'Sessizliği Duyamıyoruz' sergisi sanatseverle buluştu

img
ANKARA - Farklı kültürlerde yaşasalar dahi benzer yaşanmışlıkların olduğu farkındalığıyla bir araya gelen 52h25 kolektifi, açtıkları sergiye çağrı yaptı. 
 
52h25 kolektifi, ilhamını, tesadüf eseri bulunan “Dünyanın en yalnız balinası” lakaplı ve sadece birkaç frekans farklı seslendiği için türlerinin arasında duyulmayan 52 Hertz Balinası’ndan alıyor. 52h25 kolektifi sanatçıları da çalışmalarını “Okyanusa bir başkaldırı ve bir arada susarak çok şey anlatış” olarak tanımlıyor. Kolektifin “Sessizliği Duyamıyoruz” başlıklı ilk resim sergisi, 22 Mayıs tarihine kadar Parus Mekan’da sanatseverlerle buluşuyor.
 
52h25 kolektifi, “Sessizliği duyamıyoruz” adlı sergilerinin tanıtım metninde şu ifadelere yer verdi: “Duyamadığımız sessizliğin içinde türlü çığlıklar, kahkahalar ve susmalar var. Yeri geliyor, duyamadığımızın aslında kendi çığlıklarımızın ta kendisi olduğunu fark ediyoruz. Ya da çığlıklarımızın duyulmadığından dem vurup, gündelik sessizliğimize dönüyoruz. Sosyal çevremizde, ailelerimizde, işyerlerimizde; gündelik hayat denen saçmalığın, farkına varmamızı engellediği her durumda; maruz kaldığımız tutumlar ve durumları açtık. Fark ettik ki, bu oluşlar her birimiz için, sessizce içinde büyüttüğü, farklı frekanslarda çığlıklar haline gelmişlerdi. Taciz, cinayetler, cinsiyet ayrımcılığı, ikilik, mobbing, toplum baskısı, ‘öteki’lik, nezaket, kabalık, anlaşılmamak, anlayamamak. Terimler, kavramlar, birer bulut haline geldiğinde, her birimiz sadece derinlerden su yüzeyine sıçrayıp, o terimlere basit bir dokunuşla ‘bunu ben de yaşıyorum’ diyebildiğimizi fark ettik.”
 
Sergide resmi bulunan sanatçılar, üretimlerini Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
 
‘GÖĞE BAKAMAMA DURAKLARI’
 
Ortak hafızalar ve geçmişlerin var olduğuna değinen Head With Wings mahlaslı Tolga Görgün, “Kolektifimiz, farklı kültürlerden geliyor olmamızın, benzer travmalardan geçmediğimiz anlamına gelmediğinin ispatı niteliğinde. Yaşadığımız coğrafyada her gün belli asimilasyonlar uygulanırken, özellikle bir cins üzerine cinayetler şuursuzca işlenirken, kimine göre küçük aslında yankısı çok büyük olacağı türevlerini her gün yaşadığımızı birbirimize itiraf edemeyeceğimiz gerçeği var” dedi. 
 
Görgün, “Göğe Bakamama Durağı” resminde aktarmak istediklerini ise şöyle paylaştı: “Denizi göremiyorsun, yeşili soluyamıyorsun, yolda yürürken sürekli somurtan insanlar var. Gökyüzüne bakamıyorsun, binalar üstüne kapanıyor. Binalar aslında konfor alanlarımız değil, üzerimize kapanan, iletişimimizi zorlaştıran, hapishane gibiler. Bu kadar renkli olmasının sebebi, sempatik gösterilmeye çalışılan, aldatmacadan ibaret olmaları. Sürekli zorunda kaldığımız keşmekeşlere takılıyoruz. Her yerde ‘Göğe bakamama durakları’ var. Kocaman bir toz bulutu ve duvara bağıran insanlar şehri.”
 
‘CİNSİYET BÜKÜCÜ’LERİN HİKAYELERİ
 
Wiggy Glancer mahlaslı sanatçı, çalıştığı temanın cinsiyet kimlikleri ve “yerelden evrensele” göndermeler yapmak olduğunu söyledi. Metafor olarak kullandığı materyaller ve fütüristtik görünen mekanların yanı sıra kendisine ilham veren kült isimleri de kullandığını belirten Wiggy Glancer, “Bu isimler problem edindiğim cinsiyet kimliklerinde de normları kıranlar olduklarından bana zengin imgeler sağlamakta. ‘Gender bender’ temalı çalışmalarımda ‘cinsiyet bükücü’ çağına yön vermiş kişilerin hikayelerini kendi perspektifimden anlatıyorum. Uzun yıllardır ayak seslerini duyduğumuz, son yıllarda daha çok karşımıza çıkan cinsiyet normlarının ne derece doğru olup olmadığını, bazen bir yüzleşme, bazen hikayeleşmiş resimlemeler üzerinden aktarıyorum” dedi.
 
‘ÜLKENİN DURUMUYLA BAĞ KURMAYA EVRİLDİK’
 
Önceden ürettiği işlerin bireysel olduğunu ve hiçbir durumu etkilemeyeceğini düşündüğünü belirten Delicta mahlaslı sanatçı, “Zamanla sosyolojik, ekonomik her açıdan baskı altında olduğumuzu görmemle beraber ülkenin durumuyla bağ kurma noktasına evrildik” dedi. Kaygıların artmasıyla resim yapmanın zorlaştığını ifade eden Delicta, “İşlerimde genelde iletişimin görünmeyen tarafı ve hislerin saklanmadan yaşanabilme ihtimali ile ilintili çalışıyorum. Kısaca hissettiğim bir duyguyu bükmeden dürüstçe yansıtmaya çalıştığımı söyleyebilirim” diye belirtti.
 
‘SESSİZLİĞİ DUYMAMIZ GEREK’
 
Anlatması gerekenler olduğu ihtiyacıyla ekibe katıldığını söyleyen Oz mahlaslı Öznur Enli, sadece kendi adına değil sesini çıkaramayan insanlar için de ürettiğini belirtti. Belli haksızlıklara karşı duran insanlar olarak buluştuklarını belirten Enli, “Boşluk yaratmak ve bu boşluğa yerleşmek istedik. Geçmişten beri bize susmayı, yaşamımıza devam etmek için başımızdan geçen durumları başkalarının duymaması gerektiği öğretildi. Bu yüzden sessizliği duyamıyoruz ama duymamız gerekiyor. Toplum baskısıyla kişi suçu kendinde arıyor. Halihazırdaki kalıpların içine sıkışıyoruz. Her şey kümülatif, toplum ile birey birbirinden ayrı değerlendirilecek şeyler değil. Bu koşulları oluşturan da toplum. Bu serüvende çok fazla insanın sesini duydum” şeklinde konuştu.
 
KADIN PORTRELERİ
 
Kolektifin kendisini bulduğunu söyleyen Güneş İkbal, “Aynı frekanstayız, ‘duyamıyoruz dediğimiz sesi sen duyuyorsun’ dediler. Kendimizi, çevremizdeki birkaç kişiden ibaret sanıyorduk. Bu kadar insan hep beraber yalnız olamayız dedik” şeklinde konuştu. Kadın portrelerine odaklandığını söyleyen İkbal, bunun ülke konjonktürüyle ilgisi olduğunu belirtti. Birebir yaşanmasa dahi bilincin bir noktasının kadın ya da LGBTİ+ kimlikleri üzerinden “öteki” olmaya odaklandığına dikkati çeken İkbal, “Çalışmalarımda cinsel kimliklerimizin ve cinsiyet yönelimlerimizin ötesinde görünen düzlüğü -içinde bulunduğumuz gerçeklikteki karanlık görülerimizin aksine- belli bir harmoni içerisinde vermek istedim” dedi.
 
‘ÖRGÜTLENMİŞ BALİNALAR’
 
Oluşturduğu ağ haritası aracılığıyla bireysel ve kolektif üretimlerin ilişkisini görselleştiren Riff-Raff mahlaslı sanatçı ise şunları ifade etti: “Hayatta hepimizin bir hızı var. Hızın içinde birbirimizi duyamıyoruz ya da duymuş gibi davranıyoruz. Şimdi, geçmiş ve şu anda göremediğimiz birçok hikaye var. ‘Öteki Balinalar’ serimizde gizleri görünür hale getiriyoruz. ‘Görüneni duydun mu hiç’ adlı kategorimde ise seslerdeki ifadeleri öne çıkaran işleri duyurmaya çalışıyorum. Algıları terse çevirmek, gördüğünü duymak veya duyduğunu imgelemek. Platformdaki balinaların hepsi başka yerlerde yüzerken şu an hepsi aynı yere toplanmış ve yukarı çıkmaya çalışan imgeler, örgütlenmiş balinalar diyebiliriz.”