HABER MERKEZİ - CHP’nin Kürt sorununu çözmeye yönelik beyanları ve neyi nasıl yapacaklarına yanıt veren Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya, partinin düşüncesini paylaştı. Çözüm için 1921 Anayasası'na işaret eden Kaya, tartışma yaratan “muhataplık konusu” için de “Kürt halkına soracağız” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununu HDP’yle çözeriz” sözleri siyasetin ana gündemi olmaya devam ediyor. Osmanlı’dan Cumhuriyete süregelen sorun günümüz itibariyle çoklu aktörlerle uluslararası boyut kazandı. İktidara gelen her parti, sorunu çözmek yerine daha da derinleştirdi. AKP iktidarı da benzer bir söylemle geldi fakat Dolmabahçe Mutabakatına son vererek çatışmacı sürece geri döndü. Son 5 yılda hızlandırılmış bir yıkım politikasıyla sorunun üstü örtülmeye çalışıldı. Kangrenleşen soruna CHP kanadından son zamanlarda dikkati çeken açıklamalar yapılıyor. Doğal olarak kamuoyu, “CHP neyi nasıl çözecek, bir projesi, hazırlığı, planı var mı, muhatapları iyi- kötü ayrıştırarak ne yapmak istiyor, Kürt sorununu nasıl tanımlıyor ve nasıl algılıyor, silahlı aktörler hakkında ne düşünüyor?” gibi birçok soruya cevap arıyor. CHP kanadında ise sorulara cevap olma konusunda tartışmalar çok kısıtlı. Partinin politika belirleyicileri ile konuşan kesimin ne kadar bütünlüklü olduğunu anlamak şüphesiz zaman gerektirecek. CHP’de Kürt medyasına karşı da bir bariyerin olduğunu hatırlatarak, konuyu ve merak edilenleri yönetim kademesinden bir isimle konuşma fırsatımız oldu. CHP Ankara milletvekili Yıldırım Kaya, partisinin Kürt politikasını ve soruna çözüm önerilerini konuştuk. Sözü uzatmadan, söyleşinin tamamına buyurun…
Partinizin Kürt sorununa dair yaklaşımlarında son zamanlarda farklı ve dikkati çeken gelişmeler yaşanıyor. Federe Kürdistan’a bir gezi düzenlediniz. Kürt illerini gezen heyetleriniz var. Kürt sorununda yeni bir yaklaşım veya model mi geliştiriliyor?
CHP, Kürt ve demokrasi sorununa dair yeni bir şey söylemiyor. Çok önceden bu yana söylediklerini, politikanın sıcaklığı ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun söyledikleriyle daha canlı tartışmaya başladı. Aslında Sosyal Demokrat Parti (SHP) döneminde başlayan Kürt raporları, CHP siyasisi tarihinde önemli bir yer tutar. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, 2013 yılında Kürt sorununa dair çok somut çözüm önerileri ve bakışlar dile getirdi. Bugün söylediklerini aslında o dönem de söylemişti. Geldiğimiz noktada AKP’nin 20 yıllık iktidarında Türkiye’de bir demokrasi sorunu yaşanıyor. Bunun yaşanmasının temel nedeni hak, hukuk ve adaletin herkes için eşit uygulanmamasıdır. Kürtler için daha fazla ayrımcılık, eşitsizlik var. Bir ülkede demokrasi yoksa o ülkede yaşayan halkların kendi temel sorunlarını çözüm olanağı da yok demektir. Ülkenin temel sorunu aslında demokrasinden uzaklaşmış olması. Demokrasiden uzaklaşınca ülkede yaşayan 84 milyon kişiye has meslek sorunları ve etnik sorunlar ortaya çıkmasına neden olur. Çok geniş bir nüfusa sahip olan Kürtler ciddi sorunlar yaşıyor.
Kürt sorununu Meclis’te çözeceğiz diyorsunuz. Somut olarak neyi kast ediyorsunuz. Mesela HDP’yle neyi müzakere edeceksiniz. Plan nedir, çerçeve veya yöntem konusunda bir yol haritası var mı?
Hangi sorun çözülecek diye soruyoruz. Bunu Kürtler kendileri anlatacak ve bunu özgürce konuşacak. Onların temsilcileri olan partiler, demokratik kitle örgütleri, dernek temsilcileri ve kanaat önderleri hiçbir kaygı ve korkuya kapılmadan düşüncelerini özgürce söyleyebilmeli.
Kürt sorununun ilacı demokrasi, insan hakları, evrensel hukuk ve bağımsız yargıdır. Adaletin Diyarbakır ve Ankara’da ayrı uygulandığı bir süreçte Kürt sorununu çözmek mümkün değildir. AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde ‘Kürt sorunu var, biz çözeriz’ dedi. Ancak bu sorunu çözmekten uzak kaldığını çok net gördük. Şunu da görmek lazım; insanların seçilme ve seçme hakkı özgürlüğü var. Seçimden bahsediyoruz. Halk Diyarbakır, Hakkari, Van, Şırnak, Mardin’de muhtarını, belediye başkanını, milletvekilini seçiyor fakat devlet beğenmiyor.
Neden seçilmesine izin verdin ya da neden görevden aldın. Bunu niye yaptın? Seçilen milletvekilini alıp cezaevine atıyorsun, seçilen belediye başkanının yerine kayyum atıyorsun. Yıllar geçiyor yapılan yargılamalarda ceza alan bir milletvekili, bir belediye başkanı yok ama onun yerine kayyum atıyorsunuz. Bu temel sorunlardan biri. Bunun çözülmesi gerekiyor. Bunun çözülmesi için parlamentonun bu konuyu 84 milyon kişinin gözleri önünde tüm açıklığıyla tartışması gerekiyor. Bizim olmazsa olmaz dediğimiz ilke budur. 84 milyon insan, neyi tartıştığımızı, neden tartıştığımızı ve çözüm önerilerini bilmezse bu sorunlara yabancılaşır ve kutuplaşma olur. Toplumun kutuplaşmasının önüne geçmek için parlamento da konuşulan sorunların tüm çıplaklığıyla konuşulması gerekiyor. Her partinin bu konuda görüşü neyse açık açık söylemesi gerekiyor. Mesela kayyum siyasetine nasıl bakıyor siyasi partiler? CHP kayyum siyasetini reddettiğini açık açık söyledi. Diyarbakır’da ayrı, Ankara’da ayrı bir uygulama olamaz.
AKP iktidara geldiğinde ülkenin bir bölümünde OHAL vardı, şimdi 81 ilde OHAL’i inşa etti. Tankların, panzerlerin sokak ortasında dolaştığı ve altında çocukların ezildiği şehirler varsa ve bu bir gerçekse o zaman sizin kulaklarınız sağır, gözleriniz kördür. Burada bir Kürt sorunu vardır, bu sorun Şırnak'ta Hakkari’de yaşanıyor, Ankara, Nevşehir’de yaşanmıyorsa iller arasında ciddi bir ayrım var demektir. İller arasındaki ayrımı açığa çıkarmak gerekir. Neden bu sorun tartışılıyor, diye bilmek lazım. Bu sorun tartışılırken öyle bir zemin olmalı ki demokratik kitle örgütleri, STK, Kürt vatandaşlarımız ve kanaat önderleri düşüncelerini özgürce söyleyebilmeli. Düşüncelerini söylediklerinde ise bir gün sonrasında cezaevine atılmayacaklarının garantisi verilmesi gerekir. Bunun içinde demokratik bir ortam sağlanmalı, demokratik bir ortam sağlandıktan sonra Kürtlerin ne istediğini onlara sormalıyız. Hangi sorun çözülecek diye soruyoruz. Bunu Kürtler kendileri anlatacak ve bunu özgürce konuşacak. Onların temsilcileri olan partiler, demokratik kitle örgütleri, dernek temsilcileri ve kanaat önderleri hiçbir kaygı ve korkuya kapılmadan düşüncelerini özgürce söyleyebilmeli. Bunlar söylendikten sonra biz parlamentoda daha gerçekçi bir tartışma yürütebiliriz.
İşaret ettiğiniz hukuk dışı uygulamalardan bir tanesi de parlamentoda Kürt milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıdır. CHP olarak o dönem buna oy verdiniz ve bugüne kadar da kurumsal bir özeleştiride bulunmadınız. Buna dair neler söylemek istersiniz?
Daha bu konular gündemde yokken CHP Genel Merkezi ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tüm milletvekili adaylarımızdan kürsü dokunulmazlığı hariç, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda noterden belge aldı. Hala siyaseten şunu savunuyoruz; kürsü dokunulmazlığı hariç tüm dokunulmazlıkların kaldırılması gerek. Parça parça, kişiye özel dokunulmazlıkların kaldırılması değil. O dönem CHP’den 21-22 milletvekili dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde oy kullandı. Referanduma gidilmesinin önüne geçildi. Eğer CHP oy kullanmasaydı referanduma gidilecekti, referanduma gidildiğinde ise seçmenin duruşuna bakmak lazım. Bir tarafta AKP, MHP diğer tarafta CHP ve HDP. O dönemde seçmen dağılımına bakıldığı zaman yüzde 60 oranında dokunulmazlıkların kalkacağı aşikardı. Bu yaşandığında sahada özgür propaganda yapamayan HDP’nin büyük sorunlar yaşayacağını görmemiz lazım. Dokunulmazlıklar konusuna ilkesel bakmak lazım. Yanlış anlaşılmasın sonuçları daha beter olurdu, noktasında söylemiyorum. Biz siyasi bir söylemin dokunulmazlık zırhına ihtiyaç duymadan özgürce söylenmesi gerektiğini savunuyoruz. Demokrasilerde zaten buna ihtiyaç duyulmaz. Ama Türkiye gibi diktatörlüğün olduğu yerlerde eğer siz bunun önüne yasal engellemeler koymazsanız keyfi uygulamalar devam eder. Enis Berberoğlu ve en son Ömer Faruk Gergerlioğlu konusunda yaşananlar da bize bir şeyi gösteriyor: Aslında bu mesele hukuksal bir mesele değil, siyasi bir mesele. Bu kararlar parmak çokluğuyla alınıyor, bunun karşısında birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Eksiklikler yaşandı mı? Muhakkak yaşandı ancak bu mesele CHP üzerine yüklenecek bir mesele değildir. CHP’ye ihtiyaç duymadan zaten AKP ve MHP bu kararları alabiliyor. Şuan bir milletvekilinin dokunulmazlığı gündeme gelirse zaten çoğunlukları var. Buna ilkesel olarak karşı durmak gerekir. Sonucu belirleyen CHP değil. Mevcut siyasal iktidarın demokrasiye yaptığı darbeyi CHP üzerinden tartışmayı uygun bulmam.
Önce demokratik bir ortam sağlanmalı, diyorsunuz. Ancak Kürt sorunu bugün sınırları aşmış durumda. Aktörleri çoğalıyor, silahlı aktörler, Suriye, Irak, İran durumu var. CHP’nin düşündüğü çözümün içine Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkı, demokratik özerlik, federasyon veya güçlendirilmiş yerel yönetimler başlıkları sığar mı, çerçeve nedir?
Buraların tamamen özgür ortamlara kavuşturulması gerekiyor. OHAL fiilen uygulanıyor, kaldırılması gerekiyor. Yeni demokratik, özgürlükçü bir Anayasa’nın tartışılarak hazırlanması gerekiyor. Demokratik bir Anayasa olmazsa, çözüm kalıcı hale gelemez.
Öncelikle demokrasiyi inşa edelim daha sonra ne yapılacağını konuşuruz demiyoruz. İnsanların neyi istediğini söyleyebileceği bir ortama ihtiyaç var. İnsanlar neler istediğini söyleyecek. Nedeni şu; sadece parlamentodakiler değil, bu yetmez STK, dernek, kanaat önderleri neler istediğini parlamentoda bu konu konuşulduğunda dile getirmeliler. Söylediklerinden kaynaklı bir gün sonra cezaevine atılmamalılar. Bir kere hiç kimse kimliğinden kaynaklı ayrımcılığa maruz kalmayacak. Evrensel hukuk herkes için geçerli olacak. Her insan anadilini özgürce konuşabilecek, özgürce öğrenme ortamı sağlanacak. Anadil öğrenme hakkında hiçbir çocuk mahrum bırakılmayacak. Sadece bölgeye cezaevi yapan anlayıştan, bölgeye fabrika yapan bir anlayışa geçmemiz gerekiyor. Binlerce boşaltılan köy var. Bu boşaltılan köylerdeki insanlar İstanbul, İzmir, Ankara'da yaşıyor. Bu köylerin yeniden inşa edilmesi gerekiyor, insanların boşaltılan köylerine, yakılan ormanlarına yeniden kavuşması gerekiyor. Bunun için güvenceli bir ortam yaratılması gerekir. Boşaltılan köylerde evler yıkıldı, insanların yeniden evlerini yapabilmesi için geri ödemesiz krediler verilmesi gerekir. Bu insanlar köylerine gittiğinde koruculuk sistemi var, bu sistemin dağıtılması gerekir. Koruculardan silahları alınmalı ve devlet dairelerinde istihdam edilmeli. Siz onları aldınız, sokağa attınız olmaz. Başıboş çeteleşme olur. Gelecek ilk genel seçimde iktidar olacağız. İktidar olduğumuzda, kayyumları görevden alacağız. Belediye meclisleri kendi başkanını seçecek. Okulsuz köyler var, bunların yeniden hızla inşa edilmesi gerekiyor. Zorda olan esnaf, çiftçi var. İnsanlar yaylalarda esir kalmış, arılarını dahi alamıyor.
Buraların tamamen özgür ortamlara kavuşturulması gerekiyor. OHAL fiilen uygulanıyor, kaldırılması gerekiyor. Yeni demokratik, özgürlükçü bir Anayasa’nın tartışılarak hazırlanması gerekiyor. Demokratik bir Anayasa olmazsa, çözüm kalıcı hale gelemez. Tutuklulukların cezaya çevrildiği bir süreç var. Selahattin Demirtaş, İdris Baluken, Aysel Tuğluk ve diğerleri, hepsinin hemen serbest bırakılması gerekiyor. Cezaevlerinde 4 bine yakın siyasi tutuklu var, bu tutukluların tamamının bu tartışmaya katılması gerekiyor. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala neden tutuklu? 6 milyon aşkın oy alan HDP kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesine veriliyor ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli eğer kapatılmazsa Anayasa Mahkemesini kapatın diyor. Böyle bir ortamın olduğu ülkede biz sorunu çözemeyiz. Eğer siz Türkiye’de bu sorunu çözemezseniz, bu bölgede bir sorun haline dönüşür. Suriye’de, Irak’ta, İran’da yaşayan insanların da bu tartışmaya dahil olmasını sağlamış olursunuz. Önce Türkiye’de demokrasi olmalı. 84 milyonun eşit şartlarda bir arada yaşadığı koşulları sağlamamız lazım. Eğer sorun eşit koşullarda çözülemezse bölgesel soruna dönüşür. Bu da emperyalist devletlerin müdahalesine zemin hazırlar. O zaman pirince giderken evdeki bulgurdan oluruz. Yapılması gereken, atılması gereken çok somut adımlar var.
Saydıklarınızın tamamı iktidarı hedefleyen demokratik bir partinin vaatleri. İktidar olmuş bir CHP, saydıklarınızı HDP’ye gerek duymadan da yapabilir. O halde HDP’yle neyi çözeceksiniz?
AKP sorunu çözmek yerine kambur haline getirdi. HDP’yi muhatap almıyor, yok sayıyor. HDP’yi yok saymak 6 milyon insanı yok saymak demektir. HDP meşru bir partidir. Eğer siz HDP’yi parlamentoda ve sokakta yok sayarsanız, bu sorunu çözemezsiniz. İktidar olduğumuzda Kürtlere ne istediklerini soracağız. Nasıl yaparsak sizin yaşamış olduğunuz sorunları çözeriz, diye soracağız. Sorunun çözümüne ilişkin muhatap HDP’dir. HDP’yi muhatap görmeden, ne konuşsak sorun çözülmez. Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk kurulduğunda Mustafa Kemal Atatürk döneminde Kürt milletvekilleri var mıydı, vardı. Kimlikleriyle Kürtleri temsilen gelmişlerdi. Kürtler, Cumhuriyetin kurucu unsurudur. 1921 Anayasası bugün uygulanırsa zaten sorun çözülür. Osmanlı’da da bir birliktelik söz konusuydu. Şimdi AKP Genel Başkanı Erdoğan çıkıyor ‘Kürt sorunu yoktur’ diyor, MHP’de bir zamanlar ‘Kürt yoktur’ diyordu.
O halde perspektifinizi 1919 – 1923 arası döneme dayandırdığınızı söyleyebilir miyiz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk kurulduğunda Mustafa Kemal Atatürk döneminde Kürt milletvekilleri var mıydı, vardı. Kimlikleriyle Kürtleri temsilen gelmişlerdi. Kürtler, Cumhuriyetin kurucu unsurudur. 1921 Anayasası bugün uygulanırsa zaten sorun çözülür.
Tabii ki doğru. Bu sorun bize çok kültürlü, dilli, etnisiteli, inançlı Osmanlı döneminden cumhuriyet dönemine ve ilk Kurucu Meclis’e kadar gelmiştir. Kurtuluş savaşı verilirken Mustafa Kemal Atatürk, Kürt önderleriyle, onların ileri gelenleriyle ortaklık ve bir mücadele birliği kurmuştur. Parlamentoya da geldiklerinde diğer partiler, ‘Ankara’yı terk edelim, TBMM’yi Kayseri’ye taşıyalım’ dediklerinde Kürt temsilciler, ‘biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik’ diyor. Şimdi kurucu iradeye bunu söyleyen bir Kürt milletvekilinin sözünü nasıl unutabiliriz? Yani Ankara’yı terk edelim Kayseri’ye, Sivas’a gidelim dendiğinde karşısında dikilip biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik, diyenleri unutmayacağız. Onlar, Cumhuriyeti kurmak için, Türkiye’nin bağımsızlığını inşa etmek için bedel ödediler, can verdiler. Bunları yok sayabilir miyiz? Çanakkale’deki şehitliğe bir gidip bakalım, Kürt isimlerini orda göreceğiz. Hem Çanakkale ile övüneceğiz, hem de o Çanakkale geçilmezi yaratanları da yok sayacağız. Öyle bir şey olamaz.
Dağdakiler Kürt çocukları ve bunlar aynı zamanda HDP tabanını oluşturan insanlardır. Cenazeleri ortada olmayan, 17 bin faili meçhul insan var. İnsanlar bu savaş gerçeğini hala yaşıyor. Bunu nasıl çözeceksiniz?
Tabii ki insanların ölüleri üzerinden siyaset yapma dönemini kapatmamız lazım. Kerpiç evlere, gecekondu evlere asker cenazeleri geliyor. Dağa çıkmış Kürt gençlerinin cenazesi gelemeyebiliyor. Cenazelerine ağıt yakamayan anneler var. Cumartesi Anneleri ile Diyarbakır'da HDP önünde oturan anneler çocuklarını arıyor. Yapılması gereken şu; silahlar toprağa gömülecek, demokrasiyi inşa edeceğiz. Silahların gölgesinde demokrasi inşa etmek mümkün değil. Bir dönem Mehmet Ağar da ‘dağdan ovaya indirmek gerekir’ dedi. Bu söylem söylendikten sonra üstüne çullandılar. Aslında yılardır tüm siyaset şunu görüyor; zorla, baskıyla, insana öldürmekle, insan ölümünü anlatmakla bu sorunun çözülemeyeceğini anlatmak lazım. Hiç bir eve ateş düşmemesi lazım. Ateş düşen ev o annenin yüreğini dağlıyor. Özellikle burada PKK’ye de büyük iş düşüyor, silahlar toplanacak. Daha önce birçok kez bu tartışmalar gündeme taşındı. Kan ve gözyaşıyla bu ülkeye demokrasi gelmiyor. Kan ve gözyaşına son vermenin yolu, silahları toprağa gömeceğiz ve birlikte ne yaparsak eşit koşullarda beraber yaşayabiliriz diyeceğiz. Eğer birlikte yaşamaktan yanaysak, herkesin varlığını kabul edeceğiz. Herkes eşit koşullarda sandalyesinde oturacak, orada bulunacak. Savaş değil barış denilecek. Bunun içinde ilk adımı atması gereken TBMM, kendi bünyesinde konuşur ve HDP’yi de muhatap alarak konuşulur. Bu sorunu inkar ederek sorun çözülmez. Yurt sorunu dile getiriyor öğrenciler, ‘siz Gezi’cisiniz öyle bir sorun yok’ diyor. Hayır var. Kürt varsa Kürt sorunu da vardır. Bu sorunun üstünü yok diyerek örtemeyiz. İnkarcı bir politika bu ülkenin önünü açmaz. İnkar ederek değil, demokrasi yoluyla sorunları çözeceğiz.
O halde muhatapları meşru veya gayri meşru diye ayırmak yanlış değil mi?
Özellikle burada PKK’ye de büyük iş düşüyor, silahlar toplanacak. Daha önce birçok kez bu tartışmalar gündeme taşındı. Kan ve gözyaşıyla bu ülkeye demokrasi gelmiyor. Kan ve gözyaşına son vermenin yolu, silahları toprağa gömeceğiz ve birlikte ne yaparsak eşit koşullarda beraber yaşayabiliriz diyeceğiz.
İşin muhatabı Kürtlerin kendileri. Kitle örgütleri, dernekleri, kanaat önderleri var. Bu insanlar bu sorunu bizzat yaşayanlar. Bu sorunu yaşayanları dinlemek, çözüm yolunu bulmak gerekir. Onlar bize iki kez HDP’nin Diyarbakır adayını seçiyorum dediler, reddedildi. Milletvekili seçmiş o da reddedilmiş. Sandık konulmuş, oda iradesini ortaya koymuş, onun iradesini tanımak zorundasın. Onun iradesi meşru bir iradedir. Biz ne kadar meşru isek, Diyarbakır, Van, Mardin belediye başkanları da meşrudur. Onu da halk seçti, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nı da halk seçti. Nevşehir’de belediye başkanı görevden alınıyor, yerine belediye meclisinden biri seçiliyor ama Van’da bu uygulanmıyor. Bu nasıl çifte standart? Bu çifte standart sorunun çözümünü kronik hale getiriyor. Bu sefer muhatap tartışması başlıyor. Muhatap bunları seçenlerdir, muhatap 6 milyon oy verenlerdir, onlar muhatabı belirlediyse bize meşru, gayri meşru olduğunu tartışma düşmez. 6 milyon kişi muhatabım HDP demiş, biz bunu kabul etmek zorundayız.
Kürt sorunun çözümüne dair bugüne kadar çok farklı görüş ve öneriler yaşadık, gördük. Demirel, Kürt realitesini tanıyoruz, dedi. Özal, federasyon dahil her şeyin konuşulabileceğini söyledi. Erbakan, Öcalan’a mektup gönderip ateşkes istedi. Mesut Yılmaz, AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer, dedi. Hatta hatta Tansu Çiller’in bile sorunun çözümüne dair fikirleri oldu. Yine Erdoğan iktidarı, Öcalan ve Kandil yönetimiyle oturup Dolmabahçe Sarayı’nda 10 maddelik mutabakat açıkladı. Tabii tüm bunların sonunda hala Kürt sorununu tartışıyoruz. Benzer şeyleri yaşama durumu varken, Kürtler neden CHP’ye inansın?
CHP’ye inanmayacaklar, kendilerine inanacaklar. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan olduğundan bu yana söylediği şeyi tekrar ediyor. Çözüm önerilerini 13 madde şeklinde sıraladı. 2017’de Diyarbakır'da bir panel düzenledik. Orada Edirne, Samsun, Konya, Diyarbakır il başkanları vardı. Cumartesi Anneleri’de o oturuma gelip katıldılar. Biz sözümüzü ta o günlerde söyledik. Bunu yeni söylemiyoruz, Diyarbakır’da söyledik, döndük Mersin’de söyledik, İstanbul ve Ankara’da söyledik. Biz bu sorunu Edirne, Samsun, Konya, Hakkari, Van’a taşıdık. Bu günlerde sanki sıcak bir konu olmasının nedeni, seçimler yaklaşıyor, CHP’de bunları seçim yatırımı olarak söylüyor gibi bir algı oluştu. Bu doğru değil, biz bunu yeni söylemedik. Ama yeni şeyler söylemeye ihtiyaç var. Kiminle söyleyeceğiz? Hangi zeminde söyleyeceğiz? Bu çok önemli. Bunlar kongrelerde söylenebilir ama parlamentoda da söylenmesine ihtiyacımız var. MHP, İYİ, AKP, BBP, Saadet ve diğer partilerin ne dediğini öğrenmeye ihtiyacımız var. Kimin ne dediğini Kürt yurttaşlarının duyması lazım. Bu yetmez parlamento dışı olan güçlerinde bu konuda ne söylediğini bir havuzda toplamamız gerek. Bunu 84 milyon insanın gözü önünde yapmamız gerekir. Bu tartışmayı yaparsak ‘açık yaraya kurt düşmez’ sözünden yola çıkarak açık tartışmamız gerek. Kim ne söylüyor, ne için söylüyorsa bilinmesi gerekir. Türkiye'de bağımsız seçime girmiş Hakkari'de 4 milletvekilinin 4’ünü de kazanmış bir siyasal hareketten bahsediyoruz. Okuma, yazma bilmeyen kadınların kime oy vereceğini iple ölçerek seçimini yaptığı bir halktan bahsediyoruz. Siz bu halkın aklıyla alay edemezsiniz. Önüne hangi engelli getirirseniz getirin onlar ‘biz bu ülkede yaşayacağız, tek isteğimiz birlikte eşit bir şekilde yaşayalım’ diyor.
Anlattıklarınızdan yola çıkarak, partinizde Kürt sorununun çözümüne yönelik hazırlık yapan bir birim var mı?
Kimin ne dediğini Kürt yurttaşlarının duyması lazım. Bu yetmez parlamento dışı olan güçlerinde bu konuda ne söylediğini bir havuzda toplamamız gerek. Bunu 84 milyon insanın gözü önünde yapmamız gerekir
Doğu ve Güneydoğu’da bulunan illerin tamamında bizzat sorunları gündeme taşıyan, halkın bakış açısını ölçen çalışmamız var. Oradaki il ve ilçe örgütlerimiz de bu çalışmayı yapıyor. Bizim bir bütün olarak özgürlükçü bir anayasa sürecini işletmemiz gerekiyor. Sorun demokrasi sorunu, demokrasiyi inşa edersek zaten ciddi bir adım atmış oluruz. Bu sorun Türkiye'nin en temel sorunudur. Demokrasi olmadan Kürt sorunu çözülemez, Kürt sorunu çözülmeden bir ülkeye demokrasi gelmez. Bunun içinde tüm hazırlıklarımızı her konuda olduğu gibi bu konuda da ayrıntılı hazırlık çalışmalarımız devam ediyoruz.
Son yerel seçimlerde partiniz, Kürt seçmeninden aldığı destekle birçok büyükşehir belediyesini kazandı. Bu şehirlerde yaşayan Kürtlerin sorunlarına ilişkin belediyeleriniz ne tür çalışmalar yürüttü veya yürütüyor?
İstanbul seçimlerini kazandığımızda ben Esenler Meydanı'ndaydım ve 10 bin kişi vardı. 10 bin kişinin huzurunda başta Demirtaş olmak üzere Kürt seçmenlere ve HDP’ye teşekkür ettim. Demirtaş’ı bizzat ziyaret etim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bazı çalışmalar yapıyor ama yeterli değil. Biz asla şunu inkar etmiyoruz, inkar edersek yüreğimiz kurur; Eğer İstanbul’da kazandıysak Kürt seçmenin oyunu aldığımız için kazandık. Bunu açık açık söyledik, HDP aday çıkarsa 500 bin oy alır, bizim seçimi kazanmamız mümkün olmazdı. Biz şunu reddetmiyoruz. Biz 57 milyon seçmene istisnasız talibiz, HDP de talip biz de talibiz. Yerel seçimlerde yaşanan tabloyu görmezden gelirsek yüreğimiz kurur. Ancak yeterli çalışma olmadığını da söylemeliyim.
Partinizin üst düzey yönetiminin bugün ifade ettiği, konuştuğu konulara tabanınız nasıl bakıyor. Bu konu il ve ilçe örgütlerinde tartışılıyor mu. Örneğin İzmir, Trabzon veya Konya örgütünüz nasıl bakıyor?
Edirne İl Başkanımız Diyarbakır’a geldiğinde ona Sur’un yıkılmış halini gösterdim. Panelde söz aldığında ‘ben Edirne’den sizi hiç anlamamışım, buraya geldiğimde sizi anladım. Bundan sonra Edirne’deki partililerin sizi anlamasını sağlayacağım’ dedi. Diğer il başkanları da benzer şeyler söylediler. Genel başkanımızın söylediklerine tabandan tepki yok, itiraz yok. Tek tük itirazlar olabilir. Biz çoğulcu bir partiyiz, insanların bu ülkeye demokrasi gelsin demek gibi bir muradı var. Bizim insanlarımız bölünüp parçalanmaktan korkuyor. Bölünmemenin, parçalanmamanın yolu da ülkeyi bir ev olarak görerek hareket etmekten çıkar. Şuana kadar bir sorun yaşanmadı. Ben bunu televizyonda AKP ve MHP’li isimlerle de tartıştım. AKP'li isim ‘Biz bir kısmını çözdük bir kısmını çözemedik daha var’ demek zorunda kaldı. MHP’li isim de aralarda ‘haklısınız ya bölünürsek’ dedi. Huzuru sağlayamazsak bölünme olur. 84 milyonun eşit şartlarda yaşaması için zemin hazırlarsak bölünme olmaz. Biz bin yıldır bir arada yaşayan bir topluluğuz.
Tabii bir de CHP’nin hali hazırda Millet İttifak adıyla hareket ettiği İYİ Parti var. MHP kökenli, sağ ve milliyetçi bir parti. Kürt sorununa dair partinizin söylem, yöntem ve planları ittifaka nasıl yansıyor. Nasıl bir denge kurulacak?
Mesele ittifakın bozulma ya da bozulmama meselesi değil, mesele Türkiye’nin birliği meselesi. Zaten ittifak da bunun için var. Genel Başkanımızın bu açıklamasına destek veren açıklamaları oldu. Herhangi bir sorun gözükmüyor. Biz 84 milyonun bir arada yaşamasını savunuyoruz. Millet ittifakının ana gayesi de bozulan huzuru inşa etmek, demokrasiyi yeniden getirmek. Cumhuriyeti koruyabilmek için demokrasi devrimine ihtiyaç var. Bunu biz 37’nci Kurultayımızda önümüze bir hedef olarak koyduk. 4’üncü büyük devrim demokrasi devrimidir, bunu gerçekleştirmek CHP’nin boynunun borcu. Bunu dostlarımızla birlikte gerçekleştireceğiz. Kurultayda sadece Türkiye’deki değil, dünyadaki tüm demokratlara çağrı vardı. Hem Türkiye’de hem de dünyada demokrasiye bir susamışlık var. Demokrasi ihtiyacı var. Bunu gerçekleştirmek demokrasiden yana olan herkesin görevi. İttifaklarda bu konuda bir sorun yaşanmıyor.
Bu işin bir de devlet aygıtları, kurumları ve bürokrasisi söz konusu. Ve bunlar son derece militarize olmuş ve dokunulmaz kılınmış. Kürt sorunu çözmeye niyetli bir CHP, devlet içindeki bu yapıyla baş edebilecek mi?
Edirne İl Başkanımız Diyarbakır’a geldiğinde ona Sur’un yıkılmış halini gösterdim. Panelde söz aldığında ‘ben Edirne’den sizi hiç anlamamışım, buraya geldiğimde sizi anladım. Bundan sonra Edirne’deki partililerin sizi anlamasını sağlayacağım’ dedi.
Yaşamaz, biz bunu belediyelerde gördük. Belediye başkanları değiştiğinde yenileri geldi eski çalışanlar hala görevlerinde. Biz onların ekmeklerine mani olmuyoruz. ‘At sahibine göre kişner’ diye bir söz vardı. Demokratik bir tutum takınırsak, zorlansak bile üstesinden geliriz. AKP iktidarında 8’inici Milli Eğitim Bakanı değişti. Gelen kişi hemen hemen çalıştığı herkesi değiştirdi. Parti aynı ama kadrolar değiştirildi. Biz geldiğimizde biz de bu kadroları değiştireceğiz, kimse ağzını açmasın. Bugün AKP’den bir bakan gitti, yardımcısı bakan oldu o arkadaşlarını değiştirdiğine itiraz edemeyenler biz yarın geldiğimizde itiraz edemezler. Biz Türkiye’ye onların da haklarını koruyarak geleceğiz. Kürt sorununun çözülmesi onların da huzurunu sağlar. Savaşa ayrılan pay onlara gidecek. Asgari ücret belki de 4 bin TL olacak. Bir roket mermisine harcanan parayı tüyü bitmemiş yetimin hakkı için harcayacağız. Hiç kimse huzuru huzursuzluğa değiştirmez. Onlarda bu ortamı gördüklerinde ‘oh be dünya varmış’ diyecekler.
Partinizin Kürt illerinde bir oy artışı söz konusu. Siz bu artışı neye bağlıyorsunuz, nasıl okuyorsunuz?
Orada yaşanan ekonomik, kültürel sorunlara ilişkin Kürt sorununu kabul etmenin yanında il örgütlerimiz toplumla buluşuyor. Düşüncelerimizi anlatıyoruz, daha fazla zaman ayırıyoruz. Oradaki insanlarda bizim gerçek niyetimizi görüyor. Biz o bölgede birinci parti olmak zorundayız, bunun için çaba göstermek zorundayız. Roboskî’de yaşamını yitiren 34 insanın ailelerine elinizi uzatmıyorsanız o insanlar neden size elini uzatsın ki?
HDP’nin açıkladığı 11 maddelik deklarasyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demokrasi ağırlıklı bir metindi. Türkiye'de 3’üncü cephe olarak demokrasi cephesini kuracaklarını ilan ettiler. Seçimlere bir demokrasi cephesi oluşturarak gidecekleri, millet ve cumhuriyet ittifakı dışında bir demokrasi ittifakını kuracakları ekseninde bir metindi. Kadınlarla birlikte yürüyeceklerini ilan ettiler. Cumhurbaşkanı seçimleri içinde isim değil ilkeleri işaret ettiler. Tek adam diktasına karşı demokrasiyi savunacaklarını dile getirdiler. En önemli yanı demokratik bir parlamenter sistem vurgusuydu. Kendi çizdikleri hatta yolları açık olsun. Bizim bu kararlara saygı duymaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok. Demokrasiyi önceleyen her partiye saygımız sonsuz. Çünkü biz de demokrasi istiyoruz. Demokrasi isteyen herkes elbet bir gün aynı yolda buluşur.
YILDIRIM KAYA KİMDİR?
Yıldırım Kaya 1958 Kırşehir doğumlu. 12 Eylül darbesinde bir süre tutuklu kaldıktan sonra öğretmenlik mesleğine geri döndü. Eğitim Sen, ÖDP, Birgün Gazetesi kurucuları arasında yer aldı. Türkiye Barış Meclisi Kurucuları arasında yer aldı. 2004 yılında Demokratik Güç Birliği'nin de desteklediği, SHP Kırşehir Belediye Başkan adayı oldu. 2016 yılında CHP Parti Meclisine seçildi. CHP OHAL Komisyonu'nda görev aldı. 27. dönem Ankara milletvekili seçildi. 2018 tarihinde CHP eğitim politikalarından sorumlu genel başkan yardımcılığını yaptı.
MA / Sedat Yılmaz