DİYARBAKIR - Dakyanus Antik Kenti’ne yapılmak istenen karakol, Danıştay kararıyla durduruldu. Arkeolog Ahmet Kınay, Koruma Kurulu’nun verdiği kararı “kültürel soykırım” olarak tanımlarken, avukat Devrim Barış Baran, projeden vazgeçilmesini istedi.
Köklü tarihi mirasıyla bölgenin en eski yerleşim yerlerinde biri olan Diyarbakır’ın Lice ilçesi, bugün “güvenlik alanı” ilan edildiği gerekçesiyle insan geçişine dahi izin verilmeyen bir bölge haline geldi. Bu sebeple geçmişten bu yana aktarılan kültürel ve tarihi kalıntı ve alanların akıbeti dahi bugün bilinmiyor. Dêştâ Fîsê (Fis Ovası) bölgesinde bulunan Dakyanus Harabeleri (Antik Kenti) de bunlardan biri. 2003 yılında ‘1’inci Dereceden Sit Alanı’ ilan edilen antik kentini de bünyesinde bulunduran alan, 1 Eylül 2015’de “Geçici Askeri Güvenlik Bölgesi” ilan edildi. Ardından aynı yıl 17 Aralık’ta Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı, Dakyanus Antik Kenti üzerine üs bölgesi ve çevresine 435 metre uzunluğunda duvar yapma talebinde bulundu. Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu da bu kararı onayladı. Askeri üs ilan edilen alanda 2016 yılında karakol inşa edildi.
Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi, kurul kararına karşı İdare Mahkemesi’nde dava açtı ancak dava “taraf olmadıkları” gerekçesiyle reddedildi. Danıştay, “Bu askeri üs bölgesinin geçici olup olmadığı, ne kadar süreyle yapıldığının bilinmediği, yapılacak imalatların arkeolojik sit alanına etkisine dair bir değerlendirme yapılmadığını ve oluşturulması gerekli bir bilim kurulunun oluşturulmadığı için” Koruma Kurulu’nun kararını iptal etti. Bunun üzerine bu kez davalı olan Kültür ve Turizm Bakanlığı, karara itiraz etti.
Antik kent, bugün hala karakol alanı içerisinde yer aldığı için yaşanan tahribatın ne boyutlarda olduğu bilinmiyor.
‘BETON DÖK’ KARARI
Dosya avukatı Devrim Barış Baran, tarihi kente dikilen karakolun Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun verdiği izinle inşa edildiğini söyledi. Bu kurulların koruma yönünde karar alması beklenirken, tersi yönde kararlar verdiğini dile getiren Baran, “Orada böylesi bir askeri üsse izin verilmemesi gerektiğini düşünüyorduk. Buna rağmen resmen oradaki kültürel varlığı ve tarihi yok edecek, tahrip edecek şekilde bir karar verildi. Alanın arkeolog eşliğinde kazılması ve çok ince bir iş yapılması, oraya kesinlikle iş makinasıyla girilmemesi gerekiyordu. Ancak ‘arkeolojik kazı bulunursa üstünü betonla ört’ diye çok absürt bir karar verildi” diye belirtti.
İLK DAVA REDDEDİLDİ
Mimarlar Odası'nın bu karara ulaştığını, ardından da bu kararla ilgili dava açılması talebiyle kendilerine müracaat ettiğini aktaran Baran, şunları ekledi: “Kurul kararının hemen akabinde biz de dava hazırlıklarımızı yapıp, Bölge İdare Mahkemesinde 'yürütmeyi durdurma' talebiyle dava açtık. Bu işlemin hukuka aykırı ve telafisi güç bir durum yaratacağını ve burada yaratılan tahribatın bir daha geri dönüşü olmayacağını belirttik. Fakat İdare Mahkemesi 'Mimarlar Odasının taraf ehliyeti yoktur' dedi. Yani mahkeme bu davayı açmakta ‘hukuki bir yararımız yoktur’ diyerek davayı reddetti.”
DANIŞTAY BEKLENECEK
Bunun üzerine mahkeme kararını Danıştay’a taşıdıklarını kaydeden Baran, Danıştay’ın taleplerini doğru bulduğunu ve Koruma Kurulunun almış olduğu kararın iptalini sağladığını söyledi. Baran, idarenin karara karşı Danıştay’a yaptığı itiraza dikkat çekerek, “Danıştay’ın kararını bekleyeceğiz, fakat şöyle bir durum var. İdare mahkemeleri kararları, 30 gün içerisinden yerine getirilmelidir. Yani oradaki mevcut kararların idare tarafından geriye alınması gerekmektedir. İnşa edilen yapı askeri alanda olduğu için antik kente yaptığı müdahaleyi bilmiyoruz. Orada ne yapılmış, neler tahrip edilmiş göremedik. Fakat bunların ivedilikle geriye alınması gerekiyor. Yoksa tarihi ve kültürel bir alana izin dışında müdahil oldukları için suç işlemiş oluyorlar” dedi.
ANTİK KENTİN AKIBETİ
Koruma Kurulu’nun kararının “absürt” olarak değerlendirseler de ortada bir karar olduğunu ve karar içerisinde kısmi de olsa “koruma” sorumluluğunun yer aldığı üzerinde duran Baran, devamında şunları söyledi: “Öncelikle bu karara uyup uymadıklarına da bakmak gerekiyor. Kurulun aldığı kısmi karara da uydular mı? Tarihi yapıları yerle bir etmiş ya da arkeolojik katmanları bulup bunları tamamen harap etmiş de olabilirler. Eğer böyle bir şey varsa suç işlemiş oluyorlar. İkinci bir husus ise bölge koruma kurulunun suç işlemiş olduğunu düşünüyorum. Korunması gereken bir alana bu izni vermemesi gerekiyordu. Bu görevi kötüye kullanmış sayılıyorlar. Çünkü koruma adına yapacağı şeyi korumama adına yapmış oluyor. Bundan sonra yapılacaklar için koruma kuruluna suç duyurusunda bulunmak gerekiyor.”
İNSANLIĞIN ORTAK MİRASI
Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi Eşbaşkanı Sema Aslan ise, Dakyanus Antik Kenti ile ilgili 2015 tarihinde Koruma Kurulu’nun verdiği kararı basından duymaları üzerine dava açtıklarını ancak reddedildiğini anlattı. Danıştay kararına atıfta bulanan Aslan, Türkiye’de adalet işleyişinin geriden geldiğine dikkat çekti. Antik kentin tarihi ve mimarisi ile insanların yaşam şekillerini yansıtacak bir yapıya sahip olduğu düşünüldüğü için açığa çıkarılarak korunması gerektiğini vurgulayan Aslan, “Öğrenebildiğimiz kadarıyla Diyarbakır Surlarının bir minyatürüyle etrafının çevrili olduğu bir yer. Onun içerisinde de bir kent var. İnsanlığın ortak mirası oldukları için turizm açısından da insanların bakış açısını değiştirecek bir çalışma olacaktı. Ancak bugün yok olmakla yüz yüze. Bu mirasa tüm insanlığın ve tüm kurumların sahip çıkması gerekiyor. Bu sadece Dakyanus’la ilgili değil. Surlar ve Sur içerisindeki tarihi yapılar da aynı şekilde korunması gereken yapılardır” ifadelerini kullandı.
TARİH YERLE BİR EDİLDİ
Kanunda 1’inci Derecede Sit Alanı ilan edilen bölgelere bir çivi dahi çakılamayacağının yer aldığının altını çizen Arkeolog Ahmet Kınay da aksi halde hapis cezası öngörüldüğüne işaret etti. Bölgede 1’inci Derecede Sit Alanı ilan edilen bir çok tarihi alanın karakol, Hidro Elektrik Santrali (HES) ve baraj projeleriyle yıkıldığı, yerle bir edildiği ve hatta üzerine beton döküldüğünü anlatan Kınay, “Bu anlamda Siirt, Batman ve Van örnekleri var. En bildiğimiz örnek ise Batman’dır. Hasankeyf, hem sular altında bırakıldı hem de bir sit alanının bulunduğu bölgeyi betonlaştırdılar. Hasankeyf’in olduğu yol güzergahı üzerinde binlere yakın tarihi mekan vardı. Hepsi sular altında kaldı” diye belirtti.
HALKA TEHDİT
Koruma Kurulu’nun Dakyanus için tarihi bulgunun üzerine “beton dökün” kararı vermesini “kültürel soykırım” olarak tanımlayan Kınay, “Bizler okula gittiğimizde bize, ‘Doktor ameliyat sırasında hastasına yanlış bir operasyon yaparsa bu hastanın hayatına mal olur’ diye bir örnek verilirdi. Arkeolog bir kazı sahasında yanlış bir işlem yaparsa, bir halkı yeryüzünden silmeye kadar götürebilir. Bu yaptıkları gerçekten korkunç” diye vurguladı.
KÜLTÜREL SOYKIRIM
Türkiye’de iktidarın İslamcı kesimlerin eline geçmesiyle arkeoloji alanında daha derin çalışmalar yürütüldüğüne dikkat çeken Kınay, Türkiye’de Kürtler dışında farklı halklarından kimsenin kalmadığını ve diğer halkların yüksek oranda asimilasyona tabii tutulduklarını söyledi. Türkiye’de yeni bir siyaset yöntemi olarak din siyasetinin geliştirilip etnik kimliklerin değil dinin birleştiriciliğine atıfta bulunulduğuna değinen Kınay, “Bundan dolayı geçmişe dair şöyle bir alerjileri doğdu, Türkiye’de din, dil ve ya tarih farklılıklarına karşı düşman kesildiler. Kürtler, kendi dillerini konuşurlarsa, bununla birlikte farklı bir kimliğe ait oldukları ortaya çıkardı. Burada kazı alanlarında Roma’ya, Kürtlere ya da Araplara ait bir şey ortaya çıkarsa bu farklı kimlikler otomatik olarak kendilerinin Türk yerine başka bir etnik guruba ait olduklarını düşünecekleri için bu şekilde kültürel soykırıma dayalı net bir siyaset yürütüyorlar” şeklinde konuştu.
HAFIZASIZLAŞTIRMA
Kültürel soykırımın bir diğer yönüyle “hafızasızlaştırma” ve “insanların yaşadıkları topraklardan bağlarını kopartmak” anlamına geldiğini söyleyen Kınay, son olarak şunları kaydetti: “Türkiye tarih alanında müthiş paralar harcayan bir devlet. Belediyeler, kaymakamlıklar ve valiler her sene bu alanda 200’den fazla konferans sağlıyor. Bu anlamda kendi kurgusal tarihini yaratmaya çalışıyorlar. Antik kentin tarihiyle ilgili elimizde bir veri yok ama şu şekilde bir tahmin yürütebiliriz: Romalılar gelip de burayı keşfedip yerleşmediler. Lice bölgesinin stratejik olmasını ve daha öncesinde buralarda insanların yerleşik hayatı geçtiklerin biliyorlardı. Diyarbakır özelinde, Lice, Ergani, Bismil tarihi Göbekli tepeden daha eskidir. Göbekli Tepe’nin en eski katmanı M.Ö. 9 bin 600 ile 9 bin arasına denk düşmektedir. Bismil’deki Körtük Tepe’nin ise tarihi M.Ö. 11 bin 500’e kadar denk düşmektedir. Bu bağlamda Diyarbakır tarihi daha eskidir diyebiliriz. Burada STK’lere ve Barolara çok iş düşüyor."
MA / Ceylan Şahinli