Kurdukları atölyede hem emek hem bilinç üretiyorlar

img

ANKARA - İhraç edilen KESK üyesi Canan Çalağan ve kendi durumundaki kadınlar, “devletin hoyratlığına karşılık ağlaşmayacaklarına” karar verdi. Evlerini üretim atölyelerine çeviren kadınlar, her yönüyle gerçek alternatif bir yaşamın alt yapısını oluşturuyor.  

Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de “Emek ve Dayanışma” Mücadelesi olan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyor. Olağanüstü Hal (OHAL) gölgesinde, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ve ihraçlarla birlikte gerçek bir darbe koşulu yaşayan Türkiye’de kadınlar da olan bitenden fazlasıyla nasipleniyor. Dün, devlet kadınların 8 Mart’ına karşı erkekçe ve sert tutumla müdahale etti. 8 Mart’ı kutlamak için alanlara çıkan kadınlar, polisin şiddetine uğradı, yerlerde sürüklendi, hakaretlere maruz bırakıldı. 
 
KADINLARIN YAKILDIĞI YERDE ÇAKILIP KALAN SİSTEM
 
Bu tabloya tanıklık edince, 161 yıl önce grevdeki kadınların fabrikada yakılmasından çok da uzaklaşmadığını düşünüyor insan. Kadına yönelik bakış açısından çok da uzaklaşılmamış olmasının en fazla hakkını Türkiye gibi ülkeler veriyor. 70 yaşındaki Taybet İnan’ın cenazesini bir hafta sokakta bekleterek, 44 yaşındaki hamile kadını kapısının eşiğinde vurarak, siyaseti tasfiye ederken önce kadınlara yönelmesi bunu gösteriyor. 
 
KHK İLE İHRAÇ EDİLEN KADINLAR
 
Türkiye’de ilan edilen OHAL ile birlikte şimdiye kadar yaklaşık 150 bin kamu çalışanı ihraç edildi, işinden atıldı. Bunların 30 binden fazlası kadınlardan oluşuyor. İşte Türkiye’deki kadınlar bu atmosferde 8 Mart’ı kutluyor. İhraç edilen kadınlardan biri de, çalışma yaşamının uzun bir süresini demokrasi ve sendikal mücadeleye adayan Canan Çalağan. 
 
22 YIL ÖĞRETMENLİK YAPTI, SONRA İHRAÇ EDİLDİ AMA… 
 
Çalağan dile kolay ömrünün 22 yılını Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bünyesinde öğretmen olarak geçirdi. Emeğinin ve kadın olarak kimliğinin sömürüldüğünün farkında olan Çalağan, uzun yıllar boyunca Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) bünyesinde sendikal faaliyet yürüttü, yönetim kademelerinde yer aldı. Çalağan, aynı zamanda kadın mücadelesini de sendikal mücadeleyle birleştirdi. Bu yüzden hedef haline geldi, “KCK” adı altında yapılan operasyonlar döneminde KESK’e karşı cemaat-hükümet ortaklığıyla tutuklandı. Çalağan, en son “Cemaat darbesine karşı” ilan edildiği ileri sürülen OHAL gerekçesiyle 2 yıl önce, sağlık emekçisi olan eşiyle birlikte ihraç edildi. 
 
AĞLAŞMAYA YER YOK 
 
Çağalan ve kendi durumundaki bir grup kadın bir araya gelerek, “Devletin hoyratlığına karşılık ağlaşmayacaklarına” karar verdi ve “geçimlik üretim” atölyeleri oluşturma kararı aldı. Kendi evlerini atölyelere dönüştüren Çalağan ve onunla birlikte hareket kadınlar, şimdi hem üretim yapıyor hem de, çok temel konularda teorik tartışmalar yürütüyor. Yaşadıkları ve anlamlandırdıklarını Çalağan şöyle anlatıyor: “İhraç, hayatınızın rutininde bir değişim dönüşüm yaratıyor. Ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalıyorsunuz. Okula giden bir oğlum var, üniversiteye hazırlanıyor. Onun ihtiyaçlarını karşılamak, evi geçindirmek için ekonomik zorluk çeksek de bütünüyle de sokakta kaldık diyemem.
 
DAYANIŞMA AĞI İLE SARMALANDIK
 
Çok ciddi bir dayanışma ağıyla karşılaştık. Emek alanında örgütlü olan Eğitim Sen üyesi birçok arkadaşım hızlıca sendikamız tarafından bir dayanışma ağıyla sarmalandı. Aynı zamanda içinde diğer kadın yapılarındaki arkadaşlarımız, yoldaşlarımız katkı sunmaya destek vermeye çalıştılar. Ama 20 yıllık sürekli bir çalışma rutini vardı hayatımızda. O boşluğu doldurma konusunda bir şaşkınlık yaşadık. Ardından ne yapacağız tartışması başladı. Sendikal mücadelemiz devam ediyor, mücadelemiz sürüyor ama hayatımızı da sürdürmemiz gerekiyor. 
 
BİZDE FIRSAT’A ÇEVİRMEK İSTEDİK
 
Kadınlarla bunun üzerine çok yoğunlaştık. Cumhurbaşkanın bu süreci fırsata çevireceğiz sözü bizim için de ilham oldu. Biz de kendi adımıza bu süreci nasıl fırsata çevirebiliriz diye düşündük. Yıllardık emek alanına yönelik ciddi eleştirilerimiz ve aynı zamanda alternatif öngörümüz var. 
 
HAYALİNİ KURDUĞUMUZ ALTERNATİF HAYAT İÇİN
 
Daha sömürüsüz, hiyerarşinin olmadığı yabancılaşmanın olmadığı bir çalışma koşulu, kolektif emek yaratabilir miyiz sorusuna cevap aradık. Bu biçimiyle üretim atölyeleri fikri doğdu. Şu anda Batıkent’te benim gibi ihraç arkadaşlarla bir araya gelip sadece ihraç edilen arkadaşlar değil çalış(a)mayan kadın arkadaşlarla birlikte evlerimizi üretim atölyelerine dönüştürdük. Evlerimizde hep beraber yan yana gelerek, evlerimizi kolektif üretim mekanizmaları haline getirdik. Bir kısmımız dikiş dikiyor bir kısmımız yemek yapıyor, zaten bildiğimiz işleri bir arada daha kolektif ve dayanışma ile yapıyoruz. 
 
YALNIZLAŞMAYA KARŞI
 
Bu dönem insanların ve kadınların karşı karşıya kaldığı en büyük problem yalnızlaşma oldu. Kendi kabuğuna çekilme, evine hapsolma… Ben yaşanan birçok olayın da bu yalnızlık ve çaresizlikten kaynaklandığını düşünüyorum. Bu işin bize en büyük faydası yan yana durmanın birlikte üretmenin verdiği bir deneyim oldu. 
 
DÜŞÜNCE DE ÜRETİYORLAR
 
Elbette sadece üretime dayanmıyor. Kadınlar olarak ne yaşadığımızı, bugünü nasıl anlamlandıracağımızı tartıştığımız atölyeler bunlar. Bir araya geliyoruz, emek tartışmalarımız sürüyor. Yemek ve dikiş daha çok kadının geleneksel rolleriyle ilişkili olan şeyler. Bizim yaptığımız şey, acaba bunu yenilemek yeniden kadını geleneksel rollerine hapsetmek mi bu konularını tartıştık. Bu bizim için önemli bir tartışmaydı. Bu tür teorik konuları tartışıyoruz. Bütün bu tartışmalarda geldiğimiz nokta şu. Bir arada olmak ve buradan çıkış yapabilmek önemli. Geleneksel roller kadını eve hapseder ama bir arada olmayı fırsata çevirdiğimizi örgütlülüğe dönüştürdüğümüzü de söyleyebilirim. 
 
MEMURLUĞU AŞMA HEDEFİ
 
Bu süreci belirlediğimiz ilkelere göre yürütmeye çalışıyoruz. Her şeye rağmen anti hiyerarşi var bu ilişkilerimizde. 20 yıl bütünüyle hiyerarşik bir ortamda yer aldım. Bu hiyerarşiye göre şekillenmiş ezberlerim var ve en başta bundan kurtulmak istiyorum. Memur kimliğimden ne kadar uzaklaştığımı bilmiyorum. İhraç olduğum günden beri bununla yüzleşiyorum. Öğretmenlik yaptım 22 yıl. Bir sınıfta her halükarda bir otorite olarak var oldum. Şimdi otoriteye karşı bir pratiğin içinde olmaya çalışmak başlı başına zor. 
 
KAR AMACIMIZ YOK
 
Diğeri kar amacı gütmeyen daha geçimlik bir üretim ilişkisi kurmaya çalışıyoruz. Ama tümüyle sistemle çevrelenmiş durumdayız. Kar amacı gütmeyen bir üretim nasıl ayakta kalır? En temel sıkıntılardan biri bu. İlkelerimizden ödün vermeden; ama aynı zamanda geçinecek kadar ücret elde edebileceğimiz bir üretim nasıl olur bunu deniyoruz. Bir diğeri biz yoksul ailelerin çocuklarıydık. Büyük birikimlerimiz yoktu, çalışmaya başlarken bir metre kumaş almak için kadınlar bütün birikimlerini bir araya getirdiler. Bu anlamıyla güçlük ve bir anlamıyla güçlendiren bir şey. Herhangi bir güce sermayedara bir erkeğe bağımlı olmadan sadece kadınlar olarak emek yoğun bir şekilde üretmeye çalışıyoruz. Profesyonel değiliz hiç birimiz… 
 
Birlikte öğreniyoruz. Bu da ilkelerimizden biri, bilgiyi ortaklaştırmak ve kendi elbisesini dikeceği bilgiyi üretmektir.” 
 
Kadınlar şimdi daha çok kadınlara yönelik üretim yapıyor. “Erkekler gündemimizde değil” diyen kadınlar yine de, “Deneyimlerinden faydalanmak isteyen erkek yoldaşlara deneyimlerini paylaşmaya hazır olduklarını” söylüyor. Kadınlar elde ettikleri gelirleri önce üretimin süreklileşmesi için ikiye bölüyor, bir bölümünü ihtiyaçlara ayırıyor geri kalanları da, “kendi aralarında eşit düzeyde” paylaşıyor. 
 
Okuma saatleri belirleyen ve okuma grupları oluşturan kadınlar aynı zamanda 8 Mart, Jineoloji gibi konuları da kendi aralarında tartışmaktan geri durmuyor.
 
MA / Kenan Kırkaya