HABER MERKEZİ - Yıldırım-Pence görüşmesini yorumlayan Drew Üniversitesi’nden Yahya Madra, görüşmede kritik konulardaki çelişkilerin gidirilmediğini ve sadece piyasalardaki "politik risk" kaygısının biraz azaltılmasının umulduğunu söyledi.
Başbakan Binali Yıldırım, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile ertelemeli olarak bir araya gelmesini Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendiren New Jersey Eyaletinde bulunan Drew Üniversitesi öğretim üyesi Yahya Madra, görüşmenin içeriğinin anlaşılmadığını ve Türkiye’de büyütüldüğü gibi ABD’de haberlere yansımadığını söyledi.
‘GÖRÜŞME 30-40 DAKİKA SÜRDÜ’
Görüşmenin gecikmeli gerçekleşmesine yönelik iki ayrı düşünce olduğunu ifade eden Madra, “Pence, Uzakdoğu seyahatinde olan Trump’ı temsilen Texas’daki katliamın ardından düzenlenen törenlere katıldı. Bence bu erteleme kaçınılmazdı ve özellikle bilinçli bir erteleme olduğunu düşünmüyorum. Bazı yorumcular bunun ikili görüşmeye daha rahat bir zaman dilimi ayrılması için yapıldığını söylediler. Ama bunun da anlamlı bir yorum olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta görüşmenin 1 saat 20 dakika yani çeviri zamanı da hesaba katıldığında net 30-40 dakika sürdüğünü varsayabiliriz. Görüşme 8 Kasım’da da olsaydı, kanımca aynı uzunlukta olacaktı” dedi.
TÜRKİYE’NİN KÜRT POLİTİKASI ABD İLE ÖRTÜŞMÜYOR
“Görüşmenin neden gerçekleştiğini tam anlayamıyorum” diyerek muğlaklığa dikkat çeken Madra, Washington'da yapılan görüşmeyi şöyle yorumladı: “Bu görüşmenin neden gerçekleştiğini tam anlamıyorum. Sonuçta Türkiye Kürtlerin her türlü politik varlığını varoluşsal bir tehdit olarak görmeye ve bu yüzden Ortadoğu’da İran ile ortak hareket etmeye devam ettiği sürece, ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilerde bir oynama olması pek mümkün gözükmüyor. Zaten anlaşılan bu toplantılarda her iki taraf da sürekli aynı replikler tekrar edip yoluna devam ediyor. Suudi Arabistan’daki hareketlenme de göz önüne alındığında Trump ve Cumhuriyetçiler ABD’nin dış politikasında İran’ı yeniden birinci derecede tehdit haline getirmeyi başardılar. Özellikle dikkat edilmesi gereken ayrı bir nokta da Trump ve Tillerson’ın iş başına gelir gelmez Dışişleri Bakanlığında yaptığı derin temizlik. ABD’de derin devletten bahsediliyor ama bence Trump ve ekibi bir şekilde istediği politikayı da zorlamayı beceriyor. Özellikle Cumhuriyetçilerin ve İsrail’in (ki damat Jared Kushner’in bu konuda önemli bir aktör olduğu görülüyor) İran konusundaki hassasiyeti de göz önüne alındığında… Meseleye bu noktadan baktığımızda ABD’nin Suriye’deki askeri varlığını azaltmasının yakın gelecekte pek mümkün görmüyorum. Nasıl Türkiye El-Bab’daki ve Idlib’deki askeri varlığını ‘Kürt Koridoru’na karşı bir takoz olarak görüyorsa, ABD’de Demokratik Suriye Güçleri’ni ‘Şii Koridoru’na karşı seküler bir takoz olarak görüyor.”
‘TRUMP’IN SABRI TAŞTI’
Görüşmede konuşulması muhtemel Zarrab ve Gülen meselelerine de değinen Madra, şöyle devam etti: “Görüşmede Suriye’deki durumlara ek olarak Gülen’in iadesi ve Zarrab-Halk Bankası davasının da konuşulacağı söyleniyor. Ama bence ABD açısından ne Gülen’in iadesi ne de Zarrab-Halk Bankası davası asıl tıkanma noktaları. Gülen mevzusunda ABD’nin 15 Temmuz darbe davası için son derece önemli bir veriyi verdiğini vize krizi öncesinde Sedat Ergin’in yazılarından öğrenmiştik. Zarrab-Halk Bankası davasında da Trump hem Rudy Guilliani üzerinden hukuksal destek vererek hem de gene Guilliani’nin ortağı olan bir hukukçuyu azledilen Savcı Bharara’nın yerine aday göstererek elinden gelen yardımı yaptı. Vize krizine neden olan tutuklamalar ve Kavala’nın rehin alınması bütün bunlardan sonra ve bunlara rağmen yapıldı. Bu açıdan ABD’nin ve Trump’ın sabrının taşmış olduğunu düşünebiliriz ama ben yine de ABD açısından asıl meselenin Türkiye’nin İran’la (ve bunun üzerine tuz-biber olarak Venezuela’yla) gerçekleştirdiği yakınlaşma olduğunu düşünüyorum.
Aslında mevzuya Türkiye açısından bakıldığında da ne Zarrab ne de Gülen meseleleri o kadar yaşamsal değil. Durumu şöyle değerlendirin: Eğer şu anda Türkiye’de iktidarda bir nevi bir koalisyon varsa, bu koalisyonun iki kanadının ABD ile olan ilişkileri değerlendirmesinde önemli bir farklılık var. Birinci kanat için, evet öncelikli mesele Zarrab-Halk Bankası davası; Gülen’in iadesi ve Demokratik Suriye Güçleri’ne yapılan askeri yardım daha az acil. Diğer taraf için ise en önemli mesele ABD’nin Rojava’daki Kürt güçleri ile girdiği askeri ittifak; Gülen’in iadesi meselesi bence bu ikinci kanat için ikincil sırada ve zaten görüldüğü üzere ABD ufak ufak da olsa adımlar atıyordu. Zarrab-Halk Bankası davası ise Erdoğan ve çevresini diken üstünde tuttuğu ölçüde bu ikinci kanat için bir sorun değil tam tersine bir nimet.”
‘POLİTİK RİSK KAYGISINI AZALTMA OLABİLİR’
Görüşmenin içeriğinin özelikle ekonomiye yönelik mesaj olarak okunabilineceğini vurgulayan Madra, şunları söyledi: “Özetlemek gerekirse, Yıldırım’ın Pence’i ziyaretinden ne beklendiğini anlayabilmiş değilim. Bir olasılık bu ziyaretin, içerikten bağımsız olarak ekonomi piyasalarına vereceği mesaj olabilir. Garip bir şekilde Türkiye’de finans piyasası yorumcuları Yıldırım’ı pragmatik, akılcı, mülayim ve yatırımcı dostu bir güç olarak görüyor ve önemsiyorlar. Yıldırım’ın Pence ile görüşmesi Türkiye’nin ABD ile ilişkileri koparmaya niyeti olmadığına işaret ettiği ölçüde umulan etki piyasalardaki ‘politik risk’ kaygısının biraz da olsa azalması olabilir.”
Görüşmenin Amerika’da yankı bulup bulmadığı yönündeki sorumuzu da yanıtlayan Madra, “Şu noktada önemli bir yansıması olmadı, bir haber olduğunu söylemem henüz mümkün değil. Ama eminim önümüzdeki günlerde daha genel değerlendirmeler yapıldığında bu toplantıdan da söz edilir” dedi.
MA / Sedat Yılmaz
