Karaman: İstanbul Sözleşmesi kararı tüm hak temelli sözleşmeleri etkileyecek

  • kadın
  • 09:08 15 Mayıs 2022
  • |
img
ANKARA - Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını hukuka uygun bulması durumunda Türkiye’nin artık tüm hak temeli uluslararası sözleşmelerden Cumhurbaşkanı'nın kararıyla çekilebileceği uyarısında bulunan avukat İlayda Doğa Karaman, “Bu antidemokratik bir yöntem olacak” dedi. 
 
Kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” ne yönelik tartışmalar üç yıldır gündemde. Sözleşmenin uygulanması için mücadele veren kadınların, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla 20 Mart 2021’de verilen çekilme kararına karşı mücadeleleri sürüyor. 
 
Kararın iptali talebiyle açılan 200’e yakın davaya ilişkin duruşmalar Danıştay 10’uncu Dairesi’nde görülüyor. 28 Nisan’da 10 davaya dair görülen duruşmalara dair 15 gün içinde kararını açıklaması beklenen Danıştay, süre bitmesine rağmen kararını açıklamadan 7 Haziran gününe yine duruşma günü verdi. 
 
Danıştay’ın nihayi kararını ne zaman açıklayacağına dair tartışmalar sürerken merak edilen soruları 28 Nisan’da İstanbul Sözleşmesi’ni savunan avukat İlayda Doğa Karaman’a sorduk. 
 
İstanbul Sözleşmesi'ne dair tartışmalar 2020’den bu yana gündemde. Sözleşme neden bu kadar önemli? 
 
Çünkü İstanbul Sözleşmesi, diğer kadına yönelik şiddetin engellenmesine ilişkin yapılmış uluslararası sözleşmelerden farklı olarak toplumsal cinsiyet kavramını ilk defa ortaya koydu. Bunun yanı sıra, özellikle kadına yönelik şiddetin nedenini, toplumsal cinsiyet eşitsizliği olarak ortaya koyan bir sözleşme. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin nasıl sağlanacağına ilişkin çok detaylı yol gösterici bir sözleşme. Aslında, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, yaşanan her yerde yapılması gerekenleri anlatan bir sözleşme. Türkiye’de, kadına yönelik şiddet denildiğinde akla gelen tek çözüm olaylar yaşandıktan sonra yargılama aşamasında karşımıza çıkıyor. ‘Nasıl daha iyi cezalandırılabilir’ ya da ‘cezasını alacak mı, adalet yerini bulacak mı’ sorularıyla gündeme geliyor. Halbuki kadına yönelik şiddet de toplumsal cinsiyet eşitsizliği de sadece yargılamalarla ya da adalet sistemiyle çözülebilecek bir problem değil.
 
Peki, sözleşme bu noktada ne diyor? 
 
İstanbul Sözleşmesi bu noktada bütüncül bir politika sunuyor. Hem kadınların yaşam hakkını ortaya koyan hem de kadınların daha da bağımsız olması, kadın erkek eşitliğinin tam anlamıyla sağlanması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için neler yapılması gerektiğini ortaya koyan bir sözleşme. Devletin yükümlülüklerini ve yapması gerekenlere dair yol gösteren bir sözleşme. Bu nedenle her zaman gündemimizde olan ve uygulanması yönünde de devamlı olarak ısrarcı olacağımız bir sözleşme. 
 
Çekilme kararından önce de kadınlar sözleşmenin uygulanması için mücadele veriyordu. Buna karşı ‘uygulanmayan bir sözleşmeden çıkılmasına neden tepki gösteriliyor’ şeklinde yorumlar da geldi. Sözleşmeye kadınların bu kadar güçlü sahip çıkmasının nedeni ne?
 
İstanbul Sözleşmesi’nden önce Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) vardı. Ama İstanbul Sözleşmesi’nin gelmesiyle birlikte mevzuatlarımızda daha detaylı değişiklik yapılmaya başlandı. Aslında sözleşmenin uygulanan hükümleri de var. Ama kadınların tepkisi, sözleşmenin tam anlamıyla uygulanmaması yönündeydi. Çünkü, mevzuatta kısmi değişiklikler, uzaklaştırma kararı, önleyici tedbirler alma yönünde uygulamaları oldu ama devlet; bunların uygulanması, izlenmesi ya da kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle temalandırdığı bir politika önümüze koyamadı.  Sözleşmenin uygulanmaması yönündeki tepkiler buradan geliyordu. Ama sözleşmeden çıkıldıktan sonra kadınlar için  ‘uygulanmıyordu ne gerek var’ gibi bir tartışma söz konusu olmadı. Çünkü bir bütün olarak bu sözleşmeye ihtiyacımız var. 
 
 
Hak temelli sözleşmelerde sadece Cumhurbaşkanı yetkisiyle çıkılacağı kabul edilirse hukuki anlamda büyük bir yetki tanınmış olacak ve anti demokratik bir yöntem olacak.  
 
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Türkiye sözleşmeden çekildi. Ama başta siz hukukçular olmak üzere, sözleşmenin hala yürürlükte olduğuna dair ortak bir fikir var.  Cumhurbaşkanının kararı neden hukuksuz ve sözleşme şuan nasıl yürürlükte?
 
Sözleşmenin yürürlükte olmasını zaten kararın hukuksuz olmasına bağlıyoruz. Diğer yandan böyle bir karar verilmiş olsa da ‘biz sözleşmeyi uygulatmak zorundayız’ tezini kadınlar olarak savunuyoruz.  Anayasamızda uluslararası ve insan hak temelli sözleşmeleri nasıl kabul edileceğine yönelik detaylı bir açıklama var ama bundan çekilmesine yönelik bir kanun maddesi net olarak yok. Anayasa burada sessiz kalıyor. Ama burada iki faktör var; birincisi usulde paralellik ilkesi. Zaten savcılık da bu yönde hukuka aykırılık olduğunu ortaya koydu. Bunun dışında Anayasa’nın sessizliğine ilişkin geniş yorum yapamayacağımızı düşünüyoruz. Çünkü burada geniş yorum yapmak demek, sadece İstanbul Sözleşmesi’nden değil hak temelli tüm uluslararası sözleşmelerden tek bir kişinin kararıyla çekilebileceği anlamına gelmiş oluyor. Bu da demokratik açıdan büyük sıkıntıya yol açıyor. Meclis’in bu noktada Cumhurbaşkanı’nı frenlemesi gerekiyor. Hak temelli sözleşmelerde sadece Cumhurbaşkanı yetkisiyle çıkılacağı kabul edilirse hukuki anlamda büyük bir yetki tanınmış olacak ve anti demokratik bir yöntem olacak.  
Sözleşme, Türkiye’nin de büyük emeğinin geçtiği, Avrupa Konseyi tarafından oluşturulmuş bir sözleşme. Bu da demek oluyor ki; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından başvurulabilen tüm dosyalar kapsamında İstanbul Sözleşmesi hala bir kriter olarak karşımıza çıkacak. Bu nedenle, ihlal kararları gelmeye devam edecek ve Türkiye’nin kendi mevzuatında sözleşme kapsamlı değişiklikler yapması zorunlu olacak. Bu nedenle sözleşmenin hala yürürlükte olduğunu söylemeye devam ediyoruz. Cumhurbaşkanı’nın kararını uygun da bulsalar yine demokratik bir toplum olma şartlarından biri olarak sözleşmenin geçerliliğini karşımızda göreceğiz. 
 
Çekilme kararının ardından mevcut yasaların kadınları koruduğu iddia edildi. Pratikte durum nedir? Yasalar kadınları koruyor mu? 
 
En başından beri tüm söylemlerimizde bunun altını çizdik; adalet, eşitlikçi değil eril bir adalet. Çünkü ortalama bir erkeğin tavrından hareketle hazırlanmış kanunlar mevcut. Bu sebeple de kadınların ihtiyaçlarını ya da şiddetin önlenmesi için neler yapılması gerektiğini düzenleyen kanunlarımız sınırlı sayıda. Bu sebeple de problemlerle karşılaşıyoruz. Mevcut olan kanunlar, yetersizliklerine rağmen uygulanabiliyor olsaydı kadına yönelik şiddet oranlarında ciddi azalma görmüş olabilirdik. Ama devletin, siyasal iktidarın tutumu bunu olumlu yönde etkilemiyor.  Örneğin alınan uzaklaştırma kararları uygulanmıyor. Elektronik kelepçelerde ciddi sıkıntılar var. Kadına yönelik şiddet dosyalarının verisel olarak raporlanmasına ilişkin herhangi bir çalışma yok. İçişleri Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın verileri birbirini tutmuyor. Bu noktada büyük açık var. Bu açıkları kadın hakları alanında çalışma yapan, dernekler, vakıflar ve örgütlenmeler çözmeye çalışıyor. Ama bunun sorumluluğu devlete. Bunlar yerine getirilmediği sürece, kadına ve LGBTİ+’lara yönelik şiddetin de arttığını, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin çözülemediğini de göreceğiz. Cezalar bireyselde kalıyor, kararlar hakimden hakime göre değişiyor. Bundan da şikayetçiyiz. 
 
Kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik kanun teklifi de Meclis’ten geçti. Yasalaşan kanun teklifine ilişkin ne söylemek istersiniz? 
 
Evet burada, hala pişmanlığın neye göre belirleneceği belli değil. Bu kriterler bizim nezdimizde, failin takım elbise giyerek gelmesi ya da ‘pişmanım’ demesi olamaz. Burada  daha farklı kriterlerin ortaya konulması gerekiyor. Faillerin savunmalarda bile hala pişman olmadığını ortaya koyan birçok söylemi oluyor. Ama yine de indirim uygulanıyor. 
 
Çekilme kararının iptali için 200'ün üzerinde dava açıldı. Bunların ilk 10'u Danıştay'da görüldü. Bundan sonraki süreç nasıl işleyecek? 
 
Cumhurbaşkanı’nın yaptığı savunma dilekçesinde bazı davalar yönünden taraf ehliyeti olmadığı iddiası öne sürüldü. Onun dışında verilecek olan kararların her birinin birbiriyle uyumlu olması gerekiyor. Çünkü konu aynı. Bu nedenle görülen ilk 10 duruşmaya dair verilecek karar bir sonraki dosyalarda verilecek kararı etkileyecek. Ama buna rağmen Danıştay kararını açıklamadan 7 Haziran için de yine aynı konuda açılan davalar için duruşma günü verildi. 7 Haziran’dan itibaren yine duruşmalar görülecek. Ama dosyalar birbirinden farklı olsa da konu aynı olduğundan duruşmalar görülse de kararlar birbirini etkileyecek. Bu nedenle tüm dosyalar görülüp sonra karara çıkılacağını düşünüyoruz. Çünkü her ne kadar karar için 15 günlük süre öngörülüyor olsa da Danıştay buna uymaya da bilir. 
 
 
O salonda, o kadar insanla beraber olmak hayatımda kendimi en güçlü hissettiğim anlardan biriydi. Çünkü biz bunu her yerde söylüyorduk ama ilk defa devlet karşısında bu kadar kalabalık şekilde irademizi ortaya koymuş olduk. 
 
Açılan davalara dair Danıştay,  çekilme kararını hukuka aykırı bulmazsa nasıl bir karar vermiş olacak Türkiye açısından? 
 
Bu sadece İstanbul Sözleşmesi’ni nezdinde değil hak temelli tüm uluslararası sözleşmeler nezdinde Cumhurbaşkanı’nın kendi inisiyatifiyle çıkıp çıkamayacağına karar vermiş olacak. Danıştay, çekilme kararının hukuka aykırı olmadığı yönünde karar verirse, Türkiye’de artık Cumhurbaşkanı hak temelli tüm uluslararası sözleşmelerden tek başına çıkabilecek. 
 
28 Nisanda Türkiye kadın hareketi mücadelesinde tarihi günlerden biriydi. O gün kadınlar nezdinde açığa çıkan ortak mesaj neydi?
 
O salonda, o kadar insanla beraber olmak hayatımda kendimi en güçlü hissettiğim anlardan biriydi. Çünkü biz bunu her yerde söylüyorduk ama ilk defa devlet karşısında bu kadar kalabalık şekilde irademizi ortaya koymuş olduk. Duruşmada mahkeme başkanı da, ‘ben hayatımda hiç bu kadar kalabalık bir duruşma görmemiştim’ dedi. Çünkü orada bulunan kadınlar ve onlar gibi düşünen yüz binlerce kadın sözleşmeye sahip çıkıyordu. Her ne kadar hukuk nezdinde bir karar verilecek olsa da kadınlar İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkıyor. Öyle ya da böyle sözleşmenin uygulanması için elimizden gelen her şeyi yapmaya devam edeceğiz. O gün meslektaşlarımdan biri şöyle demişti; ‘Sözleşmeye gerek burada kanunlarla sahip çıkacağız gerekirse sokakta sahip çıkmaya devam edeceğiz.’ Çünkü, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için de kadına yönelik şiddetin son bulması için de sözleşme çok önemli. 
 
Danıştay farklı başvurulara dair 7 Haziran’a duruşma günü verdi.  Danıştay'da ki davalara sahip çıkılması noktasında bir mesajınız var mı?
 
Yine çok kalabalık bir şekilde 7 Haziran’da Danıştay’da olmamız gerekiyor. Bu hepimizin hayatını ilgilendiren bir konu, o yüzden herkesin çıkıp o gün Danıştay’a gelmesi çok önemli. Umarım yine çok kalabalık bir şekilde 7 Haziran’da İstanbul Sözleşmesi’ni bir kere daha savunmak için Danıştay’da oluruz. 
 
MA / Zemo Ağgöz