Bayrak: Kürdistan 4 bin yıllık tarihtir, coğrafyadır

img

HABER MERKEZİ - Kürdistan isminin yeniden "suç" olarak mahkeme salonlarına taşınmasını değerlendiren tarihçi Mehmet Bayrak, “Devlet aklı açık planda ret ve inkarcı, gizli planda itirafçı ve kabulcüdür” diyerek, Kürdistan'ın 4 bin yıllık tarihe sahip olduğunu hatırlattı.

Cumhuriyet tarihiyle birlikte ret ve inkar edilen Kürdistan yeniden mahkeme salonlarına taşındı. Özellikle 1920’lerden sonra suçlulaştırılan Kürdistan kavramı zaman zaman Türk siyasetçilerin kullanımına açık olsa da Kürtlere hep yasak kılındı. En son Siirt’te esnaf Cemil Taşkesen, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e “Burası Kürdistan” dediği için evi sabaha karşı basılarak gözaltına alındı. Ardından sosyal medya hesabından “Yaşasın Kürdistan” paylaşımı yaptığı için önce görevden alınan, sonra tutuklanan Fırat Üniversitesi Araştırma Görevlisi Hifzullah Kutum’un okuldaki odasına Türk bayrağı asıldı ve hakkında linç kampanyaları başlatıldı. Milliyetçi ve İslamcı tabanda hızlıca "Kürdistan neresi?” sorusu üzerinden Kürtlere hakkaret ve tehditler dizildi. Kürtler, İstiklal Mahkemeleri’nden “Yerli ve Milli” mahkemelere, 100 yıldır Kürdistan savunması yapmak zorunda kaldı. Siyasetçisinden toplumun her bir bireyine kadar Kürdistan’ı anlatmak zorunda kalan Kürtler, yeniden “Kürdistan neresi?” sorusuyla karşı karşıya. Tarihi, coğrafi, toplumsal ve siyasal meşruluğu tartışmasız Kürdistan’ı bir kez daha araştırmacı tarihçi Mehmet Bayrak’tan dinledik. Türkiye’nin gizli evrak ve planlarında Kürdistan’ın nasıl kullanıldığını anlatan Bayrak, açık planlarda ise ret ve inkarın tarihsel döngüsüne dikkati çekti. Kürtlere yasak kılınan Kürdistan ile Türkiye’nin tarihsel ilişkisi için sözü Bayrak’a bırakalım…   
 
Kürdistan isminin ret ve inkarı her dönem karşımıza çıkmakta. 2018’de TBMM Başkan Vekili Ayşenur Bahçekapılı, Urfa Milletvekili Osman Baydemir’in genel kurulda bir konuşmasından dolayı “Kürdistan neresi?” diye sordu. Şimdi bu soru yeniden dolaşımda. Dolayısıyla bunu konuşmak elzem hal aldı. Bir deyim halini alan “Bilal’e anlatır gibi” Kürdistan’ın neresi olduğunu özetler misiniz? 
 
Bu meselenin başlangıcını çok eskiye götürmek mümkündür. Kürtler bu coğrafyanın kadim halklarından biridir. Daha M.Ö. 5'inci yüzyılda Ksenophon’un Onbinlerin Dönüşü- Anabasis adlı kitabında Kürtlerin memleketi Kardavaya olarak geçer ve Kürtler Karduklar olarak sunulur. Sümerlerin beşik taşında Kardaka Kürtlerin memleketi ve Kürt halkının adı Karduklar olarak geçer. Gerek kaya taşları yazılamalarında, gerekse yazının icadından sonra özellikle Sümerler tarafından Kürdistan değişik adlarla anılarak bugünlere kadar geliyor. Demek ki 4 bin yıl önceden bu tarafa geliyor. Strabon’un coğrafya bilimi olarak kabul edilen meşhur kitabında Kürtlerin memleketi ve Kürt halkının adı geçer. Onlarla da bitmez. Türklerin baş tacı ettikleri Kaşgarlı Mahmut’un Dîvânu Lugâti’t-Türk kitabı önemlidir mesela. Bu kitap kitabiyat bilgini Diyarbekirli Ali Emiri tarafından bir servet para verilip Mısır’dan satın alınmış ve Osmanlı literatürüne kazandırılmıştır. Bu kitap Türk kültürünün, dilinin temel taşıdır. Türk Dil Kurumu bu kitaptan yola çıkarak birçok eser yayınlamıştır. Bu kitapta bir de dünya haritası vardır. 
 
 
 Türklerin baş tacı ettikleri Kaşgarlı Mahmut’un Dîvânu Lugâti’t-Türk kitabında bir dünya haritası var. Bu haritada Arz'ul Akrad adıyla Kürtlerin toprağı, Kürtlerin memleketi şeklinde bir bölüm, ibare var.
 
Bu dünya haritasında Arz'ul Akrad adıyla Kürtlerin toprağı, Kürtlerin memleketi şeklinde bir bölüm, ibare var. Sultan Sancar döneminde, Selçukiler döneminde Kürdistan adı doğrudan literatüre girer. Keza 13’üncü yüzyılın ortalarına tarihlenen, Ali Emiri Koleksiyonu (Millet Yazma Eser Kütüphanesi) ve Selimiye Kütüphanesinde birer nüshası bulunan Tarihü'l Devlet'ül Ekrad yani Kürt Devleti Tarihi adlı eseri gözardı etmemek gerek. Arapça’da Kürdistan ismi ve Ekrad yani Kürtler birçok kaynakta geçer. Türklerin önemli destanlarından biri olan Reşîdüddîn Oğuznâmesî’nde yine Kürdistan ve Kürtlerin ismi geçer. Osmanlıca vesikalarda, gerek yerli gerek Batılı birçok kaynakta Kürdistan kavramı geçer. Bugün de bu Kuzey Kürdistan, Güney Kürdistan, Doğu-Batı Kürdistan olarak nitelendirilir. Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya ek olarak Horasan Kürt yerleşkesi ve Orta Anadolu Kürt yerleşkesinden söz edilir. Sınırsız örnekleri var. Keza 19'uncu yüzyılın ortalarına tarihlenen Şemseddin Sami’nin Kamusu'l-Alam’ında Kürdistan ve Kürtlerden uzun uzadıya söz edilir. Bunların bir bölümü sansürlü olarak geçer. 250 dolayında Batılı gezgin, seyahatnamelerinde Kürdistan’ın ismini verir. Yerli gezgin olarak Evliya Çelebi gibilerini bir tarafa bırakıyorum. 
 
Lozana kadar geliyor… 
 
İşte Lozan Antlaşması’nın bedeli esas itibariyle Kürtlere ödetilmiştir. Bunu unutmayalım. Henüz 17’inci yüzyılın ortalarına doğru Kasr-ı Şirin Antlaşması'yla Kürdistan ve Kürt ruhu ikiye bölündüğünde o zaman büyük bir tepki toplamış. Özellikle Ehmedê Xanî’nin Mem û Zin’i esas olarak buna tepki olarak görülmüştür. Daha sonraki süreçte bu sürekli rahatsızlık yaratmış fakat Lozan’la birlikte Kürdistan toprağı fiilen ve resmen 4’e bölünmüştür. Bu bilinmeyen bir şey değil. Oysa daha önceki söylem, Kürtler ve Türklerin birlikte kurtulması ve eşit yaşamasını öngörüyordu. 
 
1920’lere dönelim, o süreçte ne oldu? 
 
İlk olarak 1921 Anayasası’nda yukarıda saydığım hükümler var. Mesela Misak-ı Milli. Son Osmanlı meclisi tarafından kabul gören bu hüküm, 1921 Anayasası'na da girdi. Aynı zamanda 1922’de yapılan gizli görüşmede bir kanun teklifi müzakere edildi ve kabul edildi. Kürdistan'ın muhtariyet şeklinde yönetilmesi öngörülüyordu. TBMM reisi sıfatıyla Mustafa Kemal’in o dönemde cephe komutanlıklarına gönderdiği genelgeler vardı. Bunu ilk defa Amerikalı Profesör Robert A. Olson -benim 1992’de yayınladığım- Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Sait İsyanı adlı eserinde ilk defa ortaya çıkardı. Çünkü gizliydi. Gizli celse zabıtlarında görüşülmüş ve kararlaştırılmıştır bu. Demem o ki Lozan Antlaşması'na gitmeden önce 1921-22’de İngiliz ve Fransızlarla yapılan gizli görüşmeler var. Bu görüşmelerde esas olarak Lozan’ın temeli belirlenmişti. Bu arada Kürt demokratik örgütlenmesi, Kürt kimlikli 15 dolayında gazete ve dergi, 20 dolayında Kürt demokratik kurumu yasaklandı. 1924 Anayasası sürecinde ‘Türk’ün süngüsünün görüldüğü yerde Kürtlük biter’ gibi Kürtleri aşağılayıcı ve tahrik edici sloganlar gazetelerde yer almaya başladı. Buna tepki gösteren Kürt aydınları, Batılı devlet adamlarına başvuruyorlar. Birçok taleplerinin ret ve inkar edildiğini, Kürdistan isminin coğrafya kitaplarından çıkarıldığını ve bunun büyük bir düş kırıklığı yarattığını söylediler. Ondan sonraki süreç zaten biliniyor. 
 
Siirt’te İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e “Burası Kürdistan” diyen Cemil Taşkesen gözaltına alınıp bırakıldı. Hemen ardından da Fırat Üniversitesinde araştırma görevlisi Hifzullah Kutum'un, sosyal medya hesabında “Yaşasın Kürdistan” paylaşımından dolayı önce görevine son verildi ardından odasının kapısına Türk bayrağı asıldı, linç kampanyaları düzenlendi ve tutuklandı. Bu son gelişmeleri duyduğunuzda, gördüğünüzde ne hissettiğinizi paylaşır mısınız? 
 
Ape Musa’nın söylemiyle son 50 yıllık Türkiye tarihinin hem sanıkları hem tanıkları konumundayız. Hem tanık olduk, hem sanık olduk. Bu nedenle bu bana çok yabancı gelen bir husus değil. Utanılacak bir husus. Özellikle 21’inci yüzyıla girilen ve ilerlenen bir dönemde hala insanların bu tarihsel kadim isimden dolayı tutuklanmaları, cezalandırılmaları esas itibariyle utanılacak bir olaydır. Ama biz bu filmi önceden de gördük. 1988-89 yıllarında toplam 8 sayı çıkarabildiğim Özgür Gelecek dergisiyle tanık oldum bu konuya. Bizden önce başkaları tanık oldu ama ben kendim bizzat o tarihlerde tanık oldum. Çünkü dergide ben hem yayın yönetmeni hem yazarlardan biriydim. O dergide Kürt halkı ifadesi veya Kürdistan ibaresinin geçtiği her yazı dava konusu oluyordu. Toplam 8 sayılık dergiye 32 dava açıldı. Sonuç itibariyle insan bir yandan üzülüyor, hazin buluyor. Haliyle ister istemez tepki duyuyor. 
 
Kürtlerin haklarından bahsedildiğinde, Kürdistan ismi kullanıldığında çok hızlı harekete geçen bir reaksiyon var.  Bunun sebebini neye bağlıyorsunuz? 
 
 
 Devlet aklı açık planda ret ve inkarcı, gizli planda itirafçı ve kabulcüdür. Gizli planda Kürdistan’ın adı her yerde geçer.
 
Ben Cumhuriyet döneminde 1924’te bizzat Kürt aydınlarının girişimlerinden söz ettim. Bunun akabinde 1925’te gizlice çıkarılan Şark Islahat Planı bilinmeden bu anlaşılamaz. Şark Islahat Planı Mesut Yeğen’in söylemiyle ‘Türkiye Cumhuriyetinin Kürt Anayasası’dır. Bu planla birlikte sürekli olarak Kürt coğrafyasında askeri yönetimler sürdürülmüştür. Yani “7 uğursuz T” olan tedip, tenkil, taqtil, tehcir, temsil, temdin gerçekleştirilmiştir. Temdin demek medenileştirmektir. Yani Türkleştirmek ve İslamlaştırmaktır. Aslında Kürt oplumu Türkleştirilinceye ve İslamlaştırıncaya kadar Kürt coğrafyasında Kürdistan ibaresi kullanılıyor. Gizli belgelerde Kürdistan ibaresi var. Örneğin ‘Kürdistan’da örfi idare devam ettirilecektir’ diyor. 
 
Profesör Mustafa Erdoğan’ın tespiti var: "1925’e kadar resmi belgelerde Kürdistan kavramı sıklıkla geçtiği halde 1925’ten sonra sadece 5 yerde geçiyor. O da Kürtlerin aleyhine olan ya da Ermenilerle ilişkiler bağlamında geçiyor". Bu da çok acı bir olay. Bütün tarih boyunca geçmekte iken bıçakla keser gibi bu ismin yasaklanması manidar. Kimi gizli belgeleri yayınlayan Hasan Reşit Tankut’un konuya ilişkin Etno-Politik İnceleme Raporları ve Ahmet Hasip Koylan’ın Kürtler ve Kürt ulusal hareketler ile ilgili gizli dökümanı olmak üzere birçok vesikayı yayınlayan kişi olarak şunu söyleyeyim, devlet aklı açık planda ret ve inkarcı, gizli planda itirafçı ve kabulcüdür. Gizli planda Kürdistan’ın adı her yerde geçer. Gizli belgelerde devlet, kalemşörler Kürdistan adını kullanırken, Kürtler ifade edince içinde suç aranıyor. Bu da asla çağımıza uymayan, yakışmayan bir utanç belgesi olarak tarihe geçecek. 
 
 
Tarihsel, coğrafik ve politik meşruluğu olan Kürdistan’ı adliyelere hapsetmek, suçlulaştırma biçimini nasıl değerlendiriyorsunuz. Kürdistan adliyeye sığar mı? 
 
Garip bir durum. İşin enteresan tarafı mevcut yönetimin başındaki şahsiyet Kürdistan kavramını kullanmışken, Doğu’da Kürdistan eyaleti varken, Federe Kürdistan bölgesi varken bunlar resmi literatürde, diplomaside söz konusu iken sadece Kuzey Kürdistan’a ilişkin bunun suçlama konusunun yapılmasının anlaşılır tarafı yoktur. 
 
Siz de bahsettiniz. Kürdistan hep mahkemelikti. İstiklal Mahkemeleri, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Özel Yetkili Mahkemeler ve günümüzün popüler deyimiyle “Yerli ve Milli” mahkemeler bunu sürdürüyor. Bu mahkemeler arasında ne tür farklılık veya benzerlikler görüyorsunuz? 
 
Sıkıyönetim, ağır ceza ve DGM’de yargılanmış bir Kürt araştırmacı yazar olarak söylüyorum; O zamanki mahkemelerin dışardan müdahaleler olsa bile siyasi ortamla alakalı bu kadar güdümlü olduğunu hiçbir zaman görmedim. Bunu açık söylüyorum. 
 
Ret ve inkar konusunda tarih hep tekerrür ediyor…  
 
 
 1926’da sürgündeki Kürtlerin dönemin Kürt kökenli başbakanı İsmet Paşa’ya verdikleri bir bildirge var. Kürt-Türk birlikteliğini, cumhuriyeti savunan bu bildirge esas alınsaydı, sonraki acılı sürecin hiçbiri yaşanmayacaktı.
 
Şark Islahat Planı'nın bir maddesinde de Batılıların (ecnebilerin) Kürdistan’la veya Kürt halkıyla buluşmasının engellenmesi hükme bağlanıyordu. Hiç unutmuyorum şimdiki Meral Hanım'ın (Akşener), İçişleri Bakanı olduğu dönemde gönderdiği bir genelge basına yansıdı. Kürtlerin ecnebi gezginlerle, turistlerle görüştürülmemesi isteniyordu. Böyle enteresan ama tarihin bu yönde tekerrürünü gösteren bir durum. Zorla hiçbir şey çözülemez. Şiddet şiddeti, zor zoru doğurur. Daha önce Türkler ile Kürtlerin hep “etle tırnak” gibi oldukları söyleniyordu. Madem et ve tırnaklar, neden birisinin hiç hakkı, hukuku olmuyor. Birisinin kimliği neden yasaklanıyor? Bu neyi çözdü bugüne kadar? Her şey tepkisini beraberinde getiriyor. Bu nedenle artık insanların başını iki elinin arasına alıp bu konuda düşünmeleri gerekiyor. Zor yöntemlerin bir şeyi çözemeyeceğini ancak görüşme, diyalog ve barışçıl yöntemlerle sorunların çözüleceğini ve bunun da iki halkın yararına olduğunu anlamaları gerekir.  
 
 Bu konuda Kürtlerin sayısız teklifleri var… 
 
Evet, 1926’da Avrupa’da sürgündeki Kürt entelektüellerinin dönemin Kürt kökenli başbakanı İsmet Paşa’ya verdikleri bir bildirge var. Kürt- Türk birlikteliğini, kardeşliğini savunan, cumhuriyeti, medeniyetleşmeyi savunan bu bildirge esas alınsaydı sonraki acılı sürecin hiçbiri yaşanmayacaktı.
 
Devlet ise her dönem bunun tersini yaptı. Devletin Kürt ve Kürdistan yaklaşımını dönemlere ayırdığımızda karşımıza ne çıkıyor? 
 
Kasr-ı Şirin Antlaşması ile Kürdistan’ı ikiye bölündü. Onun öncesinde 16’ncı yüzyılda İdrisi Bitlisi (Akkoyunlu iktidarında 30 yıl bürokratlık yaptı) olayı var. İkinci Beyazıt tarafından Osmanlı sarayına çağrılan ve 4 dilde yazışmalar yapan şahsiyet. Osmanlıyı Kürtlerle birleştiren ve barıştıran, Kürt mirliklerinin bir bölümünü Osmanlıya bağlayan ve bundan dolayı da milliyetçi Kürt aydınları tarafından büyük devlet adamı olarak görülen biri. Oysa Celadet Bedirxan’ın Mustafa Kemal’e gönderdiği mektupta da açıkça ifade edildiği gibi Kürt aydınlanma hareketinin büyük bölümü tarafından İdrisi Bitlisi mandacı olarak görülür. 
 
Bunu doğru anlamak, doğru kavramak gerekiyor. Nitekim haklar gasp edildiği için 19’uncu yüzyılın başlarından itibaren birçok Kürt hareketi ortaya çıktı. Bedirxanlar öncülüğünde başlayan hareketler böyleydi. Bunların tasfiyesi, etkisizleştirilmesi için önce 1848’de Kürdistan eyalet olarak Osmanlı yönetimi tarafından ilan edildi. Başlarında bir Kürt vali atandı. Asker kökenliydi valiler. Kürtleri yatıştırma amacı taşıyordu. Kürtleri biraz oyalamaya yaradı ama arkasından tekrar Kürt hareketlenmeleri başladı. Şex Ubeydullah Nehri, sonra Berzenci, Talabani gibi dini misyonu da olan aileler öne çıktıi. İkinci Meşruiyet’e gelmenin öncülüğünü yapan İttihat ve Terakki Cemiyetinin 5 kurucu üyesinden 2’si Kürt’tü. İttihat ve Terakki 1912’de bütünüyle devşirme Türklerin eline geçince Kürt aydınları koptu. Abdullah Cevdet, İhsan Nuri gibi Kürt aydınları kendi öz örgütlerine yöneldiler. 1920-21 yılları arasında 20 Kürt demokratik örgütünün kurulduğunu söyledim. 
 
Bunların içinde Kürt Millet Fırkası, Kürt Demokrasi Fırkası, Kürt Kadınları Teali Cemiyeti gibi kadın örgütü, gençlik örgütü vardı. Ne zaman ki bu oluşumlar yasaklandı ve Kürdistan bölündü, o zaman Kürt halkında kırılma, travma yarattı. Buna rağmen özellikle 1926’da Kürt aydınlanma hareketinin, İsmet Paşa şahsındaki hükümete verdiği muhtıra eğer bugün baz alınsa sorun çözülür. Maalesef Şark Islahat Planlı ile gizli bir anayasa yapıldı ve sorun çözülemedi. Ateş, kan, barut siyaseti devreye girdiği için bu sorun bugünlere kadar taşındı. Bu ateş, kan, barut ve imha siyasetinden kaynaklı 100 yıldır sorun çözülemedi. Ve titreşimleri devam etti. 
 
Tarihin akışını ayrıntılı anlattınız. Mustafa Kemal Atatürk’ten Tayyip Erdoğan’a kadar hemen hemen tüm siyasetçiler, Kürdistan’ın varlığını önce kabul sonra reddetti. Aynı kişilerin hem kabul hem de ret tutumu nasıl bir anlayıştır? 
 
 
Devlet aklı gizli planda itirafçı ve kabulcüdür. Resmi Türk tarihi gerçeği yansıtmıyor. Gerçeği vermiyor. Etno-dinsel temizlik, tek tipleştirme ve Türk-İslamlaştırma üzerine kurulu. 
 
Devlet aklı gizli planda itirafçı ve kabulcüdür. Her şeyi biliyor, her şeyden haberleri var. 1925 hareketi neyle bastırılıyor. 16 uçaklık bir filoyla. Kaç kişi katlediliyor. 15 bin küsur kişi. Türkiye’nin nüfusu o zaman 12 milyon civarında. 15 bin 500 kişi ciddi bir rakamdır. Ardından Ağrı-Zilan geliyor. Dereler dolusu cesetler geliyor. Böyle kanlı bir tarihtir. Bunların tümünün yazışmaları, gizli yazışmaları askeri mecmualarda bile var. O yüzden hep diyorum, Türkiye tarihi yeniden yazılmalıdır. Resmi Türk tarihi gerçeği yansıtmıyor. Gerçeği vermiyor. Etno-dinsel temizlik, tek tipleştirme ve Türk-İslamlaştırma üzerine kurulu. 1915’te Ermeni Soykırımı, Süryani, Ezîdî Soykırımı arkasından Rumların göçertilmesi, mübadele olayları, 1921’de Koçgiri, 1925’te Kürdistan Azadî Hareketi... Ama Kürt halkı büyük bir halk olduğu için yapılan tüm uygulamalara rağmen hala önemli bir güç olarak varlığını, kimliğini koruyor, korumaya çalışıyor. 
 
En son yayımlanan “Ateş- Kan- Barut Günlerinde Kürt Diplomasisi” kitabınızda özelikle Türkiye ve siyasi liderleriyle Kürtler arasında ne tür yazışmalar var? 
 
Çok ilginç şeyler var. Bakın kitapta ilk defa yayımlanan benimde daha önce bilmediğim iki belgeden bahsedeyim. Bunlardan bir tanesi 1920’de Koçgiri (Batı Dersim) ve Dersim liderlerinin Sevr Konferansı sırasında Ferit Paşa’ya gönderdikleri aynı zamanda benzer bir örneğini de Mustafa Kemal’e gönderdikleri bir mektup var. Bunun Sevr’e gönderildiğini bilmiyorduk. Mustafa Kemal’e gönderildiğini Nuri Dersimi yazdığı için biliyorduk. 1925’te keza İhsan Nuri’nin yayınladığı bir bildirge var. Bizde yasaklı ancak bunlar Fransız arşivinde mevcut. Bunun dışında çok önemli şeyler var. Mustafa Kemal’in daha 1919’da Samsun’a çıkıp Sivas Kongresini yaptığı dönemde en çok yardımını istediği kişi Axuçan Piri Seyid Aziz’dir. Adını Türk tarih kitaplarında göremezsiniz. 
 
Resmi yayınlar Şeyh Fevzi diye gösterirler. Halbuki Axuçan Piri Seyid Aziz 1921’de kendi toplumunu, yani Koçgiri halkını, Alevi Kürt halkını desteklediği için Divan-ı Harbe verilip idama mahkum edilmiş fakat o zamanki Dersim mebuslarının müdahalesiyle idamdan kurtulmuştur. Seyid Aziz ve birçok Koçgiri lideri mebuslar sayesinde kurtulur. Yine 1923’te Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey, Meclis’te bir konuşma yapar. Türk-Kürt kardeşliğine vurgu yapan ve birbirlerine ihanet etmemeleri gereken, birlikte kurtarıldıktan sonra çok daha büyüyeceklerine dair bir konuşma. Bu konuşma ayakta alkışlanır. Ama ne yazık ki 2 sene sonra Bitlis’te 1925’te o da idam edilir. Dersim Mebusu Hasan Hayri Bey de Diyarbekir’de Kolordu Komutanlığı görevi sırasında Mustafa Kemal’in en yakınında olan şahıs, baş tacı edilir. İlk mecliste mebus yapılır ve o da 1925’te idam edilir. Bu ve benzeri o kadar çok şey var ki… Ne yazık ki politika etno-dinsel temizlik, tektipleştirme, Türk-İslamlaştırma olunca bu çıkmaz yol bizi bugüne kadar getirdi. 
 
O halde güncel Kürt politikası nereye gidiyor?
 
 
Bu sorun silahla çözülecek bir sorun değildir. Baskı, zor yöntemleriyle çözülecek sorunlar değildir. Onun için Tevfik Fikret ‘Zor zoru doğurur’ diyor. Siz zor uygularsanız karşınızda zoru bulursunuz. 
 
Unutmadan bir şey daha söyleyeyim. Rojava çok gündemde olduğu için söylüyorum. 1922’de Çiyayê Kürdan (Kürt Dağı) Kürtleri atlarına atlayıp Ankara’ya geliyorlar. Ankara’da Hakimiyet-i Milliye matbaasında bir broşür bastırıyorlar ve bunu bütün mebuslara dağıtıyorlar. Mustafa Kemal’e 'sen daha Samsun’a çıkmadan önce, biz antiemperyalist ve antiişgalci yönelimle bu bölgede Fransızlara ve İngilizlere karşı savaştık' diyorlar. Bugün adı Gaziantep, Şanlıurfa, Kahramanmaraş olan bölgede çok yoğun olarak bu savaşlara, antiişgallere katılan Kürt toplulukları vardı. Mesela sadece Antep bölgesinde bu savaşa katılan 16 çetenin 12’si Kürt’tü. Bunların tümü hatırlatmak suretiyle Mustafa Kemal ve arkadaşlarına bir de diyorlar ki ‘Biz haber aldık ki siz Fransız ve İngilizlerle gizlice anlaşmışsınız ve bizi ortamızdan bölüyorsunuz’. Buna büyük tepki gösteriyorlar. Şehir şehir, kaza kaza, belde belde, köy köy Kürdistan bölünüyor. Bunu da hiçbir zaman unutmamak lazım. 
 
Günümüze gelince bu sorun bir siyasal, kültürel, ekonomik sorundur. Bu sorun silahla çözülecek bir sorun değildir. Baskı, zor yöntemleriyle çözülecek sorun değildir. Onun için Tevfik Fikret ‘Zor zoru doğurur’ diyor. Siz zor uygularsanız karşınızda zoru bulursunuz. Yine Tevfik Fikret 1915’te ölmeden önce ‘Her gecenin sonu aydınlıktır’ diyor. Umarız ki Teyfik Fikret’ten başlayarak diğer Kürt aydınlarının uyarılarına en azından bundan sonra kulak verilir, dikkat edilir ve bu sorunun demokratik çözümü hayata geçirilir. 
 
 Kürt ve Kürdistan üzerine, sağ ve sol hareketler üzerine çokça tartışma yürütüldü, konuşuldu ve konuşulmaya devam ediyor. Bugünkü iktidarı da dikkate aldığınızda Türk-İslamcı hareketlerin Kürdistan’a bakışını değerlendirir misiniz? 
 
Ben bu iktidarı proje olarak görüyorum. Demokrasi, eşitlik sloganlarıyla ortaya çıktığında insanlarda bir umut yarattı. Sonrasını insanlar görerek hayal kırıklığına uğradılar. Aynı süreç Demokrat Parti döneminde de yaşandı. Yani eşitlik, özgürlük, demokrasi ve hürriyet gibi sloganlarla ortaya çıktılar bir de baktık komünist avına çıktılar. Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Enver Gökçe ve daha nice siyasi şahsiyet içeride çürütüldü. Nitekim 1955’te 6-7 Eylül olaylarıyla Rumlara darbe vuruldu. 1959’da Kürt aydınları sevkiyatı başladı. 500 Kürt aydının tutuklanması isteniyor. Kendisi de Kürt kökenli olan Dışişleri Bakanı Fatin Rüşti Zorlu (idam edildi) buna karşı çıkıyor ve sayı 50’ye indiriliyor. AKP’nin söylemleri DP’nin ilk söylemlerine benziyor. Köken olarak hepsi eski İttihatçı. Türt İslam Sentezi, Türk ile İslamı iç içe geçiren bir sentezdir. Amaçlanan da oydu. Hanifilik devlet mezhebidir. Hanifi ekseninde zorla yaratılacak bir Türk ve Müslümanlık olacak. Bunun tipik örneği de AKP iktidarıdır. 
 
Kürdistan’ın dört parçasında dört ayrı egemen devlet var. Benzer uygulamalarına tanıklık ettik, ediyoruz. Özel olarak Türkiye’yi nasıl konumluyorsunuz? 
 
Şimdi bunların hepsi Osmanlıya bağlıydı. Doğu Kürdistan- İran hariç. Kürdistan’ın parçalanmasından sonra manda yönetimleri kuruldu vs vs. Daha sonra bugünkü şekle dönüldü. Hala oralarda bütünüyle sorun çözülmüş değil. Güney Kürdistan için de Rojava için de aynı şeyleri söylüyoruz. Bu nedenle en büyük parça Kuzey Kürdistan olduğu için burada büyük bir mağdurluk var. Burada da durumun iç açıcı olmadığı, sorunun çözülmediği görülüyor. Bu bakımdan her parçada sorunlar yaşanıyor. Umuyorum herkes bu noktadan sonra aklını başına alır ve bu sorun her parçada demokratik yöntemlerle çözüme kavuşur. 
 
Çözüm demişken, bugün Türkiye siyasetinde yeniden seçim havası var. Bazı partiler parlamenter sisteme dönüş için hazırlıklar yapıyor ve 1921 Anayasası da telaffuz ediliyor. Bu tartışmaları nasıl görüyorsunuz? 
 
Çok özet olarak söyleyeyim 1921 Anayasası Kürtlere çeşitli haklar tanıyan farklı bir anayasaydı. 1924 Anayasası 1921 Anayasasından bir sapış, bir kopuştur. Yeni bir Türk-İslam ekseninde daha geri bir metindir. Bu sorunun demokratik çözümden başka bir yolu yok. Sorunun demokratik çözümünü önüne hedef koyan ve demokrasi güçlerinden oluşan geniş bir ittifak gerekiyor. Bunun gözetilmesi gerekiyor. Bu mevcut iktidarın, bu faşizan yapılanmanın mutlaka ülke gündeminden ötelenmesi ve çıkarılması gerekiyor. Bunun için de en önemli dönemeç önümüzdeki seçimlerdir. Kürt oluşumlarına, aydınlarına da önemli görev düşüyor. 
 
 Cegerxwin’nin birlik çağrısını hatırlatalım öyleyse… 
 
Evet, Cegerxwin’in bir de şöyle bir dörtlüğü var: Sedan sal, hezaran zimanê meye / Weki me di bin destê dijmindeye / Çi gernas û mêre di meydanê ceng / Ne şûr û ne mertal, ne to û tifeng. Yani yüzlerce, binlerce yıl dilimiz / bizim gibi tutsak kaldı / ne denli kahraman ve yiğit ki / yenilmedi kılıca ve mızrağa. 
 
MEHMET BAYRAK KİMDİR? 
 
Mehmet Bayrak, Kayseri Sarız doğumlu Kürt yazar, Türkolog ve Kürdologdur. Kürt tarihi ve kültürü üzerine sayısız esere imza atan Bayrak’ın ailesi Alevi-Kızılbaş toplumunda önemli bir role sahip olan Sînemillî Aşireti ve Ocağı’ndandır. Bayrak, Kürdoloji alanında, kendi adıyla ya da takma imzalarla çok sayıda yazı yazdı. Birçok eseri Türkiye’de toplatıldı ve hakkında çok sayıda davalar açıldı.
 
Mehmet Bayrak'ın 1988/1989 yıllarında çıkardığı Özgür Gelecek dergisinden dolayı, gerek yazar, gerekse derginin sahibi ve yayın yönetmeni olarak hakkında 30 dava açıldı. Dergiyi çıkarırken, defalarca gözaltına alındı ve 2 defa tutuklandı. 1994 yılında, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce 10 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı. 1994 yılında yurtdışına çıkmak zorunda kalıncaya kadar, Kürdoloji alanında 20’ye yakın kitap yayımladı. 1995 yılı başlarında, verilen cezalar dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açıldı ve bu dava 2002 yılında Türkiye’nin tazminata mahkûm olmasıyla sona erdi.  Bayrak’ın Kürt Halk Türküleri, Kürtler ve Ulusal- Demokratik Mücadeleleri, Alevilik ve Kürtler, Kürt Sorunu ve Demokratik Çözüm, Kürt Müziği, Dansları ve Şarkılar, İçtoroslar'da Alevi-Kürt Aşiretler: Sinemilli ve Komşu Aşiretlerin Tarihi, Edebiyatı, Kürtler'e Vurulan Kelepçe: Şark Islahat Planı, Kürt ve Alevi Tarihinde Horasan: Tarih-Etnoloji-Müzik-Edebiyat başta olmak üzere 30’un üzerinde kitabı bulunmakta. 
 
Bayrak’ın yakın zamanda “Ateş- Kan- Barut Günlerinde Kürt Diplomasisi” adıyla kitabı yayımlandı. 
 
MA / Sedat Yılmaz
 

Diğer başlıklar

21:57 Gazeteci Jila Beni Yakub: İran rejimi kadın tutukluları taşlayarak infaz ediyor
21:14 Narin Güran davası: Hakikat ortaya çıkmazsa tüm çocuklar risk altında olacak
20:37 Mustafa Yeneroğlu DEVA Partisi'nden istifa etti
20:04 Ferhat Şamî Tişrîn Barajı’nda: Biz buradayız
19:43 Werîşe Muradî ve Pexşan Ezizî aileleriyle görüştü
19:39 DEM Parti MYK: Abdullah Öcalan ile görüşmek için çalışmalara hız verilmeli
19:11 Êzidî aktivistler Rojava ile dayanışma kampanyasına katıldı
19:02 Eskişehir’den asgari ücret tepkisi: Asgari ile Vedat geçinsin
18:49 HDP eski İzmir Eşbaşkanı Altan tahliye edildi
18:34 Tişrîn ve çevresinde çatışma
18:16 Azerbaycan: Kazakistan'da düşen uçağı Rus füzeleri düşürdü
18:05 Hukukçu Dayanışması: İstanbul Barosu’nun yanındayız Nazım ve Cihan gazetecidir
17:40 ‘Umut hakkı için bir an önce yasal düzenleme yapılmalı’
17:32 Rusya'da havalimanları uçuşlara kapatıldı
17:28 Dêrazor'da 4 DAİŞ'li yakalandı
17:24 DBP: Suriye’deki yeni katliamlara seyirci kalmayacağız
17:19 Irak Federal İstihbarat Dairesi başkanı Şam’ı ziyaret etti
16:41 DEM Parti Türkiye’nin SMO'ya desteğini Meclis’e taşıdı
16:39 Alpalı’daki taş ocağının faaliyetleri durduruldu
16:31 Amed Büyükşehir Belediyesi dil çalışmalarını arttıracak
15:41 Narin Güran davası: Kolluk delillerin yok olmasına sebep olmuştur GÜNCELLENİYOR
15:35 Qamişlo sınırında nöbet 14'üncü gününde: Rojava’nın kalbiyiz
15:31 Merkez Bankası politika faizini indirdi
15:21 Emek ve Demokrasi Güçleri’nden asgari ücret tepkisi
15:18 Yeni Yaşam gazetesi çalışanı Akören serbest bırakıldı
14:55 Rojin’in babası: Niye kimse sormuyor, onu katlettiler
14:51 İHD'den ağır hasta tutsak için hayati risk uyarısı
14:44 Kobanê sınırında konuşan Mehmet Öcalan: Rojava'daki yaşama sahip çıkacağız
14:25 HDK: Demokratik bir toplum kurma hedefimizi sürdüreceğiz
14:22 GÖÇİZDER’i kapatma kararına tepki: Hak arama mücadelesine darbedir
14:07 Amed ve Êlih'te 'Vergide adalet' talebi
14:02 Katliamlarla yüzleşme çağrısı
13:55 İmralı'daki tutsağın 'telefon' başvurusuna AYM’den ret
13:16 ‘Artık yeter birlikte ses olma zamanı’ mitingine çağrı
13:10 Asgari ücrete ironik tepki: Emekli maaşını da kaldırırsalar tam olur!
13:07 ‘Kürt dili eğitimi ve bugünkü imkanlar ile engeller’ forumu
12:52 Tutsak kadın gazeteciler: Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in mirasını sürdüreceğiz
12:50 Zaman aşımı riski taşıyan davaya çağrı
12:43 Avukatlardan İmralı’ya gitmek için yeni başvuru
11:51 Özerk Yönetim’den çatışmalara karşı ‘demokratik ulus’ vurgusu
11:35 Özgür Gündem davasında ceza
10:37 Hak ihlallerini aktaran tutsak: Görüşme sonrası başıma neler geleceğini bilmiyorum
10:26 Uluslararası PEN Başkanı: Basın egemenlerin sesi olsun istiyorlar
10:08 Kadınlar adliyede: Narin ve Rojin’in davasının takipçisiyiz
09:51 Sanatçılardan çağrı: Rojava'ya sahip çıkalım
09:47 Gazeteciler: Hakikati yazmaktan vazgeçmeyeceğiz
09:46 PYD'li yönetici: Elimizdekileri savunabilecek güçteyiz
09:45 2 çocuğunu kaybetti, 1 çocuğu tutsak, kendisi direnişte
09:34 HDK 2025’te halklar ve inançları buluşturacak
09:28 İşkence dosyası '7 yıl geçti' gerekçesiyle kapatıldı
09:25 Bakanlık 3 ayda 175 taş ocağına onay verdi
09:22 Mobilya fiyatları katlandı
09:08 Zêbarî: Rojava'ya tehdit dört parçayı etkiler
Berwarî: Tek çözüm Türkiye'nin bölgeden çıkması
09:05 Katliamda kardeşini, adalet mücadelesinde annesini yitirdi
09:02 709 ölüm, 8 bin 521 tahliye engeli, sayısız ihlal
09:00 26 ARALIK 2024 GÜNDEMİ
08:57 Narin Güran davası: Duruşmaya ara verildi
08:50 İsrail saldırısında 5 gazeteci hayatını kaybetti
08:21 Kar, sel ve fırtına uyarısı
07:44 Narin Güran davası: Sanıklar adliyeye getirildi
25/12/2024
23:28 Hewlêr’in bir köyüne saldırı
22:54 QSD’deden Minbic’teki son duruma ilişkin açıklama
22:20 Kazakistan'da yolcu uçağı düştü: 38 kişi hayatını kaybetti
21:31 Süveydalı kadınlar: Yeni Suriye inşasında aktif rol almalıyız
21:25 Suriye’deki Aleviler'den kitlesel protesto: Humus’ta sokağa çıkma yasağı
19:27 Gençlerden tutsaklara dayanışma mektupları
19:15 KHK eylemi 311’inci haftasında
19:05 Asgari ücret protestosu: Genel grev şart
18:05 DEM Parti’den asgari ücret için araştırma komisyonu talebi
17:47 DEM Partili kadın seçilmişlerden Berrin Sönmez’e tepki
17:08 Yeni Yaşam Gazetesi çalışanı Akören gözaltına alındı
17:05 Kürt siyasetçi Kurhan yaşamını yitirdi
15:52 MKG ve DFG'ye dayanışma ziyareti
15:48 11 kişinin öldüğü patlamayla ilgili 10 gözaltı
15:45 KESK: İktidar sermayeyi korudu, işçiyi yok saydı
15:40 Sınırdaki direniş 13'üncü gününde: Son muhteşem olacak
15:40 DFG ve MKG: Tutsak gazetecileri serbest bırakın
15:38 İHD'den 'katliamlarla yüzleşin' çağrısı
15:30 Gözaltında asker işkencesine 'düşerken oldu' kılıfı
15:13 Kobanê sınırında nöbet: Statüsüz bir yaşamı kabul etmiyoruz
14:47 Bakanlık önünde 'Nihadioğlu için adalet' eylemi
14:15 Emekçilerden asgari ücrete tepki
13:52 Balıkesir'de kaza: 28 yaralı
13:52 Erdoğan asgari ücret zam oranını övdü
13:46 Belediye çalışanlarından TİS eylemi
13:44 ‘Rojava Kadın Devrimi etrafında kenetlenelim’
13:24 İhraç edilen belediye eşbaşkanın istifası istendi
13:09 DEM Parti’den hasta tutsaklar için İHİK’e başvuru
12:53 Daştan’ın taziyesine katılanların araçlarına para cezası
12:52 DEM Parti Noel ve Yaldo Bayramı'nı kutladı
12:32 Gazeteci Akyüz ev hapsine karşı AİHM'e başvurdu
11:17 Xeznewî: İttifaka dair büyük bir umut var
10:50 Kazakistan Sağlık Bakanlığı: Düşen uçakta 28 kişi sağ kurtuldu
10:47 Tülay Hatimoğulları: Yapılması gereken şey İmralı kapılarının açılması
10:40 ‘Tüm çocukların güvenliği için Narin'in davasına sahip çıkalım’
10:17 Mahkeme GÖÇİZDER'in feshine karar verdi
10:09 Salih Müslim: Suriye’nin parçasıyız ve çözüme dahil olmak istiyoruz
09:55 Türkiye'nin işlediği savaş suçları
09:34 Giyadîn’de hayvan hastalığına karşı seferberlik başlatılıyor
09:32 Portekizli parlamenter Pinto: Öcalan’ın özgürlüğü Kürt sorunun çözümüne katkı sunacaktır
09:27 Suriye’de Aleviler tehlikede: Saldırılara karşı birleşmeliyiz
09:17 Evi tarandı, ifadesi değiştirilmek istendi ama davasından vazgeçmedi
09:11 Gazeteci Aykol: Rojava'ya saldırılar halka vergi olarak geri dönecek
09:08 MEDYA-DER yeni döneme hazırlanıyor
09:02 2024’te kadınların mesajı netti: Jin, jiyan, azadî
09:00 25 ARALIK 2024 GÜNDEMİ
08:10 17 il için sarı ve turuncu kodlu uyarı
24/12/2024
23:58 İsrail, Kuneytire halkına silahlarını bırakmaları için 48 saat süre verdi
23:00 KESK ve DİSK'ten asgari ücret tepkisi: Tek kelimeyle rezalet
22:48 CHP 'asgari ücret' gündemiyle olağanüstü toplanacak
21:58 Özgür Özel’den grev çağrısı
21:05 AKP’lilere tepki: Gazetecileri katleden SİHA’larla övünüyorsunuz
20:57 Asgari ücret açıklandı: 22 bin 104 lira
20:34 Savaş kalıntılarından dolayı 64 kişi yaşamını yitirdi
20:27 Gazetecilerin katledilmesinin araştırılması önergesi reddedildi
20:11 Suriye’de 3 hakim öldürüldü
20:04 Minbic’te patlama: 2 kişi hayatını kaybetti
19:44 Yurttan uzaklaştırılan öğrenci açlık grevinde
19:24 Semsûr ve Kırşehir'de şüpheli kadın ölümleri
18:34 Paramiliter gruplardan 'silah' anlaşması
18:25 Sağanak yağış Muğla sokaklarını göle çevirdi
18:21 KESK’ten MA ve JINNEWS’e dayanışma ziyareti
18:19 Halk, JES toplantısını yaptırmadı
18:11 Katledilen gazetecilerin fotoğrafları Meclis’te: Hakikatin izindeyken katledildiler
18:03 Temelli: Kürtlerle sağlanacak barışla Ortadoğu’nun geleceği biçimlenecek
17:49 ‘Sağlıkta çeteleşmeye neden olan koşullar ortadan kaldırılmalı’
17:21 DİSK Genel-İş Genel Sekreteri Remzi Çalışkan tahliye edildi
17:15 Gar Katliamı Davası: 5 DAİŞ'li sanık Suriye’de, iade edilsin
17:00 Til Temir’de kamikaze İHA düşürüldü
16:52 İşçiler çoğunluğu aldı, patron TİS’ten kaçıyor
16:51 QSD’den Minbic açıklaması
16:50 ÖHD’den Özgür Basın’a dayanışma ziyareti
16:09 Şüpheli ölüm için kamuoyundan destek talebi
16:01 Hesekê’de binler QSD’ye destek için yürüdü
15:27 Qamişlo sınırından seslendiler: İmralı kapıları açılmalı
15:21 18 aylık Uytun’u katleden gaz fişeği bulunamıyor!
15:01 Pirsûs-Kobanê sınırında nöbet: Halk iradesine saygı duyulmalı
14:45 Girê Spî’de tahıl silosu bombalandı
14:24 Bakırhan: Oyalamadan vazgeçip görüşme sağlanmalı
14:14 Emekliler: Bize yüzyılın ayıbını yaşattılar
14:08 Eşme’de altın madeni içme sularını tehdit ediyor
13:10 IFJ: Gazetecileri serbest bırakın
12:50 Kazı çalışmasında patlatılan dinamit tedirginlik yaratıyor
12:44 Bakırhan: 205 ülkeden sadece Türkiye Kürtlerin haklarına karşı
12:32 Kurdistani İttifak partileri: Kürtler birlik olursa muhatap alınır
11:28 DEM Parti: Abdullah Öcalan'la görüşme için oyalama süreci yürütülüyor
11:23 Arkadaşları Nazım’ı anlattı: Nerede hak ihlali varsa oradaydı
11:18 Avukatlardan İmralı’ya gitmek için yeni başvuru
11:17 Diyarbakır 2 No’lu Cezaevi’nde tutsaklar darp edildi
11:11 Ortak çağrı: Gün Rojava’nın statüsünü koruma günüdür