‘Televizyon dizileri toplumu uyuşturuyor’

  • kadın
  • 09:05 19 Aralık 2017
  • |
img

İSTANBUL - Türkiye’de yayımlanan dizilere dikkat çeken Dizi Bamyaları Jüri Üyesi Yasemin Öz, “OHAL dönemi gibi politik şeylerin ele alınamadığı, sansür ve korkunun tavana vurduğu bir zamanda diziler, hem yapımcıların para kazanması, hem de toplumu uyuşturmanın bir yolu olarak kullanılır” dedi. 

Türkiye’de yayınlanan dizilerde öne çıkan cinsiyetçi, militarist ve ötekileştirici dil dikkat çekerken bu dili teşhir etmek üzere aralarında Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, Filmmor, Kadın Dayanışma Vakfı, Kaos GL’nin de olduğu, feminist gazeteciler ve sinemacılar, Dizi Bamyaları ödülünü açıkladı.
 
Özellikle cinsiyetçi ve militarist senaryoları nedeniyle “evlerden ırak olsun” dedikleri Diriliş Ertuğrul, Fazilet Hanım ve Kızları, Söz, Savaşçı, Aşk ve Mavi, İstanbullu Gelin gibi dizilerin içinde olduğu dizilere karşı tepkiyi yükseltme çağrısı yapıldı. 
 
Dizi Bamyaları Jüri Üyesi Yasemin Öz, bu ve benzeri dizilerdeki mesajların dönüşüme uğraması için mücadele edilmesi gerektiği görüşünde. 
 
‘CİNSİYETÇİ, MİLİTARİST, KAPİTALİST PERSPEKTİF’
 
Türkiye’de medya ve televizyon sektörünün film, dizi, program ve haberleri; cinsiyetçi, militarist, milliyetçi ve kapitalist perspektifle hazırladığını belirten Öz, buna karşı kadınların verdiği mücadelenin de yeni olmadığını söyledi. Öz, dizi sektörünün aslında bir toplumsal algı yaratmak için oluşturulduğunu dile getirdi. 
 
‘DİZİLER TOPLUMU UYUŞTURMANIN BİR YOLU’ 
 
Gazeteciliğin biraz riskli olduğunu; ancak dizi çekmek, kadın ve spor programı yapmanın riskli olmadığını dile getiren Öz, şunları söyledi: “OHAL dönemi gibi politik şeylerin ele alınamadığı, sansür ve korkunun tavana vurduğu bir zamanda diziler, hem yapımcıların para kazanması hem de toplumu uyuşturmanın bir yolu olarak kullanılır. O yüzden de dizi sektöründe son birkaç yıldır abartı bir patlama oldu. Mesela bir yıl önce bu kadar çok dizi izlemiyorduk. Bu kadar çok dizi de yoktu. Hayatımız dizilerle geçmiyordu. Dizilerde sürekli Yeşilçam’ın klasikleri ele alınıyor. İşte mağdur kadınlar oluyor ya da melek gibi çok masum, kötü özellikleri olmayan kadınlar yer alıyor; ama onun karşısında ise mutlaka, kötü kadınlar ve koruyucu erkekler vardır. Dizilerde bu klişelerin içinden asla çıkamayan, cinsiyetçiliği de buradan beslemeye devam eden formatı sürdürdüler.” 
 
‘NEGATİF KADIN KARAKTERİ ÇEŞİTLENDİRİLİYOR’ 
 
Dizilerde hırslı, kıskanç, başkalarına zarar veren kadın karakterlerinin çok öne çıktığını dile getiren Öz, geçmişte de bunun böyle olduğunu; ancak şu an daha fazla olduğunu ifade etti. Öz, toplumsal cinsiyet konusunda hiçbir şekilde dönüşüm istenmediğinin bu klişelerde gördüklerini dile getirdi. Toplumsal cinsiyet açısından negatifliğin arttığına dikkat çeken Öz, “Negatif kadın karakterlerini çeşitlendirme konusunda kendilerini aşmaya başladılar. Oysaki toplumsal hayata baktığımızda hırslı, rekabetçi, kıskanç, devirip döken erkek sayısıyla kadın sayısı orantısız. Bu kadar erkek bunu yaparken, bir kadın yaptığında rahatsız edici oluyor” dedi.
 
‘AŞK DİZİLERİNİN POLİTİK MESAJLARI OLABİLİR’ 
 
Kimi dizilerin bazı bölümlerini izlediğini ifade eden Öz, tahammül edemeyip izlemeyi bıraktığını söyledi. Dizilerde sorgulamanın olmadığını dile getiren Öz, kimi dizilerde kadının suçlu, erkeğin mağdur gösterildiğini söyleyerek, şöyle devam etti: “Bunları artık kadınların kabul etmemesi gerekir. Toplumun gerçekten bütün bu sistemde neyin hatalı olduğunu, gerçekte hatayı neyin yarattığını sorgulaması gerekir. Gerçek faillin kim olduğuna bakmak gerekir. Sahte failler, sahte mağdurlar yaratarak bu sorun çözülmeyecektir. Türkiye’de kadına yönelik şiddet çok fazla. İşte tam da bu gösterdikleri dizilerdeki gerekçelerle erkekler kadınları öldürüyor. Çünkü meşrulaştırıyorlar. Erkek ‘Bak gördün mü benim karım dırdırcı, benim karım da beni aldattı, demek ki ben burada mağdurum. Demek ki elime bıçağı alma hakkım var’ diyor. Bu meşruluğun kırılması gerekir. Toplumsal zihniyette bir dönüşüm gerekiyor. Konjonktür, kanalları ve yapımcıları tamamen apolitik ne göstersek diye gerçek hayatla ilgisi olmayan abuk sabuk aşk dizilerini çekmeye zorluyor olabilir. Ancak diyelim aşk dizisi çekmek zorunda kaldınız; bunun bile bir kalitesi ve felsefesi olmalıdır. Çeşitli itirazları çeşitli politik mesajları olabilir. En azından o politik mesajları erkekler lehine kullandıkları kadar kadın erkek eşitliği yönünde de kullanabilirler.” 
 
‘KADIN, ŞİDDET FAİLİNE AŞIK EDİLİYOR’ 
 
Başka bir diziden örnek veren Öz, kadının şiddet failine aşık edildiğini ifade ederek, “Topluma bunları empoze ediyorlar. Burada kanalların ve yapımcıların da ciddi bir sorumluluğu var. Apolitik bir şey çekiyorlarsa bile bu kadar vahimini çekmek zorunda değiller. Denebilir ki bunlar hayatın gerçeğidir. Hangi hayatın gerçeği de biz idrak edemiyoruz. Sürekli mafya mahalleleri, kaç tane hayatın gerçekliğine tekabül ediyor? Neden hayatın gerçekliği içerisinden başka öyküler değil de bu öyküleri çekmeyi tercih ediyorlar? Bu tür dizileri çok sıkıntılı bulduğumuz için itirazımız var” dedi.
 
‘MİLİTARİST DİZİLER HALKLAR ARASINDA ÇATIŞMAYI TERCİH EDİYOR' 
 
Militarist öğeleri olan hiçbir diziyi izlemediğini söyleyen Öz, fragmanlarını izlemenin bile yeterli olduğunu ifade ederek, “Militarizm ve milliyetçilik propagandası yapan ve toplumsal kriz sorunları, halklar arasındaki çatışmayı hatta savaşı, savaş perspektifinden vermeyi tercih eden dizileri gerçekten izleyemiyorum. Bu olayın boyutunun bir gerçekliği var, kabul ediyorum. Ama bir yapımı yaratırken, sorunu çözmeye mi katkıda bulunmak istiyoruz, yoksa bir barış perspektifi mi kurmak istiyoruz? Barışa fayda sağlayacak bir şey mi yapıyoruz, yoksa mevcut kutuplaşmayı şiddeti, savaşı körükleyici yapımları mı tercih ediyoruz?” diye sordu. Öz, ayrıca farklı etnik kimliklerin ve LGBTİ bireylerin dizilerde karikatürize edildiğini ve komedi unsuru olarak kullanıldığını sözlerine ekledi.
 
‘SİSTEME İTİRAZ OLSUN İSTEMİYORLAR’
 
Hak ihlallerinin arttığı dönemlerde bu tür dizilerin artmasının nedenlerine de dikkat çeken Öz, “Bu tip yapımlardan medet umulmasının sebebi, hem kanalların ve yapımcıların kapitalizmle olan ilişkilerinden hem de sistemin sürmesini istemeleriyle ilgilidir. Sisteme itiraz edici yapımlar çekmeyi tercih etmemelerinin bence şöyle bir boyutu var. Resmi ideolojinin, resmi tarih dediğimiz şey aslında yalnızca geçmiş değil. Şu anda da her gün resmi tarih yazılmaya devam ediliyor. Bir resmi tarihi yazıldığı şekliyle gerçek kabul edilmesi için kitlelerin dikkatini farklı şeylere yönlendirmek ve o resmi ideolojiyi onaylayan insanları oraya kanalize eden düşünce biçimlerinin aktarılmak istenmesindendir.”
 
‘İTİRAZI YÜKSELTMELİYİZ’
 
Cinsiyetçi, militarist dizilere toplumun itiraz etmesi gerektiğini söyleyen Öz, “Türkiye’deki insanların ekonomik seviyeleri ve bulundukları şehirler, nüfus dağılımı, eğlenceye ne kadar para ayırabildikleri, eğlence olarak neyi tercih ettiklerine bakarsanız televizyonun topluma ulaşmak açısından en önemli kaynak olduğunu düşünüyorum. Ana kaynak ve güçlü bir araçtır. O güçlü aracın karşısında onun yaydığı mesajların dönüşüme uğraması için mutlaka bir mücadele verilmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.
 
MA / Sadiye Eser