Avukat Ezer: Yeni düzenlemeler yerine İstanbul Sözleşmesi uygulansın

  • kadın
  • 09:32 19 Mayıs 2022
  • |
img

İSTANBUL - Danıştay Savcısı'nın İstanbul Sözleşmesi kararının kadınların verdikleri mücadelenin sonucu olduğunu belirten avukat Sezen Ezer, yeni düzenlemeler yerine İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması gerektiğini söyledi. 

Türkiye'nin ilk imzacısı olduğu ve 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da imzaya açılması nedeniyle kısaca "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nden AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kararıyla 1 Temmuz 2021’de çekildi. Kararın ardından kadınlar başta olmak üzere birçok siyasi parti, baro, sivil toplum örgütü ve sendika, sözleşmeden tek kişinin kararıyla çıkarılmasına tepki göstererek, Danıştay'a “kararın yürütmesinin durdurulması” talebiyle başvuruda bulundu. 
 
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK), “Anayasaya göre yürütme yetkisinin Cumhurbaşkanı’nda olduğu, milletlerarası anlaşmaların sona erdirilmesinde yürütme yetkisi vardır” gerekçesiyle itirazları reddetti. Ancak binlerce kadın, Danıştay’a başvurmaya devam etti. Bunun sonucunda 28 Nisan’da Danıştay 10'uncu Dairesi’nde, 10 kurumun talebi görüşüldü. Yaklaşık bin avukatın yetki belgesi sunduğu ve binlerce kadının Türkiye'nin dört bir yanından katılarak, İstanbul Sözleşmesi’ni savunduğu duruşmada Danıştay Savcısı “kararının iptali” yönünde mütalaa sundu.
 
Duruşmaya İstanbul’dan katılan avukatlardan Sezen Ezer, davaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
KADIN MÜCADELESİNİN YANSIMASI
 
İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin Danıştay Savcısı'nın verdiği mütaalayı olumlu bulduklarını ve bunun kadın mücadelesinin kazanımı olarak nitelendiren Ezer, devletin kadınların maruz kaldığı ihlal ve şiddete müdahale etmediğini vurguladı. İstanbul Sözleşmesi’nin imzadan çekilmesinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçtiğini hatırlatan Ezer, “Bu süreç içerisinde kadınlar bu kararın iptali için hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle de Danıştay'a da başvuruda bulundu. Bu başvuruların 10 tanesinin duruşması 28 Nisan’da Anakarada görüldü. Kadınlar sokakta ve yaşamın her alanında mücadeleye devam ettiler. Sözleşmeden vazgeçemeyeceklerini tekrar imzalanıp, etkin uygulanana kadar mücadele edeceklerini her defasında vurguladılar. Dolayısıyla verilen bu mücadelenin yansımasını biz aslında Danıştay’daki duruşmada verdiği kararda gördük” şeklinde konuştu.  
 
KADININ GÜCÜNÜ GÖRDÜK
 
Sözleşmenin kadın hareketi açısından önemine dikkat çeken Ezer, şunları söyledi: “İstanbul Sözleşmesi duruşmasının görüldüğü salonda yaklaşık bin kişilik bir kadın sayısı vardı ve içeri alınmayan, dışarıda kalan arkadaşlarımız da vardı. Salon o kadar doldu ki Danıştay’ın ilk sözleri ‘meslek hayatımda bu kadar kalabalık bir davaya şahitlik ediyorum’ demesi oldu. Duruşmanın başlamasıyla dışarıda kalan arkadaşlarımıza bir polis müdahalesi gerçekleştiğini öğrendik. Kadınlar içeri girmek ve o ana şahitlik etmek istiyorlardı. Bu sırada içerdeki kadınlar da duruma itiraz ederek, dışarıdaki kadınların da içeri alınmasını ve davanın böyle devam edilmesini talep etti. Bunun üzerine mahkeme heyetinin ‘salon çökebilir” bahanesiyle karşı karşıya kaldık. Biz o gün orada kadın hareketinin gücünü görmüş olduk. Mahkeme salonundaki atmosfer, oradan Danıştay kararının ne olduğundan ziyade kadınların bir yıl boyunca İstanbul sözleşmesine yönelik yürütmüş oldukları mücadeleni yansımasıydı.”
 
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN KAPSAYICILIĞI
 
Savcının, mütalaasında Cumhurbaşkanı'nın var olan usule uymadığı ve bu nedenle kararın hukuka aykırı olduğunu belirttiğini ifade eden Ezer, “Duruşmada Cumhurbaşkanı’nın avukatlarının da görüş belirtti. Avukatlar, Cumhurbaşkanı’nın böyle bir işlem tesis etmesine dair takdir yetkisinin olduğunu ifade ettiler. Bir diğer konuda, ‘Türkiye’ de zaten kadınları koruyan yasalar var. Bizim batı icadı bir uluslararası sözleşmeye ihtiyacımız yok. Bizim zaten düzenlemelerimiz var. Zaten sözleşmede kadınları korumaya yetmiyordu’ dediler. Bizde buna itirazlarımızı ifade ettik. Bu kararın neden Cumhurbaşkanı’nın takdirine bırakılamayacağını söyledik. Dolayısıyla Anayasa’da Cumhurbaşkanı’na verilmiş açıkça bir yetki yok ise Cumhurbaşkanı bir boşluktan yararlanarak, bu konuda takdir yetkisi olduğunu söyleyemez” dedi.
 
KADINLARIN MÜCADEELESİ 
 
Savcının, mütalaada Meclis onayıyla alınan uluslararası bir sözleşmenin ancak uluslararası bir kararla çıkabileceğini ve kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek kararın iptal edilmesi yönünde mütalaada bulunduğunu kaydeden Ezer, “Henüz buna ilişkin bir karar çıkmadı. Usulen Danıştay kararları yazılı olarak 15 gün içinde tebliğ edilmesine rağmen Danıştay, bunu 30 gün sonraya erteledi. Şimdi Danıştay heyetinin vereceği kararı bekliyoruz. 10 Haziran’da birkaç dosya görülecek. Savcının ‘hukuka aykırıdır’ mütalaasını elbette ki önemli buluyoruz. Danıştay’ın bu kararı vermesinde kadın hareketinin mücadelesi, etkisi ve gücünü çok görebiliyoruz. Biz buradan çıkan karar ne olursa olsun İstanbul Sözleşmesinin etkin uygulanana kadar mücadelemizi her yerde ve her alanda sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.
 
İKTİDAR SAMİMİ DEĞİL
 
İstanbul Sözleşmesi gibi temel bir uluslararası sözleşmeye ihtiyaç duyulduğunun altını çizen Ezer, sözleşmenin kadınları koruduğu ancak temel sorunun sözleşmenin uygulanmaması olduğunu belirtti. Var olan yasaların etkin uygulanmadığına dikkat çeken Ezer, af yasalarıyla faillerin ellerini kollarını sallayarak dışarıda gezdiğini vurguladı. Ezer, iktidarın kadına dönük şiddeti önlemeye dair öne sürdüğü düzenlemelerin samimi olmadığını vurgulayarak, yeni düzenlemeler yerine İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanmasının daha olumlu sonuçlar doğuracağını ifade etti.
 
ÇÖZÜM CEZA ARTTIRIMI DEĞİL
 
İktidarın yeni göstermelik yönetmeliklerle kadın mücadelesini oyalamaya çalıştığına işaret eden Ezer, sözlerini şöyle sürdürdü:“Yeni getirmeye çalıştıkları düzenlemelerde ceza artırımlarından söz ediliyor. Cezaların artırılması, kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini bir çözüm olmayacaktır. Asıl mesele toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ataerkil sistemin bu kadar her yere sirayet etmiş olması ve kararları veren hakimlerin, savcıların eril zihniyetinin sonucu olduğunu biliyoruz. Yani bu eril politikalarında yürütülmüş olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla sadece ceza artırmakla bu soruna çözüm bulamayız. Cezaların etkin uygulanmasına yönelik bir çözüm sunulmuyor. Var olan cezalar yeterlidir.”
 
MA / Esra Solin Dal