Erkek aklı ve siyasetin kadın halleri

  • kadın
  • 09:22 17 Aralık 2017
  • |
img

ANKARA - Bir dünya sorun tartışır ve “Kadın Enternasyonalizmi” gibi ağır konular üzerinde akıl yürütürken, aynı anda bu kadar samimi ve içten olmayı başarmak kadın dünyasına ait bir özellik. 

 
Yeni toplumsal formlar; bozulmalar, kaos ve kriz dönemlerinde şekillenir. Türkiye, OHAL’in ve baskı rejiminin koyu karanlık atmosferinden geçiyor. Üstelik ağır işkence kokusunun sardığı bir odada, sorguda üzerine çevrilmiş spot ışıkları altında yaşıyor bunu toplum. Ancak yine de gerçek aydınlık, her zaman kendisini fark ettirir. 
 
Mücadele sonucu yanan her ışık, mesafeler ne kadar uzak olursa olsun bu yüzden çekim merkezi haline gelir. Türkiye’nin yaşadığı bu musibetler belki de sol ve devrimci siyasetin, muhaliflerin, alternatif arayışı içinde olanların kendi çıkmazlarını, handikaplarını, nispeten benzeşme hallerini ve hatta benzeşmemek adına dogmatik yaklaşımlarını aşmaya vesile olur. Bazı örnekler bunun için umut aşılıyor. 
 
ERKEK TEDİRGİNLİĞİ
 
Dün Ankara’da gerçekleşen HDK Kadın Konferansı’nı izlerken elbette bu duygularla o ortamda bulunmuyordum. Her zamanki rutinlik içinde, önceki kongre ve konferansları izleme alışkanlığıyla oradaydım. Bir de “erkek aklına, erkek bakış açısına karşı bilenmiş” yüzlerce kadının bulunduğu ortamda, “bu sorunlu cinsi” temsilen orada yalnız olmanın tedirginliği ve bu tedirginlikle kendimi mümkünse görünmez kılma yaklaşımıyla oradaydım. 
 
Fakat sonradan anladım ki, hangi gerekçeyle olursa olsun, kendimi ve “erkekliğimi” önemsediğim kadar, kadınların umurunda değildim. Onların sorun ettiği erkeklik hali çok başkaydı ve bunun biçimsel olarak benim ya da bir başkasının görüntüsüyle alakası yoktu. Zira erkek olma halinin şekillendirdiği egemenlik farklı biçim ve şekillerde ortaya çıkıyor, iktidar oluyor, hükmediyordu. 
 
YÖRÜK KARADAĞ’A DUYULAN İLGİ VE KONGRENİN RENKLİLİĞİ
 
Kadınların özgürlük bilinçleri ile doldurdukları konferans salonuna ilk adım atan herkesi Ankara’nın o resmi, gri ve ayazını unutan bir sıcaklık karşılıyordu. Küçücük salona yüzlerce kadın doldu. Birçoğu tanıdık simalar; milletvekilleri, siyasetçiler, genç kadınlar, barış anneleri… 
 
Ancak uzaklardan gelenler de vardı. İzmir’den gelen Güllü Karadağ da bunlardan biriydi. Bütün görüntüsüyle tam bir yörük kadını. Meraklı bakışlarla salonu ve gelen kadınları izledi pür dikkat. Muhtemelen çoğu kendisine yabancı gelen kavramlarla bezenmiş konuşmaları dinledi. Yanına yaklaştım, yakasındaki kartta Mersin yazıyordu: “Merhaba, Mersin’den mi geliyorsunuz” dedim. Yakasındaki karta bakıp güldü ve kendi şivesiyle; “Aslında İzmir’den geliyom, ama buraya Mersin yazmışlar. Zararı yok” dedi. 
 
Başka kadınlar da geldi, tekrar sarıldılar, birlikte fotoğraflar çekildiler. Salonun geneline tam bir sarmaş-dolaş hali egemen oldu. Herkes birbirine dokundu, herkes birbirinin gözlerinin içine bakarak güldü. 
 
ERKEK SİYASETİNDEN FARKLILAŞAN BİR DÜNYA
 
Bu atmosfer karşısında erkeklerin ağırlıkta olduğu, sayısal olarak azınlıkta olsalar bile ruhsal olarak hakim oldukları benzer kongre, konferans ve toplantı ortamlarını canlandırdı gözümde. Aradaki kıyas belirgindi. Erkek ortamlarındaki insanlararası mesafeler ne kadar fazlaysa buradaki samimiyet o kadar açıktı. 
 
O ortamlarda, hiyerarşi, ast-üst ilişkisi ne kadar belirgin, insanlar arasındaki değer skalası ne kadar açıksa, kadınların ortamındaki yatay ilişki, eşit olma hali de o denli belirgindi. Elbette gördüğüm toplulukta kimi eksiklikler, toplumdan etkilenme halleri, iktidarın çekim merkezine sürüklenmenin işaretleri vardı. Ancak, hem dinlerdeki hem diğer eşitlikçi toplumsal düşüncelerdeki ideal yapıya en yakın oluşum kongre vesilesiyle karşımda duruyordu. Örneğin, karma kongrelerde, Kürt ve sol siyasetin bütün “eşitlikçi söylemlerine” rağmen, milletvekilleriyle fotoğraf çektirme yarışının aksine HDK Kadın Konferansı’nın yapıldığı salonda vekillerle bir iki fotoğraf çektirmenin dışında, insanlar genel olarak kongreye ilk kez gelen, kendisinden olmayan, farklı olanla bir araya gelmeye, sohbet etmeye ve fotoğraf çektirmeye çalıştı. 
 
KADIN ÇAĞININ HABERCİSİ GİBİ
 
Salondaki renklilik de göz alıcıydı. Demokratik İslam Kongresi’nden feminist kadın yapılarına, sosyalist gruplardan kimi siyasi partilerin kadın oluşumlarına, Güllü teyze gibi konuk olarak kongreye ilk kez katılanlardan Kürt hareketinin öncü gücü olan kadınlara kadar herkes yan yana, omuz omuzaydı. Söylemlerde önemli bir düzey, ufuk açıcı tartışma başlıkları vardı. Dünyanın yarısını oluşturan kadınların “Kadın Enternasyonalizmini” tartışma düzeyleri, faşizm çağına karşı kadın çağının habercisi gibiydi. 
 
TATLI TATLI SİYASET YAPMA BECERİSİ
 
Örneğin kimse kürsüden hiddetlenmedi, kimse kimsenin üzerine yürümedi. Çoğunlukta bir birine yakın fikirlerin birbirini tamamlayan boyutları dile getirildi. Ancak son derece içten uyarılar, eleştiriler de yapıldı. “Daha fazla empati yapmalıyız” dedi DİK Sözcüsü Hüda Kaya, sol cenahtan sıklıkla dile getirilen “dinci, İslamcı” gibi eleştirilerin, aslında bu vasıfları taşımayanlara hak etmedikleri bir paye atfetmek olduğunu söylerken, salonu dolduran çoğunlukla sol ve sosyalist olan bir dünya kadın tarafından aynı samimiyetle alkışlandı. 
 
TOPLANTININ KISIRLI HALİ
 
Toplantının perde arkası da bir o kadar renkliydi. Kadınlar bu toplantıyı lüks otel salonlarında yapmadıkları gibi, kongrenin yiyecek masraflarını komünal bir bölüşümle halletmişlerdi. 
 
İhraç edilen kadınların oluşturduğu bir dernek çoğunlukla, kadın buluşmalarının vazgeçilmezi olarak görülen mercimek köftesi, sarma, pasta ve börekler hazırlamıştı ve kadınlar bununla kongreye gelen herkesi doyurdu. Yemek arası verildiğinde, kadınların samimiyetini de fırsat bilerek, yiyecekler üzerinden katılımcılara takıldım “Maşallah konferansı da 5 çayına çevirmişsiniz” diyerek. Önce karşımda duran bir kadının fırlattığı sert bakışları hissettim üzerimde, sonra da bana duyurmak istemediği kısıklıkta, dişlerinin arasından çıkan “5 çayıymış, kısırmış… Siz ne anlarsınız, paylaşmaktan bölüşmekten” sözlerini. 
 
Sonra tanıdık bir arkadaş geldi. “Ne demek 5 çayı, illa başka canlılara zarar verip et mi yemeliyiz. Bunu yapmayınca ciddi olamıyor muyuz?” diye sordu.  Sustum. Çünkü siyasetin kadın halleri de çok yaşamın içinden, gereksiz bir ciddiyetle değil, düzeyli bir samimiyetle şekilleniyor.
 
MA / Kenan Kırkaya