ANKARA - AFSAD ve Halkevleri ortaklığında gerçekleştirilen atölye kapsamında mülteci çocukların, yaşamlarına dair çektikleri fotoğraflar sergilendi.
Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) ve Halkevleri ortaklığında “Mülteci çocuklar için fotoğraf atölyesi”, 5 Kasım’da Ankara’nın Mamak ilçesinde bulunan Mutlu Park’ta düzenlendi. Mülteci çocuklar, günlük yaşamlarını kendileri fotoğrafladı. Çocukların çektiği fotoğraflardan oluşan sergi de, aynı parkta açıldı. Sergide, savaşın ve yıkımın etkileri, göç sonucu yaşadıkları yabancılaşma gözler önüne serildi. Erken yaşta savaş ve yıkımın gölgesinde büyüyen çocuklar, aynı zamanda psikomotor gelişimi de sergiledi. Çocukların her gün oyun oynadıkları parkta çekilen fotoğrafların aynı parkta gösterildiği sergiye, yoğun ilgi gösterildi.
'OYUN, OYUNCAĞIM VE ÇOCUĞUM' EVRİMİ
Serginin düzenleyicilerinden belgesel fotoğrafçı Mehmet Özer, serginin amaç ve hedeflerini anlattı. Uzun soluklu çalışmanın Eylül ayında sona erdiğini ve sergiyi açtıklarını belirten Özer, "Atölye, oyun, oyuncağım ve çocuğum evrimini, toplumsal rolünü inceledi ve alt başlıklarında da SMA hastası çocukların, atık ve kağıt toplayan çocukların, şiddet görmüş çocukların, çalışan çocukların eğitim ve oyun hakkı üzerinde kurulmuş çalışmalardan oluşan bir proje oluşturduk” dedi.
SAVAŞTAN EN ÇOK NASİBİNİ ÇOCUKLAR ALIYOR
Çocuk olmanın serginin öznesi olduğunu vurgulayan Özer, “Çocuk üzerinde mülteci algısını görmeye çalıştık. Bir anlamda fotoğrafı bir oyuna dönüştürerek, yabancılaştırılan çocukların mutsuzluklarına bir soluk olsun diye yaptık. Çoğu çalışmalar gençler üzerinde yapılır, oysa savaşların ve yoksulluğun en büyük yükünü çocuklar ve kadınlar çekiyor ama görünmeyenler de onlardır. Biz çocukların sevinçlerini görünür kılmak, başka bir ülkede çocuk olmayı anlayabilmek ve belki de bize çocuk olmayı öğretirler diye umut ettik. Aslında çocuk olmayı, sevgi ve güven üzerine kurulmuş bir ilişkiyle çocuk olmayı onlardan öğrendik” diye anlattı.
FOTOĞRAFI OYUNA DÖNÜŞTÜRMEK
Serginin çocukların oyun alanı olan parkta yapılmasının önemine değinen Özer, “Dersimizi burada yaptık, oyunlarımızı burada oynadık, fotoğraf çekimimizi burada yaptık. Bir anlamda sergiyi mahalleye taşıdık. Çocuklar mahalleli, aslında bir nevi yaşantılarını ve öğrendiklerini fotoğrafta görünür kıldık. Asıl amacımız fotoğrafı oyuna dönüştürmek. Çocukların seçebilme, farkında olabilme ya da kendi düşüncesini, duygusunu ve heyecanını anlatabilme araçlarını yaratmaya çalıştık. Bu eğitim bir hafta sürdü, her gün iki saat buluştuk. Onlara temel fotoğraf bilgilerini aktardık, sonra onlara birer fotoğraf makinesi verdik. Mahalleye daldılar ve kendileri fotoğraf çektiler. Güzel bir sergi çıktı. Başarılı bir çalışma olduğunu söyleyebiliriz" diye belirtti.
MÜLTECİ ÇOCUKLARIN TEDİRGİNLİĞİ
Çalışmanın başında mülteci çocukları çalışmaya katmakta zorlandıklarını aktaran Özer, şunları söyledi: “Bize yakınlaşmak konusunda ürkektiler. Sonuçta ne olunacağı bilinmeyen yabancı yerdeler, yalnızlar ve yaşadıkları kötü deneyimleri var. Gerek sınır çıkışlarında, gerekse buradaki yoksulluk deneyimleri, ötekileştirmenin yarattığı travmaları var, bu nedenle tedirgindiler. Mülteci olmak bilinmez bir durumdur. Onlar farklı bir deneyimden, savaştan, sınırdan kaçarak geldiler. Gece ve gündüz demeden korkularıyla geldiler. Yine burada korkularıyla yaşıyorlar. Bu yüzden önce bu çalışmayı anlamadılar ama daha sonra ders saatinden önce gelmeye başladılar. Bir gün önce bekleyişe başladılar. Aileler de çocuklar da değişimi görünce, çalışmaya daha rahat gönüllü olarak katılımlarını sağladılar. Zaman içinde artık ayrılamaz olduk. Artık çocuklardan ‘ne zaman geleceksiniz’, ‘neden gelmediniz’ telefonları almaya başladık. Biz artık onlarla çocuk onlar da bizimle yerleşik halk oldular.”
Çocukların fotoğraflarda kendilerini gördüklerini ifade eden Özer, “Kendilerini, arkadaşlarını, oyun alanlarını, mahallelerini, evlerini çektiler. Onlar fotoğrafların nasıl oyunlaştırıldığını gördüler. Kendilerini oyunların bir parçası haline getirdiler” dedi.
İKTİDARIN MÜLTECİ POLİTİKASI
İktidarın mülteci politikasını eleştiren Özer, şöyle devam etti: “Bu yüzyıl, kapitalist ve barbar dünyanın, paylaşımların bedelini ödettiği insanların yaşadığı ağır travmaları, ölümleri, hastalıkları, çocuk ve kadın istismarları, emek istismarı gibi bir yığın sorunların yaşandığı ve her ülkenin başat sorunları haline geldi. Bu mülteci sorunu salt siyasal iktidarların kendi hükümdarlıklarının sürekliliğini sağlamak için değil, onların hepsine insani bir özne olarak davranmak ve yaşam haklarını savunmak gerekiyor.”