Fuat Kav: 14 Temmuz’la bir halk yeniden dirildi

img

HABER MERKEZİ - Yazar Fuat Kav, 38’inci yılını geride bırakan 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’nun, “bir halkı yeniden yaratmak ve Kürt halkını onurlu bir kimliğe kavuşturmak için sergilenen direniş” olduğunu belirtti.  

Türkiye’de 12 Eylül askeri darbesi sonrası devreye konulan insanlık dışı uygulamalardan en çok payını alan kesimlerin başında Kürtler geldi. Kenan Evren cuntasının hayata geçirdiği uygulamaların en vahşi şekilde yaşandığı yer ise Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi oldu. Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran’ın işkencehaneye çevirdiği cezaevinde yaşanan vahşete karşı direniş de bir o kadar büyük oldu. PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan’ın ardından, isimlerini tarihe “Dörtler” olarak yazdıran Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyık ve Mahmut Zengin bedenlerini ateşe vererek bu insanlık dışı uygulamalara karşı durdu. Bu eylemlerin son halkası ise, bugün 38’inci yılını geride bırakan “14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu” oldu. Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz’ın yaşamını yitirdiği eylem hafızalara kazındı. 
 
O dönemin tanıklarından Kürt siyasetçi, yazar Fuat Kav ile Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları, yarattığı etkiyi, o dönemki direnişin bir devamı olarak gösterilen açlık grevi eylemlerini konuştuk.   
 
Güncel bir gelişmeyle başlayalım. 12 Eylül vahşeti denilince akıllara Diyarbakır Cezaevi geliyor. Geçen hafta Diyarbakır’a gelen Tayyip Erdoğan, bu cezaevinin “kültür merkezi olacağını” açıkladı. O dönemleri yaşayan biri olarak ne düşünüyorsunuz?
 
Diyarbakır Cezaevi hem Diyarbakırlılar hem Kürtler hem Kürdistan hem de Türkiye halkları açısından sembol bir yerdir. İşkenceyle meşhur olan, nam salan ve “5 No’lu Zindan” denilen bir cezaevidir. Burada 12 Eylül faşizmi derin bir şekilde yaşamsallaştırılmak istendi. Kenan Evren’in ‘dışarıda bitirdik, geri kalan liderlerini de cezaevinde bitireceğiz’ dediği yerdir. Diyarbakır Cezaevi’ne ilişkin özel bir konsept oluşturuldu. Tutsakların ‘devletin birer unsuru haline getirilmesi, vatansever, bayraksever, Türksever biçiminde örgütlendirilmesine’ ilişkin bir konsept söz konusuydu. Bu nedenle işkenceler güncelleştirildi.
 
Böylesi cezaevleri dünyanın her tarafından genelde müze yapılır. Çünkü halkların, sınıfların, demokratların ve faşizme karşı olanların hafızası ve belleğidir. Diyarbakır Cezaevi de bir halkın belleğidir. Kürt halkının hafızasıdır. Hem işkence hem de direniş bağlamında semboldür. Diyarbakır Cezaevi ismini duyduğunuzda ilk aklınıza işkence ve vahşet, sonrasında direniş ve diz çökmeyen tutsaklar gelir. Bu anlamda Erdoğan’ın ‘kültür merkezi haline getiriyorum’ demesi hem ikiyüzlülük hem de Kürt halkıyla dalga geçmektir. İşkenceleri unutturma, bellekten silme yaklaşımıdır. Her işkenceci ve sistem savunucusu bu tür yollara başvurur ki halklar kendi tarihlerini unutsunlar. Erdoğan’ın kültür merkezi yapacağı yer müze olmalıdır.
 
 Nasıl bir müzeden bahsediyorsunuz?    
 
Diyarbakır Cezaevi, iki bölümden oluşan müze yapılmalı. Birinci bölüm işkenceleri sembolize eden unsurlarla donatılmalı, ikinci bölüm ise yaşamını yitiren insanları sembolize eden bir alan olmalı. 
 
Diyarbakır Cezaevi, iki bölümden oluşan bir müze yapılmalı. Birinci bölüm, işkencecileri sembolize eden unsurlarla donatılmalı. İşkence yöntemleri nasıl uygulanmışsa, onlar oraya konulmalı. Aletler oraya konulmalı. Yazılı sözlü ve görsel olarak işkencenin ne demek olduğunu ilişkin bir alan oluşturulmalı. İkinci bölüm ise, işkencelere karşı tutsakların direnişini sembolize eden unsurlarla donatılmalı. Açlık grevi ve ölüm orucunda yaşamını yitiren, kendilerini yakan, kafalarını duvara vura vura intihar eden insanları sembolize eden bir alan olmalı. Yaşamları vurgulanmalı ki cezaevinde nasıl bir direniş ortaya konulduğu bilinsin.
 
Birçok ülkede de bu tür yerler yıkılmadı, enkaza dönüştürülmedi. Fransa Devrimi döneminde zindanların hangi hale getirildiğini biliyoruz. Önceki süreçlerde işkencehane olarak kullanılan cezaevleri müze haline getirildi. Milyonlarca insan bugün müze haline gelen yerleri geziyor. Hangi aydın ve yazarın nasıl işkence gördüğünü görüyor. Almanya’nın birçok yerinde, zindanlarda öldürülen insanların hayatları duvarlara yazılan müzeler var.
 
O günlere gidelim; 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Diyarbakır Cezaevi’nde neler yaşandı? Neden Diyarbakır?
 
12 Eylül darbesinde yaşananlar birçok kez anlatıldı. Neler yaşandığına dair birçok film çekildi. İnsanlar durup dururken işkenceci olmuyor. Askerler durup dururken silahlarla tutukluların kafalarını ezmiyor. Esat Oktay boşu boşuna oraya atanmadı. Bunlar hepsi bir bütünsellik içinde değerlendirildiğinde çok önemli bir konseptin olduğunu göreceğiz. 12 Eylül’ün 3 temel nedeni vardı; Birincisi Türkiye’de gelişen devrimci hareketin giderek kitleselleşmesi; İkincisi Kürdistan’da gelişen ulusal kurtuluş mücadelesinin derinlik kazanması; Üçüncüsü Orta Doğu’da emperyalizme karşı muhalif kesimin güçlenmesi. 
 
Bu darbeyi sadece Türkiye’deki generaller gerçekleştirmedi. O dönemdeki siyasi iktidarın genel yaklaşımına baktığımızda da, çok başarısız olmasından kaynaklı böylesi bir darbe yaşanmadı. Uluslararası güçlerin direktifiyle gerçekleşti. Çünkü darbeyi yapan generallerin yüzde 90’ı ABD eksenli kesimlerdi. Birçoğu ABD’den maaş alan kesimlerdi. Belki Türk üniforması giyiyorlardı ama uluslararası güçler adına Türkiye’de görev yapıyorlardı.
 
O dönem mücadeleyi baltalamak, özgürlük mücadelesini tasfiye etmek için böylesi bir darbe yapıldı. Bundan kaynaklı çok büyük bir öfkeyle yöneldiler. Devrimci hareketin tasfiyesi çabası içerisine girdiler. Bunun için sabahtan akşama kadar özel operasyonlar düzenleyerek, demokratları işkencehanelerden geçirdiler. Direnen bütün devrimcileri katliamdan geçirdiler. 12 Eylül döneminde her gün sokaklarda çatışmalar olurdu. Devrimcilerin bedenleri teşhir edilirdi. Daha sonra ise Kürdistan’a yönelim gerçekleşti. Kürdistan’ın en ücra köşesine kadar özel kuvvetler gönderildi. Belli bir süre sonra Sayın Abdullah Öcalan’ın direktifiyle PKK’liler sınır dışına çıktı. Devrimci hareketler de bastırılmıştı. Sonrasında Kenan Evren’in direktifiyle cezaevinde bulunan devrimcilere yönelme oldu. Ankara’da Mamak, İstanbul’da Metris cezaevleri pilot cezaevleri olarak seçildi. Sonra da Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi bu pilot bölgeye tabi oldu. Hedef devrimcileri boğmaktı. Tabi Diyarbakır çok daha özeldi. Devrimci öncü kadrolar buradaydı. Hayri Durmuş, Kemal Pir ve Mazlum Doğan gibi üst düzey yöneticilik yapmış kadrolar vardı. Yaklaşım şuydu: Burayı teslim almak ve kadroları ihanet ettirerek, mahkemede “pişmanız” söylemlerini söylettirmekti. Böylece hem kadroları teslim almak ve bu tabloyu dışarıya yansıtmak istiyordu. Böyle yaparsa partinin bitebileceği yaklaşımı geliştirildi. Tüm gücüyle bu cezaevine yöneldi. Esas olarak Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları yan yana getirdiğimizde ne kadar anlatırsak da eksik kalır.  
 
Diyarbakır Cezaevi’nde bir avuç tutsak şahsında bir halk mezara gömülmek isteniyordu. Buna karşı halkın umudu haline gelmiş kadrolar vardı. Diz çökmediler ve Kürt halkını onurlu bir kimliğe kavuşturmak için direndiler
 
Cezaevinde niçin direniş bu kadar fazla öne çıktı, direnenler neden bu kadar ölümüne direndi, niçin Diyarbakır Cezaevi bu kadar herkesin dilinde bir sembol haline geldi; Orada bir avuç tutsağın şahsında bir halk mezara gömülmek isteniyordu. Kenan Evren, tutsaklara işkence yaparken bir halka işkence yapıyor ve teslim almak istiyordu. Şunu diyordu; “Siz Türksünüz, değilseniz de Türk olacaksınız. Diyarbakır Cezaevi’nde tek bir Kürt kalmayacak. Siz kendinize Kürt deseniz de burada artık bir askeri okuldasınız. Dolayısıyla Kürtler burada ölecek. Kürt gerçekliği betona gömülecek.”
 
Bu dayatma söz konusuydu. Buna karşı da bir halkın umudu haline gelmiş bir parti vardı. Bu partiye öncülük eden ve bilinç veren insanlar vardı. Bu kadroların teslim olması ve Esat Oktay ile Kemal denilen kontra karşısında diz çökmeleri mümkün değildi. Buradaki direniş sıradan ve kendiliğinden de ortaya çıkan bir direniş değildi. İşkence sonucu ortaya çıkan bir direniş de değildi. Tamamen bir halkı yeniden yaratmanın direnişiydi. Kürt halkını onurlu bir kimliğe kavuşturmak için sergilenen direnişti. Dolayısıyla buradaki yönelim de işkence yapanların yaklaşımları da bilinçliydi. Direnenler de bilinçliydi. Direnenler, teslim olursa Kürt halkının mücadelesi kırılmış olacaktı.  
 
1982 yılına gelindiğinde insanlık dışı işkenceye karşı direniş de boy gösterdi. 21 Mart’ta Mazlum Doğan, 17 Mayıs’ta tarihe “Dörtler” olarak geçen Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner eylemleriyle canlarını vererek, vahşete karşı durdu. Hemen ardından tarihe “Büyük Ölüm Orucu Direnişi” olarak geçen eylem başladı. Eylem nasıl başladı, niçin yapıldı, talepler nelerdi ve nasıl bir etki yarattı?
 
1982 yılına gelindiğinde Diyarbakır Cezaevi’nde işkence en üst aşamaya varmıştı. Birçok tutsak bu anlamda teslim alınmıştı. İtirafçılık yaygındı. Teslim alma politikası derin bir biçimde sürüyordu. Her bir tutsak teslim alındığında Esat Oktay ve ekibi ‘Biraz daha yüklenirsem bir kişi daha alırım ve düşürürüm. O zaman herkesi teslim alırım’ diye düşünüyordu. Her düşüş onun için bir umut oluyordu. Bu nedenle işkence ağırlaşıyordu. Açlık had safhadaydı. Susuzluk işkence unsuruna dönüştürmüştü. Uykusuzluk işkencenin bir parçası haline gelmişti. 24 saat işkence, yaşamın bir parçası haline gelmişti. Gece gündüz baskınlarla hayat artık çekilmez bir hale gelmişti. Ayrıca Esat Oktay kendine göre genç Kemalistler isminde bir grup oluşturmuştu. Bu grubun başını çeken itirafçılardan Şahin Dönmez ve Ali Gündüz gibi isimler, Esat Oktay’la direnişe karşı işbirliği yapıyordu.
 
Tutsaklar bunu görünce 1981 yılında 14 kişinin katıldığı ölüm orucu başladı. Ali Erek arkadaş mide kanaması geçirdi. Esat Oktay bu hastalığı kullanarak teslim almak istedi. Teslim olmadı. Türk olmasına rağmen ‘Türküm’ demedi. Türk bayrağı karşısında saygı göstermedi. Bütün uygulamalar neticesinde direnişe damgasını vuran biri olarak yaşamını yitirdi.
 
Mazlum Doğan süreci hep yorumluyordu. Nereye varılacağına ilişkin sabahtan akşama kadar hücresinde süreci takip ediyordu. Tutsaklara dönük uygulamaların hedefi, Oktay’ın bu kadar zalimce davranmasının nedenlerine ilişkin yoğunlaşma yaşıyordu. Mahkeme sürecinde bazen bir araya geldiğimizde fazla konuşma ve tartışma ortamı söz konusu değildi, kulağımıza fısıldardı. Sürecin iyi olmadığını söylüyordu. Cuntanın bununla yetinmeyeceğini, bunu ihanete vardıracağını söylüyordu. Dur denilmesi gerektiğini söylüyordu. Belli bir süre sonra da 21 Mart 1982 yılında hücresinde fedai eylemi gerçekleştirdi. Mazlum Doğan arkadaşın eylemi yeni bir süreci başlattı. Mazlum arkadaş, ‘teslim olmayın, ihanet etmeyin, devletin uygulamalarını kabul etmeyen’ mesajı verdi. ‘Ben hayatımı ortaya koyuyorum, feda ediyorum, gerekirse siz de bunu yapın. Direnerek, teslim olmadan, ihanet etmeden onurlu yaşam için kendinizi feda edin” dedi.
 
Şunu da hep derdi: ‘Eğer biz ihanete gidersek ve yenilirsek direk dışarıyı ve mücadeleyi etkileyecektir. Bizim buradaki yenilgimiz, burayla sınırlı kalmayacaktır. Ama direnirsek, diz çökmezsek bu direnişin etkileri yarın dışarıya taşınacak.’ Bu eylem bir milat oldu bizim açımızdan. Mazlum arkadaş fiziki olarak yoktu. Herkes başını öne eğerek, bu eylemi düşündü. Ve önemli sonuçlara ulaştı.
 
Ardından Dörtler grubu ortaya çıktı. Dörtler, birbirlerine kenetlenerek faşizme karşı mücadelenin radikal bir yöntemle verilirse sonuç alınacağını düşündüler. Eylemlerini bu temelde gerçekleştirdiler. Ferhat Kurtay’ın ‘ateşi söndürmeyin, su dökmeyin, bu ateş direniş ateşidir. Önce bu koğuşu sonra Diyarbakır Cezaevi’ni, sonra Diyarbakır’ı, ardından Kürdistanı aydınlatacak ateştir’ demesinin nedeni de buydu. Tabi tüm bu eylemler görkemli, insanı kendine getiren ve iradeyi keskinleştiren eylemlerdi. Faşizm o kadar ağırlaştırılmıştı ki bu eylem ve etkinlikler bile faşizmi durdurmaya yetmiyordu. Diyarbakır Cezaevi’ndeki uygulamaları durdurmada yetmiyordu. Bu noktada yeni eylemlerin devreye girmesi geriyordu. Eğer işkence yönelimleri bir silsile ise, o zaman bu vahşete karşı mücadele de silsile olması gerekiyordu. Üçüncü eylem de ölüm orucu biçiminde tasarlandı. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu diğer eylemlerin son halkasıydı. Siyasi savunma artık yapılmıştı. Beklemenin bir anlamı yoktu.
 
“14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu”nda yaşamını yitiren Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz’ın her birini tarih nasıl kayda geçti, o günlerin tanığı ve yaşayanı olarak arkadaşlarınızı nasıl anlatırsınız, birer anınızı aktarır mısınız?
 
 Hayri Durmuş, derin, örgütleyici, düşündüğünü karara dönüştüren önderdi; Kemal Pir, ateş topuydu ve yürüdükçe kendisiyle birlikte insanları harekete geçirirdi; Ali Çiçek, gençliğin Kızıl Yıldızı’ydı; Akif Yılmaz ise, ruhunu devrimle yoğurmuştu.
Dörtler büyük fedailerdi. Yol gösteren oldular. 
 
Hayri Durmuş: Son derece derin, geniş, ufku açık, derin bir biçimde düşünen, yorumlayan, değerlendiren, geçmişi iyi tahlil eden, geleceği bu tahlil üzerine oturtan bir önder konumundaydı. Hayri Durmuş, örgütleyici, soğuk kanlı, sessiz ama derinden düşünen, düşündüğü her şeyi karara dönüştüren, bu kararı da hayata geçirmesi için arkadaşlarıyla tartışan, tartışırken çok büyük acılar çeken bir önderdi. “Bir lokma, bir hırka” deyimi var, bu aslında Hayri Durmuş’u ifade ediyordu. Kürdistan halkının bütün acılarını aslında kendisinde taşıyordu. ‘Bu insan çığlıklarını unutmayın’ demişti. ‘Kürdistan Vietnamlaşıyor’ demişti. Bu neyi anlatıyordu; Artık her devrimcinin kendisini buna göre örgütlemesini vurguluyordu. ‘Mezar taşıma borçludur yazın’ demesi bunun bir ifadesiydi. Kendini tepeden tırnağa bir eylemin manifestosu haline getirmiş olmasına rağmen ‘borçludur yazın’ demesi onun ne kadar alçak gönüllü olduğunu gösteriyordu.  
 
Kemal Pir: Bir ateş ve enerji topuydu. Cıva gibiydi, sürekli eylem halinde olan, durmadan yürüyen ve yürüdükçe de kendisiyle birlikte insanları harekete geçiren bir enternasyonalist önderdi. Ağırlığı çok derin olan, karşı tarafı mimikleri, ses tonu ve duruşuyla etkileyen bir özelliği vardı. Hayri’nin bir başka yüzüydü. Birisi halkçı ve örgütleyici diğeri ise eylemci. Faşizme karşı mücadelede muhteşem bir iradesi ve gücü olan bir önderdi. Esat Oktay ve Kemal Yamak bile Kemal Pir’in önünde takatten düşen kişilerdi. Kemal Pir aynı zamanda hazır cevap ve Esat Oktay’ın sözlerinin altında kalmama bağlamında müthiş derecede fikir üreten bir arkadaştı. Esat Oktay her zaman Kemal Pir’i teslim almak istedi. Sürekli kendi Kemalist grubuna katmak istedi. Esat Oktay, ‘Bana büyük balık lazım’ diyordu. Kemal Pir’in düşman karşısındaki konumunu da ifade ediyordu. O da şunu diyordu: “Tabi ki ben Kemal Pir’im, eğer siz büyük balık diyorsanız öyle kabul edin. Büyük balıkların kılçığı da büyük olur, onu yemek isteyenin boğazında kalır.”
 
Ali Çiçek: Çok genç bir arkadaştı, Kemal Pir arkadaş Adana’da cezaevinde yatarken onunla birlikte yaklaşık bir yıl birlikte kalan bir arkadaştı. Kaldığı süre içerisinde Kemal Pir arkadaş tarafından eğitiliyor. Çıktıktan sonra mücadeleye kaldığı yerden devam ediyor. İşte 12 Eylül döneminde yakalandığı zaman işkencecilere karşı tarihin en görkemli direnişini sergileyen bir militan olarak duruş sergiliyor. ‘Ben Ali Çiçek’im diyor ötesi yoktur’ diyor. “Beni öldürseniz de tek bir laf alamazsınız” diyor. İfade vermeden Diyarbakır Cezaevi’ne geliyor. Diyarbakır cezaevinde de aynı direnişi sergiliyor. Eylem başlamadan önce kendisinin de çok talebi oluyor. 14 Temmuz günü kendisi de mahkemededir. Mahkemede Hayri Durmuş arkadaş eylemin açıklamasını yaptıktan sonra kendisi de elini kaldırıyor. Teslimiyeti değil, ihaneti değil, direnişi kavratıyor ve ölüm orucuna başlıyor. Ruhu devrim fırtınasıyla kavrulan bir arkadaş. Tepeden tırnağa Kürdistan için yaşayan ve yaşatan bir genç devrimciydi. Gençliğin kızıl yıldızı olarak değerlendirmek mümkün. O zaman Hayri Durmuş kendisine “kızıl yıldız” diyor.
 
Akif Yılmaz: Sessiz bir arkadaştı. Hayri arkadaşın başka bir yönünü ifade ediyordu. Son derece fedakar ve durgun gibi görünen ama iç dünyasında bir fırtınayla karşı karşıya geldiğini anlıyorsunuz. Devrim fırtınasını yaşıyordu. Ruhu da devrimle yoğrulmuştu. Yoldaşlık ilişkileri derindi. Kırmayan ve dökmeyen ama hep örnek olmak isteyen, yaşamın her alanında duruşunu sergileyen bir arkadaştı. Hatalarından büyük dersler çıkaran bir devrimciydi.
 
 14 Temmuz sonuç aldı mı? Direnişten sonra cezaevinde neler oldu ve değişti? Ne tür gelişmelere vesile oldu?
 
Elbette sonuç alındı, hem de çok büyük bir sonuç alındı. Sonuçları sadece cezaeviyle de sınırlı kalmadı. Sadece işkencelerle sınırlı kalmadı. Kürdistan’ın her tarafına yansıdı. 14 Temmuz eylemiyle işkenceler ortadan kaldırıldı, tutsakları kendine getirdi. Yeniden bir diriliş ortaya çıktı. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu, Diyarbakır Cezaevi’nin sınırlarını çok çok aştı. Daha sonraki süreçte tüm coğrafyayı saran mücadelenin mayası oldu. Hatta bugün Rojava devriminin temel taşlarından birisi oldu. Bunu öylesine söylemiyorum. Kemal Pir şunu söylüyordu: “14 Temmuz eyleminin yansıması olmayabilir, dar kalabilir, hatta kimse duymayabilir. Biz burada ölürken, kimse bizim öldüğümüzü bilmeyebilir. Fakat yarın, önümüzdeki yıllar bu eylem yeniden değerlendirilecek.” Böyle de oldu. Kemal Pir’in eyleme ilişkin yapmış olduğu değerlendirme 20 yıl sonra, 30 yıl sonra doğrulanmış oldu. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu bir dirilişin manifestosudur. İşkencenin çok derin biçimde uygulandığı mekanda ve kapkaranlık bir zindanda, bedeninden başka direnişe sürükleyecek hiçbir şeyi olmamasına rağmen nasıl başarılır, nasıl direnilir yaklaşımını bize gösteren bir eylemdir.    
 
Cezaevleri için bugün de sıklıkla sizin kaldığınız dönemlere atıfta bulunularak, 12 Eylül uygulamalara dikkat çekiliyor. Nedir bu 12 Eylül uygulamaları, neden bu uygulamalarda ısrar ediliyor?
 
 Bugün cezaevleri, 12 Eylül dönemindeki cezaevlerini aratmayacak kadar ağır bir süreci yaşıyor. Uygulama ve konsept aynı. 12 Eylül’de fiziki işkenceyle, bugün ise yavaş yavaş tutsakları ölüme sürüklüyorlar.  
 
Bir kıyaslama yapılacaksa eğer bugün cezaevleri, 12 Eylül dönemindeki cezaevlerini aratmayacak kadar ağır bir süreci yaşıyor. Uygulama, konsept ve dayatılan kurallarla bu böyledir. 12 Eylül döneminde fiziki işkence çok fazla ön plandaydı. İnsanlar fiziki şiddet görerek, kafası kırılarak, parçalana parçalana öldürülüyordu. Bugün ise yavaş yavaş, parça parça, adım adım, milim milim tutsakları ölüme sürüklüyorlar. Yani o dönemki koşullarda sen bir iki ayda imha edilirken, şimdi zaman yaydırılmış bir ölüm konsepti uygulanıyor. Şimdi birçok hasta tutsak doktora götürülmüyor, ilaç verilmiyor. Birkaç tutsak tek bir yatak ve tek bir ranzada yatırılıyor. Hasta tutsaklar hastalıkları ağırlaştıktan sonra tahliye ediliyor ve kısa bir süre sonra yaşamlarını yitiriyorlar.  
 
30 yıl boyunca bir tutsağı tek kişilik bir hücrede, katı kurallarla tutarsanız zaten bedeni çürür. Şuan 5 bine yakın tutsak yaklaşık 30 yıldır cezaevinde. Dolayısıyla 12 Eylül ile şimdinin cezaevleri benzerdir. Belki yöntem değişmiştir, işkence araçları değişmiştir, onları kullanma yöntemleri değişmiştir ama özü değişmemiştir. Türkiye, Kürtleri ve onun dostlarını düşman gördüğü sürece ve bu bilinçle onlara yaklaştığı sürece cezaevlerinin amacı da aynı olacaktır. 
 
 O gün bugündür tutuklular hep direnişte. Cezaevlerinde şimdi de açlık grevleri var; 230 gün oldu. Tutuklular, İmralı’daki tecridin kaldırılmasını istiyor. Tutukluların eylemini ve taleplerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
On binlerce tutsak bugün dönüşümlü süresiz bir eylemi götürüyor. Bu eylemin amacı İmralı sistemini ortadan kaldırmaktır. İmralı sisteminin uluslararası düzeyde düzenlenmiş bir sistem ve konsept olduğunu biliyoruz. Sayın Öcalan nasıl uluslararası bir komplo ile Türkiye’ye getirildiyse, İmralı sistemi de uluslararası güçler tarafından inşa edilen bir sistemdir. 22 yıldır Sayın Öcalan bir adada bir bina ve tek kişilik bir hücrede tutuluyor. Dünya ile ilişkileri kesik. Bunu sadece Türkiye ile sınırlı tutmak doğru değildir. Türkiye’nin bir uygulaması değildir.  Sayın Öcalan’ı esir alan uluslararası güçler İmralı sisteminin inşa etti. Türkiye’yi taşeron devlet olarak kullanıyor. Tabi buna karşı büyük bir direniş var. 
 
 Uzun yıllar cezaevinde kalan bir Kürt siyasetçi olarak, İmralı tecridi ve Öcalan neden bu kadar önemli? Çözümün yolu nereden geçer ve nereden başlamak gerekiyor?
 
Sayın Öcalan, kesintisiz bir şekilde Türkiye ve onu kullanan uluslararası güçlere karşı direnen bir kişi ve önder. Sayın Öcalan sadece Kürtlerin bir lideri değil artık. Yeni paradigmaya Kürt sorununu uluslararası düzeye taşıyan, sadece Kürtler için değil özgürlükten yana olan güçlerin lideri. Evrensel bir önder olarak değerlendiriliyor. Uluslararası güçlerin Sayın Öcalan’a yönelik politikalarını da biraz bu yönlü ele almak gerekir. Türkiye’ye karşı yürüttüğü isyan ve savaştan öfke duyulmuyor. Esas mesele, uluslararası devletlerin kurmak istediği sisteme karşı büyük bir alternatif sistem kurmasıdır. Rojava bunun en büyük göstergesidir. Uluslararası güçlerin sistemlerine alternatif yoktu. Sayın Öcalan, kapitalizmin ve sömürünün dışında tamamen demokratik ortaklaşmayı esas alan, halkların bir arada kalma zeminini yaratan bir sistemin paradigmasını oluşturdu. Rojava bu paradigmayı hayata geçiren bir yer. Rojava, bundan esinlendi ve Sayın Öcalan’ın ideolojisini esasa alarak devrimi gerçekleştirdi. Bu devrim sadece Kürtlerin değil aynı zamanda halkların devrimi konumuna geldi. Dolayısıyla Sayın Öcalan’a dönük öfkenin bu kadar derin olmasının nedeni bu.
 
Öcalan, evrensel bir önder. Öcalan’a öfkenin nedeni, uluslararası devletlerin istediği sisteme alternatif ortaya koymasıdır. Çözüm Öcalan’ın özgürlüğüdür.  
 
Dünyanın hiçbir yerinde bir lider için bu kadar insan ayaklanmadı. Bu kadar insan kendini cayır cayır yakmadı. Tarihin birçok döneminde birçok önder ortaya çıktı. Yine birçok lider suikasta da uğradı. Ama hiçbir lider için bu kadar insan kenetlenmedi ve isyan etmedi. Fakat Sayın Öcalan için 22 yıldır Kürt halkı ayakta. Onun yoldaşları kendilerini feda edebilecek kadar bağlılık gösteren bir konumda. 
 
Siz bir önderi, demokrasi ve özgürlüğü temsil eden bir devrimciyi zindanda tutamazsınız artık. Özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Mandella, Güney Afrika’da bir sürece damgasını vurdu. Uluslararası bir düzeyde bir kişilik olarak kabul edildi. Sayın Öcalan da bugün Mandela gibi özgürlüğüne kavuşması gereken bir kişidir. Şu algı mutlaka kırılmalıdır; Sayın Öcalan bir hareketin önderidir, yürütülen savaşta birinci derecede sorumludur. Tahliye edilmesi mümkün değildir. Bu algı doğru bir algı değildir. Bu algının halklar için hiçbir şey ifade etmiyor. Bu algı egemenlerin yaratmaya çalıştığı bir algıdır. 
 
Dolayısıyla açlık grevine destek vermek de sadece yeterli değildi. Çünkü tutsakların eylemi Sayın Öcalan’ın özgürlüğü içindir. Eylem olacaksa cezaevindeki eylemleri destekleme biçiminde değil Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için yapılmalıdır. Açık ve net bir biçimde ortaya konulmalıdır. Elbette karşılığı olacaktır. Bedeli de olacaktır. Cezaevindekiler hangi amaçla eylem başlatmışsa siz de o amaçla eylemi başlatacaksınız. Çözümün yolu Sayın Öcalan’ın özgürlüğünden geçer. Başka türlü sorunu çözmek mümkün değildir. Sorunda, Sayın Öcalan muhatap alınmalı. Bunun başka yolu yoktur. 
 
MA / Gökhan Altay - Özgür Paksoy

Diğer başlıklar

11:08 Germencik'e bir JES daha
11:05 Süveyda’da ‘güvenlik’ Dürzilere bırakıldı
10:59 Irak’taki yangında ölenlerin sayısı 61'e çıktı
10:55 İlayda Alkaş katledildi
10:49 Abdullah Öcalan’ın paradigmasıyla eğitim veriyorlar
10:36 DEM Parti'nin komisyon üyeleri belli oldu
10:11 Balıkesir'de yangın 2'nci gününde
09:27 Çözüm umuduyla 3'ncü kez sınırı geçti: Yakılan ateş özgürlüğe vesile olsun
09:11 Şirnex doğası talan ediliyor, sıcaklıklar artıyor
09:09 Yıllar sonra kızlarını gördüler: Biz de demokratik toplum istiyoruz
09:07 Elazığ Cezaevi'nde tutsağa şiddet
09:06 Av. Kutluay: Barışı konuşurken çocuk hakları es geçilmemeli
09:03 Kobanê yolunda katledilen Karadenizli devrimci gençler
09:02 Barış Anneleri: Öncelikli adım Öcalan’ın özgürlüğü
09:02 Ahmet Karagöz: Yasalarla gerillanın gelmesi sağlanmalı
09:01 MED TUHAD-FED Eşbaşkanı: Komisyonun önceliği tutsaklar olmalı
09:00 Rojava Devrimi 13 yaşında: Kazanımlardan vazgeçmeyiz
09:00 17 TEMMUZ 2025 GÜNDEMİ
08:35 Irak'ta AVM'de yangın: 50 ölü
16/07/2025
23:29 İsrail'in Suriye'ye saldırısını kınayan tezkere Meclis'te kabul edildi
22:17 Tanrıkulu: Beyaz Toros'lu savcılar görevde
21:53 İsrail’den Dera ve Süveyda’ya 6 saldırı
21:44 Duhok'ta petrol sahası ikinci kez hedef alındı
21:37 BMGK, İsrail'in Suriye saldırıları için yarın acil toplanıyor
21:28 Törene katılan Barış Annesi: Devlet zaman kaybetmeden barışın elini tutmalı
21:04 31 yıllık tutsağın tahliyesi engellendi
20:46 Ayşe Tokyaz için eylem: Cezasızlık politikasından vazgeçin
20:33 Dürzilerin ruhani lideri Şam'la ateşkesi yalanladı
20:07 Balıkesir'de orman yangını
19:46 Türkiye ile BAE arasında 7 anlaşma imzalandı
19:27 İran'da 11 Kürt yurttaş gözaltına alındı
19:16 İsrailli bakan: Colani ortadan kaldırılmalıdır
19:04 Birçok kentte ‘Barış ve Demokratik Toplum’ buluşması
18:57 KESK 30 ilde sahaya iniyor: Yoksulluk sınırının üzerinde ücret istiyoruz
18:48 Bolu Cezaevinde 7 tutsağın tahliyesi engellendi
18:27 Mersin'de madene karşı eylem
18:23 Mazlum Abdi: Dürzilere yönelik saldırılar durdurulmalı
18:16 Kurtulmuş ve siyasi parti temsilcileri komisyon gündemiyle bir araya gelecek
18:07 32 yılın ardından özgürlüğüne kavuştu
17:54 Suriye geçiş hükümeti Süveyde’daki suçlarını itiraf etti
17:48 Son 24 saatte 94 Filistinli katledildi
17:44 Salih Müslim: Barrack, Türkiye'yi memnun etmek için konuştu
17:40 Artvin'de tutuklanan 4 gazeteciye tahliye
17:36 Cenevre eylemi: Tarihi adıma karşılık devlet adım atsın
17:06 31 yıl sonra memleketi Gever’de: Mücadelemiz sürecek
17:05 Kinem Kıymet Yıldız'ı katleden sanığın raporları ATK'ye gönderilecek
16:20 Kürtçe'ye yönelik saldırıya tepki: İnkarcı politikaya karşı mücadelemiz sürecek
16:18 İzmir'de yangın söndürüldü
15:56 Kayyım borcu nedeniyle belediyeye haciz
14:57 15 yaşındaki cinayet failine 15 yıl hapis cezası
14:36 Ahmet Özer'in tutukluluğuna yeni itiraz
14:24 Tişrîn direnişinde yaşamını yitiren Akyüz için taziye
14:15 İmamoğlu’na Akın Gürlek davasında ceza
14:00 İmralı Heyeti ve Bahçeli görüşmesi: İstişareye ihtiyaç var
13:56 Kadın Zamanı Derneği’nden ‘ayna’ atölyesi
13:18 İmralı Heyeti ile Gelecek Partisi görüşmesi: Hepimiz çaba göstermeliyiz
13:15 İsrail’den Şam'a hava saldırısı
13:14 DEM Parti Eş Genel Başkanları Kandıra’da
13:07 Zeytinlikler için Meclis önünden seslendiler: İşgal yasasını durdurun
13:01 Bergama'da orman yangını: Müdahale sürüyor
12:11 İmralı Heyeti ile Davutoğlu görüşmesi başladı
12:04 SOHR: Süveyda'da ölü sayısı 248'e yükseldi
11:51 İmralı Heyeti: Adalet Bakanlığı’nın süreçte rolü çok kritik
11:48 Şemrex’te çocuk etkinliği
11:29 Elkê'de 5 bölgeye ‘güvenlik’ yasağı
11:16 İmralı Heyeti ile Adalet Bakanı Tunç görüşmesi başladı
11:10 Şile Belediye Başkanı görevden uzaklaştırıldı
10:22 Beylikdüzü Belediye Başkanı ATK’ye sevk edildi
09:52 Holloway: Kürt hareketinin her adımı dünya halkları için bir umut ışığı
09:49 Silahını imha eden Aydın'ın ağabeyi: Aramızda görmek istiyoruz
09:16 Manisa'da orman yangını
09:12 ‘Her ay 262 bin kişi bankada yasal takibe düşüyor’
09:10 Eğitim Sen: Anadilde eğitim için 'barış müfredatı' gerekli
09:08 TTB 'Barış İzleme ve Sağlık Çalışma Grubu' kuracak
09:07 Agirî’de 100'ü aşkın buluşma: Halk yasal düzenleme bekliyor
09:06 Zırhlı araçla katledilen Miroğlu davasında bakanlık 'izni' bekleniyor
09:03 Tarihi törene şahitlik etti: Devlete değil, kendimize güvenelim
09:00 16 TEMMUZ 2025 GÜNDEMİ
08:56 DEM Parti: Dürzilere yönelik saldırıları kınıyoruz
08:53 ‘Öcalan’la görüşmek istiyorum’ kampanyasına Arjantin’den destek
08:34 Zaxo'da petrol sahasına saldırı
08:15 Birçok kentte yangın: Yerleşim yerleri tehdit altında
15/07/2025
23:11 ‘Demokratik Halk Buluşmaları’ sürüyor
21:33 Barrack: Süveyda'daki çatışmalar endişe verici
21:01 Süleymaniye’de ‘Kürt Kadınlarının Dünü ve Bugünü’ paneli
20:42 Sabahat Tuncel: Mücadele bitmiyor, araçları değişiyor
20:21 Kadınlardan polis şiddetine karşı açıklama: Gerçek bir barışta ısrarcıyız
20:01 Çanakkale’de yangın nedeniyle 3 köy boşaltıldı
18:52 Sosyal Bilim Akademisi çalışmalarına başladı
18:44 Parmağı kırılan tutsağa 7 ay sonraya randevu verildi
18:42 İmralı'ya gidecek heyet belirlenecek, koordinasyon kurulacak
18:21 Kürtçeye dönük saldırı birçok kentte protesto edildi
18:09 Gazi Yaşargil Hastanesi’nde bir haftadır klimalar bozuk
18:01 Eskişehir'de maden yasasına karşı yaşam nöbeti
17:56 3 tutsak idam edilme riskiyle karşı karşıya
17:38 Süveyda’da 116 kişi yaşamını yitirdi
16:49 Çiğdem Kılıçgün Uçar: Aleviler bu sürecin kalbindedir
16:38 Ayşegül Doğan: Muhalefet de iktidar da sürece sorumlulukla yaklaşmalı
16:04 Bekaa bombalandı
15:56 TTB'den sürece dair 4 acil talep
15:26 İsrail'den Süveyda'ya hava saldırısı
14:43 Yangınlar nedeniyle Gediz Elektrik hakkında suç duyurusu
14:40 Keprê Yaylası’nda ‘Demokratik Toplum’ buluşması
13:34 Şam'dan Süveyda açıklaması: Ateşkes ilan edildi
13:27 Kürtçe müzik dinleyen ailenin darp edilmesine ilişkin Meclis Araştırması istemi
13:23 Dürzi Ruhani lider: Adımıza yapılan açıklama irademizi yansıtmıyor
12:39 Sudan’da bir köye dönük saldırıda 48 sivil katledildi
12:37 Kürtçe müzik dinleyen ailenin darp edilmesi protesto edildi
12:12 Şam güçleri Süveyda’ya girmeye başladı: Yasak ilan edildi
11:17 Meteorolojiden sağanak yağış ve fırtına uyarısı
11:12 DEM Parti tarihi tören gündemiyle toplandı
10:53 Manisa ve Balıkesir'deki yangınlar söndürüldü
10:50 İsviçreli siyasetçi Pagani: Süreç için uluslararası kamuoyu sorumluluk almalı
10:48 RTÜK'ten ceza gerekçesi: Güvenlik ve kamu düzeni
10:26 Semsûr'da orman yangını
10:02 İki ayrı soruşturma kapsamında 69 ilde gözaltılar
09:34 Hastaneden tıbbi malzemenin çalınma görüntülerine MA ulaştı
09:28 Ekolojistler: Doğaya saldırıların durması için bu süreç bir fırsat
09:23 SOLDEP, Barış ve Demokrasi Komisyonu kuracak
09:21 Wan Baro Başkanı Özaraz: Adalet Bakanlığı’na Öcalan’la görüşme talebimiz olacak
09:19 Kürtçe müzik dinlediği için darp edildi: Polisler ‘teröristsiniz’ diye bağırdı
09:18 Hasta tutsağın koğuş talebine 'temsilci' engeli
09:15 Gazeteci Ammar: Özerk Yönetim, Şam’ı yönetmeye hazır
09:11 ÖHD’li Nagehan Avçil: ‘Umut hakkı’nın tanınması sürece katkı sağlar
09:10 Newala Qesaba betona gömülmek isteniyor
09:09 Hukukçu Margaret Owen: Öcalan'ın özgürlüğü şart
09:08 Sit alanındaki sanayi inşaatı itirazlara rağmen sürüyor
09:07 Töreni takip eden Mızrak: Yasal düzenlemeler hızla hayata geçmeli
09:04 Barrack'ın açıklaması ABD, İngiltere, İsrail'in Ortadoğu planını deşifre ediyor
09:03 PJAK görüşmesini anlattı: Özgürlük ulusal birlikle mümkün
09:00 15 TEMMUZ 2025 GÜNDEMİ
14/07/2025
23:20 'Demokratik Toplum Buluşmaları’ sürüyor
22:40 ODTÜ’de '33 Düş Yolcusu' yürüyüşü: 33’ler yaşıyor
22:07 Tülay Hatimoğulları’ndan ‘ittifak’ iddialarına yanıt: Kesinlikle böyle bir şey yok
20:15 BM raporu: Türkiye'nin yüzde 88'i çölleşme riskiyle karşı karşıya
19:21 Kürtçe müzik nedeniyle darp edilenler için açıklama
18:29 İsrail ordusu Süveyde’de Suriye tanklarını bombaladı
18:13 KDP-YNK toplantısı sona erdi
18:04 KESK’ten işten atılan işçilere ziyaret
17:42 DEM Parti İmralı Heyeti Adalet Bakanı ile görüşecek
17:19 Muhittin Böcek hastaneye kaldırıldı
16:53 Licê kırsalında yangın
16:48 14 Temmuz direnişçileri birçok kentte anıldı
16:40 Adliye nezaretinde tutsağa asker şiddeti
16:38 DEM Parti İmralı Heyeti’nden ‘görüşme notu’ açıklaması
16:29 Kürtçe şarkı gerekçesiyle şiddet uygulayan polisler hakkında İHİK’e başvuru
16:05 DBP: Kürtçe şarkı dinleyen aileyi darp eden polisler açığa alınmalı
15:57 Kongra Star: Suriye’nin teminatı demokratik adem-i merkeziyetçiliktir
15:36 Polis şiddetine maruz kalan avukattan suç duyurusu
15:19 Ahmet Özer’e ‘kent uzlaşısı’ davasından tahliye