AMED - Amed Barosu Kürt Dil Komisyonu Koordinatörü Avukat Kendal Selçuk, Anayasa’da Türkçeyi tek resmi ve eğitim dili olarak gören maddelerin değiştirilmesi gerektiğini belirtti.
Türkiye'de başta Kürt dili olmak üzere, birçok farklı dilin kullanımı engelleniyor. Yurttaşlar ne anadilde eğitim görebiliyor ne de hizmet alabiliyor. Meclis’te, kamu kurumlarda, hizmet alanlarında, eğitimde kendi dilini kullanamayan Kürt halkı ise, Kürtçenin resmi dil olması noktasında yıllardır mücadele yürütüyor. Kürtçe hizmet alamadıkları yerde büyük sorun ve sıkıntılarla karşı karşıya kalan Kürtler, kendi dilinde eğitim görmek istiyor.
Amed Barosu Yönetim Kurulu üyesi ve baronun Kürtçe Dil Komisyonu Koordinatörü Avukat Kendal Selçuk, Kürtçeye dönük engellemelere dikkat çekerek, hukuki anlamda düzenlemelerin yapılması gerektiğini söyledi.
‘SAĞLIK HAKLARI AYAKLAR ALTINA ALINIYOR’
Halkın temsilcisi olan vekillerin Meclis’te Kürtçe konuşmasının engellendiğine dikkat çeken Selçuk, bunun sadece seçilmiş vekillere değil, Kürtçeye ve Kürtlere dönük büyük bir hakaret olduğunu belirtti. Türkçe bilmeyen yurttaşların, eğitimden, sağlığa, kamu kurumlarına kadar her yerde sorun yaşadıklarını aktaran Selçuk, “Hasta olanlar, kendilerini hastanelerde ifade edemiyor. Sağlık hizmetinden yoksun kalıyorlar. Sağlıkçılar Kürtçe bilmiyorsa, hastalar derdini anlatamıyor. Sağlık hakları ayaklar altına alınıyor. Bu yaşam hakkı ihlaline de neden olabiliyor. Onun dışında resmi kurumlarda işleri olanlar, işlerini yürütemiyor” dedi.
‘ANAYASA’DA KÜRTÇEYE YER YOK!’
Türkçenin Anayasa’nın 3’üncü maddesinde anadil, 42’nci maddesinde ise eğitim dili olarak kabul edildiğini hatırlatan Selçuk, Anayasa’da Kürtçeye yer verilmediğini belirtti. Selçuk, “Bu aslında ‘Kürtleri tanımıyorum, Kürtçenin resmi dil olmasını istemiyorum’ demektir. Kürt halkı benliğini ve kimliğini unutsun istiyorlar. Buna karşın Türkiye’nin de altında imzası bulunan çoğu uluslararası sözleşmelerde anadillerin güvence altına alınması gerektiği ve herkesin anadilde eğitim görebileceği yönünde maddeler var. Onun dışında Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi de, ‘İnsanın dili, inancı neyse onun üzerine eğitim görmelidir’ diyor. Ancak Türkiye kuruluşundan bu yana kendini sadece bir dil üzerinden yürütmüş. Dil bir insanın varlığıdır. Herkes kolektif haklara sahiptir. Dil hakkı da kolektif haktır ve bir halkın kimliğidir. Kürt halkının tanınması için, önce Kürt dili tanınmalıdır” diye belirtti.
‘2 MADDE DEĞİŞTİRİLMELİ’
Kürt dilinin hukuki teminat altına alınması gerektiğini vurgulayan Selçuk, bu kapsamda Anayasa’nın 3’üncü ve 42’nci maddelerinin değiştirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Selçuk, “Bunların değiştirilmesi için, Anayasa’nın değişmesi ya da revize edilmesi gerekiyor. Çünkü bu iki madde olduğu sürece hiçbir şey değişmez. Türkiye uluslararası sözleşmeleri kabul etmiş ama kimisine çekince koymuş. Mesela Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ek protokolüne çekince koymuş. Protokol, ‘İnsanın inancı, dili, felsefesi neyse onun üzerine eğitim görmesi gerekiyor’ diyor. Ama Türkiye çekince koyduğu için, o hakkı sağlamıyor” ifadelerini kullandı.
‘HER ALANDA KÜRTÇE KONUŞULMALI’
Dilin bir halkın varlığı olduğunu belirten Selçuk, dolayısıyla resmi kurumlarda kullanılması gerektiğini kaydetti. Selçuk, Kürt dilinin resmileşmesi için hukuki mücadeleyi sürdüreceklerini kaydederek, “Anadil insanın kimliği olduğu için, Kürt halkı bu anlamda kendini geliştirmelidir. Devlet büyük bir eksiklikle seçmeli ders açtı. Ama orada da eğitim olarak verilmiyor. Bu yeterli değil. Dil ailede öğreniliyor. Halk her alanda Kürtçe konuşmalı ve bunun üzerine gitmelidir” çağrısında bulundu.
MA / Rukiye Payiz Adıgüzel