uzun ve dikensiz yollar açmaktır” dedi.
 
Yaklaşan 25 Kasım’ın da kadınların mücadeleleriyle kazanılan bir direniş tarihi olduğunu kaydeden Yıldız, kadınlara yönelik şiddetin çok teferruatlı bir biçimiyle devam ettiğini söyledi.
 
ÖZGÜRLÜK ZAMANI 
 
Özellikle bölgede özel savaş politikalarıyla farklı bir şiddet yürütüldüğüne dikkati çeken Yıldız, “Kadını yok etme şiddetiyle karşı karşıyayız. Bu bir kırımdır. Kadınla birlikte toplumun bir bütününe uygulanan şiddet var. Örneğin bölgemizde fuhuş ve uyuşturucu yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Buna karşı mücadele yürüten kadın aktivistler ise cezalandırılıyor. Ama biz bu sindirme politikalarına karşı daha çok güçleniyoruz. Kadınlar olarak, bize dayatılan erkeklik kurumlarının içini boşaltıp özgür ve demokratik ortamlar inşa edeceğiz. Şiddete karşı alanlardayız ve olmaya da devam edeceğiz. Kalıpları yıkmak zordur ama yeniyle tanışmanın ruhunu görmek gerekiyor. Biz özgürlük şerbetinin henüz bir damlasını içmişiz bir de tamamını içsek alanların güzelliğini daha çok göreceğiz. Büyük resmi görmek gerekiyor. Yalnızca 25 Kasım’da değil her zaman kadın örgütlülüğüyle kendi alanlarımızı yaratıp, sesimizi yükseltelim. Çünkü zaman kadın özgürlük zamanı, zaman tam da kadın devrimi zamanıdır” ifadelerini kullandı. 
 
MA / Eylem Akdağ