‘AKP MHP’leşti, ittifak kaçınılmaz hale geldi’

img

ANKARA - Akademisyen Tezcan Durna, son dönemlerdeki siyasi tartışmaların ve “Kemalizm” tanımlamasının AKP’nin yaşadığı zorluğu gösterdiğini söyledi. Durna, “AKP, MHP’nin çizgisine geldiği için ittifak söylemi ortaya çıktı” dedi.  

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden ihraç edilen Tezcan Durna, seçim barajı, ittifaklar meselesi, Atatürkçülük konularının “siyasi figürler tarafından” araçsallaştırılan konular olduğunu söyledi. Baraj meselesinin bugüne kadar daha çok istikrar meselesi üzerinden tartışılan bir konu olduğunun altını çizen Durna, “Barajın yüzde 10 düzeyinde tutulmasının nedeni, merkezin dışındaki siyasi hareketleri sistemin dışına atabilmek için düzenlenmiş bir sınır ve bariyer” diye konuştu. 
 
BARAJ İSLAMCILAR İÇİN SORUN İKEN!
 
1990’lar öncesinde bu “merkezin” dışında tutulmak istenen siyasi hareketlerin başında “Kürt siyasi hareketi ile siyasal İslami hareketinin” geldiğine işaret eden Durna, “2002 yılından beri siyasal İslam bu bariyeri sistemli olarak aştı. Daha öncesi de var elbette, Fazilet, Refah ile aşmışlardı ama radikal anlamda bu aşım 2002’den sonra gerçekleşti. Daha önce siyasi İslamcılar bu barajı halk iradesi, demokrasi temsilde adalet gibi kavramlarla tartışırken, 2002 yılından sonra bunu dile getirmez oldular. En son Erdoğan’ın pragmatizmin doruk noktası diyebileceğimiz ‘Biz getirmedik ki biz kaldıralım’ söylemiyle bu konuyu tartışma dışı bırakmaya çalıştı” değerlendirmesinde bulundu. 
 
HDP BARAJI AŞINCA ANLAMI KALMADI
 
Yüzde 10 barajının MHP’nin konusu haline gelmesi ve daha önce bu konuyu tartışmayı bile ihanet sayan MHP’nin bugün barajın kaldırılmasını istemesini de değerlendiren Durna, şunları ifade etti: “MHP açısından baraj altında kalma tehlikesi gümbür gümbür geliyor. MHP gibi bir partinin ortada kalmayacağı görülüyor. MHP, AKP’nin kendi çizgisine geldiğini görüyor ve ‘Zaten bizim ideallerimizi düşüncemizi hayata geçiren AKP gibi bir parti var, o zaman ne gerek var böyle bir şey’ diyor. Baraj meselesinden sonra ittifak meselesinin gündeme gelmesi de bu görülüyor. Baraj dediğin şey Kürt hareketini engellemeye yönelikti. 7 Haziran sonrasında da Kürt hareketi bu barajı geçersiz kıldı. HDP 7 Haziran’da bu barajı aştı. Barajın altında bırakmak maksadıyla uygulanan şiddete ve savaşa dayalı stratejiye, kriminalizasyona rağmen bu işe yaramadı. O yüzden şimdi barajı tartışma konusu yapıyorlar. 
 
‘AKP MHP’LEŞTİ’
 
Siyasette sürekli taşlar yerinden karılıyor. Siyaset dediğimiz hikaye bugün kurulan ittifakların, yarın devam edeceği bir stabil durum değil. Hegemonya mücadelesi, siyasi iktidar mücadelesi, hem siyaset alanındaki gelişmeler hem de sosyolojik alandaki gelişmelerle sürekli ittifaklar yenilenebilir. O dönemde, 7 Haziran seçimlerinden önce de Devlet Bahçeli, ‘Seni başkan yaptırmayacağız’a yakın sözler söylüyordu. Bilal’i vermeden filan olmaz diyordu. O zaman sadece MHP değil HDP’nin dışındaki bütün siyasi partiler, HDP’yi suçluyordu, ‘Bunların gizli ajandası var, eğer barajı aşarlarsa başkanlığın yolunu açacaklar’ diyorlardı. Bugünkü esas ittifak ya düşünülüyordu ya da sonradan birden bir şey oldu ve ittifak kuruldu… MHP’nin bu radikal değişimini anlamakta mümkün... AKP ne zaman barış süreci ya da Kürt hareketiyle görüşmelerden vazgeçti ve tamamıyla şahinleşti. MHP’nin çizgisine kaymaya başladı. MHP’nin bu noktadan sonra zaten ittifak kurmamak gibi bir şansı yok. AKP’de MHP’leşti.”  
 
‘KEMALİZM İLE MİLLİLEŞTİRİLEN BİR İSLAM İNŞA EDİLDİ’
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Atatürk’ü CHP’ye bırakmayız” sözleriyle başlayan “Atatürkçülük” tartışmasına dikkat çeken ve asıl kavramın “Kemalizm” olduğunun altını çizen Durna, 1980’den sonra Kemalizm’e yönelik yapılan kimi eleştirilere dikkat çekti. Yaptığı değerlendirmede, Kemalizm’in de AKP siyasetine kimi yakınlıklarına dikkat çeken Durna, konuya ilişkin şunları ifade etti: “Kemalizm eleştirisinde liberal sosyalistler, Marksistler, ikinci cumhuriyetçiler ve tabii ki İslamcılar tarihsel bir blokta birleştiler. Bu blokta ayağı yere basan, nesnel ve analitik eleştiriler işte daha çok liberal soldan, sosyalistler ve Marksistlerden geldi. İslamcılardan daha çok ‘Camilerimizi yıktılar, ezanı Türkçeleştirmeye ve ortadan kaldırmaya çalıştılar’ gibi eleştiriler geldi. 
 
Kemalist modernleşmeye ilişkin doğru dürüst bir araştırma yok. 3 Mart 1924’te tekke-zaviyeler ve halifelik kaldırılıyor aynı gün Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluyor. Bunun amacı, resmi Türkleştirilmiş, millileştirilmiş bir İslam’ı tesis etmekti. Ve tabi hurafelerden arındırılmış, kitaba dayalı bir İslam’ın şekillendirilmesi, bu hem millileştirme hem Türkleştirme hem dinileştirme stratejisinin bir ürünüdür. Ama esas itibariyle Türk milliyetçiliğinin iki damarından birinin resmi devlet eliyle kurulmasıdır. Kemalist modernleşmeyi tamamıyla seküler olmaktan çıkaran bir defacto, arızi durumdur bu Diyanet İşleri Başkanlığı. Bu kuruluş, Sünni Ortodoks İslam’ın propagandasını yapma aracına dönüşmüş durumda. AKP’nin şu ana kadar Kemalizm’i ya da Atatürk eleştirisi üzerinden değil de hep bu anlamlar üzerinden değerlendirdi. 
 
‘MAHİRLER KONUŞUYORMUŞ HİSSİNE KAPILIRSINIZ’
 
Uluslararası siyaseti krize girmeye başladığı andan itibaren AKP sözde anti-emperyalistleşmeye başladı. Havuz medyası kanallarını izlediğiniz zaman sanki 60’lı yıllardaki Mahirler konuşuyormuş hissine kapılırsınız. Kemalizm’in bir anti-emperyalist yönü var. Anti-emperyalist mücadeleyle kurulmuş bir ülke Türkiye ve bunu inkar etmenin imkanı yok. Uluslararası siyasette ve ilişkilerdeki krizi aşabilmesi için Kemalizm’e bağlanması iki kanaldan bir beklenti yaratıyor. Birincisi, uluslararası krizi aşmak. Bu konuda paradoksal gibi görünen birbiriyle ilişkili boyutu var bu işin. Kemalizm’in seküler değerlerini uluslararası kamuoyuna gösteri haline getirmesi, ‘Bakın siz bizi cihatçılarla falan suçluyorsanız ama biz hala Mustafa Kemal’in idealine bağlıyız’ diyor. İkincisi de içe oynadığı, bununla taban tabana zıt içerideki anti-emperyalist kanallara ya da seçmen kitlesine oynayabileceği durumu. İçeride safları sıklaştırma yaklaşımı. Bu konuda tutturduğu dil ve söylem sandığa yansır mı işe yarar mı bilinmez. Bunun ucu açık. Her türlü strateji önce söylemde başlar.”
 
‘AKP EN ZOR DÖNEMİNİ YAŞIYOR’
 
Tezcan Durna, 16 Nisan referandumundan sonra seçimlerin anlamsız hale geldiğini ancak Erdoğan’ın bugün yaptığı ittifak arayışları ve seçimi ciddiye alma girişimlerinin, “oluşacak soru işaretlerini ve şaibeleri giderme girişimi” olarak nitelendiriyor. Durna, AKP iktidarının en zor dönemini yaşadığını belirterek, ekonomik gelişmelere, OHAL uygulamalarına, yolsuzluk iddialarına dikkat çekti. AKP’nin şu aşamadan sonra topluma vadedeceği herhangi bir şey kalmadığının altını çizerek, “AKP’nin yapacağı tek şey toplumsal kamplaşmayı engellemeye yönelik adım atmasıdır. Ama bunu yapacak gibi görünmüyor. Bu açıdan miladı dolmuş gibi görünüyor. O yüzden OHAL ile varlığını sürdürmeye çalışıyor” diye konuştu. 
 
MA / Kenan Kırkaya