DİYARBAKIR - Merkezi sistemin özellikle kadın ve kültürün birbiriyle olan bağına saldırdığını belirten DBP Yerel Yönetimlerden Sorumlu MYK Üyesi Hediye Karaaslan, kendini öz gücüyle yöneten irade karşısında panikleyen merkezi sistemin eşbaşkanlık sistemini hedef alarak kayyum atadığını söyledi.
Kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik bir toplum hedefiyle yerel yönetim modelini 2014 yılında hayata geçiren Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), halk iradesiyle 102 belediyenin yönetimini aldı. Bu başarıyla birlikte kadın iradesini esas alan belediyecilik anlayışıyla kadın meclisleri, kurumları ve müdürlükleri kuruldu. DBP’li belediyelerin kadın meclislerinin tamamında 365 kadın üye yer alırken, 43 belediyede kadın meclisi, kurumu ve müdürlükleri açıldı. Kadına yönelik her türlü çalışmalar yürüten bu belediyelerde eş başkanlıkla kadın temsiliyeti güçlendi. Ancak hükümetin 15 Temmuz sonrası ilan ettiği Olağanüstü Hâl (OHAL) ile birlikte çıkardığı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile bu belediyelerden 94’üne kayyum atandı. 28 kadın eşbaşkan tutuklandı, 4’ü hüküm giydi. Kayyumların ilk hedefi kadın iradesini yok saymak olurken, bu süreç içerisinde 52 kadın kurumu kapatıldı. Kadın merkezleri iktidara yakın derneklere tahsis edildi, tabelalardan ve parklardan kadın ismi silindi. Kadın iradesine yönelik tüm yok sayma politikalarına rağmen çalışmalarını yürüttüklerini aktaran DBP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Hediye Karaaslan, yaptıkları belediyeciliğin halkın ve kadının iradesine dayalı belediyecilik olduğunu vurguladı.
‘ÇALIŞMALARIMIZIN ÖZÜ HALK BELEDİYECİLİĞİ’
Yaptıkları belediyeciliği demokratik, özgürlükçü ve cinsiyet eşitlikçi bir yerel yönetim anlayışı olarak tanımladıklarını dile getiren Karaaslan, “2014 yılında eşbaşkanlık ve eş temsiliyet olarak formüle ettiğimiz bir seçim sistemini ve yönetim sistemiyle girdik. Bu süreçte oldukça yüksek oylarla halkın onayını aldık. Ancak siyasi iktidar ve o dönemin muktedirleri eş başkanlık sistemimizi kriminalize etmeye çalıştılar. Ancak o dönemde de esas aldığımız tek şey halk iradesiydi. Halk bizim katılımcı özgürlükçü ve yerinden yönetim anlayışımızı onayladı” dedi.
Yaptıkları belediyecilik çalışmalarının özünün halkın belediyeciliği olduğunu vurgulayan Karaaslan, “Biz belediyeciliği sadece belediye binalarından ve devletin resmi mevzuatlarına ait olmadığını biliyoruz. Hiçbir zaman da çalışmalarımızı ne belediye binalarını ne de devletin resmi mevzuatlarına oturtmadık. Bir karar alınacaksa o yereldeki halkın ihtiyacına göre almayı esas aldık” ifadelerini kullandı.
‘MERKEZİ SİSTEM PANİK OLDU’
Yönetiminden bütçesine kadar halkla bir araya gelerek kararlar aldıklarını aktaran Karaaslan, şöyle dedi: “Yaptığımız tartışmalardan sonra bu kararları belediye meclislerine getirdik. Eksiklerimiz, aksak yönlerimiz ve hayata geçiremediklerimiz vardı ancak merkezi devlet anlayışı başlattığımız bu anlayışa bir dış saldırı başlattı. Toplumsal yaşam içerisinde kadının kendini var etmesini, ifade etmesini, yaşamının görünür olmasını, karar vermesini ve kendi öz savunmasını kendisi yaratmasını kabul etmedi. Bunun en somut örneği de eşbaşkanlık sistemine saldırması oldu.”
‘ÇALIŞMALARIMIZIN ÖNCELİĞİNDE KADIN VE KÜLTÜR VARDI’
Yerel yönetim anlayışlarının önceliğini kadın ve kültür çalışmalarının oluşturduğunu ifade eden Karaaslan, kadın ve kültür çalışmalarının birbiriyle bağı olduğunu belirterek, merkezi sistemin kadın ve kültürün birbirleriyle olan bağına saldırdığını aktardı. Karaaslan, merkezi sistemin Kürt kültürünü yok etme, tekleştirme ve asimile etme üzerinden kendini konumlandırdığının altını çizerek, “Belediye çalışmalarını kadınsız yürütme anlayışı içerisinde yer aldı. Klasik belediye anlayışına bakarsanız kadına dair bir kelime yok. Küçük çalışmaları kadın çalışmaları olarak ifade ederler oysa toplumsal sorunlar o kadar büyüktür ki kendilerinin küçük çalışmalarıyla getirmiş oldukları anlayışla kadın sorunu çözülemez” diye konuştu.
‘ÖRGÜTLÜ BİR KADIN GÜCÜNÜ ORTAYA ÇIKARDIK’
“Kendini bilen, ifade edebilen, kamusal alanda var edebilen ve kendini savunabilen örgütlü bir kadın gücünü açığa çıkardık” diyen Karaaslan, belediye binaları ve kurumlarının kendileri için simgesel olduğunu ve sadece birer araç olarak kullandıklarını, asıl amaçlarının bu örgütlü kadın gücünü ortaya koymak olduğunun altını çizdi. Belediyelere kayyum atanmasına rağmen asla bu mücadeleden vazgeçmeyeceklerine vurgu yapan Karaaslan, “Hala mahallelerdeyiz, kurumlardayız, sokaklardayız. Her ne kadar sistem bizim örgütlü gücümüze müdahale etse de biz mücadeleyi bırakmayacağız” diye belirtti.
‘ŞİDDETE KARŞI KADINLAR DAHA ÖRGÜTLÜ OLMALI’
25 Kasım Dünya Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'ne de değinen Karaaslan, kadına yönelik şiddetin merkezi sistemden ayrı düşünülemez olduğunu dile getirerek, sistemin kadının örgütlü gücünü yok ederek, kadına yönelik şiddeti kurumsallaştırmaya çalıştığına işaret etti. Karaaslan, örgütsüzlüğün kadın için soykırım olduğunu, örgütsüz kalan kadının sistemin saldırılarına daha açık halde olduğunu ve eril zihniyetin müdahalesine daha açık olduğunu söyleyerek, kadınların daha çok örgütlü olmasının önemli olduğunu kaydetti.